Arap Baharı başladığında İran’daki yönetim olanlara temkinli yaklaşarak ilk başlarda ne olduğunu anlamaya çalışmıştır. İlkin Tunus ardından Mısır’da liderlerin devrildiğini gören yönetim, süreci kendi devrimiyle benzeştirerek okumakta karar kılmış, Libya’da Muammer Kaddafi’nin devrilmesini ise Kaddafi’nin son on yıldan bu yana Batı ile uzlaşmasından dolayı kendi kendini zayıflatması olarak anlamlandırmıştır. Özellikle Mısır’da Hüsnü Mübarek’in devrilmesi ABD ve İsrail ile işbirliği yapmanın halk tarafından cezalandırılması olarak yorumlanmıştır.
İran’ın Tunus ve Mısır’daki değişikliklere sevinmesinin bir başka nedeni de söz konusu iki ülkenin İran-Irak Savaşı’nda Irak tarafında yer almış olmalarıdır. Ancak Arap Baharı’nın Suriye’ye ulaşması İran’ın reel politik anlayışa dönmesine neden olmuştur. İran yönetimi ayrıca ülkesindeki muhalefetin benzer tarzda ayaklanmasını önlemek için güvenlik tedbirlerine başvurarak Arap Baharı’nın özünde varolan demokrasi, özgürlük ve sosyal adalet kavramları ile de taban tabana zıt kalarak model ülke olma durumundan kendini uzaklaştırmıştır. İran, Ortadoğu’da gözettiği dengeler ve izlediği politikalar gereğince Arap Baharı sürecini “İslami Uyanış” olarak adlandırmıştır. İran’daki mevcut yönetim ve muhafazakâr basın, İran İslam Devrimi’ni Arap halklarına bir model, bir ilham kaynağı olarak görmekte ve önermektedirler. İran, tıpkı kendi devrim sürecinde olduğu gibi Arap halklarının devrim sürecinde de ABD ve İsrail karşıtlığının etkili olduğunu savunmaktadır.
Yumuşak Karın; Yeşil Hareket ve Arap Baharı
İran’da 2009 yılında gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hileler yapıldığını öne süren ve o dönemde zor tedbirlerle bastırılan muhalif Yeşil Hareket ile ilgili olarak İran Yönetimi Arap Baharı’nda sokağa dökülen ve başarıya ulaşan Arap halklarının örnek alınıp geniş çaplı şekilde tekrar sokağa çıkılmasından endişe etmiş, Bahar’ın yaşandığı günlerde tedbir olarak muhalefetin ileri gelenlerini ev hapsine almıştır. Arap Baharı sürecinde katalizör etkisi sunan sosyal medya araçları İran’da yönetimce kontrol altında tutulmuştur. İran Yönetimi hem sokağı hem de sosyal medyayı denetlemiştir. Siber önlemler konusunda dünyada Çin’den sonra ikinci sırada yeralan İran’ın bu tecrübelerini Arap Baharı sürecinde Suriye’ye aktardığı da söylenmektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere İran böyle yapmakla çelişik bir görüntü sergilemiş ve Arap halklarına model ülke olmaktan uzaklaşmıştır.
Stratejik Bir Yakınlaşma Arayışı; Mısır ve İran
Şüphesiz ki Mısır’da Hüsnü Mübarek’in devrilmesi İran için memnun edici bir gelişmedir. Zira İran Yönetimince umulan düşünceye göre; Camp David ile birlikte ABD’nin yanında olmaya karar veren ve bu yüzden de o tarihlerden bu yana İran’dan tepki alan Mısır’ı o ya da bu şekilde istediği gibi yönlendiren ABD ve İsrail bölgedeki önemli bir dayanağını kaybetmiş olacaktır. Filistin Sorunu’nda zorlu bir kuvvet olan ancak Mübarek Yönetimi’nce zorlanmış Hamas biraz daha rahat nefes alabilecektir. Mübarek’ten sonra geçici süreyle yönetimi ele alan askeri yönetim Arap Baharı’nın ilk zamanlarında yaptığı açıklamalarla İran’la ilişkilere dair olumlu sinyaller vermiştir. O tarihlerde Mısır’daki askeri yönetim yaptığı açıklamalar ile; “Mısır ile İran’ın düşman olmadıklarını, düşmanlığa gerek de bulunmadığını, zira ABD, İsrail ve Mısır’dan başka tüm dünya ülkelerinin İran ile ilişkisi olduğunu” ifade etmiştir. Sonrasında ise Mısır kendi ülke içi gündemine boğulmuştur. Son olarak İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, Mısır’da Fars Dili ve Edebiyatı öğrenci ve üstatlarından 50 kişilik bir grupla görüşmesinde; “İran ve Mısır’ın eski iki medeniyet olarak birçok ortak noktaları bulunduğunu, Mısır halkının geçen yıl ki kıyamının bölge ve dünyada etkisi olan çok büyük hareket olduğunu, Mısır halkının kısa bir süre sonra yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleriyle bu süreci devam ettirmesi gerektiğini, İran ve Mısır’ın, kimlik ve kültürel bakımdan çok fazla ortaklıkları bulunan çok ender iki ülke olmasına karşın iki ülkenin 30 yıldır birbirlerinden uzak kaldığını ama geçen yılların telafi edilmesi için çok daha fazla çaba gösterilmesi gerektiğini, İran ve Mısır’ın birbirinin tamamlayıcısı iki ülke olduğunu, iki ülkenin işbirliklerini güçlendirmesi halinde, İslam dünyasında çok önemli rol üstlenebileceklerini” beyan etmiştir. Her ne kadar İran Mısır ile yakınlaşmak istiyor ise de ABD’nin başta savunma giderleri olmak üzere Mısır’a yardımlar yaptığı unutulmamalıdır.
Herkes Devrimcisini Destekler; Bahreyn ve İran
İran, Arap Baharı sürecinden istifade ederek bölge halklarını ayaklandırmakla da itham edilmiş ancak bu organik bağ bugüne değin ispatlanamamıştır. İran’ın Şii halkları ayaklandırmak şöyle dursun, özellikle Bahreyn’de yaşananlar konusunda uluslararası medyada sesini duyurmak da bile zorlandığı görülmüştür. Bahreyn nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan (Nüfusun yüzde 75’i) ancak yönetimde söz sahibi olamayan Şiilere siyasi, ekonomik ve kültürel manada daha fazla söz sahibi olmaları gerçeği burada teslim edilmelidir. Bahreyn’de ayaklanma çıkmasının ana nedeni; Şiilerin ülkedeki ezici nüfus çoğunluğuna rağmen birtakım haklardan yoksun bırakılmalarıdır.
Bahreyn’deki Arap Baharı süreci Mart 2011’de Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) bünyesinde gerçekleştirilen bir askeri harekâtla bastırılmış, ayaklanmanın sembolü olabilecek İnci Meydanı dahi neredeyse ortadan kaldırılmıştır. Bahreyn’de yaşananlar uluslararası arenada üzerinde çok durulmadan geçiştirilmiştir. Esasen Bahreyn’de yaşananlar bölgede Suudi Arabistan ile İran arasındaki mücadelenin açık bir göstergesi olmuştur. Buna rağmen İran meseleyi Bahreyn’in iç meselesi olarak değerlendirmiş, krizin çözümü için acilen siyasi ve ekonomik reformların gerçekleştirilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Son olarak Formula-1 Yarışları’nı sesini dünyaya duyurma vesilesi olarak bilen muhalifler sokaklarda gösteriler düzenlemişlerdir.
Bahreyn’deki gelişmeler Batı’nın ve İran’ın iki farklı siyasetinin tezahürü olarak kayıtlara geçmiştir. Batı kendi diktatörünü desteklerken İran kendi devrimcisinin yanında yeralmıştır. Suudi Arabistan ve Katar, Suriye’deki olaylar konusunda Suriye Yönetimi’nin karşısında ancak muhaliflerin yanında iken Bahreyn’de yönetimin yanında ama göstericilerin karşısında mevzi almıştır. Bahreyn konusu aynı zamanda Arap Baharı’nın çelişkisi ancak devletlerin reel politik anlayışlarının bir örneği olarak tarihe geçecektir.
İran Yönetimi Bahreyn konusunda geleceğe yönelik umut dağıtan mesajlar vererek ve zaman zaman yaptığı açıklamalarla Batı’nın bu konudaki çelişkisini dile getirerek konuyu gündemde tutmaya çalışmaktadır.
Herkes Diktatörünü Destekler; Suriye ve İran
İran’ın Arap Baharı sürecine ilişkin Suriye ile ilgili tavrından önce İran’ın Suriye ısrarını ortaya koymakta fayda bulunmaktadır: Herşeyden önce Suriye İran’ın ABD ve İsrail’e karşı bölgedeki tek stratejik müttefikidir. İkinci olarak İran, Suriye üzerinden Lübnan’da Hizbullah’a oradan da sıfır mesafeyle İsrail’e ulaşabilmektedir. Ahmedinejad’ın sıklıkla dile getirildiği “İsrail’in yerle bir olması”, “İsrail’in neye uğradığını bilemeyecek olması” bu bağlantıya olan güvencinden dolayıdır. Üçüncüsü Esad Rejimi İran’ın ABD ve İsrail karşısındaki ilk savunma hattıdır. Böylelikle ilk hat çökerse ikinci hat olan Hizbullah hattı da çökebilecektir. Son olarak; İran ile Suriye arasında vefa ilişkisinin mevcudiyetinde de bahsedilebilir. Şöyle ki; İran-Irak Savaşı’nda Suriye İran’ın tarafında yer almıştır. ABD’li yetkililere göre; İran Suriye’ye silah, gözetleme donanımı ve göstericilerle mücadele şekillerine dair askeri eğitim desteği vermiştir. Öte yandan, Suriye’de yaşananlar İran basınında yeterince yer bulmamış, siyasetçilerin gündemine yansımamıştır.
Suriye’deki gelişmeler Batı’nın ve İran’ın iki farklı siyasetinin tezahürü olarak kayıtlara geçmiştir. İran kendi diktatörünü desteklerken Batı kendi devrimcisinin yanında yeralmıştır. İran yaptığı bazı açıklamalarla Suriye rejiminden vazgeçebileceği mesajını da vererek İran’ın ezilmişlerin, halk mücadelelerinin yanında durmayı savunan ilkelerine ters düşmediği mesajını da vermekten de kaçınmamış bu meyanda Suriye’de işbaşına gelebilecek yeni bir yönetime göz de kırpmıştır.
SONUÇ
Arap Baharı’nın ilk zamanlarında gelişmelere birçok ülke gibi sessiz kalarak ne olduğunu anlamaya çalışan İran, makul bir süreden sonra Arap Baharı sürecini kendi söylemlerine ve devrimine kazanımlar getirecek şekilde anlamaya, algılamaya ve yansıtmaya çalışmıştır. Arap halklarının İran İslam Devrimi’nde olduğu gibi özgürlük, adalet, yolsuzluğun ortadan kaldırılması, ahlaki bir toplum ve hükümetin oluşturulması, insanların dini inançlarına saygı ve diğer devletlerle ilişkilerin eşit koşullarda geliştirilmesi isteklerinden hareketle başladığını ifade eden İran Yönetimi, iş Suriye’ye ve ülke içi muhalefete gelip dayanınca çelişik görüntü sergilemiştir. İran’ın Arap Baharı periyodunda önümüzdeki dönemde ulusal çıkarları gereği aksiyonlar almaya devam edeceği değerlendirilmektedir.
Murat TEKEK
Gazi Üniversitesi U.İ.B. Mezunu
KAYNAKÇA
1)Ortadoğu Etütleri Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Dergisi Cilt 3 Sayı 2 ORSAM Yayınları, Sayfa: 95-118, Gülriz ŞEN, İran ve “Arap Baharı”:Bağlam, Söylem ve Siyaset
2)http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=2232
3)http://www2.irna.ir/tr/news/view/line-119/1205086172111606.htm
4)Ortadoğu Analiz Dergisi Sayı:39, ORSAM Yayınları, Sayfa:67-69, Mahmood SHOORI, Arap Devrimi ve İran
5)Ortadoğu Analiz Dergisi Sayı:40, ORSAM Yayınları, Sayfa:93-97, Doç.Dr. Kıvanç ULUSOY, Konferans Değerlendirmesi Serisi:1 Arap Baharı: Bölge ve Hindistan