İran Türklerinin Sessiz Çığlığı

“Arap Baharı” ve Filistin meselesi bağlamında gelişen Türkiye-İsrail arasındaki gelişmeler Türkiye’nin gündemine oturmaya ve Ortadoğu Türk dış politikası ajandasının en üst sırasında yer almaya başlasa da, son zamanlarda Türkiye’nin unuttuğu ve göz ardı ettiği konulardan birisi Güney Azerbaycan’da yaşanan gelişmeler. Afro-Avrasya coğrafyasında etkin bir dış politika izlemeye çalışan Türkiye’nin Güney Azerbaycan’da yaşanan gelişmelere kayıtsız kalması beklenemez. Güney Azerbaycan’daki gelişmelerin Türk kamuoyunda yer bulmaması düşündürücü ve üzücü.

İran Türklerinin yaşadığı Urmu şehrindeki Urmiye Gölü’nün kurumaya terk edilmesinin neticesinde gerçekleştirilen protestolarda İran Devleti Türk göstericilere karşı orantısız güç kullanmış, üç bine yakın kişiyi tutuklamıştır. Bunlardan beş yüze yakını hala tutuklu bulunmaktadır. Türkiye’deki insanların çoğunun Güney Azerbaycan’ın tam olarak neresi olduğunu ve İran’da nüfusun neredeyse yarısı ölçüsünde -30 milyona yakın- Türk’ün yaşadığını bilmemesi de Türk medyasının şimdiye kadar Güney Azerbaycan’daki gelişmelere neden ilgisiz olduğunu kanıtlar nitelikte.

Olayları kavrayabilmemiz için Güney Azerbaycan’ın tarihine ve konumuna kısaca değinmekte var: Kuzey Azerbaycan’ı bugünkü Azerbaycan Devleti oluştururken; Güney Azerbaycan 200.000 km2’lik yüzölçümü ile 30 milyon tahmin edilen Azerbaycan Türk’ünün yaşadığı Tebriz, Urmu, Erdebil, Hoy, Selmas-makü, Meraga, Astara, Culfa, Merend, Halhal gibi şehir ve kasabalarca oluşan İran Devleti sınırları içindeki bölgeyi kapsamaktadır. Güney Azerbaycan Türkleri 1920 ve 1946 yıllarında iki defa bağımsızlığını ilan etmiş olsa da, bağımsızlığı İran’ın baskıları sonucunda uzun sürmemiştir. Rıza Şah döneminde “İran Milleti” yaratmak amacıyla İran’daki bütün etnik gruplara asimilasyon uygulandı.1979’daki yeşil renge bürünen İran Devrimi ile birlikte İran Türkleri üzerindeki baskılar devam etti. “Yeni insan, yeni toplum” sloganı çerçevesinde çeşitli alanlarda şiddet ve baskıyı esas alan bir yapı sergilemiştir1

İran Türklerine karşı şimdiye kadar izlenen baskıcı politikanın yarattığı tepkiyle birlikte son Urmiye Gölü’nün kurumasıyla Urmu şehrinde ayaklanmalar meydana geldi. Şu ana kadar, dünyanın en büyük büyük 3. tuz gölü olan ve UNESCO koruması altındaki Urmiye Gölü’nün %60’ı kurudu. Acil önlem alınmazsa beş yıl içinde gölün tamamının kuruyacağı belirtiliyor. Gölün kurumasıyla birlikte göldeki doğal yaşam da yok olma tehlikesinde. Önlem alınmadığı takdirde göl tuzlu bir kara parçasına dönüşecek. Gölün çevresindeki kurulan barajlar, kuraklık ve yanlış sulama yöntemleri gölün kurumasının temel nedenleri. Gölün kuruması sadece İran’ı değil, Azerbaycan, Irak ve Türkiye’yi de etkileyecek.

Maalesef, İran Devleti gölün kurumasına karşı hiçbir tedbir almamakta ve bilinçli olarak gölün kurutulmasını sağlamakta. Çünkü gölün kurutulması İran için önemli bir stratejik unsur. Gölün kurumasıyla birlikte bölgenin iklimi ve bitki örtüsü tamamen değişecek. Bunun sonucunda başta Tebriz ve Urmu olmak üzere bölgedeki 16 milyon Azerbaycan Türk’ü göç etmek zorunda kalacak.

İran Meclisi’ne gölün kurumasını engellemek için kapsamlı bir eylem planı sunulmasına rağmen İran Meclisi 16 Ağustos’ta görüşülen tasarıyı reddetti. Bunun sonucunda bölge halkı protestolara başladı; fakat sert bir müdahaleyle karşı karşıya kaldı. İran yönetiminin iletişim araçları üzerindeki baskısı nedeniyle net sonuçlar olmamakla beraber 60’a yakın kişinin tutuklandığı ve birçok yaralıyla birlikte 7’ye yakın can kaybının bulunduğu belirtilmekte.2

Her ne kadar Güney Azerbaycan İran’ın yumuşak karnı gibi gözükse de, İran Türklerinin geçmişten bu yana İran’ın gelişimine ve modernleşmesine büyük katkılar sunduğu, birçok Türk’ün İran devlet kademesinde görevlerde bulunduğu ve Azerbaycan Türklerinin İran için önemli bir unsur olduğu İran tarafından unutulmamalı. İran’da yaygın bir kanaat olan “Tebriz istemezse hiç bir değişim olmaz” ifadesi bu tarihi gerçekliğin göstergesidir 3

Türkiye’nin “Arap Baharı” ile son olarak Suriye’deki halk ayaklanmalarında izlediği tutum ve NATO’nun Türkiye’de kuracağı füze kalkanı projesi düşünülürse İran’ın tutumunun tesadüf olmadığı ortada. İran’ın çözüme yönelik olmayan baskıcı politikası ne İran’a ne de İran’daki Türklere fayda sağlar. Arap ülkelerindeki isyanların provası niteliğine dönüşebilecek İran Türklerinin ayaklanmaları, Suriye sonrası sıranın gelebileceği ve asıl hedefin olduğu İran için büyük kırılmalara neden olabilir. İran’ın çok daha farklı bir medeniyete ve karaktere sahip olduğunu düşünürsek İran’da gerçekleşebilecek kırılmalar sadece bölgesel değil, küresel ölçekli krizlere ve geri dönüşü olmayan sonuçlara neden olabilir.

Bundan en çok etkilenecek ülke ise Türkiye olacaktır. Geçmişteki şu iki olay da bunu kanıtlar nitelikte: 1906’da İran’da Meşrutiyet’in ilan edilmesinden sonra 1908’de Osmanlı Devleti’nde 2. Meşrutiyet’in ilan edilmesi ve 1979’da İran’da Devriminin gerçekleşmesinden bir yıl sonra Türkiye’de askeri darbenin yaşanması iki ülkedeki iç dinamiklerin dış etkenlerle yönlendirildiğini ve iki ülkenin kader ortaklığı yaşadığını göstermektedir. Türkiye bundan dolayı etnik ve kültürel bağları nedeniyle tarihsel sorumluluğu içerisindeki İran Türklerini emperyalizmin çıkarları uğruna kullanacağı bir unsur yerine İran-Türkiye-Azerbaycan arasındaki köprülerin sağlamlaşmasını sağlayacak bir unsur olarak görmelidir.

Öte yandan süreç fazlasıyla İran aleyhine işlemektedir. Azerbaycan’ın güçlenerek İran’daki Azerbaycan Türkleri için çekim merkezi olmaya başlaması, 1979 İran Devrimi’nden sonra Türklük kimliği ile Güney Azerbaycan Milli hareketinin güçlenmesi ve Türkiye’nin “Arap Baharı” ile Filistin meselesindeki gösterdiği irade sürecin İran’ın aleyhine işlediğinin birer kanıtı. Ahmedinejad zaman kaybetmeden hareket etmeli ve İran Türklerinin taleplerini yerine getirmelidir. Çünkü bu ayaklanmaların Ortadoğu’daki halk ayaklanmalarının İran’daki bir provası olabileceği ihtimal dâhilindedir ve İran gerekli adımları atmadığı takdirde ileride geri dönüşü olmayan bir yola girebilir.

 

Ümit Nazmi HAZIR

 

[1] Arif Keskin, “İranlılık Paradigmasının Çöküş Süreci ve Güney Azerbaycan Milli Hareketinin Yükselişi” http://www.turksam.org/tr/a186.html

[2] www.gunaz.tv

[3] Keskin, a.g. e.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...