ABD’deki 8 “kayıtsız” göçmen ailenin hikâyesinin özelinde ülkenin göçmen politikalarını konu alan “Kaçak Yaşamak” belgeseli; terör, şiddet, ekonomik sıkıntılar, etnik temelli ayrımcılık gibi pek çok sebeple ülkesini terk etmek zorunda kalan bu göçmenleri, yasal tanımlardan sıyırarak izleyiciyle buluşturuyor. Bu belgeselin analiz edilmek üzere seçilmesindeki en büyük sebep de özellikle ABD’de güncel tartışmalara sık sık konu olan kayıtlı ve kayıtsız göçmenlerin her birinin, tıpkı “vatandaşlar” gibi, birer hikâyesi ve pek çok hayalinin olduğunu, yani onlardan hiç de farklı olmadıklarını çok basit bir şekilde anlatıyor olmasıdır. Bunun yanında, Bill Clinton dönemine kadar uzanan yasal kısıtlamalar tarihini de izleyicinin anlayabileceği yalın bir dilde sunuyor olması belgeselde bir bütünlük sağlamaktadır. Son olarak, yeni bir belgesel olması nedeniyle konuyla ilgili güncel bilgiler edinilmesini de kolaylaştırmaktadır.
Orijinal adıyla “Living Undocumented”, çevrimiçi dizi, film ve belgesel uygulaması Netflix’in yapımcılığını üstlendiği, 2019 tarihli 6 bölümlük bir belgeseldir. Farklı kökenlere sahip fakat aynı dertten mustarip 8 ailenin sınır dışı edilmemek için verdiği mücadeleyi anlatan belgeselde, her aile farklı bir yasal-bürokratik soruna değiniyor. Donald Trump yönetimiyle birlikte artan ayrıştırıcı söylemler ve kayıt dışı göçe “sıfır tolerans” politikasını dönüm noktalarından biri kabul eden belgesel, göçmenlerin üzerindeki toplumsal baskı ve sınır dışı edilme tehlikesini artırdı. Yine de tüm bu süreç Trump ile başlayan bir süreç değil. Belgesel göçmenlerin sorunlarının başlangıcını Bill Clinton döneminde yürürlüğe konan 1 Nisan 1997 tarihli göç yasasına kadar götürüyor. Bazı avukatlar tarafından “kara ölüm öpücüğü” olarak da anılan bu yasa yayın tarihinden itibaren ülkeye ABD vatandaşlığı iddia ederek giren tüm kayıt dışı göçmenlerin kalıcı olarak oturma izni almaktan men edildiğini söylüyor. Kuruluş temeli göçmenliğe dayanan ve en büyük iddiası bolluk, özgürlük ve güvenlik manasına gelen “Amerikan Rüyası”nı yaşatmak olan bir ülkenin “yeni” göçmenlerine karşı tutumu aslında yöneticilerin ikiyüzlülüğünü yansıtıyor. Analizin geri kalan kısmında ailelerin bireysel tecrübelerinden ve karşılaştıkları yasal-bürokratik zorluklardan bahsedilecektir.
Luis Diaz, Kenia ve Oğulları
Donald Trump başkanlığa seçildikten sonra ilk olarak, Göç ve Gümrük Muhafaza’ya (Immigration and Customs Enforcement- ICE) göçmenlere sıfır tolerans politikasını benimsemesini emretmiştir. Böylece daha önce sadece suçlu olan göçmenler sınır dışı edilirken artık herhangi bir kadın, erkek hatta çocuk göçmen bile sadece kayıtsız olduğu için sınır dışı edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Trump’ın en büyük iddiası ise göçmenlerin “Amerikalılara” zarar vererek işsizliğin artmasına sebep olmalarının yanında bu insanların hepsinin suçlu olmasıdır. Luis, Kenia ve bebekleri Noah da bu göçmenlerdendir. Honduras’taki çete şiddetinden kaçarak ABD’ye gelen bu ailenin sıfır tolerans politikasından sonra ICE yetkilileri tarafından tutuklanıp sınır dışı edilmelerine şahit oluyoruz. Bu süreçte aile dağılıyor, birbirlerinden ayrı düşüyor. Luis ve Kenia’nın durumunda dikkat çeken iki unsur var: Birincisi, göçmenlerin neden “yasal” yollarla ülkeye giriş yapmadıkları konusudur. Başkan Trump’ın da dikkat çektiği noktalardan biri olan bu durum, başvuru için hâlihazırda 2 ile 3 yıllık kuyrukların bulunması ve dünyanın çeşitli yerlerindeki şiddetten kaçan bu insanların bu kadar bekleyecek zamanlarının olmaması. İkincisi ise göçmenlerin tutuklanma süresi. ICE kayıt dışı bir göçmeni istediği kadar gözaltında tutabiliyor. Bu durum da göçmeni bir belirsizliğe hapsediyor. Ne sınır dışı edilen ne de serbest bırakılan bu göçmenler, belgesele göre psikolojik şiddetin yanında fiziksel şiddete de maruz kalabiliyorlar. Luis de ICE tarafından tutuklandıktan sonra yaklaşık 3 ay hapiste kalıyor.
Alejandra Juarez
ABD eski başkanı Barack Obama, hedeflerinin aileler değil suçlular olduğunu söylemiştir. Obama döneminde de Bush döneminde de 3 çocuğu ABD vatandaşı olan, vergilerini düzenli ödeyen aileler, düzenli olarak Göç İdaresine uğramak şartıyla sınır dışı edilmemiştir. Yani yetkililerin takdir yetkisi vardı. ABD vatandaşı eski bir asker ile evli ve ondan 2 kızı olan Meksika vatandaşı Alejandra da belgeseldeki röportajında bunu söylemektedir. ‘Her ne kadar Obama döneminde kayıt dışı göçmenlerle ilgili bir şey yapılmamış olsa da en azından ülkeyi terk etmemiz de gerekmemişti.’ demiştir. Şimdi ise yediği bir trafik cezasından dolayı ABD’yi terk ederek Meksika’ya dönmesi gerekmekte ve bunun evliliğine mal olabileceğini düşünmektedir.
Ron, Karen ve Bar
Eğer Birleşik Devletlere ziyaretçi vizesi ile gelir ve süreyi aşarak bir yıldan fazla ülkede kalırsanız ülkenize döndüğünüz anda ABD’ye 10 yıl giriş yasağına çarptırılırsınız. Ron ve Karen İsrail’deki kargaşadan dolayı 1 yaşındaki çocukları Bar’a daha güvenli bir gelecek sunmak amacıyla turist vizesi ile 2001 yılında ABD’ye gelip kendilerine yeni bir hayat kurmuşlardır. Bar’dan başka 2 çocukları daha var fakat onlar ABD topraklarında doğdukları için vatandaşlık hakkına sahiplerdir. Ron’un hikayesinde en dikkat çeken nokta, hakim retoriğin iddia ettiğinin aksine, Ron sahibi olduğu işletmede bir sürü insana iş olanağı sunarak ekonomiye katkıda bulunmaktadır. Aynı zamanda vatandaş olmasa dahi vergilerini ödemeye devam etmektedir. Yani göçmenler çoğu zaman ekonomiye ya iş olanağı sunarak ya da kimsenin yapmak istemediği işleri yaparak katkıda bulunmaktadırlar. Öte yandan şu an 19 yaşında olan Bar’ın “DACA” tecrübesi de önemlidir. Obama tarafından 2012 yılında yürürlüğe konan DACA programı ülkeye 16 yaşından küçükken getirilen kayıtsız göçmenleri koruma altına alan, onlara bir sosyal güvenlik numarası verip sınır dışı edilmekten koruyan her 2 yılda bir de yenilenmesi gereken bir programdır. DACA vatandaşlık için bir yol açmazken, en azından göçmen için kısa da olsa bir güvence sağlamaktadır. Fakat 2017 yılında bu program Başkan Trump’ın emriyle iptal edilmiştir. Belgesel, iptalin Supreme Court’a taşındığını söylüyor. DACA sayesinde yaşıtları gibi bir iş yerinde çalışabilen, üniversite başvurusu yapabilen veya ehliyet alabilen milyonlarca gençten biri olan Bar, her zaman korkarak yaşaması gerektiği için üzülmektedir. Zaten aile, sınır dışı edilmekten o kadar korkuyor ki soyadlarının belgeselde geçmesini istemiyor.
Vinny
Laos’tan 1986 yılında ailesi ile birlikte “siyasi sığınmacı” olarak gelen Vinnie’nin süresiz oturum izni iptal edilmiştir. Sebebi ise uyuşturucu kaçakçılığından 12 yıl hapse çarptırılmasıdır. 2013 yılında serbest kalan Vinny hapishanede eski günahkâr hayatına sırt çevirerek dindar bir insan haline geldiğini söylemektedir. Yani yeni bir başlangıç yapmak istemektedir. Bir Amerikan vatandaşı için yeni bir başlangıç yapmak sadece alacağı kararlara bağlıyken bir kaçak göçmen için bu durum bu kadar kolay değildir. Vinny, işlediği suçtan dolayı sadece süresiz oturum iznini kaybetmekle kalmamış aynı zamanda 2016’da Trump’ın başa geçmesiyle birlikte sınır dışı edilme riski ile de karşı karşıya kalmıştır. Vinny’nin ise kaybedecek çok şeyi vardır zira şu an evlenmiş ve minik bir bebek sahibi olmuştur.
Dunoyer Ailesi
2002 yılında, Kolombiya’dan ABD’ye gelen Dunoyer ailesi ülkeye sığınma talebinde bulunduysa bile bu kabul edilmemiştir. Kolombiya’da iyi bir iş ve gelir sahibi olan bu aile, gerillalar tarafından sürekli tehdit edildikleri için ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Dunoyer ailesi, bu günlerde ise ABD’den sınır dışı edilme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Baba Roberto, ailesinin can güvenliği için Kolombiya’ya geri dönmek istememektedir. Çünkü gerillalar, tehdit mesajları göndermeyi bırakmamıştır. Roberto Kolombiya’da yüksek lisans yapmış bir müdürken, eşi Consuleo ise iktisat yüksek lisansı yapan bir pazarlama uzmanıydı. Şimdi, her ikisi de sabahtan akşama kadar hademe olarak çalışmaktalar. Bazıları onları hala İngilizceyi akıcı olarak bilmedikleri için suçluyormuş fakat Roberto sabah 8’den akşam 11’e kadar çalıştığı için İngilizcesini geliştirmeye vakit bulamadığını söylüyor. Belgeselin sonunda, tek başına sınır dışı edildiği bildirilmiştir.
“Miguel” ve “Maria”
Belgesel, eskiden ailelerin erkeklerinin ekonomik durumdan dolayı Latin Amerika’dan ABD’ye gelmelerden bahsetmektedir. Şimdi ise şiddet nedeniyle ailelerini de alarak kaçmaktadırlar. Bu yolculuk ise çok tehlikeli olabilmektedir. İnsanlar “ölüm treni” diye adlandırdıkları bir trenden atlayarak veya bot kiralayarak nehir üzerinden ülkeye girmeye çalışmaktalar. Bunlar gibi pek çok tehlikeli yöntemle ölümü göze alarak ABD’ye sığınmaya çalışıyorlar çünkü kendi ülkelerinde kalmak da zaten ölüm demek. Gerçek isimlerini ve yüzlerini paylaşmak istemeyen “Miguel” ve “Maria”, Honduras’taki çete savaşlarından dolayı ülkeyi terk ettiklerini söylüyorlar. Ablası çeteler tarafından öldürülen “Maria” bir de onun kızına bakıyor ve ülkeyi terk etme sebeplerinin ona iyi bir gelecek sağlamak olduğunu söylüyorlar. Bu hikayede ise dikkat çeken nokta “Miguel” ve “Maria” ABD’ye girip sığınma talebinde bulunmak için yetkililere gittiklerinde gözaltına alınmışlar ve küçük yeğenlerinden ayrı kalmışlar. Belgesel bunun ABD’de çok büyük bir sorun olduğunu belirtmektedir. Çünkü gerçek sayı net olarak bilinmese bile en az 2600 göçmen çocuk ailesinden ayrı durumda sığınma evlerinde bulunmaktadır. Hele ki gözaltına alınan ebeveynler sınır dışı edilmişse ailelerin bir araya gelebilme olasılığı daha da azalmakta ve göçmen çocuklar evlatlık olarak koruyucu ailelere verilmektedir. Trump yönetimi bunun amacının caydırıcılık olduğunu söylemektedir.
Eddie
Eddie ise Meksika’dan 14 yaşındayken ABD’ye gelmiştir. Sıkıntı şu ki Eddie ülkeye uçakla giriş yapmış, yani gümrük memurunun sorgusundan geçmiştir. Fakat Eddie 14 yaşında olduğu için memura hangi belgeleri göstererek girdiğini hatırlamamakta ve böylece ülkeye ABD vatandaşı olduğu ile ilgili yalan söyleyerek girmiş olma olasılığının aksini ispat edememektedir. Bu nokta önemli çünkü yazının başında da söylendiği gibi, 1997 yılında çıkan yasaya göre eğer ülkeye bu şekilde giriş yapılmadığı kanıtlanamazsa oturma izni sonsuza kadar alınamaz. 20 tane çalışanı olan 3 şubeli bir otel firmasının sahibi olan Eddie şanslıdır. Çünkü kendisinin ve eşinin ekonomik durumu iyi olduğu için Kanada’dan süresiz oturma izni alabilmişlerdir. Arkadaşları ise Amerikan ekonomisine büyük katkısı olan arkadaşlarının Kanada’ya gitmek zorunda kalmasının ABD için bir kayıp olduğunu düşünmektedirler.
AmadouSow
1991 yılında Moritanya’dan ABD’ye gelen Amadou’nun ülkesine geri dönmesi ölümle eşdeğer. Moritanya dünyada köleliğin en fazla olduğu ülkedir. Resmi olarak 1981’de kölelik yasaklansa da ülkedeki Arap çoğunluk, siyahileri köle olarak satmaktadır. Belgesele göre, nüfusun %20 ile %30’u hala köledir. Moritanya hükümeti siyahilere pasaport vermediği için sığınma da talep edememektedirler. Amadou’nun eşi ve çocuklarının ABD vatandaşlığı vardır fakat Amadou 1 yıl boyunca ICE tarafından hapiste tutulmuştur ve sınır dışı edilememesinin tek sebebi uçağa binmeyi reddetmesi olmuştur. Sonrasında sığınma talebi kabul edilmişse de en az bin siyahi Moritanyalının ülkesine geri yollandığı düşünülmektedir. Amadou’nun eşinin anlattığı hikaye ise insanın kanını dondurmaktadır. Anlatılana göre, Moritanya Bağımsızlık Günü’nü kutlamak için başkan 28 siyahinin öldürülmesini emretmiştir. Bu 8 ailenin 8 farklı hikayesi olsa da aslında ortak pek çok noktaları vardır: Hepsi kendisini Amerikalı hissetmektedir. Hepsi her şeye rağmen Amerika ile gurur duymaktadır. Hepsi de Amerika’ya hala inanmaktadır. Toplumun bir parçası olmak ve ona katkıda bulunmak istemektedirler.
Ayşe BOZKURT
Göç Çalışmaları Staj Programı