Kadın Olmanın Günahı, uzun metraj belgesel film olarak 2018 yılında gösterime girmiştir. Yönetmenliğini Ümran Safter’in yaptığı filmin senaryosunu Ahsen Diner yazmıştır. Nezihe Muhittin’i ise tiyatro sanatçısı olan Aysel Yıldırım canlandırmaktadır. Nezihe Muhittin’in hayatını merkeze alarak Osmanlı döneminde başlayan ve Cumhuriyet’in ilk yıllarına uzanan kadın mücadelesini kadın akademisyenler, araştırmacılar ve yazarlar Yaprak Zihnioğlu, Lerna Ekmekçioğlu, Fatmagül Berktay, Yeşim Arat, İpek Çalışlar, Senem Timuroğlu, Nükhet Sirman, Müge Telci anlatmıştır. Filmin başında da yer aldığı üzere Kadın Olmanın Günahı, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün katkılarıyla hazırlanmıştır.
Nezihe Muhittin’in belgeselin başında söylediği “Biz, kadınların siyasi haklarını elde etmeye dayalı ideallerimizden, davamızdan vazgeçmeyeceğiz. Davamızın zaferi için ölünceye kadar savaşacağız. Bizim yaşamımız buna yetmezse, hiç olmazsa bizden sonra gelenler için ortalığı temizlemiş oluruz.” cümlesi belgeseli çok iyi özetlemektedir. Belgesel, Nezihe Muhittin’in doğumundan önceki Osmanlı kadın hareketlerinden bahsederek başlar ve onun nasıl bir ortamda dünyaya geldiğini gözler önüne serer. Nezihe Muhittin’in feminizmle tanışmasından sonra bir kadın olarak mücadelesi, baskılanması, karşısına çıkan zorluklar ve yalnızlaştırılıp unutturulması ile son bulan belgesel, onun trajik sonuyla değil Türk kadınına bıraktığı mirasıyla hatırlanmasının önemini vurgulamaktadır.
Nezihe Muhittin’in hayatını merkeze alarak halen devam etmekte olan Türk kadın mücadelesini anlatan bu belgeselde iki noktaya dikkat çekmek gerekir. İlk olarak belgeselde anlatıldığı üzere, Türk kadınının haklarını elde etme mücadelesi Osmanlı döneminde başlar. II. Meşrutiyetin ilan edilmesiyle birlikte Batı’da süren kadın mücadelesine paralel olarak Osmanlı’da da kamusal alanda bir rahatlama gerçekleşir (Özcan-Demir, 1999). Cumhuriyet’in ilanının haklarını elde etmede büyük kolaylıklar sağlayacağını düşünen Türk kadınlarının beklentileri oldukça yüksektir. Cumhuriyet’in ilanından sonra ise kadınlara verilen haklar genişletilerek özgür ve modern bir Türk kadını imajı oluşturulur. Ancak yeni rejimde, Nezihe Muhittin’in öncülüğünde kurulmak istenen Kadın Halk Partisi’nin kurulmasına çeşitli gerekçelerle izin verilmemiştir (Arat, 2016). Bunun sonucunda kadınlar bir parti kurmak yerine Türk Kadınlar Birliği’ni kurmak durumunda kalır ve mücadelelerine bu birlik etrafında toplanarak devam ederler. Bu durumda yeni rejim, kadınların yanında olduğunu ve onların haklarını elde etmesi gerektiğini söylemesine rağmen aslında bunun kendilerinin izin verdiği sınırlar çerçevesinde olmasını istediği görülmektedir. Nezihe Muhittin ise bu çerçevelere sığmayan bir kadın olduğundan dışlanmaya ve unutturulmaya mahkûm edilmiştir.
Dikkat çekilmesi gereken ikinci nokta ise kendi haklarını aramak isteyen ve bunun için mücadele eden kadınların bu mücadelede öncü olan Nezihe Muhittin’i gerekli gördükleri yerde dışlamaları ve yalnız bırakıyor olmalarıdır. Kendi siyasi haklarını elde etmek isteyen Kadınlar Birliği etrafında toplanan kadınlar, 1934 yılında bu hakkı aldıklarında ise bütün mücadeleyi yok sayarcasına rejime teşekkür ederler. Bu hakkı kendilerinin elde ettiğini vurgulamak yerine bu hak onlara verildiği için memnuniyetlerini dile getirirler. Sonuç olarak çok önemli bir siyasi hakkı elde etme gibi bir gelişme olsa da erkek egemen rejimin sınırları içinde kalmak hayal kırıklığına uğratan bir durum olarak değerlendirilebilir.
Verilen kadın mücadelesinin sonucu olarak 21. yüzyılda kadınlar olarak elde ettiğimiz birçok hak olmasına karşın hala devletin izin verdiği ve desteklediği ölçüde mücadelemizi sürdürebiliyor oluşumuz hayal kırıklığına uğratmaktadır. Örneğin Kadın Olmanın Günahı belgesel filminin bakanlığın katkılarıyla oluşturulmuş olması devletin kadının yanında olduğunu gösteren bir durum olarak karşımıza çıkıyor olsa da belgeselin sonunda yer alan “Bugün ise Türk parlamentosunun sadece yüzde 17’si kadınlardan oluşuyor.” ibaresi aslında kadınların hala hak ettiği yerde olmadığının açık bir göstergesidir. Ne yazık ki Osmanlı döneminden günümüze kadar uzanan ve devam etmekte olan kadın mücadelesinin hala başlarında olduğumuzu söylemek mümkündür. Ancak ne olursa olsun Nezihe Muhittin ve diğer kadınların öncüsü olduğu mücadelenin 21. yüzyıldaki temsilcileri olarak mücadelemize yılmadan ve Nezihe Muhittin’in bizlere örnek olduğu gibi biz de mücadelemizle gelecek nesillere örnek olarak devam edeceğiz.
BETÜL ÇAKAR
Feminizm Okumaları Staj Programı
KAYNAKÇA
Özcan-Demir, N. (1999). II. Meşrutiyet Dönemi Osmanlı Feminizmi, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 16(2), 107-115.
Arat, Y. (2016). From Emancipation to Liberation: Changing Role of Women in Turkish Public Realm, Journal of International Affairs, 54(1), 107-123.