Kapitalizm her şeyden önce tarihsel bir toplumsal sistemdir ve feodalizmin yıkılmasıyla başlar. Üretim araçlarına bireylerin sahip olduğu ve şahısların işgüçlerini gayri şahsi piyasa tarafından belirlenen bir fiyattan satmakta serbest olduğu ekonomik organizasyon biçimi kapitalizmin tanımını ifade eder.
Kapitalist olarak adlandırılan herhangi bir sistemin şartı, insan harici üretim araçlarının hepsi birden sermaye olarak bilinen toprak, madenler, sanayi fabrikaları, vs. özel sahipleri ile emek hizmetlerini işverenlerine satan hür fakat sermayesiz işçiler arasındaki ilişkilerdir. Oluşan ücret pazarlıkları, toplumun toplam üretiminin emekçi sınıfı ile kapitalist girişimciler sınıfı arasında paylaşılacak kısmını belirlemektedir.
Üretilen eşyalar ve hizmetler tüketicilerin arzularını yansıtır ve üreticiler tüketicilerin arzularını karşılamaya bu alanda yapacakları yatırımın kendilerine bir kazanç getireceği düşüncesi tarafından sevkedilirler.
Kapitalist sistem üç üretim faktörüne sahiptir: Sermaye, işgücü ve toprak. Sermaye, (yatırıma döndüğü vakit) faiz kazanacak fonlardan oluşur; işgücü marjinal ürününe eşit ücret kazanır; toprak, kıtlık derecesine bağlı bir kira geliri elde eder. [1] [2]
15. yüzyılın sonlarında denizcilik bilgisinin artması, pusulanın keşfedilmesi ve haritaların düzenlenmesi gibi gelişmeler yeni ülkeler ve toprakların bulunmasını teşvik etmiştir. Bu zenginlik arayışı; Asya, Afrika ve Amerika kıtalarındaki değerli madenlerin yoğun bir şekilde Avrupa’ya aktarılmasına yol açmıştır. Bunun doğal sonucu olarak, ekonomik ufuk genişlemiş, ticaret daha da yoğunlaşmış ve Avrupa’daki tüccarlar grubu artmıştır. Piyasaların gelişmesi sonucu eski bir ticaret merkezi olan Akdeniz önemini kaybetmiş ve Atlas Okyanusu öne geçmiştir. Hatta ticaret merkezi doğudan batıya kaymıştır. Kapitalist ekonominin; para, ticaret, sanayi gibi önemli öğeleri bu çağın geliştirici etkileri doğrultusunda büyük bir güç kazanmıştır. Almanya’da Luther ve Fransa’da Calvin’in dinde reform yapmaları, adeta ekonomik alanda bir “erdem” yaratılmasına neden olmuştur. Nitekim, Puritanizm ve Protestanizm kapitalist sistemin oluşma ve gelişmesinde büyük etki yapmıştır. Protestanizm maddesel hayatı yüceltmiştir. Buna göre; Tanrı katında değerli bir kişi olmak için, insanlar “dünyalıklarını” zenginleştirmelidirler. Ayrıca, kilisenin geniş mülkleri ve malları, yer yer imalâthanelere ve fabrikalara dönüştürülmüştür. Bu nedenle, Cenevre, Bale, Amsterdam ve Londra gibi protestanlığın yaygın olduğu kentler, ticari kapitalizmin merkezleri haline gelmişlerdir. Böylece, kilise, kapitalizmin ücretli çalışma rejimine geçmiştir. [3]
Marx, tarihsel gelişme sürecinde ortaya çıkan son çelişkili üretim biçimi olarak tanımladığı kapitalist üretim biçimine özel bir önem atfeder. Marx’ın kapitalist üretim biçimi üzerine yaptığı araştırmasının başlangıç saptaması şudur: Kapitalizm diğer üretim biçimlerinden farklı olarak kendine özgü özel meta üretiminin en yüksek olduğu bir sistemdir. Diğer bir deyişle, her şeyin alınıp satıldığı ve her şeyin fiyatının olduğu bir sistemdir. Özel meta üretim sistemi olarak kapitalizmin özünü ise artı-değer yaratma ve bu yaratılan artı değeri sürekli çoğaltmak oluşturmaktadır.[4]
Max Weber’ e göre ise kapitalizm amacı en fazla kâr yapmak olan ve aracı durumdaki işle ilgili faaliyetlerin ve üretimin örgütlenmesi olan işletmelerin varlığıyla tanımlanmaktadır. Bu ise batı kapitalizminin tarihsel olarak temel özelliğini oluşturan kar isteğiyle akılcı disiplinin birleşmesi olarak görülmektedir. Weber’e göre bilinen tüm toplumlarda para kazanma hırsında olan insanlar vardır, ama ender olan bu isteğin fetihle, spekülasyonla ya da serüvenle değil disiplin içinde ve bilimin öncülüğünde yapılan para kazanma faaliyetleri, kapitalist faaliyetlerdir. Kapitalist bir işletme bürokratik örgütlenme aracılığı ile en fazla kar etmeyi amaçlamaktadır. Burada en fazla kar deyimi de sadece olabildiği ölçüde kar etmek değil sınırsız birikim yapma isteğini de içermektedir. Her tüccar yaptığı herhangi bir işte olabildiğince kar etmek ister. Kapitalisti belirleyen ise, kazanç isteğini sınırlamaması ve üretim isteğini de sınırsız kılacak bir biçimde daha çok biriktirme isteği ile harekete geçirmesidir. [5]
ONUR BEKTAŞ
TUİÇ Stajyeri
Kaynakça
Immanuel Wallerstein Tarihsel Kapitalizm [1]
Aynd Rand’ın “Kapitalizm Nedir?” adlı makalesi [2]
http://www.asunakutlu.com/tncr/kapitalizm.pdf [3]
http://sosyolojisi.com/alt/407/407.html [4]
http://www.politikadergisi.com/makale/kapitalizm-ve-kapitalizmin-birey-uzerindeki-hegemonyasi [5]