Kanal İstanbul Projesi ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile İlişkisi

 

Özet

İstanbul gerek tarihsel açıdan gerekse de günümüz şartlarında hala dünyanın odak noktası şehirlerinden biri olarak varlığını sürdürmektedir. Bu bağlamda burada gerçekleşecek olan herhangi bir kanal projesi birçok tartışmaya da ev sahibi olacaktır. Yapılması planlanan Kanal İstanbul Projesi de bunlardan biridir. Çünkü bu kanal, Türkiye açısından oldukça önemli görülen Montrö Sözleşmesi’nin de tartışmaya açılması anlamına gelecektir. Bu bağlamda konu, kanalın tarihsel bağlamından ve ne sebeple yapılmak istediğinden başlayarak anlatılacaktır. Ardından projenin Montrö Sözleşmesi’nin statüsünü ne bağlamda etkilediği ele alınacaktır. Son olarak da kanalın olası olumlu ve olumsuz etkileri de kanal üzerindeki tartışmaların dayanağı olarak işlenecektir.

Anahtar Kelimeler: Montrö Sözleşmesi, Kanal İstanbul Projesi, Boğazlar, Karadeniz, Statü.

 

Abstract

Istanbul still exists as one of the focal point cities of the world, both historically and in today’s conditions. In this context, a channel project that will take place here will be the host of many discussions. The Canal Istanbul Project of 2011, which is planned to be built, is one of them. Because this channel will mean that the Montreux Convention, which is considered very important for Turkey, will be a subject for discussion. In this context, it would be essential to explain the subject starting from the historical context of the channel and why it is wanted to be built. Then, it will be discussed in what context the Montreux Convention affects its status. In addition, the possible positive and negative effects of the channel are the basis of the discussions on the channel.

Keywords: Montreux Convention, Canal Istanbul, Straits, Black Sea, Status.

 

1. Literatür Taraması

Bu konunun ele alınmasındaki amaç hem güncel bir konu olması hem de literatürde henüz pek yer edinmemiş olması. Temel olarak başvurulan kaynak Dikran M. Zenginkuzucu ve Abdülbari Çintan tarafından yazılmış olan “Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Statüsünün Güncel Gelişmeler ve Kanal İstanbul Projesi Bağlamında Değerlendirilmesi” makalesidir. Bu makale, boğazların statüsü, Kanal İstanbul’un bu statüye ve Montrö’ye etkileri ile bu çalışmaya yardımcı olmuştur. İbrahim Atilla Karataş’ın tablolarla desteklediği “Kanal İstanbul Projesi’nin Türk Lojistik Sektörüne Olası Etkileri” adlı çalışması da Kanal İstanbul’un hem Türk ekonomisine etkisini hem de Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması halinde Türkiye’nin karşılaşacağı problemleri ele alması bakımından çalışmayı beslemiştir. Son olarak ise Ayşe Nur Tütüncü’nün “Montrö Sözleşme ve Kanal İstanbul” makalesi statü kaybı ve yaratacağı tahribatlar bakımından Kanal İstanbul Projesi’ni irdelemeyi kolaylaştırmıştır.

 

2. Araştırma Metodu

Tanımlayıcı bir araştırma yolu tercih edilen çalışmada konu tarihsel bağlamdan başlayarak bugüne dek ele alınmıştır. Böylece karşılaştırmalı bir yol izleyerek araştırma sorusu neden-sonuç ilişkisi içerisinde incelenmiştir. Yapılan araştırmalar, finansal analizler ve hukuksal statüleri inceleyerek olası bir kanal inşasının sonucunda kazanımlar veya kayıplar sırayla listelendi. Ayrıca araştırma sorusu, Montrö Sözleşmesi üzerine tekil olarak ele alınmayıp ülke içerisinde ve dış ilişkilerde de yaşanacak sorunlar bazında Sözleşme’nin Türkiye’nin haklarını etkileyip etkilemeyeceği tartışılmıştır.

 

3. “Kanal İstanbul Projesi” Tanımı ve Amacı

Kanal İstanbul Projesi, fikir olarak oldukça uzun bir geçmişe sahiptir. Öyle ki alternatif bir su yolu düşüncesi Roma İmparatorluğu dönemine dayanmaktadır. Daha sonra bu fikir 1500’lü yıllarda Osmanlı’da tekrar gündeme gelmiştir. Şimdi ele alınan proje ise önceleri “çılgın proje” olarak nitelendirilen ve 2011 yılında projenin detaylarının açıklandığı “Kanal İstanbul” üzerine olacaktır (Akkaya, 2017, s.246-247). Projenin inşasının dayandırıldığı birçok sebep bulunmaktadır. Boğazda artan gemi trafiği bu sebeplerden biridir. Uluslararası ulaşıma ek olarak ülke içerisinde de oldukça yoğun kullanılan bir Boğaz söz konusu. Bu yoğunluğun yaşanmasının en önemli sebeplerinden biri de Karadeniz-Akdeniz arasında kullanılabilecek tek su yolu kaynağı olması (Çınar, 2017, s.24-25).

Bir başka sebep ise boğaz suyunun iki farklı yoğunluktaki akıntıya ev sahipliği yapması. Bu yoğunluk farkı ve bölgenin coğrafi koşulları ele alındığında, zaman zaman gemiciler için riskler ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple Boğaz üzerindeki yük, su yolu projesi ile ortadan kaldırılmak istenmektedir (Çınar, 2017, s.25). Diğer bir önemli konu ise boğazların hukuki statüsünden kaynaklanmaktadır. Yani gemi trafiğinin bu denli  yoğun olduğu bir alanda, boğazların statüsü sebebiyle ücret alınmamaktadır. Oysa dünyadaki benzer projeler (Süveyş ve Panama Kanalları) sayesinde bulundukları bölgenin önemli bir gelir kaynağı mevcuttur (Ecemiş Yılmaz, 2020, s.99).

 

4. Montrö Sözleşmesi ve Kanal İstanbul

İstanbul Boğazı yoğun bir trafiğe ev sahipliği yapmaktadır. Bunun yanı sıra enerji taşımacılığının da kalbi konumundadır (Ece, 2011, s. 49). Bu sebeple İstanbul Boğazı’nın yükünü hafifletmeyi planlayan alternatif bir rota olarak ‘Kanal İstanbul Projesi’ ele alınmaktadır. Proje kapsamında Karadeniz’e uzanan alternatif bir rota söz konusu olacaktır. Proje için Küçükçekmece’de karar kılınmıştır. Bu sayede geçişler düzenli takip edilerek Boğaz üzerindeki yük azaltılacaktır (Çınar, 2017, s.27).

Montrö Boğazlar Sözleşmesi 20 Temmuz 1936 yılında imzalanmıştır. Sözleşmenin kapsamı ele alındığında en temel prensipler, bölgede Türkiye’nin egemenlik haklarının korunması üzerine inşa edilmiştir. Karadeniz’in güvenliği açısından da dayanak noktalarındandır. Günümüzde ve geçmişte de görüldüğü üzere, Karadeniz talep gören ve karmaşaya oldukça müsait bir coğrafyadır. Ayrıca Akdeniz’in güvenliği için de değer taşımakta ve bölgede barış ve dengenin korunması için kilit roldedir. Bu bağlamda kazanılan iki temel hak mevcuttur. Bunlardan ilki, Boğazlar Komisyonu kaldırılarak boğazlar hakkında karar makamı Türkiye olmuştur. İkincisi ise Lozan Sözleşmesi’nde ortaya atılan bölgede asker bulundurmama politikası, Montrö’de kaldırılmıştır. Her iki maddede görüldüğü üzere Türkiye açısından kısıtlanmaya çalışılan egemenlik hakları geri kazanılmıştır (Ecemiş Yılmaz, 2020, s.104). Ayrıca Montrö, ele aldığı detaylar bakımından kıyıdaş devletlerin ve kıyıdaş olmayan ama boğazları kullanmak isteyen gemilerin seyrüsefa özgürlükleri bakımından da detaylı açıklamalar getirmektedir. Buna göre geminin türü (savaş gemisi ve ticaret gemisi), hangi şartlarda geçiş sağlanmak istendiği (savaş veya barış zamanı) veya içerdikleri tehditlere göre bir ayrıma ve düzenlemeye tabidirler. Ticaret gemilerinin geçiş usulleri “bayrağı ve yükü ne olursa olsun” Türkiye’nin belirlediği denetimler dışında hiçbir kurala bağlı olmadan geçiş özgürlüğüne sahiptir. Savaş gemileri içinse belirli kriterler mevcuttur. Karadeniz’e kıyıdaş olup olmaması bu statüyü şekillendirmektedir. Eğer gemi kıyıdaş devletlere ait değilse ağır teçhizat ve büyük savaş gemileri bulundurması yasaktır. Bulunma süreleri de 21 günü aşamaz. Ayrıca tonajlarına da göre de geçiş hakkı kısıtlanabilmektedir. Bu sınır 15.000 ton olarak belirlenmiştir (Ecemiş Yılmaz, 2020, s.107-108).

“Kanal İstanbul projesi neden Montrö bağlamında ele alınmalı?” sorusu ise Montrö’den gelen statü değişikliğine yol açması ile alakalıdır. Çünkü Türk Boğazlarında yapay bir kanal inşası, sözleşmenin tarafları açısından da bazı değişikliklerin yaşanabileceğine işaret eder. Kanal İstanbul sonrası hem Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması söz konusu olabilir hem de güvenlik ve egemenlik alanları konusunu gündeme getirmektedir. Çünkü, Türkiye tarafından inşa edilecek olan bu kanalın tüm yetki alanları kendisinde saklı olacaktır. Bu sebeple taraf devletlerin Montrö Sözleşmesi ile elde ettikleri kazanımların tartışmaya açılması anlamına gelmektedir (Pazarcı, 2011, s.1). Yani kanal inşası sonrası savaş gemilerinin Montrö Sözleşmesi’nden doğan hakları taraf devletlerle korunmak istenecektir. Kanal sonrası da Türkiye egemenlik hakkına sahip dahi olsa kanalı savaş gemilerine tamamen kapatmayı gündeme getirmesi pek olanaklı görünmektedir. Çünkü Montrö, Türk tarafının da baskın egemenlik haklarını içeren bir sözleşmedir. Kanal sonrasında Montrö Sözleşmesi’ne temelden aykırı uygulamaların sözleşmenin feshine kadar varan bir sürece uzanabilme tehlikesine sahiptir (Akkaya, 2015, s.250). Ayrıca sözleşme Türk Boğazlarını baz alarak oluşturulmuştur. Yani Çanakkale Boğazı’nı ve Marmara Denizi’ni de kapsamaktadır. Dolayısıyla Kanal İstanbul sonrasında da Montrö kapsamındaki diğer egemenlik alanlarıyla varlık sürdürülmek istenecektir (Tütüncü, 2017, s.117). Kanalla ilgili bir kafa karışıklığı ise gemilerin hangi durum ve tonajlarda ne şekilde geçiş sağlayacağının tam olarak ortaya konmamasından kaynaklıdır. Dolayısıyla Türkiye’nin bu hükümleri Montrö ışığında ele alması güvenlik prensibi açısından oldukça önemlidir. Çünkü kıyıdaş olmayan devletlerin boğazlarda savaş gemisi bulundurmasının önünde birçok engel bulunmaktadır. Amerika gibi büyük bir güç, özellikle Rusya üzerinde baskı kurmak için Karadeniz’de asker ve savaş gemisi bulundurma istekleri vardır. Ancak doğal boğazların Montrö tarafından ele alınan hükümlerce korunuyor olması işlerini zorlaştırmaktadır. Bu sebeple bölgedeki bir kanalın bu kapsama girmemesi, ABD için bulunmaz bir fırsattır. Ancak Türk tarafı içinse Rusya-ABD arasında bir sıkışmışlık sonucunu doğuracaktır (Tütüncü, 2017, s.119).   

 

5. Kanal İstanbul Projesi ve Yaklaşımlar

Kanal İstanbul projesi güncelliğini koruyan ve birçok tartışmaya açık bir projedir. Bu araştırma genel olarak Montrö Sözleşmesi bağlamında ele alınmış olsa dahi başka birçok tartışma da bu temele dayanak sağlamaktadır. Bu sebeple önce olumlu bir perspektiften Kanal’ın sağlayacağı olası yararları ve daha sonra bu yararlara rağmen bazı çevrelerce neden olumsuz karşılandığına değinmekte fayda var.    

Kanal İstanbul projesinin olası faydaları şu şekilde sıralanabilmektedir: Proje en temelde Türkiye’nin en büyük şehri denebilecek İstanbul’un boğazlardaki karışıklık ve yoğunluğunu hafifletmeyi hedeflemektedir. Proje, bir “mega proje” niteliği göstermektedir. Dolayısıyla kanal hem dünya kamuoyunda bir prestij yaratacak hem de büyük oranda istihdam imkanı sağlayacaktır. Projenin “yap-işlet-devret” prensibiyle yapılacak olması, yani kamu harcaması içermiyor olması da bir yük teşkil etmeyecektir ve kısa zaman içerisinde kara geçeceği öngörülmektedir. III. Köprü ile uyumlu hale getirilerek karayolu taşımacılığı da desteklenebilecektir (Fidan, 2015, s.54-55). Boğazlar doğal oluşumlar olduğundan geçişlerde ücret alınamamaktadır. Bu sebeple Süveyş Kanalı gibi bir proje olacağından maddi kaynak yaratacaktır. Ayrıca tanker trafiğinden de kurtulmak mümkün olacaktır (Akkaya, 2017, s.252).

Kanal İstanbul’un yaratabileceği olası olumsuz faktörler de ele alınabilir. Temelde iki konu üzerine yaklaşımlar yoğunlaşmaktadır: Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması ihtimali ve doğal çevre üzerinde yaratacağı tahribatlardır. Montrö Sözleşmesi bağlamında savaş gemilerinin statüsünün belirsizliği sıkıntılı bir durum yaratmaktadır (Akkaya, 2017, s.253). Ayrıca proje İstanbul üzerindeki nüfus baskısının daha da artmasına sebebiyet verecektir. Umudu İstanbul’da arayan kırsal nüfusunun büyük bir kısmı tarafından yeni bir göç dalgasına sebebiyet verecektir. Bu istihdam umudu kanal odaklı olacaktır. Ancak Kanal sürdürülebilir bir istihdam kaynağı değildir. İlk etapta yarattığı istihdamın üzerine çıkamayacaktır.

Bir diğer konu ise beklenen “Büyük İstanbul Depremi” ile alakalıdır. Projenin, İstanbul’un üzerinde bulunduğu fay hattını tetikleyeceği ve büyük bir enerji boşalmasına sebep olması bekleiyor. Bu durum da milyonlarca insanın hayatına mal olabilir. Ayrıca yapılacak çalışmalarda denizin üstünde ve altında birçok canlı yaşam alanı tahribata uğrayacaktır. Bölgenin ekonomisi baz alındığında zaten tutarsız ilerleyen gayrimenkul fiyatlarında ani yükselmeler yaşanabileceği ve bunun da gayrimenkul satışının iyice yabancı müşteriye yönelik olmasına yol açması bekleniyor. İstanbul Boğazı’nın akıntıları ve rüzgar kuvveti dikkate alındığında detaylı düşülmediği takdirde civardaki yerleşimler için felaketle sonuçlanma riski taşımaktadır (Fidan, 2015, s.56-57).

 

6. Sonuç

Proje tarihi ve yapısı itibariyle oldukça köklü bir geçmişe sahiptir. Temelde bu düşünceyi Boğaz üzerinde yapay bir su yolu şeklinde nitelendirmek daha sağlıklı olacaktır. Boğazlar statü ve prestij bağlamında oldukça değerlidir. Özellikle İstanbul Boğazı, Asya ve Avrupa arasında bir köprü görevi üstlenmektedir. Uzun yıllardan beri birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve hala dünyanın hatırı sayılır şehirlerinden biri olan İstanbul üzerinde yapılacak olan bir “mega proje” elbette birçok tartışmanın da odak noktası olacaktır. Kanal İstanbul projesinin ne denli gerekli olduğu gerçekleşmesi halinde birçok tartışmaya sebep olacaktır.

Proje temelde İstanbul Boğazı üzerindeki yoğun trafiğin düzenlenmesi ve ekonomik açıdan boğazlar üzerinden gelir elde edilmesi prensibiyle yola çıkmıştır. Ancak bu konunun ele alınması gereken birçok boyutu vardır. Öncelikle boğazlar doğal oluşumlardır ve bu sebeple kanunlar ve sözleşmelerle birçok açıdan taraf devletler lehine prensipler geliştirilmiştir. Ancak yapay bir kanal söz konusu olduğunda sözleşmenin taraf devletleri açısından birçok dezavantajlı duruma neden olacaktır. Ayrıca böyle bir yapının varlığı Montrö Sözleşmesi’nden gelen Türkiye’nin egemenlik haklarının da tartışmaya açılması söz konusu olabilmektedir. Bunun da Karadeniz üzerinde yetki kaybıyla sonuçlanma ihtimali vardır. Günümüzde yaşanan krizler de baz alınırsa Ukrayna-Rusya Savaşı ve bölgenin her an çatışmaya açık hali Montrö Sözleşmesi’nin Türkiye açısından ne denli gerekli olduğunu gözler önüne sermektedir. Çünkü Türkiye şu an egemenlik hakkı bakımından savaş gemilerinin geçiş durumlarına karar verme yetkisine sahiptir. Olası bir tartışmaya açılması halinde bölgenin savaş gemilerine açık bir hale gelmesi de söz konusu olacaktır. Bu da Karadeniz’e kıyıdaş devletler açısından da güvenlik tehdidi manasına gelmektedir. Ayrıca bölge üzerinde baskınlık kurmak isteyen ABD için de bulunmaz bir egemenlik alanı yaratacaktır. Karadeniz’e kıyıdaş olmayan ABD, kıyıdaş devletler açısından birçok tehdit ve gerginliğin temelini oluşturacaktır. Özellikle Rusya ile ABD arasındaki güç savaşında Karadeniz başka bir deyişle savaş meydanı haline gelecektir.

Salt olarak ele alınacak problem sadece Montrö odaklı olmayacaktır. Kanal İstanbul projesinin kabul görmemesinin daha birçok sebebi bulunmaktadır. Ülke içerisindeki en büyük muhalefet iki alana yoğunlaşmaktadır: Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması ve oluşacak çevresel tahribat. Bu bağlamda ele alındığında Kanal İstanbul Projesi oldukça önemli bir proje ancak gerekli olup olmadığı konusu asıl soru işaretini yaratmaktadır. Ayrıca Türkiye’nin deprem kuşağında olması ve beklenen büyük İstanbul depremi söz konusuyken fay hattını bu denli tetikleyecek bir gelişme uzun vadede hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük sorunların yaşanmasına sebebiyet verecektir. Bir başka önemli dezavantaj ise ülke içerisinde dengesiz nüfus dağılımı ve buna karşılık olarak bölgenin ekonomisinin bunu kaldıramayacak olmasıdır.

Halime DAĞHAN
TUİÇ Stajyeri

Editör: Gizem GÜVEN

Kaynakça

Akkaya, M. A. (2017). Kanal İstanbul Projesi’nin Karadeniz kıyısındaki devletlerle olan ilişkilerimize etkisi ve Montrö Sözleşmesi. OÜSBAD. 242-262.

Çınar, M. (2017). Kanal İstanbul’un uluslararası hukuk bağlamında değerlendirilmesi. Uluslararası Afro-Avrasya Araştırmaları Dergisi. 20-34.

Ecemiş Yılmaz, H. K. (2020). Uluslararası hukuk perspektifinden kanallara kazandırılabilecek hukuki statüler: Kanal İstanbul örneği. Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi. 95-132.

Ece, J. N. (2011). Kanal İstanbul ve Montrö Sözleşmesi. Middle Eastern

Analysis / Ortadoğu Analiz. 29: 48-64.

Fidan, A. (2015). Kanal İstanbul Projesi ve Çılgın İstanbul Uydukent Projesi Üzerine Bütünleşik Fütz Analizi. Kent Kültürü ve Yönetimi Hakemli Elektronik Dergi. 53-62.

Pazarcı, H. (2011). Çılgınlığın Olası Etkileri. http://www.yeniyaklasimlar.org/m.aspx?id=739, (10 Nisan 2018)

Tütüncü, A. N. (2017). Montrö Sözleşmesi ve Kanal İstanbul. Public and Private International Law Bulletin. 113-123.

 

 

 

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...