Son günlerde kamuoyunda ve dünya medyasında en çok tartışılan konulardan birisi İsrail ve Türkiye arasında var olan ilişkilerin geleceğidir. İki ülke arasında var olan diplomatik bağlar, İsrail’in Gazze’ye saldırısı, meşhur “one minute” çıkışı ve 2011’deki Mavi Marmara gemisine yapılan baskında 9 Türk vatandaşının İsrail askerleri tarafından öldürülmesi ile birlikte kopma noktasına gelmiştir. Hatta İki ülkede karşılıklı olarak büyükelçilerini çekmiştir. Mavi Marmara olayının artık karşılıklı ilişkilerde var olan son düğümü de çözmesiyle iki ülke arasında var olan bağlar kopmuştur. Ankara ve Tel Aviv hattında gerginleşen ortam iki ülke arasındaki ticaret ve ekonomiye de yansımıştır. İsrail Başbakanı Netenyahu ve Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın karşılıklı sert çıkışları yıpranan bağların yeniden onarılmasını güçleştirmiştir. Artık iki ülkenin asla bir araya gelemeyeceği düşüncelerine rağmen Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler yüzünden Washington’un iki ülkeye de olan yoğun baskısı sonuç vermiş ve Obama’nın İsrail gezisi sonucunda Netenyahu, Ankara’yı arayarak Erdoğan’dan özür dilemiştir. Yaşanan bu gelişmeyle birlikte de gözler iki yıl sonra tekrar Ankara-Tel Aviv hattına çevrilmiştir.
“One minute” ile başlayıp Mavi Marmara saldırısına kadar devam eden süreç sonunda kopan ilişkiler, iki ülkenin dış politikalarını gözden geçirmelerine ve bölgesel güç olabilme yolunda birbirlerini görmezden gelerek hareket etmelerine neden olmuştur. 2011 yılından sonra iki ülkenin inşa ettiği dış politikalara bakarsak iki sonuca ulaşabiliriz;
Türkiye’de iktidarda olan AKP hükümeti Mavi Marmara olayından sonra ilişkilerin normalleşebilmesi için Tel Aviv’den çok güç taleplerde bulunmuştur. Özellikle Gazze ablukasının kaldırılması, Mavi Marmara baskını için Türk kamuoyundan özür dilenmesi ve saldırıda hayatını kaybeden 9 Türk aktivistin ailelerine tazminat ödenmesini talep eden Türk hükümeti olaya müteakiben de saldırıyı gerçekleştiren İsrailli askerler ve İsrailli üst düzey askeri yetkilileri gaibinde yargılamaya başlamıştır. Tel Aviv’e yönelik politikalarında köklü bir yenilenme sürecine giren Türkiye hükümeti Ortadoğu’ya yönelik geliştirdiği politikalarla İsrail’i bypass etmeye çalışmıştır. Bölgesel politikalarda İsrail ile işbirliği kurmaktan kaçınan Türkiye bir yandan da Hamas’ı destekleyerek İsrail üzerinde baskısını artırmaya başlamıştır. Ayrıca uluslararası arenada da geniş lobicilik faaliyetlerini yürüten ve büyük güçlerin desteğini arayan Türkiye Filistin’in bu dönemde BM’de gözlemci devlet statüsüne kabul edilmesinin de en büyük önderlerinden birisi olmuştur.
Tel Aviv-Ankara hattında sertleşen ilişkiler sonucunda İsrail’de Netenyahu’nun Likud Partisi önderliğindeki Yahudi hükümeti de Ankara’ya yönelik politikaların da köklü değişikliğe gitmiştir. Ankara’nın kendilerini bölgede yalnızlaştırmak istediğinin farkına varan Tel Aviv aslında Arap Baharı ile başlayan hareketlilikler sonucu bölgedeki en önemli müttefiki olan Mısır’da da Müslüman Kardeşlerin başa gelmesiyle kaybetmiştir. Bu nedenle İsrail bölge-aşırı ilişkilerin geliştirilmesi için yoğun diplomasi başlatmıştır. Özellikle Türkiye’nin komşuları olan Yunanistan, Ermenistan, Azerbaycan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile ilişkilerini geliştirme yollarını aramaya başlamıştır. İsrail’in özellikle Akdeniz’de giriştiği politikalar Ankara ile bağlarını koparmasına rağmen sık sık karşı karşıya gelmesine neden olmuştur. İsrail’in Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile Akdeniz’de giriştiği doğalgaz arama çalışmaları Ankara’nın sinirlerini germeye başlamıştır ve sık sık iki ülkenin savaş uçakları Akdeniz’de tehditkâr uçuşlar yapmışlardır.
Ortadoğu’nun en önemli iki ülkesinin ve ABD’nin bölgedeki iki müttefikinin birbirlerini düşman olarak görmelerinin ve aralarındaki ilişkileri dondurmalarının hem ABD’nin hem de AB’nin bölgedeki çıkarları üzerindeki etkileri şüphesiz ki çok büyüktür. Bir yanda ABD ve AB’nin öz evlatları gibi koruduğu İsrail varken diğer tarafta Batı’nın en önemli askeri gücü NATO’nun en önemli askeri güçlerinden biri olan ve önemli uluslararası örgütlerinin en önemli üyelerinden olan Türkiye vardır. Bu durum da Ankara ve Tel Aviv hattında yaşanan gerilim ve çıkar çatışmaları hem AB’yi hem de ABD’yi zor durumda bırakmaktadır.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğinin önündeki en önemli engel olan GKRY ile İsrail arasındaki enerji, ticaret ve silah anlaşmaları Ankara’yı İsrail’e karşı hem Avrupa’da hem de Ortadoğu’da daha etkin bir politika ve lobicilik faaliyetleri yapma itmiştir. KKTC’nin en önemli savunucusu olan Türkiye, İsrail’in GKRY ile bu tür anlaşmalar yapmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu çok sert söylemlerle dile getirmiştir. Aslında Türkiye’nin bu konuda Avrupa etkili politikası ve AB’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz İsrail’in elini kolunu bağlamıştır. Avrupa’dan ve ABD’den aradığı desteği bir türlü bulamayan Netenyahu artık çareyi Türkiye ile olan ilişkileri yumuşatmada bulmuştur. İsrail seçimlerinde aşırı sağcı Liberman’ın oy kaybetmesiyle hükümet dışında kalması ile beraber de Netanyahu hükümeti Ankara ile ilişkilerin normalleşmesi için yoğun çaba harcamaya başlamıştır. Avrupa’dan ve ABD’den gelen baskılar sonucunda İsrail inat etmeyi bırakarak Türkiye’den özür dilemeye razı olmuştur. Obama’nın İsrail’e ziyareti sonrasın da gelen özür telefonuna da Ankara’dan olumlu cevap gelmesiyle birlikte iki ülke ilişkilerinde sert bir “U” dönüşü olmuştur ve artık normalleşme süreci başlamıştır.
“İsrail ve Türkiye arasındaki ilişkiler neden normalleştirilmelidir?”, “İki ülke arasında var olan sorunların çözümünün ABD’ye ve AB’ye faydası ne olacaktır?” yazının devamında bu soruları cevaplamaya çalışacağım.
İlk olarak İsrail-Türkiye arasında var olan gerginlik ABD’nin bölgesel çıkarlarıyla uyuşmamaktadır. Özellikle Irak’tan çekilen ABD bölgedeki varlığını Türkiye gibi Müslüman devletler üzerinde sürdürmektedir. Bu da Türkiye’ye ABD’nin her zamankinden fazla ihtiyaç duymasına neden olmuştur. Diğer taraftan da hem koruyuculuğunu yaptığı hem de bölgedeki belki de en değişmez müttefiki İsrail’e ABD’nin ihtiyacı vardır. Dolayısıyla Washington ne Türkiye’den ne de İsrail’den vazgeçecek durumda değildir. Bu sebeple ABD normalleştirme sürecinin en önemli gücü olmuştur ve iki ülke liderlerini de ortak yol bulma yönünde ikna etmiştir. Ayrıca İsrail’i içine düştüğü izole durumdan çıkabilmesi içinde Türkiye ile olan ilişkilerini yumuşatması konusunda ikna etmiştir.
Diğer taraftan oyunun diğer önemli aktörü olan AB’nin hem İsrail hem de Türkiye ile olan ilişkileri göz önünde alındığında ikisine de olan ihtiyacı aşinadır. Hele ki İsrail’in GKRY ile giriştiği Akdeniz’de doğalgaz arama çalışmaları yüzünden tam olarak uyumamış Kıbrıs sorununun yeniden hortlamasından korkan AB duruma müdahale ederek iki ülkenin ilişkilerinde normalleşmesi için baskı yapmıştır. Çünkü İsrail yüzünden AB, Ankara ile karşı karşıya gelmek istememektedir. Yunanistan ve GKRY başta olmak üzere zaten ekonomik krizle mücadele veren AB, Türkiye ile ilişkilerin tekrar Kıbrıs yüzünden bozulmasını göze alamamaktadır. Ayrıca böyle bir durum AB’nin Kıbrıs sorununu çözme yolunda şimdiye kadar göstermiş olduğu bütün çabaların boşa gitmesine neden olacaktır.
Türkiye ile İsrail’in Akdeniz’e kıyısı olan ve önemli deniz gücü olan iki ülke olduğuna dikkat çekmek gerekir. Çünkü bu iki ülkenin dostluğu sayesinde Rusya Akdeniz’de rahat hareket etme imkânı bulamamaktadır. ABD ve AB, Rusya’nın Akdeniz’deki gücünü artırmaya başlamasını görmüştür ve bunun için alınabilecek en önemli önlem Türkiye ve İsrail’i barıştırmaktadır.
İlişkiler de normalleşmeye duyulan ihtiyacın artmasının en önemli sebebi şüphesiz ki Suriye’de bir türlü son bulmayan ve belirsizliğini koruyan iç savaştır. Kimse savaşın nereye gideceğini kestirememektedir. Bu nedenle Suriye konusunda Batı’nın ortak adım atması gerekmektedir. Çünkü Batı şimdiye kadar krize gerekli müdahaleyi yapamamıştır. Ayrıca krizin etkileri Türkiye’yi de İsrail’i de korkutmaktadır. Suriye’ye komşu olan bu iki ülke arasındaki iletişim kopukluğu Batının da Suriye’de birlikte hareket etmesini kısıtlamaktadır. Ancak iki ülkede farkındadır ki Suriye’nin Esad kontrolünde kalması kendileri için oldukça tehlikelidir. Çünkü Suriye’de muhaliflerin savaşı kaybetmesi demek Suriye’de ve Lübnan’da zaten oldukça etkili olan İran’ın artık iki ülkenin çıkarlarını daha sert şekilde tehdit etmesi anlamına gelecektir. Bu nedenledir ki Esad’ın yıkılması iki ülkenin de Batı’nın da çıkarlarıyla uyuşmaktadır. Ankara-Tel Aviv ilişkileri normalleşirse Suriye krizi daha rahat çözülebilir. Dolayısıyla önce sorun Batı’nın isteği doğrultusunda çözülmelidir sonra pastadan pay kapma yarışı başlayacaktır.
Sonuç olarak İsrail-Türkiye ilişkilerinde normalleşme sürecine girilmiştir ancak ilişkilerin eskiden olduğu gibi tekrar inşası için oldukça uzun bir süreç gereklidir. Hem Yahudi hem de Türk kamuoyunun olaya bakışı oldukça farklıdır. Yahudiler Türkiye’den dilenen bu özrü İsrail için bir utanç ve yenilmişlik olarak görmektedirler. Türkiye’de ise tam tersi bir konum hâkimdir. Türkiye’de hükümetten ve basından yapılan açıklamalar İsrail’in dize getirildiği yönünde olmuştur. Ancak karşılıklı güven ve dostluğun inşası için daha uzun bir zaman dilimine ihtiyaç vardır ve yaşanacak gelişmeleri hep birlikte göreceğiz.
Sedat DEMİRBAŞ
ESOGÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER