İşlevselcilik, sosyal bilimlerde, özellikle sosyoloji ve sosyokültürel antropoloji disiplinlerinde, esas olarak en derinde bireysel biyolojik gereksinimleri yerine getirme temelinde ortak çareler arayarak tesis edilmiş olan toplumsal kurumları ya da kurumlaşmayı açıklamaya çalışan paradigmadır.
İşlevselcilik, önce Emile Durkheim ile şekillenmiş, daha sonra yakın yüzyılda Talcott Parsons tarafından geliştirilmiştir. Aynı zamanda 20. yy sosyologları tarafından da kurama çok önemli katkılar yapılmıştır.
İşlevselcilik, toplumun yapısı ve işleyişiyle ilgilenir. İşlevselciler, toplumu varlığın devam ettirebilmesi için gereklilikleri yerine getirirken beraber işleyen, birbirine bağımlı birimlerin bütünlüğü olarak tanımlar. Onlar, kuralların ve düzenlemelerin toplumun üyeleri arasındaki karşılıklı organize ilişkilere yardım ettiğini savunurlar. Aile, ekonomi, eğitim, politik sistemler gibi toplum kurumları sosyal yapının ara görünümleridir. Bu kurumlar, normlar arası ilişkiyi ya da roller arası iletişimi kurar. Fakat kurumsal öğeler dengeyi bozarsa, muhtemelen yabancılaşma ve isyan ortaya çıkar. Bu durum daha çok kuşaklar arasında ortaya çıkar. Yaş grupları arasındaki bu yabancılaşma, işlevselcilere göre yaş grupları ve toplum arasındaki kişilik gelişmesinin aşamalarındaki farklılığa bağlıdır. Bu durum, farklı kuşakların farklı biçimlerde toplumsallaşmasını ifade eder. Modele göre toplumda gencin bütünleşmesi ne kadar sorunsal ise kuşaklar çatışması ya da kuşaklar arası uçurum o derece gerçekleşir.
İşlevselciliğin toplumsal ilişkilere olan bakış açısını Durkheim eğitim anlayışıyla şekillendirmeye çalışmıştır. Durkheim’ın eğitim anlayışının temelinde işlevselci yaklaşım vardır. İşlevselci yaklaşım ya da yapısal-işlevselci paradigma herhangi bir toplumsal kurum tarafından yerine getirilen toplumsal işlevi odak noktası alır. Bir toplumsal kurum olarak eğitim, toplumsallaşma sürecini kullanarak bireylere toplumun bazı değer ve anlayışlarını yükler. Yapısal- işlevselci çerçeve açısından eğitimin yapması gereken şey bireyleri toplum açısından bilinçlendirmek, onları işlevsel kılmak ve topluma uyumlu bir duruma getirmektedir.
Toplumsallaşma süreci, yapısal-işlevselci kuramcıların kullandığı biçimde, karmaşık bir süreçtir. Artık eskisi gibi sadece beceri ve değerlerin iletimi söz konusu değildir. Durkheim’a göre eğitimin amacı, genç kuşağı yöntemli bir biçimde toplumsallaştırmaktır. Ona göre eğitim, henüz toplumsal yaşam için hazır olmayan genç kuşağa, yöntemli bir biçimde toplumsal yaşam için hazır olmayan genç kuşağa yetişen kuşak tarafından uygulanan etkidir. Bu noktada eğitimin yükleneceği içerik ve işlev toplumdan topluma, zamandan zamana değişiklik gösterir. O halde, Durkheim’a göre eğitimin işlevleri:
- Bireylerin yetenek ve potansiyellerini, onların kendileri için değil toplumun gereksinim duyduğu yetenek ve kapasiteleri çerçevesinde geliştirmek,
- Bireyleri, içinde bulundukları belirli bir çevreye hazırlamak,
- Toplumun gereksinimlerini karşılamak,
- Toplumu korumak ve geliştirmektir.
Görüldüğü gibi Durkheim’a göre toplumsallaşma sürecinin temel işlevi, temel toplumsal değerleri iletmek olan okul aracılığıyla işler. Bu yüzden okul, Durkheim için toplumsallaştırıcı bir aracı rolü taşır.
Dilara BATIRER
TUİÇ Staj Programı
Kaynakça:
1) tr.wikipedia.org
2) Durkheim’ın Eğitim Anlayışı, Web Adresi: dergiler.ankara.edu.tr/
3) Gençlik Sosyolojisi ve Antropolojisi Araştırmaları, Web Adresi: kitaplar.ankara.edu.tr/