Ortadoğu’nun ABD, İsrail ve Körfez Monarşileri’ne [Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn] karşı birçok konuda mücadele veren ülkesi İran, rejimiyle birlikte, gerek geçmişten gelen gerekse İslam Devrimi’nden sonra şekillendirdiği avantajları ile bölgede varolma mücadelesini sürdürmektedir. İran, başının sıkıştığı, tehlike algıladığı anlarda tehdidin nereden geldiğine bakarak değişik kartlarını öne sürebilmektedir. İran varolan kartlarına ilaveten son olarak ‘Nükleer Kartı’nı -Her ne kadar sözkonusu nükleer gücün ne içerdiğine dair durum netlik kazanmamış olsa dahi- eline katmış görünmektedir.
İran’ın mücadele halinde oldukları; iki ayrı devlet (ABD ve İsrail) ile başını Suudi Arabistan’ın çektiği Körfez Monarşileri’dir. Her ne kadar aksini iddia etse de Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi de İsrail desteği ile birlikte ilerleyen dönemde İran için tehlike unsuru olmaya adaydır. İran’ın bölgede işbirliği yapabileceği ülke olarak Suriye ve tehdit algılamayacağı ülke olarak da son dönem Maliki’nin başbakanlığında Irak gelmektedir. İran’ın yaptığı açıklamalar ile Mısır’a el uzatmaya çalıştığı da anlaşılmaktadır.
İran İslam Devrimi’nin gerçekleştiği 1979 yılından bu yana İran-ABD-İsrail-Suudi Arabistan-Körfez Monarşileri sarmalında yaşanan elle tutulur sıcak temaslar; bölgedeki çoğu devlet ya da aktörün Saddam Hüseyin’in tarafını tuttuğu 1980-1988 arasındaki İran-Irak Savaşı, 1987 yılında İranlı Hacı Adayları ile Suudi Arabistan Güvenlik Güçleri arasında çıkan olaylar, 2006 yılında Lübnan’daki Hizbullah güçleri ile İsrail arasındaki çatışmalar ve savaş, son olarak 2011’de Suudi Arabistan önderliğindeki Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi devletlerin asker, polis ve istihbarat güçlerinin Arap Baharı sürecinde Bahreyn’deki Şii ayaklanmasını şiddetle bastırması, şeklinde gerçekleşmiştir. Sayılanlarda bile ABD, İsrail veya Körfez ülkeleri ile İran devletlerarası bir savaş şeklinde yüzyüze gelmemişler, İran’a karşı mücadeleler daha çok üçüncü taraf aktörler üzerinden gerçekleşmiştir.
1)Hürmüz Kartı
İran başta ABD olmak üzere global, Suudi Arabistan veya İsrail gibi bölgesel hasımlarından tehdit algıladığı zamanlarda “Hürmüz Boğazı”nı petrol geçişine kapatacağını ifade eden söylemler içerisine girmektedir. Hürmüz Boğazı’nın kapatılması demek fiziki bir takım tedbirlerle boğazın geçişlere kapatılmasından ziyade bölgeden geçen petrol yüklü gemilerin İran’ın güney ve güneybatı sahil şeridinden kara, hava ve deniz yoluyla vurulması, denizaltılar ile torpil atışlarının yapılması, bölgenin mayınlanması, suretiyle geçişin zorlaştırılması kısaca Boğaz suları civarında zorluklar çıkarılması kasdedilmektedir. ABD 5. Filoyu bölgede gezdirerek ve Körfez ülkeleri ile müşterek tatbikatlar düzenleyerek hazırlıklı olduğu mesajını vermektedir. Bunun yanısıra İran’ın aşağıda sayılacak kartlarını gözeten Suudi Arabistan’ın savunma ve saldırı enstrümanları edinmeye ağırlık verdiği gözlenmektedir. Bir zamanlar Saddamlı Irak ne ise Suudi Arabistan’ın da şimdilerde silahlanmada aynı seviyeye ulaştığı belirtilmektedir. Son olarak Suudi Arabistan’ın ABD ile 60 milyar dolar tutarında silahlanma anlaşmaları yaptığı bilinmektedir.
Hürmüz Boğazı’nın önemi ise Körfez ülkelerinden çıkarılan petrolün dünya geneline ihracından kaynaklanmaktadır. Gerçekten de dünya petrol ihtiyacının yüzde 40’ı Hürmüz Boğazı’ndan geçerek kullanılacağı ülkelere ulaşmaktadır.
Hürmüz Kartı İran’ın değişmeyen ve en geçerli kartlarından biri olarak görülmekle birlikte son dönemdeki görüşlere göre; İran’ın Hürmüz Boğazı’nda herhangi bir aksiyon almasının pek mümkün olmadığı zira boğazdan geçen petrolün dünya ülkelerinin önemli bir kısmı tarafından kullanıldığı, dünyanın buna izin vermeyeceği şeklinde yorumlar getirilmektedir.
2)Hidrokarbon Kartı
İran dünya petrol rezervlerinin yüzde 11’ini (132 milyar varil) ve doğal gaz rezervlerinin yüzde 15,3’ünü (970,8 trilyon cubic feet-tcf) elinde tutmaktadır. Çin İran’ın en önemli petrol ithalatçısıdır. İran’ın sözkonusu kartından elde ettiği gelirlerini ülke içerisinde refah seviyesinin arttırılmasından daha çok nükleer çalışmalar, silahlanma, güvenlik ve istihbarat çalışmaları için sarfetmekte kullandığı sanılmaktadır. İran’ın GSMH’dan fert başına düşen payın düşüklüğü buna işaret etmektedir. İran’ın dünyanın bugünkü enerjiye olan ihtiyacından dolayı petrol ihraç etmekte ve buradan gelir elde etmekte zorlanmayacağı ortadadır. Ambargo uygulamak dünyada eskiden olduğu kadar uygulanması ve netice alınması kolay bir yaptırım aracı olmaktan uzaklaşmış görünmektedir. Bu da dünyada başat güçlerin fazlalığından kaynaklanmaktadır.
Öte yandan, Suudi Arabistan bölgede istikrar ve güven ortamının varolmasına büyük önem vermektedir. Bilinenin aksine S.Arabistan varolan petrolünü, yüksek fiyatla ve çok petrol pompalayarak değil istikrarlı bir üretim seviyesiyle ve istikrarlı seyreden fiyatlarla satmak istemektedir. Petrolün fiyatının zikzaklar çizerek seyretmesi üretim kapasitesinin arttırılması veya azaltılmasını da etkileyecek böylelikle yıllara uzayıp gidebilecek kaynaklar daha kısa sürede tükenebilecektir. Bu Suudi Arabistan tarafından istenmeyen bir durumdur. Bu yüzden bölgede huzur isteyen Suudi Arabistan, İran kaynaklı nedenlerle çıkan huzursuzluk ortamından rahatsızlık duymaktadır.
3)Nükleer Kartı
İran’ın son kazandığı kart olan Nükleer Kartı, ABD ve ondan da önce İsrail’i rahatsız etmektedir. Korkulan husus İran’ın elindeki özellikle Şahap-3 füzelerine nükleer başlıklar yükleyip vuruş mesafesi içerisindeki ülke ve hedefleri vurma kabiliyetine erişmesidir. Bu tehdidi en fazla hisseden ülke şüphesiz ki İsrail’dir. Bu yüzden İsrail nükleer çalışmaları sabote etmek için kişiler ve tesisler odaklı çeşitli nokta saldırılara başvurabilmektedir.
4)Şii Kartı
Körfez ülkelerinde Şii nüfusun genel nüfus içerisindeki yüzdelik oranları; Bahreyn;%75 (Nüfus:1,234,596), Katar;%16 (Nüfus;1,699,435), Kuveyt;%30 (Nüfus;2,692,526), BAE;%6 (Nüfus;6,888,888), S.Arabistan;%10 (Nüfus;28,686,633) olarak tahmin edilmektedir. Bu noktada yukarıda yeralan orandaki tüm insanların Sünni yönetimlere karşı oldukları sonucuna ulaşılmamalıdır. Tıpkı Suriye’de tüm Sünnilerin Alevi Esad Yönetimi’nden memnuniyetsiz olmadıkları gibi. Ülkedeki düzen insanları ne kadar çok besleyebilir, refah içerisinde yaşatabilir yani ekonomik sistemin içine çekebilirse insanlar o kadar çok rejimle uzlaşı içerisinde olurlar ve başkaldırmaya sıcak bakmazlar. Ayrıca insanların ayaklanabilmesi için belirgin sayıda olmaları gerekmektedir. Bahreyn, Kuveyt ve Suriye bunun en güzel örnekleridir. Ülke içerisinde azınlıklar değil, nüfus çoğunluğunu elinde bulunduran insanlar Şii veya Sünni fark etmeksizin diğer beklentilerinden dolayı ayaklanmaktadırlar.
Son günlerde, İran’ın Şii kartını zayıflatabilmek için Körfez ülkelerinin birliktelik yoluna girdikleri gelişmesi yaşanmıştır. Arap Baharı’nın da tetiklemesi ile Bahreyn’de Şii ayaklanmasının yaşanmış olması Körfez Bölgesi’nde başında Sünni ailelerin bulunduğu yönetimleri birtakım çözümler bulma arayışına itmiştir. Bunun başında Körfez Bölgesi’ndeki devletlerin savunma, dışişleri, güvenlik ve ekonomide birlikte karar alma sürecini değerlendirmeye aldıkları haberi ulaşmıştır.
5)Suriye-Hizbullah Kartı
İran İsrail’e Suriye üzerinden Hizbullah vasıtasıyla yaklaşabilmektedir. Nitekim İran’ın “İsrail’in vurulması”, “Yerle bir edilmesi” gibi söylemleri de bu çerçevede ele alınmalıdır. Son olarak 2006 yılındaki İsrail ile yaşanan savaş bunun göstergesidir. Hizbullah İsrail’e bol miktarda füze ve havan saldırıları gerçekleştirebilmiş, İsrail ise bu saldırılar karşısında toprakları içerisinde vatandaşlarını yerleşim yerlerinden tahliye ederek ölü sayısını azaltabilmiştir. Diğer taraftan bilindiği üzere Suriye İran’ın bölgedeki en önemli stratejik müttefikidir.
6)Devrim Kartı
İran İslam Devrimi’nden sonra başka devletler tarafından dile getirilen İran’ın ‘Devrim’i ihraç etme isteği son on yıldan bu yana çok dillendirilmez iken Arap Baharı sonrası İran’ın bölgedeki Şii halklar üzerinde etki kurmaya çalıştığı hususu tekrar dillendirilir olmuş, masa üzerinde açıkta duran bu kart tekrar değer kazanmıştır. Oysaki Wikileaks Belgeleri’nden anlaşıldığı kadarıyla bu durum ispatlanamamıştır. Yani İran’ın bölgedeki Şiilere nüfuz ederek onları ayaklandırma gibi çok ciddi planları bulunmamaktadır.
Devrim kartı esasen zaman içinde İran tarafından kullanılan bir kart olmaktan çıkarak diğer devletler tarafından oyuna dâhil edilmesinden korkulan bir kart haline dönüşmüştür. Zira Arap Baharı sürecini kendi devrim sürecine evirmeye çalışan İran, ülke içinde muhaliflere uyguladığı baskı politikası ve Suriye’ye verdiği destek ile “Devrim” temasına ters düşerek bu konuda çelişik bir durum sergilemiş dolayısıyla sözkonusu kartını elinden düşürerek etkisini azaltmıştır.
Sayılanlara ilaveten ülkenin yüzölçümü, coğrafya şartları, nüfusu, Devrim Muhafızları gibi ekstra güvenlik yapılanmaları milli gücünü oluşturan diğer unsurlar da İran’ın avantajları içerisinde tutulabilir. İran ayrıca Rusya ve Çin gibi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne üye iki devletle de uluslararası sorunlar hususunda sürekli dirsek temasındadır.
Murat TEKEK
Gazi Üniversitesi U.İ.B.Mezunu
KAYNAKÇA
1)Hürmüz Boğazı; İran ve Petrol, Adem ÖZER, Abant İzzet BAYSAL Üniversitesi
2)Ortadoğu Etütleri Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 3 Sayı 2, Yrdc.Doç.Dr.Burak Bilgehan ÖZPEK, En Uzun On Yıl:11 Eylül Sonrası Ortadoğu,
3) http://www.haberturk.com/dunya/haber/742171-ortadoguda-iki-ulke-birlesiyor