23 Ekim 2011’de gerçekleşecek Tunus Ulusal Kurucu Meclis Seçimleri öncesinde Tunus sokaklarında tanık olduğumuz ilk şey, Kaddafi’nin öldürülmesinin büyük bir sevinçle karşılandığıdır. İlk demokratik seçimlere sahne olacak Tunus bir kez daha, bir diktatörün devrilmesini kutlamak için sevinç gösterilerine sahne olmaktadiı. Sokakları dolduran Libyalı ve Tunuslu gençler ve değişim yanlısı kesimler, Arap Dünyasında yaşanan değişime verdikleri desteği bir kez daha güçlü şekilde ortaya koymuşlardır. Arap Baharının başladığı Tunus, Kaddafi’nin öldürüldüğü bir dönemde ilk demokratik seçimlerini gerçekleştirerek başta Mısır ve Libya olmak üzere yeni dönemin demokratik değerler üzerinde inşa edilmesine farklı bir şekilde katkı sağlamayı hedeflemektedir. Böylelikle Tunuslular Arap Baharının hem öncüsü olmuşlar hem de bundan sonra atacakları adımlarla diğre süreçlere örnek olmaya devam edeceklerdir.
Kaddafi’nin Öldürülmesinin Libya ve Arap Dünyasına Etkisi
Kaddafi’nin öldürülmesiyle birlikte Libya’daki Geçici Yönetimin ülkenin tek meşru otoritesi haline geldiğini açık bir şekilde belirtmek gerekir. Geçici Yönetime bağlı askeri unsurların Kaddafi kabilesinin merkezi olan Sirte’de düzenledikleri zafer gösterisi, Libya’da bir dönemin kapandığının net ifadesidir. Bu aşamadan sonra Libya’da yeni bir iktidar yapısının ortaya çıktığını ve Kaddafi’yi destekleyen tüm birimlerin askeri ve siyasi yenilgiyi kabul etmek zorunda kalacaklarını beklemek gerekir.
Tunus’tan farklı olarak askeri yöntemlerle ve mücadele ile devrim sürecini gerçekleştiren Libyalılar, yine Tunus’tan farklı olarak rejimlerin askeri yöntemlerle de devrilebileceği konusunda Arap Dünyasında örnek olmuşlardır. Diğer bir deyişle Arap Baharı sürecinde Tunuslular demokratik ve barışçıl bir şekilde rejimin değişiminin, Libyalılar ise askeri mücadele ile rejimin değişimine öncülük etmiştir. Bununla birlikte her iki ülkede uluslararası desteğin yanı sıra bölge halkı tarafından da yoğun bir şekilde desteklendiklerine dikkat çekmemiz gerekir. Örneğin, Arap coğrafyasında halk devriminin öncüsü olan Tunus’ta, Libya muhalefetine verilen destek oldukça önemli sonuçlara yol açmıştır. Kuzey Afrika’da başlayan devrim ve değişim hareketinin Libya’nın ardından Suriye ve Yemen’de de etkili olacağı varsayılmaktadır. Nitekim Suriye muhalefetini tanıyan ilk ülkenin Libya Geçici Yönetim olması da bunun işaretlerini vermektedir.
Kaddafi’nin öldürülmesi ile birlikte Libya’da iç çatışmaların kısa süre içerisinde son bulacağına dair güçlü bir algı bulunmaktadır. Güneydeki Tuvariklerin dışında yeni iktidar sahiplerine karşı direnebilecek güçlü bir yapının olmadığına dikkat çekmek gerekir. Bu nedenle de kısa vadede çatışmaların son bulacağı ileri sürülebilir. Bundan sonraki aşamada ise Libya’da nasıl bir sürecin işleyeceği daha büyük bir önem kazanmaktadır. Ülke yeni bir diktatörlüğe mi gidecektir yoksa demokratik sisteme geçiş yönünde adımlar mı atılacaktır ? Esasında tüm bunlar Libya’nın yakın sürede cevaplayacağı sorulardır.
Bununla birlikte Kaddafi sonrası dönemde Libya’nın istikrarlı bir yapıya kavuşması için öncelikli olarak ABD, AB, Türkiye ve bölge ülkelerinin Libya’nın geçiş süresinde de Libyalı gruplara verdiği desteği sürdürmeleri gerekmektedir. Ülkenin orta dönemde bir iç savaşın içine sürüklenmemesi için Kaddafi’nin ardından yeni iktidar sahiplerinin dışlayıcı ve ayrımcılığa dayanan bir anlayışla ülkeyi yönetmelerine izin verilmemelidir. Eski iktidarı temsil eden toplumsal grupları siyasal, ekonomik ve askeri sistemin dışına itmeye yönelik girişimlerin önüne geçilmelidir.
İstikrarın önündeki en önemli tehditlerin başında, iktidarı ele geçiren güçlerin, Kaddafi kabilesi başta olmak üzere ülkenin orta ve güneyinde yer alan Kaddafi yanlısı grupları siyasal sistemin dışına itme girişimleri gelmektedir. Bunun engellenmesinde NATO misyonu içinde yer alan devletlere büyük bir sorumluluk düşmektedir. Aksi takdirde, ülkenin demokrasiye geçişi yalnızca kağıt üzerinde gerçekleştirilmeye çalışılan bir hedef olarak kalacaktır.
İstikrarın önündeki ikinci büyük sorun da iktidar paylaşımının yaşanması esnasında ortaya çıkacak çatışmalardır. Hali hazırda iktidarın paylaşımında Doğu ve Batılı kabileler arasında bir rekabet yaşanmaktadır. Siyaset sahnesinde yer alan isimlerin önemli bir kısmının Kaddafi döneminde de iktidarda olduklarına dikkat çekmemiz gerekir. Örneğin Adalet Bakanlığı gibi ya da Büyükelçilik gibi pozisyonlarda görev yapmış birçok isim vardır.
Bu arada kabileler arası çekişmeler de yaşanacaktır. Örneğin Tarhuna kabilesi Trablus’un denetimini Doğu’dan gelen kabilelerle paylaşmaya yanaşmadığı gibi diğer bölgelerden gelen savaşçıların da Kaddafi sonrası kendi bölgelerine dönmeleri çağrısında bulunmuştur. Dolayısıyla yeni dönemde iktidar paylaşımı önemli bir konu haline gelebilir.
Diğer yandan yeni dönemde önemli bir sorun da din ile devlet arasındaki ilişki olacaktır. Din-devlet ilişkilerine ilişkin düzenlemelerin yeni Anayasada nasıl yer alacağı Kaddafi sonrası dönemde Tunus’ta olduğu gibi ciddi şekilde tartışma konusu haline gelecektir. Kaddafi’ye karşı ciddi bir savaş yürüten ve İslami hassasiyetlere sahip olan bazı grupların yeni dönemde dinin toplumsal alandaki görünürlüğünü artırma talepleri olacaktır.
Ayrıca yeni dönemde ülkenin idari ve siyasi yapının nasıl şekilleneceği de ciddi şekilde tartışılacaktır. Güçlü bir başkanlık sistemine karşı çıkılmaktadır çünkü bunun bunun ülkede diktatörlüğe yol açtığı ileri sürülmektedir. Bununla birlikte güçlü bir parlamenter sistemin de tek parti diktatörülüğe yol açtığı belirtilmektedir.
Neticede Libyalıların Kaddafi sonrası ilgilerinin Tunus’ta yaşanan seçimler ve ardından da Anayasa yazımına yönelttikleri görülmektedir. Dolayısıyla 23 Ekim 2011 Tunus seçimleri tüm Arap Dünyasında devrimci hareketlerin nasıl bir yol izleyeceğinin işaretlerini verebilir.
Doç. Dr. Veysel AYHAN
ORSAM Ortadoğu Danışmanı
Abant İzzet Baysal Üniv. Uluslararası İlişkiler Bölümü
Kaynak: ORSAM