İran’da 11. Dönem Cumhurbaşkanlığı seçimlerini, reform yanlılarının desteklediği Hasan Ruhani kazandı. Her ne kadar loş koridorlarda, İsrail gizli servisi MOSSAD’ın bu sonucu doğru bir şekilde tahmin edemediği yüksek sesle dile getirilse de; geniş çevrelerce bu sonuç pek muhtemeldi.
Her ne kadar katılım son seçimlere göre biraz daha düşük olsa da; % 70 oranındaki katılım, yorumculara göre sevindirici bir neticeydi. Gençler ve bayanlar nezdinde de oldukça büyük bir katılım mevcuttu. Çalkantılı bir yapıya sahip olan Ortadoğu’da bu, diğer bir olumlu gelişmeydi.
Aslında Hasan Ruhani’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanması pek şaşırtıcı değildi. Her şeyden önce o, İran Milli Güvenlik Yüksek Konseyi eski Genel Sekreteri idi ve seçim öncesinde İran siyasetindeki iki önemli isim olan Haşimi Rafsancani ile Muhammet Hatemi’nin desteğini almıştı. Ayrıca mesajları kadar vaatleri de ılımlı, sıcak ve yerindeydi. Bununla birlikte, medrese kültüründen gelen bir molla olduğu için oldukça iyi bir hitabete sahipti. Seçmenlerine, ekonomiyi iyileştirerek yaşamı ucuzlatacağı yönünde söz vermekten de hiç çekinmedi. Dış politikada ise, her ne kadar İran’ın ulusal çıkarlarından asla feragat etmeyeceğini söylese de; özellikle nükleer meselesinde müzakereci bir tavır takınmaktan geri durmayacağını da sözlerine eklemekten geri durmadı. Hatta ileri giderek, her ne kadar sert eleştirilere maruz kalsa da, ABD ve Batı ile olan ve oldukça gerilen ilişkilerin normalleşmesi yönünde adımların atılacağını bile ileri sürdü. Çünkü Ruhani’ye göre ancak bu sayede İran, kendisini geri bir ülke konumunda tutan yaptırımların pençesinden kurtulabilirdi.
Seçimlerin reform yanlıları lehine sonuçlanmasına sebep olan bir diğer gelişme de, 2009 yılında olaylı geçen ve Ahmedinejad’ın ikinci kez cumhurbaşkanı seçilmesi ile sonuçlanan seçimlerdi. Seçimlerin şaibeli olduğu yönündeki söylemleri ile seçimler sonrası da sahneye çıkan Mir Hüseyin Musevi, kendisini izleyenleri de sokağa dökmüştü. Hatta söz konusu dönemde, Batı’nın kışkırtması ile kanlı olaylar bile vuku bulmuştu. Olaylara yönelik müdahaleler ise geniş kapsamlı tutuklamalara sebebiyet vermişti. Yaşananlar da rolü olduğu gerekçesi ile Musevi bile göz hapsinde tutulup, yargılanmıştı. Devletin farklı kademelerinden Rafsancani ve Hatemi’ye yönelik tavır bile alınmıştı. Tüm bu yaşananlar ancak araya dini lider Hamaney’in girmesi ile duruldu ve siyasi arena eski haline döndü. Lakin seçimlere bu kolektif hafıza ile girildi.
ABD, AB ve sonuncu olarak BM ile sıkılaşan ekonomik yaptırımlar bağı son Cumhurbaşkanı muhafazakâr Ahmedinejad’ı oldukça zor durumda bıraktı. Öyle ki, İran rahat bir şekilde ürettiği petrol ve benzeri ürünleri satamaz duruma geldi. Sahip olunan ve yaklaşık değeri 85 milyar dolar olan döviz rezervleri de erimeye yüz tuttu. İran parası hızlı bir şekilde dolar karşısında değer kaybetti ve her fırsatta kaçınılan bir canavar olan enflasyon hortladı. Öyle ki, kendi kendisine yeten ülkelerden biri olan İran’da, toplum için vazgeçilmez bir sektör olan tarım da bile fiyatlar fahiş hadlere ulaştı. Doğal olarak Ahmedinejad, iyi ekonomi kurmaylarına sahip olmamakla suçlandı ve bu suçlamalar seçimi kaybetmesinde önemli bir rol oynadı.
Deniz Tören