İstihbarat Üretiminin Uluslararası İlişkileri Yürütmeye Etkileri Ve İlişkisi (Snowden Örneği)

CIA eski teknik işler uzmanı ve analisti, sonrasında Booz Allen Hamilton danışmanlık firması üzerinden Amerikan Ulusal Güvenlik Teşkilatı (NSA)’na taşeron olarak çalışan Edward Snowden (30), Guardian Gazetesi’nden Gleen Greenwald aracılığıyla uluslararası kamuoyuna sızdırdığı belgelerdeki bilgilerle, ABD’yi uzun zaman uğraştıracak bir istihbarat skandalına sürüklemiş görünmektedir.

Haziran 2013’ün birinci haftası içerisinde, NSA ve FBI’ın, Amerikan Internet-TV-Telefon sağlayıcısı Verizon Firması’ndan günlük olarak iletişim kayıtları aldığının ifşa edilmesiyle başlayan süreç, ertesi gün; NSA’nın Prism adı verilen program üzerinden Apple, Google, Microsoft gibi ABD’nin bazı büyük teknoloji firmalarının serverlarına direkt ulaştığı ve bilgi çektiğinin Power Point slaytları ile gösterilmesiyle sürmüştür. 41 power point slaytından oluşan ve peyder pey dünya kamuoyuna aktarılmaya devam edilen bilgilerin, varolanların yüzde 10’unu oluşturduğu söylenmektedir.

Skandalın patlak verdiği günden bugünlere gelinceye değin ortaya saçılanlarla; Amerikalı istihbaratçıların Prizma ve Xkeyscore adını verdikleri programlar vasıtasıyla internet şirketlerinin veri tabanlarına girdikleri, kendi yurttaşları, ülke devlet ya da hükümet başkanları ile yabancı şirketlerin iletişim kayıtlarını tuttukları, inceledikleri, dinledikleri ve depoladıkları ortaya konulmuştur. Yapılan çalışmalarla; bilgisayar firmalarının, internet üzerinden bilgi sağlayan arama motorlarına sahip şirketlerin, sosyal medya araçlarının ve telefon firmalarının kayıtlarının kısacası “İletişimsel” her türde bilginin üzerine yoğunlaşıldığı, kontrol mekanizmaları olarak izleme ve dinleme faaliyetlerinin seçildiği anlaşılmaktadır. İlerleyen günler içerisinde ABD’nin ülke liderlerini, uluslararası teşkilatları, kurumları dinlediği de ortaya çıkmıştır. Bunların yanı sıra, ABD’nin istihbarat yönetiminin Amerikan telefon şirketlerinden arama dökümlerini temin ettiği, milyarlarca telefon görüşmesinin ham bilgilerini tuttuğu da belirginleşmiştir. Günlerin ilerlemesiyle birlikte ve bir sonraki power point slaytına geçildikçe, ABD, müttefikleri dâhil başkaca ülkelerle karşı karşıya gelmiş ve gelmektedir. Şuana kadar ortaya çıkarılanlardan; ABD gizli servislerinin kendi vatandaşlarını ve müttefiklerini takip ettiklerini anlamak mümkündür. Böylelikle ABD, Wikileaks Belgeleri’nden sonra, istihbari alanda ikinci önemli darbeyi yemiş görünmektedir. ABD bunları yaparken büyük ölçüde dokunulmazlığa ve girilmezliğe sahip statüdeki dünya geneline yayılmış sefaretlerini (Elçiliklerini) veya müttefiklerinin sefaretlerini altyapı çalışmaları için kullanmıştır. (Berlin Büyükelçiliği, Ottowa Büyükelçiliği vs.)

Diplomatik ilişkiler güven üzerine inşa edilmektedir. Bu ilişkiler bir müttefiklik, partnerlik, aynı uluslararası örgüte üyelik, bölgesel veya küresel ortaklık temelinde birbirine sarmallanmışsa durum daha da önem kazanmaktadır. Eğer müttefik olunmuşsa veya ticari partnerlik bağı varsa zaten ülkelerin birbirine belirli oranlarla güvendiklerinden rahatlıkla bahsedilir ve ilk defa ilişki kurulacak bir durumdan ileride bulunulduğu anlamı çıkarılır. Müttefik değilken bir menfaat ortaklığı çerçevesinde anlaşmalar imzalanarak kazançlar elde edilmek istenildiğinde de eğer bir devletin dinlenildiği öğrenilirse mağdur olan tarafça mutlaka geri adım atılır. Bu durum sonraki ilişkilere yansır ve güven bunalımı uzun bir süre devam edebilir.

Edward Snowden ile ifşaatlarını üzerinden gerçekleştirdiği gazeteci Greenwald, skandalı patlatacak hareketlerinden önceki buluşmalarında ve görüşmelerinde, Snowden’in elindekilerin açıklanmasının yani ABD’nin global düzeyde izlemeler ve dinlemeler yaptığı vb. hususların ortaya serilmesinin, müttefik ülkeleri hatta aynı ilişkiler paralelinde ticari ilişkiler yürüten devletleri birbirine düşüreceğini, devlet veya hükümet başkanlarının dinleyen tarafın yöneticilerini arayarak güvensizliklerini direkt veya endirekt yollardan iletebileceklerini tahmin edebiliyorlardı. Nitekim Snowden’in sonraki açıklamaları da buna işaret etmektedir: ABD’nin uluslararası ilişkilerini ve vatandaşları ile arasındaki ulusal ilişkilerini yürütürken kullandığı iki farklı yüzü sergilemek.

İlkin müttefik ülkelerden Fransa, ardından İspanya sonrasında Almanya’da dinlemeler yapıldığı, sayıları 35’e ulaşan ülkenin devlet veya hükümet başkanlarının cep telefonlarının dinlendiğinin açığa vurulması, söz konusu devlet veya hükümet başkanlarını endişelendirmiş olacak ki ABD Başkanı Obama söz konusu liderlerce bizzat aranmış, kendisinden konunun soruşturulması istenmiş, bir açıklama yapılması talep edilmiş, ABD elçileri açıklamalar yapmak üzere hükümet binalarına çağrılmışlardır.

İşin kıyısından köşesinden içinde olabileceği ve benzer programlar kullandığı iddia edilen ve ABD’nin uluslararası alandaki en büyük destekçisi ve müttefiki İngiltere ise kendi iç soruşturma mekanizmasını çalıştırmış, iç, dış ve elektronik istihbarat birimlerinin başında bulunan istihbarat şeflerini kamaraya çağırarak hesap vermelerini istemiştir. Brezilya Devlet Başkanı ABD’ye yapacağı ziyareti ertelemiştir. Alman kamuoyunda konu derinlemesine tartışılmaya devam edilmektedir.

Snowden olayı, bazı ülke liderlerinin BM Güvenlik Konseyi’ni harekete geçirmeye davet etmesini de gündeme getirmiştir. Ekim 2013’ün son haftasında Brüksel’de bir araya gelen AB ülkelerinin liderleri de yaptıkları açıklama ile “ABD’nin istihbarat faaliyetleri sonrası ortaya çıkan güvensizliğin, terörle mücadele ve işbirliğini olumsuz yönde etkileyeceğini” beyan ederek vatandaşlarının da kaygı duyduğunu belirtmişlerdir.

Ancak bu sayılanlar uluslararası kamuoyunun kızgınlığını yatıştırmaya yetmemiş olacak ki ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Obama tarafından sıklıkla ABD dışına gönderilerek ülkeler ikna edilmeye, ABD’ye olan güvenin kaybedilmemesine çalışılmaktadır. Bundan da önce bizzat Obama; Rusya, Almanya, Fransa, Meksika, Brezilya gibi ülkeler tarafından ABD’ye yönelmiş etik tabanlı baskıyı püskürtmeye çalışmaktadır. Her Snowden dalgasında, her yeni açıklamada bu durum yaşanacak görünmektedir.

Öte yandan, ABD bu noktada belki de doğru bir tercihle direkt iletişim yolunu seçmiş görünmekte, diplomaside olduğu gibi sorunların konuşularak çözüleceğine olan inançla hareket edilmektedir. Zira istihbaratın ve uluslararası ilişkilerin doğası sorunların konuşularak halledilmesi temelinde çakışırlar. ABD tarafından “Devlet başkanlarının günümüzde dinlenmediği ve dinlenmeyeceği” açıklaması yapılarak ABD’nin duyduğu mahcubiyet hafifletilmeye çalışılsa da uluslararası toplum bu açıklamadan sonra “Geçmişte dinlenmediği vurgusu namevcuttur.” diyerek aslında dinlemelerin yapıldığının üstü kapalı olarak kabul edildiğini ısrarla vurgulamıştır. Sonrasında adeta günah çıkarırcasına Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney, bazı istihbarat sızdırmalarının müttefikleriyle olan ilişkilerinde gerilime yol açtığının farkında olduklarını belirterek, “ABD’nin istihbaratları nasıl topladığı ve kullandığına yönelik bazı ek sınırlamalara ihtiyaç olduğunun görüldüğünü” söylemiştir.

Müttefikler arasında birbirini dinlemek ilk defa Snowden olayı ile ortaya çıkmış bir durum değildir. Keza Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner bir radyo röportajında;” Herkesin birbirine kulak misafiri olduğunu, bu açıdan bakıldığında ABD’nin kıskanılmaması gerektiğini” ifade etmiştir. ABD eski başkanı Bill Clinton döneminin dışişleri bakanı Madeleine Albright ise zamanında kendisinin de Fransa tarafından dinlendiğini hatırlatmıştır. Şüphesiz ABD ile Fransa arasında birbirini destekler mahiyetteki bu açıklamalar manidardır. Zira ABD’nin servisler arası işbirliğinde ilk sıralarda İngiltere’den sonra Fransız gizli servisi ile iş tuttuğu bilinmektedir.

Wikileaks Belgeleri ile uluslararası alanda güvenirliği yara alan ABD, Wikileaks’in mimarı Assange ve ardından Snowden’e yönelik olarak; polisiye, alan daraltma, özgürlüğünü kısıtlama, baskı altında tutma gibi uygulamalardan öteye gidememekte, bazen inkâr siyasetiyle bazen suskunlukla bazense Obama’nın devlet başkanlığından gelen şahsi ağırlığını koymasıyla yaşananları savuşturmaya çalışır görüntü vermektedir. Bu baskının ve takibin bir tezahürü olarak Bolivya Devlet Başkanı’nın uçağı Avusturya’ya inmek zorunda kalmış, uçağın içerisinde Snowden aranmış ancak bulunamamıştır. Keza Wikileaks’in mimarı Julian Assange kapalı bir ortamda, Snowden ise -Kendisine uygulanan baskı gereği bir süre Moskova Havaalanı’nda kaldıktan sonra- RF tarafından verilen geçici ikamet izniyle 1 yıllığına henüz Rusya’da bilinmeyen ancak çok büyük ihtimalle Rus Gizli Servisi’nin bildiği bir mekânda hayatını sürdürmektedir.

Şüphesiz ki ABD’nin ya da başkaca bir ülkenin yaptığı dinlemeler veya izlemeler, ulusal boyutta veya diğer uluslara karşı menfaatlerini koruma amacını taşır ve istihbari açıdan anlaşılabilirdir. Ancak dinlemelerin gün yüzüne çıkarılması, dinlemenin yapıldığının kesinleştirilmesi, kirli şekilde yapılması ya da istihbaratın çifte standartlı ele alınması anlaşılmaz olandır. Cep telefonlarına kadar dinlenildiklerini öğrenen ülkelerin liderleri; ABD’nin Drone operasyonları, uydu takipleri, CIA’nın uçak veya gemilerde yaptığı sorgulamalar ile söz konusu sorgulamalarda kullanılan işkence yöntemleri, Ebu Gurayb cezaevinde yaşananlar gibi diğer istihbari çalışmalar esnasında kullanılan ve tartışmaya açık yöntemler için aynı tepkiyi göstermemişlerdir. Bunun sebebi şüphesiz; bu faaliyetler neticesinde elde edilen bilgilerden faydalanmaları veya ucunun kendilerine dayanmamış olmasıdır. Ülke liderlerinin şimdilerde dinlemelere karşı tavır koymalarının nedeni bizzat kendilerinin veya yakın çalışma arkadaşlarının dinlenmiş olmasıdır. Nitekim Guardian muhabirinin “Brezilya ve Meksika devlet başkanlarının internet üzerinden izlendiği, NSA’ın Brezilya’nın petrol şirketi Petrobras’ın verilerine illegal olarak ulaştığını” beyan etmesi, Brezilya Devlet Başkanı Rouseff’in kendisinin, yardımcılarının devlet petrol şirketini dinlemesine tepki olarak ABD ziyaretini iptal etmesi, Obama’nın Dilma Rouseff’i arayarak konuyu araştırma sözü vermiş olması hatırı sayılır hususlardır. Eğer iddialar doğru ise Rouseff bunun ‘Endüstriyel Casusluk’ anlamına geleceğini belirtmiştir. Nihayetinde Rouseff’in ABD’ye Ekim ayında yapması planlanan gezisi iptal edilmiştir.

ABD’ye tepki duyulmasının altında yatan; ABD’nin, istihbarat sistemlerini artık güvenlik amaçlı olarak kullanmaktan ziyade ekonomik çıkarlarına hizmet amaçlı olarak kullanmaya yönelmiş olmasının gün yüzüne çıkmış olmasıdır. Güvenlik veya teröre karşı mücadele amaçlı istihbarat temini için yapılanlar, tüm devletler için kabul edilmekte ve getirilerinden her devlet faydalanabilmektedir. Bu faydalanma gidiş-geliş şeklinde iki yönlü cereyan etmektedir. İstihbaratı veren ve alan taraflar olarak kısa-orta-uzun ve çok daha uzun vadede karşılıklı yararlar sağlamaktadırlar. Ancak ekonomik bilgi temini amaçlı istihbarat tek şeritli bir yol gibidir, tek taraflıdır dolayısıyla tek tarafa fayda getirmektedir.

Yine Angela Merkel’in telefonuna kadar uzanan dinlemelerin yapılmış olması istihbarat temininde kantarın topuzunun kaçırıldığına dair bir düşüncenin oluşmasına neden olmuş olabilir. “Alman Başbakanı başta olmak üzere diğer ülke devlet veya hükümet başkanlarının telefon görüşmelerinden terörle mücadele kapsamında ne türde getiriler elde edilebilir ki ? ” şeklinde düşünce ve soru balonları belirivermektedir.

Snowden olayından sonra konusu ne olursa olsun organize edilen uluslararası toplantıların tadının kaçtığı görünmektedir.

Eski CIA çalışanı Snowden’in kaçış ve saklanış kurgusunu irdelemek ancak iki kutuplu veya çok gücün olduğu düzende anlaşılabilirdir. Snowden, ABD’nin sistemsel rakipleri üzerinden hareket etmektedir. Kaçışının ilk ayağı Çin’in özerk yönetimindeki Hong-Kong olmuştur. Ardından Rusya Federasyonu’na gelerek ara bölgede konaklamış bu esnada yine ABD’ye muhalif ülkelerden sığınma talebinde bulunmuştur. Snowden yaptığı harekât ile ABD; Rusya ve Çin karşısında ilk darbesini yemiş sayılabilir. ABD, Rusya karşısındaki son dönemdeki ikinci ağır darbeyi Suriye’nin kimyasal silah sisteminin deşifre ve ardından imha edilmesi hususunda Rusya karşısında Rusya kadar etkin olamamakla zaten yemiştir.

Snowden açıklamalarında -Etik kaygılardan bahisle de; yaptıklarının uluslararası düzen ve toplumda yürütülen istihbarat çalışmalarında yeni sorgulamalar ve düzenlemeler getirilmesi gerektiğini söylemektedir. Snowden tabiri caizse Obama’ya başkanlığının ilk döneminde bir şans vermiş ancak ikinci kez başkan seçilmesinden sonra istihbaratın bir anlamda ıslahı için bir çaba gösterilmediğini görmesi üzerine ABD yönetiminin canını yakmak istemiş görünmektedir. Snowden, yaptıklarının açıklamasını Alman Der Spiegel’de ‘Gerçekler için Manifesto’ başlığı ile yayınladığı metinle duyurmuştur. Buna göre; açıkladığı bilgilerin yasal takip ve diğer alanlarda reformların gerekliliğini ortaya koyduğunu, bunların faydalı olduğunu, toplumun bundan yararlanacağını söylemiş ve gizli servisler tarafından uygulanan “suçlu takip programlarının” açık toplum, kişisel gizlilik ve düşünce özgürlüğünü tehdit ettiğini savunmuştur.

ABD’nin zararına gibi görünenlerin çoğu zaman ABD’nin bizzat kendisinin organize ettiği iddia edilmekte ve bir yığın komplo teorileri üretilmektedir. Bu düşüncelere göre; 11 Eylül Saldırıları, Wikileaks Belgeleri, Arap Baharı, Büyük Ortadoğu Planı’nın yap-boz parçalarıdır. Haklılık payı zaman zaman bulunmakla birlikte bugüne değin Snowden olayıyla ilgili bir komplo teorisinin üretilmemiş olması dikkat çekicidir. ABD’nin kızgınlığından ve diğer ülkelerin tepkilerinden de Snowden olayının komplo teorisinden uzaklarda bir yerlerde olduğu anlaşılmaktadır. 11 Eylül ertesinde Bush yönetimindeki Neoconların çeşitli hamlelerle hedefler gözetmeye başladıkları akıllardadır. Yine CIA’nın kullanılarak ve kurgular yaratılmaya çalışılarak Irak’ta bugün dahi bulunamamış kitle imha silahlarının sözde varlığının Irak’ın işgaline zemin hazırlanması için kullanıldığı, Afganistan’daki Tora-Bora Dağları’nın atom bombası etkisinde bu defa konvansiyonel tarzda bombalandığı görülmüştür.

11 Eylül’den sonra gelen ilk günlerde ABD’de terörle mücadele kapsamında çıkarılan yasalara karşı çıkılmamış, sempatik bakılmış, istihbarat servislerine açık çekler yazılmış hatta 2005-2006 yıllarına kadar ABD ile paylaşımlar yapılmıştır. Ancak Amerikan istihbarat örgütlerinin ulusal veya uluslararası güvenliğin temini yönünde istihbarat temini amacıyla yaptığı dinleme ve izlemeleri ticari casusluk için kullanmaya başlamaları tepki çeker hale gelmiştir. Çünkü öldürülmeden önce bir süredir takip altında bulundurulduğu anlaşılan Usame Bin Laden’den bir anlamda rövanş alındıktan sonra istihbaratın yeni hedefi terör değil ticari istihbarat elde etmek olmuştur. Diğer bir deyişle istihbaratın yeni ekmek kapısı artık ticari bilgiler elde etmektir. Müttefiklerin dinlenmesi bu durumun en açık tezahürüdür. Sosyalist düşüncedeki Brezilya Devlet Başkanı’nın hemen bir ticari anlaşma öncesi dinlenmesi, AB’nin lokomotifi Almanya Başbakanı’nın imzalanması düşünülen bölgesel bir anlaşma öncesi dinlenmesi, G-20 zirvesinde dinlemeler yapılması bu durumun göstergeleridir. Artık müttefiklerin ABD’ye değil ABD’nin müttefiklere ihtiyacı vardır denilmektedir. Çin’in para birimi Yuan’ın uluslararası piyasalarda ABD dolarının yerini alacağı öngörülerinin yapıldığı düşünüldüğünde ve ABD’nin de eskinin aksine askeri seçenekleri kullanmaya pek de yanaşmaması gerçeğinden hareketle, ABD’nin global düzeyde kontrolü kaybetmeye başladığını söylemek yanlış olmayacaktır. ABD Obama’nın başkanlık döneminde maliyetsel kaygılardan hareketle savaşa para dökmek yerine diplomasi ve istihbari faaliyetlerden yararlanmayı düşünmektedir.

Ticari istihbarat amaçlı dinlemeler yapılmasının uluslararası ticarette haksız rekabete neden olamayacağı inkar edilemeyecek bir gerçektir. Karşı tarafın verebileceği fiyat, taviz vb.lerini bilmeyi ve buna göre masaya oturmayı elbette her devlet ister. Ancak günümüzün rekabet koşullarında bilgilerin gelme veya temin edilme yolunun ahlaki olması pek de mümkün görünmemektedir. Şimdilerde ABD’nin yaptığı ticari amaçlı dinlemelerin ilk yansımaları da bu şekildedir. Casusluk anlaşılabilir olandır. Casusluk yaparken bile ‘Belden aşağı vurmaya’ gelince işin rengi değişebilir. Terör tehdidi amaçlı dinleme, izleme anlaşılabilirdir. Ancak eldeki bu imkân ve kabiliyetler ticari faaliyetler hakkında bilgi toplamaya yönelmişse ticarette haksız rekabete yol açacağından bahisle tepkiye neden olabilir. Çünkü terörist eylemler –Her türde ve düşüncede eylemcilerin haklılığı veya haksızlığının sorgulanması ve tartışılması bir tarafa- özünde zaten gizli çalışmalara ve keşiflere dayanılarak ta ki bombanın patladığı ana kadar bilinemeyen durumlardır. Dolayısıyla aynı şekilde bir mücadele yani gizli-saklı bir faaliyete gizli-saklı çalışmalarla karşı konulmaya çalışılması normal karşılanabilir. Ancak bölgesel veya küresel anlaşmalar yapılması öncesi her iki tarafın eşit koşullarda olduğu bir ortamda şartları bir taraf lehine bozmak adil karşılanmayabilir ve tepki çekebilir.

Öte yandan global düzeyde yapılan dinlemeler ile dünyanın kontrol altına alınması da tepki çekebilir. Buradaki nazik nokta; müttefiklerin de siyasi ve ekonomik amaçlı dinlenmiş olmasıdır. Zira aynı ekonomik ve politik sistemi uygulayan ülkelerin liderlerini dinlemiş olmanın anlamı; terörizm kaygılarından uzaktadır denebilir. Bu noktada durum casusluktan çıkarak takibe başlamak demektir.

Aslında hemen herkes komşusunun, evinde konuşulanlara kulak kabarttığını, evine kimlerin gelip gittiğini merak ettiğini, merakını gidermek için perde arkasından gözlemlere tabi tutulduğunu, alışverişte neleri toplayarak evine getirdiğini vb.ni gözlemler, kısmen veya tamamen bilebilir. Almanya, Fransa veya başkaca bir ülke de komşuları, müttefikleri, rakipleri veya hasımları tarafından dinlenildiklerini veya gözlemlendiklerini bilebilmekteydi. Ancak Merkel’in dinlenilmesi çalışmasının hem Alman counter intelligence servisi hem de Merkel’in kendisi için sürpriz olduğu anlaşılmaktadır. Merkel’in dinlenilmesi yine Merkel’in dinlenebilir telefon kullanması sebebiyle olmuştur. Çok muhtemelen Merkel’in kullandığı telefon makinasının dinlenebilir türden olduğunu Merkel’in telefonla basına yansıyan görüntülerinden Amerikan istihbaratı gözlemlemiş ve çalışmasına start vermiştir. Zira liderler telefonlarla herkesin gözleri önünde konuşmaktadırlar. Liderler her ne kadar içeriğinin dudak okuma yöntemiyle çözülmemesi için konuşmalarını ağızlarını elleriyle kapatarak yapsalar bile, istihbarat servislerinin kulaklarını bazen kapatamamaktadırlar. Nitekim Amerikan istihbaratı Alman Bundestag’ının yani parlamentosunun karşısında bulunan ABD elçiliğini kullanmak suretiyle Merkel’i dinlemiştir. Elçilik binasında sayıları 20’ye yaklaşan gizli servis mensubunca dinlemeler yapılmıştır.

Geçmişte düşmanlar dinlenirken şimdilerde dost ve müttefiklerin birbirini dinler hale gelmesi istihbarat faaliyetlerinin ve devletlerarası ilişkilerdeki samimiyetsizliğin nereye geldiğinin gerçekten enteresan bir göstergesidir.

Snowden Olayı’nın istihbarat teşkilatları açısından da incelenesi yönü yok değildir. Buna göre Snowden olayı, bu durumun ABD dahil tüm tarafları için tam bir elektronik counter-espiyonaj başarısızlığıdır. Alman istihbaratı, ülkesinde Başbakan’ının dinlenmesi için bulunan 18 görevliyi ve çalışmalarını açığa çıkaramamıştır. Almanya’daki ABD elçiliğinin çatısında yer alan dinleme sistemleri istihbaratçıların dikkatini çekememiştir. Bu olay diğer servislerin ABD istihbarat teşkilatları içerisine sızamadıklarını da göstermektedir. Eğer içeriden bir bilgi gelmemiş olsa yani çıkıp da Snowden ifşaatlar yapmamış olsa idi muhtemelen tüm dünya liderleri, uluslararası kuruluşlar, şirketler ve liderler dinlenmeye devam edileceklerdi.

Öte yandan, Snowden ifşaatları ile sadece Obama’yı değil İngiliz istihbaratını da kızdırmış görünmektedir. İngiltere; İç İstihbarat Birimi, Dış İstihbarat Birimi ve Elektronik İstihbarat Birim şeflerini kamaraya davet ederek “İstihbaratın Hesap verebilirliği-Sorgulanabilirliği” ölçüsünde ifadelerine başvurmuştur. MI6 Başkanı John Sawers “Snowden’in açıklamalarından sonra terörist örgütlerin avuçlarını ovuşturarak gelişmeleri izlediklerini tespit ettiklerini” söylemiştir. Ayrıca bazı operasyonlarının tehlikeye girdiğini de beyan etmiştir.

ABD istihbarat servisleri, çıkış noktalarını özgürlük ve demokrasiyi korumaktan bahis açarak alsalar da özünde özgürlük ve demokrasiye kendileri zarar veriyor görüntü sunmaktadırlar. Özgürlük ve demokrasi, haddini ve amacını aşan istihbari çalışmalarla zedelenmektedir. Obama yönetimi ise tüm bunlara karşılık olarak; istihbarat temininde yapılan çalışmalar ve kapsam ile ilgili düzenlemeler yapacaklarını belirtmişlerdir.

Bu noktada olaya daha derin bir bakış atmak, iki siyasi düşünce veya iki kutup açısından daha doğrusu dünyadaki güç aktörleri açısından konuyu daha da iyi anlamayı beraberinde getirecektir. Snowden ifşa ve kaçış kurgusunu sosyalist-sol-sosyal demokrat eksenin tam üzerinde yer alan veya civarında dolaşan ülkeler üzerinden gerçekleştirmektedir. Snowden’in hikâyesi aynı eksende konumlanmış devletler, kuruluşlar ve kişiler üzerinden seyir etmektedir. Doğruculukçu-Özgürlükçü erdemler çerçevesinde hareket ettiğini ifade eden Snowden kendince Çin, Rusya, Venezüella, Ekvator gibi ülkelerin topraklarından oluşturduğu bir satranç tahtasında -ABD karşıtlığı ve rakibi- ülkeler üzerinden hareket etmektedir. Kaçışı, kaçış esnasında verdiği mola, daha uzun soluklu bir konaklama söz konusu ülkeler üzerinden gerçekleşmektedir. Sığınma talep ettiği ülkelerin çoğunluğu sosyalist görüştedir ve ABD karşıtlığı ile bilinen ülkelerdir: Küba, Venezüella, Çin, Rusya vs. Snowden açıklamalarını sosyalist-sol görüşte sayılabilecek The Guardian üzerinden yapmaktadır. Almanya’da Sol Parti ve Yeşiller Partisi Snowden’in Almanya’ya iltica edebilmesine olanak tanınmasını istemektedirler. Snowden’in görece sol tandanslı Wikileaks Hareketi’nden ilgi ve destek gördüğü de göz ardı edilmemelidir. Snowden’e Rusya macerasında Wikileaks Hareketi’nden yetkililer eşlik etmişlerdir.

Diğer taraftan, Snowden’i Rusya’da arayıp bulan ve konuşan da Alman Yeşiller Partisi milletvekilidir. Parlamenter Hans-Christian Ströbele, Snowden ile görüşme yollarını aramış ve bulmuştur. Snowden kendisi ile yapılan görüşmeler ve yaptığı açıklamalarla “Almanya’ya gelerek bildiklerini anlatabileceğini” ifade etmektedir. Almanya’da bu konuda iki farklı düşünce vardır. Birincisine göre; “Evet, Snowden gelip bildiklerini anlatmalıdır. İkincisine göre ise;”Hayır, Snowden bildiklerinin tamamını anlatırsa bu Almanya başta olmak üzere birçok devleti ilgilendirir boyutta uluslararası ilişkilerde daha büyük problemlere neden olabilir.”

Tüm bunların içinde yaşanan bir olay ise başlı başına ilgi çekicidir. Öyle ki uçağın içerisinde Snowden olabileceğinden hareketle bir Rusya seyahati sonrası İspanya, İtalya, Portekiz ve Fransa’nın hava sahasını kapatmasıyla Avusturya’ya inmeye zorlanan Bolivya Devlet Başkanı’nın uçağında Snowden aranmış ancak bulunamamış tüm bunların gerçekleşmesi için uçağın 13 saat Avusturya’da tutulması gerekmiştir. Söz konusu hamle haklı olarak Bolivya’nın tepkisini çekmiştir. Tüm bunlardan sonra İspanya Bolivya’dan resmen özür dileyerek ilişkilerin bozulmaması temennisinde bulunmuştur.

Yaptığı açıklamalarla devletlerarası ilişkilerde ABD ve İngiltere’nin samimiyetsizliğinin altını çizen, istihbarat faaliyetlerini ve şeflerini hesap verme noktasına getiren, devlet başkanlarının uçaklarının zoraki inişlere tabi tutulmasına neden olan, Rus ve Amerikan Devlet Başkanları ile yetkililerini yaptıklarına ilişkin defalarca açıklamalar yapmak zorunda bırakan Snowden’in önünde 9 aylık bir süresi kalmıştır. Bu süre içerisinde kendi manifestosunda açıkladığı gibi eğer gerçekten kişi hak ve özgürlüklerine saygıyı temel alıyorsa ABD hükümetinin atacağı adımlar karşılığında tutarlı adımlar sergilemesi beklenmektedir. Snowden yaptıkları ile ABD yönetiminin prestijini sarsmış görünmektedir. ABD’nin istihbarat etiği ile ilgili yapacağı –veya yapmayacağı- düzenlemeler Snowden’in hikâyesinin seyrini belirleyecektir.

Murat TEKEK

Gazi Üniversitesi UİB Mezunu

[email protected]

 

Kaynakça

1)Mete ÇUBUKÇU’nun NTV’de yayınlanan 16 Kasım 2013 Tarihli Pasaport Programı

2)http://america.aljazeera.com/articles/multimedia/timeline-edward-snowden-revelations.html

3)http://www.stripes.com/nsa-spying-scandal-threatens-to-hamper-us-foreign-policy-1.249233

4) http://www.mynet.com/haber/dunya/ab-liderlerinden-abdye-casusluk-sitemi-839685-1

5)http://haberrus.com/headline/2013/11/04/snowden-manifesto-yayinladi-sizdirdiklarim-topluma-faydali-oldu.html#sthash.O1vObgXo.dpuf

6)http://dunya.milliyet.com.tr/ingiliz-istihbarat-sefleri-ilk-kez/dunya/detay/1788858/default.htm

7)http://www.21yyte.org/tr/arastirma/abd/2013/11/01/7271/uzmanlar

8)http://nation.time.com/2013/11/14/snowden-may-have-leaked-up-to-200000-documents/

 

 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...