İran İslam Cumhuriyeti günümüzde Suriye’de yaşanmakta olanlar içerisinde kritik bir yere ve öneme sahiptir. ABD, İsrail, başat Arap ülkeleriyle onyıllardır mücadelesine devam etmekte olan, ABD ve İsrail’in politikalarını Ortadoğu’da 30 yıldır kısmen akamete uğratmayı başarabilen İran’ın Ortadoğu’daki gelişmeler karşısında -Arap Baharı ile birlikte özellikle Suriye’de yaşananlar- elini kolunu bağlayıp neler olacağını beklemesini ummak iyimserlikten öteye gitmeyecekti. Nitekim İran yapmakta olduğu hamlelerle bir köşede sessizce gelişmeleri takip etmeyeceğini, aksine aktif bir tutum izleyeceğini göstermektedir. İran, günümüz itibariyle Rusya’nın da önüne geçerek Suriye’deki rejimin pratikte en büyük destekleyicisi haline gelmiştir. İran’ın Suriye’deki Beşşar El Esad rejimine verdiği desteğin incelenmesi Suriye’deki rejimin bugüne değin varolabilmesinin sadece bir nedenini anlamamıza yardım edecektir.
Ortak Dava-Ortak Düşman
İran ve Suriye’yi yakınlaştıran ortak paydalarından belki de en önemlisi ABD ve İsrail karşıtlığıdır. “Düşmanımın düşmanı dostumdur” basit ilkesine dayandırılabilecek bu görüş İran-Suriye ilişkilerinin temellerinden birini görmemize imkan sağlayacaktır. İran ve Suriye elele vaziyette ABD ve İsrail’in bölgedeki stratejik politikalarına karşı durmaktadırlar. Nitekim İsrail ve İran’ın her vesileyle birbirlerine yönelik sert ve saldırgan açıklamalar yapması, İsrail’in İran’ın nükleer vuruş mesafesi içerisinde bulunup bulunmadığının İsrail’e hissettirdiği tedirginlik ve İran’ın İsrail tarafından bir an önce vurulması hususunda İsrail-ABD anlaşmazlığı bu durumun yakın dönem bazı göstergeleridir.
Filistin Davası olarak sembolleşen davayı üstlenmek Ortadoğu’da başa oynandığının sembol işaretlerinden birisi olagelmiştir. Nitekim Hafız El Esad iktidarı döneminde bu düşünceden hareketle Filistin Davası’nı sahiplenmeye çalışmıştır. Filistin Davası İran’ın da hassasiyet gösterdiği bir dava olmuş, davanın bayraktarlığını yapan Hamas, Filistin İslami Cihad gibi oluşumlar desteklenegelmiştir. Anılan oluşumların Tahran ve Şam’da bürolar açmasına izinler verilmiştir.
Sanıldığının ve çoğunlukla dile getirildiğinin aksine dini veya mezhepsel temele dayalı bir faktörün İran-Suriye’yi yakınlaştırdığını söylemek ancak duygusal bir yaklaşım olacaktır. Diğer bir ifadeyle; İran-Suriye ilişkileri dini temelden yoksundur. Suriye’de yıllarca laik bir anlayışı benimsemiş rejim varolagelirken İran’da halihazırda eşine az rastlanır bir teokratik yönetim tarzı hakimdir.
İki bilinenli İran-Suriye basit denklemini anlamak için jeopolitiğe ve dolayısıyla jeostratejiğe bakmak da önemlidir. Hatta denklemi Lübnan’daki Hizbullah’ı ekleyerek İran-Suriye-Hizbullah şeklinde üç bilinenli denkleme çevirmek de mümkündür. Her ne kadar iki ülkeyi ayıran Irak olsa da uluslararası toplum Suriye’ye İran’dan gönderildiği iddia edilen lojistik destek için Irak’tan zaman zaman hesap sorabilmektedir.
İran’da İslam Devrimi gerçekleştirildiğinde Suriye’de Hafız El Esad düzenini kuralı 10 yıl dahi geçmemişti. Suriye’nin savunma sistemlerini kurarken SSCB’de eğitim görmüş olmanın da göreli etkisiyle Hafız El Esad’ın sözkonusu ülkenin tarzını benimsemesinin doğal olarak Suriye’nin ABD karşıtı bir devlet olarak şekillenmesine neden olduğu söylenebilir. Suriye’deki rejimin İslam ilkelerini devlet yönetiminde esas almayacağını belli etmesine rağmen reel politiğin çok doğal bir biçimde Ortadoğu’daki bu iki ülkeyi aynı safa çektiğini ayrıca kaydetmek faydalı olacaktır. Suriye’deki Baas Hareketi’nin içinde sosyalizmi barındırdığını da bu noktada hatırlamak gerekir.
İran’ın Suriye politikası geçmişte de çetrefilsizdi ve bugün de anlaşılması son derece basittir: “ABD ve İsrail’e karşı olunacaktır” ve “Beşşar El Esad iktidarda tutulacaktır.” Ancak aynı İran, Suriye’deki rejimin düşme ihtimalini de gözeterek şu an Suriye’de bulunan küresel cihatçı gruplara ilişkin temkinlidir. Zira İran her ne olursa olsun Lübnan’da Hizbullah’a fiziksel olarak dokunabilmenin şartının Suriye toprakları olduğunu iyi bilmektedir. Öte yandan İran’ın Suriye’nin durumunu ülke içindeki muhalefete karşı tampon olarak kullanabileceği unutulmamalıdır.
Hafız El Esad İran’ı ve Hizbullah’ı bir müttefik olarak görmesine karşın oğlu Beşşar El Esad kadar Hizbullah’ı sıkı sıkıya kucaklamamıştı. Beşşar El Esad’ın Hizbullah’a bu denli yakın durması ise tamamen ülkesinde yaşanmakta olanlar ile açıklanabilir. Hizbullah ve İran’ın günümüzde Suriye’nin içinde ve dışında çıkarlarını koruyan bir konuma ulaştıkları görülmektedir. Hatırlanacağı üzere Suriye 2003’te ABD’nin Irak’ı işgal etmesinin ardından sıranın kendisine geldiğine dair endişelere garkolmuştu. Ancak Suriye’nin 2006’da İsrail-Hizbullah Savaşı’nda Hizbullah’ın gücünü görmesi, Suriye’yi zor günlerinde Hizbullah’a iten başkaca bir neden olmuştur. Nitekim Ahmedinejad dahi İsrail ile gerilimin iyiden iyiye tırmandığı günlerde İsrail’i perişan edeceklerini söylerken şüphesiz ki Hizbullah’a güvenmekte idi.
Bunların yanı sıra, İran’ın bir anlamda vefa göstererek günümüzde Suriye’yi desteklemesinin nedeni; İran’ın Irak ile savaştığı yıllarda Suriye’nin İran’a destek veren yegane Ortadoğu ülkesi olmasındandır. Saddam Hüseyin’in ABD ve Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap Emirliklerince İran’ın üzerine salınmasıyla başlayan ve 8 yıl süren savaş boyunca Suriye İran’ın tarafında yer almıştır. Şimdilerde ise İran Devrim Muhafızları’nın ve Hizbullah’ın eğitsel ve operasyonel kadrolarıyla Suriye rejiminin yanında mücadele verdiği hususu bölgeden ulaşan başlıca haberler arasındadır. Söz konusu güçlerin Suriye’nin askeri ve güvenlik kuvvetlerinin eğitiminde anahtar rol oynadıkları, bizzat çatışmaların içerisinde yer aldıkları, bazı esir düşen kişilerin üzerinde İran İslam Cumhuriyeti kimliklerinin çıktığı bildirilmektedir.
İran’ın Suriye’ye diplomatik desteğini İran resmi ağızlarının söylemlerinde yakalamak da mümkündür. Neredeyse her seviyede İranlı yetkili günaşırı şekilde Suriye’deki durumla Suriye rejimini destekler mahiyette açıklamalar yapmaktadır. Suriye’ye İran resmi makamları tarafından gerçekleştirilen ziyaretler ve temaslar azımsanmayacak sayıdadır. BM Güvenlik Konseyi’ndeki veto silahlarını saklı tutmalarını atlamamak kaydıyla Rusya ve Çin’in resmi yetkililerinin artık Suriye ile ilgili sahne almaktan çekilerek meydanı İran’a bıraktıkları söylenebilecektir.
İran’ın Gözüyle Suriye
İran Suriye’yi Arap dünyasına açılan bir kapı, İsrail ve Amerikan güçlerine karşı bir sur, Lübnan’da Hizbullah’a ulaşmakta bir link olarak görmektedir. İran, Suriye’nin bölgesel ittifakın önemli bir parçası olduğunu düşünmektedir.
Arap Ligi’nin Suriye’de yaşananlara ilişkin Suriye’yi tatmin etmeyen tavrının, yine Arap ülkelerinin bu süreçte Suriye’ye mesafeli yaklaşımının Suriye’yi -Başat Arap ülkeleri ilk sırada olmak üzere diğer tüm Arap ülkeleri ile çok da sıcak ilişkilere sahip olamayan- İran’a doğru biraz daha ittiğini söylemek de yanlış olmayacaktır.
1990’lı yıllarda global çapta yaşanan gelişmeler sonrası SSCB’den aldığı destek 2000’li yıllara değin kesilen Suriye bu süreçte bölgede yalnız kalmama adına İran ile daha da yakınlaşmıştı. 2000-2010 yılları arasında Beşşar El Esad’a tanınan kredi ise Arap Baharı ile her şeyin bozulmasına neden oluvermiştir.
Görüleceği üzere Suriye-İran İslam Cumhuriyeti ilişkileri 1979’dan bu yana köklü bir değişiklik ve kriz sürecine hiçbir zaman girmemiştir. Yaşanmakta olan Suriye krizi ilişkilerin bir kez daha test edilmesinde önemli bir rol oynamaktadır. İran-Irak Savaşı’ndan sonra bu kez Suriye’deki rejim var olma mücadelesi vermektedir. Hatta Lübnan’da Hizbullah’ın da bir adım sonra bu mücadeleyi vermeye başlayacağını söylemek abartılı bir yaklaşım olmayacaktır.
Son olarak basına yansıyan haberlerde Hizbullah’ın lideri Hasan Nasrallah’ın İran’ın dini lideri Ayetullah Hamaney ile Tahran’da gizlice görüştüğü, bu görüşmede muhaliflerin ilerlemesi halinde İran-Suriye savunma sisteminin nasıl işleyeceğinin görüşüldüğü, gerekirse İran’ın Suriye’ye çok sayıda savaşçı göndermeye hazır olduğu hususları basın tarafından kamuoyuna aktarılmıştır. Bunlar İran’ın potansiyel bir savaşı toprakları dışında karşılamak niyetinde olduğunun göstergeleridir. Suriye bu savunmayı gerçekleştirmenin kalkanı olacaktır.
Murat TEKEK
Gazi Üniversitesi Uluslararası.İlişkiler Bölümü