Günümüzde insan hakları, insan hakları ihlalleri, ifade özgürlüğünü kısıtlanması gibi konular ele alındığında akla ilk gelen ülkelerden biri İran’dır. 1978 yılında gerçekleşen İran İslam devriminin ardından bu ülke, özellikle batılı medya kuruluşları tarafından yakından izlenmeye başlandı. Uzun yıllar laik bir devlet yapısı ve şah rejimiyle yönetilen ülkenin, bir devrim ile İran İslam Cumhuriyeti adını alması dünyanın ilgisini çekmişti. Zulüm, işkence, hapis cezaları gibi birçok insan hakları ihlalinin sıklıkla yaşandığı bir coğrafyada doğan bu Sünni olmayan İslami rejim tecrübesinin nasıl olacağı merak konusuydu. Şah rejiminin yaptığı gibi ifade özgürlüğü kısıtlamaları, muhalifleri sert müdahalelerle sindirilmesi, basının kontrol altında tutulması ve hapis cezaları devam mı edecekti yoksa yeni bir deneyim mi bekleniyordu, henüz kesinleşmemişti.
Bu tarihten itibaren medya kuruluşları, sivil toplum örgütleri, insan hakları izleme komisyonları gözlerini bu ülkeye diktiler. Dünya üzerinde insan haklarının önem kazanmasına paralel bu ülkede yaşanacak olan gelişmeleri an be an takip etmek, izlemek istiyorlardı. Her türlü ‘baskıcı girişim’ onlar için büyük bir olay demekti. Beklentiler büyük, tahminler olasıydı. İran İslam Cumhuriyeti ise kendilerini yakından izleyen ‘iştahı kabarık’ tüm bu kuruluşları tahminlerinde yanıltmakta gecikmedi. Yeni rejim, yönetime gelir gelmez “Allah’a karşı savaştılar” suçlamasıyla yüzlerce eski hükümet görevlisini idama ederek iş başı yaptı. *1
Devrim sonrasında ‘şeriat uygulayıcısı’ ve Devrim Mahkemeleri Başkanı olarak Ayetullah Humeyni tarafından seçilen ve aynı zamanda Humeyni’nin öğrencisi olan Sadegh Khalkhali yıllar sonra yazdığı anı kitabında, o dönemde en az 2 bin kişiyi idama mahkûm ettiklerini yazmıştı. Bir televizyon röportajında ise ‘hiçbirinden pişman değilim’ ifadesini kullanmıştı.*2
1979 yılında Tahran ABD büyükelçiliğine Humeyni’nin ‘göz yumması’ ile yapılan baskın ve rehine krizi sonucu İran, dünya gündemine ‘olumsuz bir imajla’ iyice oturmuştu. Bu tarihten sonra İran-ABD ilişkileri koptu ve ambargo uygulanmaya başlandı. Rejim ‘sabıkalı’ olarak o tarihlerden itibaren kayda geçmişti. Yeni rejimin dışarıda olduğu gibi içeride de sorunları bitmiyordu. Eylemler, protestolar sert bir şekilde bastırılıyor, laik ve liberaller siyaset dışı bırakılıyor, sosyalist ve Marksist öğrenciler hapse arttırılıyordu. Devrimin ruhunu etkileyecek, düzenin devamını sekteye uğratacak her türlü girişim sert bir karşılık buluyordu. Kültür devrimi adı altında katı şeriat kuralları yürürlüğe giriyor, devlet daireleri, üniversiteler Humeyni yanlılarının eline geçiyordu. İran İslam Rejimin bu baskıcı ve yer yer kanlı yönü yıllar içinde artarak devam etti. İnsan hakları ve özgürlükler adına skandallar birbirini izledi.
Kılık-kıyafet kanundaki değişiklikler, kadınların başlarını örtme zorunluluğu, özel hayata dair düzenlemeler, Hıristiyan ve Yahudi okullarında okutulan Kur’an dersleri, Sünni Müslüman bölgelerde zorunlu Şii mezhebi öğretileri, baskı içeren toplumsal yaptırımlar, idam cezaları, işkenceler, sürgünler ve daha birçok yasal düzenleme ve uygulama yasaklarla katlanarak, artarak günümüze kadar geldi.
Bugünden geriye doğru baktığımızda savaşlar, çatışmalar, idamlar, ekonomik krizler, uluslararası anlaşmazlıklar, doğal afetler yaşamış bir İran görüyoruz. İran halkının acı tecrübesi ve zor hayat koşulları karışımıza çıkıyor. Karşımızda duran tablo ve veriler çok çeşitli. İran üzerine söylenecek çok söz var. Birçok farklı konudan iyi analizler çıkarılabilir. Biz bu çeşitlilikten ve zenginlikten sıyrılarak insan hakları ihlallerine, idam cezalarına ve 14 Haziran 2013 cumhurbaşkanlığı seçimlerine giden sürece odaklanacağız.
Devrim sonrasın İran tarihine baktığımızda 2009 İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından günümüze kadar gelen süreç önemli bir yer teşkil eder. Çünkü ülkede 2009 yılından sonra gözaltı, işkence ve idam cezalarının arttığını resmi ve gayrı resmi rakamlar aracılığıyla tespit edebiliyoruz. Siyasi aktivistlerin, üniversite öğrencilerinin, muhalefet partileri liderlerinin ve gazetecilerin hapse atılmaları, tüm bunlara paralel idam cezalarının her yıl artması ülkede insan hakları adına ciddi problemlerin olduğunu, veriler ışığında bir hayli güçlü kılıyor.
Örneğin;
2009 Yılında 402 İdam
İran İnsan Hakları (IHR) izleme örgütünün bu yıl beşincisi yayınlanan 2012 yıllık raporunda 2009 yılı içerisinde toplamda resmi rakamlara göre 402 kişinin idam edildiği ifadeleri yer alıyor.
“Annual Report On The Death Penalty In Iran 2012” adlı raporda 2005 yılından beri idam cezalarının sayısına yer veriliyor. Uluslararası Af Örgütü’nün verilerine göre ise aynı yıl yani 2009 yılı içerisinde olaylı cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası öldürülen protestocu sayısı 76 kişi olarak belirtiliyor. 2009 yılından itibaren ileriye doğru sırasıyla baktığımızda 2010 yılı içerisinde resmi rakamlara göre 200 kişinin idam edildiği kayıtlarda yer alıyor.
Bir de resmi kayıtlarda yer almayan durumlar söz konusu. Çünkü insan hakları izleme örgütleri İran hükümetinin rakamları doğru vermediğini ve yanlış bilgilendirdiğini ifade ediyor. Gayrı resmi veriler ise; Arap, Türk, Kürt ve diğer etnik gazete, dergi ve televizyonlar aracılığıyla, yabancı basın kuruluşları ve internet ortamı yoluyla çoğunlukla sağlanıyor. Ele geçen bilgiler İranlı aktivistler, gözlemciler ve İranlıların şikayetleri aracılığıyla oluşturuluyor. IHR ise 2010 yılında 546 idam cezasının gerçekleştiği şeklinde raporda duyuruyor. Resmi rakamın neredeyse üç katı. 2011 yılında resmi rakamlarda 130 idam cezasının gerçekleştiği belirtilirken yine IHR raporunda bu rakam 676 kişinin idam edildiği şeklinde geçiyor.
2012 Yılında 580 Kişi İdam Edildi
İran İnsan Hakları izleme örgütü ve diğer insan hakları örgütlerinin ülke içerisindeki resmi ve gayrı resmi kaynaklardan aldıkları bilgiler ışığında 2012 yılında resmi olarak 240 kişinin idam edildiği kayda geçilirken, gayrı resmi kaynaklarda bu rakam 580 kişi olarak yer alıyor. IHR bu infazları da detaylandırarak soyut bırakmamış.
Söz konusu 580 rakamının içerisinde idam edilenler arasında en az 60 kişi kamu infazlarıyla idam edildi. Kamu infazları halkın gözü önünde ibret alınması ve aynı suçu işleyenlerin başına neler geleceğini göstermek için gerçekleştirilir. Bu kamu infazlarının ise yüzde 46’sı Güney İran’da gerçekleşiyor. Kamu idamlarının üçte biri, yani 20 kişi uyuşturucu kullandığı için bu cezaya çarptırılıyor. Her yaştan vatandaşın gözün önünde gerçekleştirilen bu infazların ‘korku kültürü’ oluşturduğu insan hakları raporları ve basın yayın organları haberlerinde sıklıkla yer alır.
En Az 9 Kadın İdam Edildi
İHR,“Annual Report On The Death Penalty In Iran 2012” raporunda yer alan rakamlara göre 2012 yılında en az 9 kadının idam edildiği belirtiliyor.
Neden İdam Edildiler?
Resmi rakamlara göre idam cezalarının başlıca nedenleri arasında uyuşturucu kullanımı, alım ve satımı yer alıyor. 2012 yılında idam edilenlerin yüzde 73’ü uyuşturucudan dolayı bu cezaya çarptırılmış. Gayrı resmi rakamlara göre ise bu oran yüzde 76.
Tecavüz ve Cinsel Saldırı yüzde 18
İHR’nın hazırlamış olduğu raporda, resmi kaynaklardan alınan verilere göre idam edilenlerin yüzde 18’i cinsel saldırı, tecavüz, zorla cinsel ilişkiye girme, sapkın cinsel davranışlar sonucu bu cezaya çarptırıldıkları belirtiliyor. Adam öldürme, cinayet, silahlı soygun, hırsızlık gibi suçlar ise yüzde 9’luk bir dilimi kapsıyor.
Siyasi Suçlar ve Moharebeh
Moharebeh, ‘Allah’ın düşmanı’ anlamına gelen bir hukuk kavramıdır. İran İslam Hukuku’nda suç başlıkları arasında yer alan Moharebeh ifadesi ‘Allah’a ve Devlete Karşı Savaş’ manasını da taşıyor. İran’da rejime yönelik gerçekleşecek olan her türlü silahlı-silahsız müdahale girişimi Moharebeh suçu kapsamına giriyor ve bu suçu işleyen kişiler ise Mohareb olarak adlandırılıyor. Suçun çerçevesi geniş, uygulaması yoruma açık. Kapsamı geniş tutulmaya müsait. Bu yüzden rejim karşıtı bir girişimin idam cezası ile sonuçlanması sürpriz olmaktan çıkıyor.
2012 yılında Moharebeh suçundan dolayı idam edilenlerin oranı ise resmi rakamlara göre yüzde 3. Gayrı resmi rakamlarda ise yüzde 5 olarak gözüküyor. Bu yüzdeliğin içerisinde Sünni/Müslüman Selefi grup üyesi 6 Kürt mahkûmda yer alıyor. 26 Aralık 2012 tarihinde Tahran’ın batısındaki Karaj bölgesinde terörist grup üyesi olmaktan, selefi grup üyeliği ve suikast planları yaparken yakalanmaları sonucu bu kişiler idam edildi. Ayrıca 4 siyasi aktivist daha aynı yıl idam edildi.
Muhammed Ali Amourinejad, Hashem Shabani, Hadi Rashedi, Mokhtar Alboshoka ve Jaber Alboshoka isimli 5 siyasi Arap aktivistin ise idamları 9 Ocak 2013 tarihinde İran Yüksek Mahkemesi tarafından onaylandı. İdam edilmeyi bekliyorlar..
Tutuklu Gazeteciler
İran’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşmasıyla birlikte basına yönelik baskılar daha belirgin bir hal almaya başladı.14 Haziran 2013 tarihinde yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi gazetecilere yönelik tutuklamalar arttı. Özellikle etnik bölgelerde hissedilen bu baskının sebebi, rejim yanlılarının olaysız bir seçim gerçekleştirme isteği. Reformist gazetelere ve gazetecilere yönelik yapılan bu baskılarla olası protestoların bir nebze de olsa önüne geçilmesi planlanıyor.
İran Dünya’da İkinci Sırada
27 Ocak tarihinde 13 reform yanlısı muhabir gözaltına alındı. Mart ayında ise yarı resmi haber ajansı ISNA ‘nın haberine göre reformist kadrosuyla bilinen “Mağrip” gazetesinin idari editörü Muhammed Mehdi Emami Nasseri ve siyasi editörü Ali Rıza Aghaeirad tutuklandı. Önümüzdeki günlerde bu sayının artması bekleniyor. Committe to Protect Journalists (CPJ) ‘nin rakamlarına göre İran’da 2012 yılında tutuklu gazeteci sayısı 45. Dünya’da toplam tutuklu gazeteci sayısı ise 232. Bu rakam ile İran dünyada ikinci sırada yer alıyor. Birinci ise Türkiye. İran, Türkiye ve Çin tutuklu gazeteciler sıralamasında zirvede yer alan üç ülke..
İnternet Kullanımı ve Medya
İran’da vatandaşlara yönelik en büyük kısıtlamalardan biri ise internet alanında. Ülke de özellikle her türlü internet ortamına ve uluslararası erişeme yönelik var olan kısıtlamalar daha da genişletildi. Hükümetin ‘hukuka aykırı’ diyerek yürürlüğe koyduğu yeni internet yasağı kanununa göre, daha önce engellenmiş olan Facebook, Twitter, Google ve Youtube sitelerinin yanı sıra Skype, Viber, WhatsApp gibi anlık görüntü, mesajlaşma ve konuşma sağlayan telefon servislerine de yasaklar getirildi. Gmail, Hotmail, Yahoo gibi mail servislerinin kullanımı da engellendi. Daha önce filtre ve bloklamaları Virtual Private Networks (VPN) üzerinden proxy kullanarak aşan İran vatandaşlarının yeni yasayla birlikte özgür internet erişimi tamamen kesilmiş oldu.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giden süreçte benzer baskı ve kısıtlamaların daha da artacağı tahmin ediliyor. İnsan hakları gözlemcileri ve insan hakları alanında uzman gazeteciler seçim sürecinde olası protestoların yaşanması halinde kanlı müdahalelere tanık olabileceğimizi haberlerinde ve yazılarında belirtiyor. İran İnsan Hakları (IHR) da benzer bir şekilde yayınladığı raporda bu endişeye dikkat çekmiş. Kısacası İran’ı ve İran rejimini önümdeki zaman diliminde çetin bir süreç bekliyor.
Zeynel ADIGÜZEL
TUİÇ Medya Koordinatörü
Kaynakça
1-Gene R. GARTHWAİTE, İran Tarihi 203-258,2005-2007
2-http://www.bbc.co.uk/persian/%C4%B0ran/2009/11/091103_si_montazeri_usembassy.shtml
3-http://www.iranhumanrights.org/
4-http://www.cpj.org/mideast/iran/
5-http://www.cpj.org/2013/02/with-another-arrest-iran-continues-crackdown-on-pr.php
6-http://www.cpj.org/2013/03/iran-targets-reformist-press-in-the-run-up-to-elec.php
7-http://iranhr.net/IMG/pdf/Rapport_iran_2012-GB-250313-BD.pdfn
8-http://en.wikipedia.org/wiki/Moharebeh
9-http://www.hrw.org/middle-eastn-africa/iran