Tarihsel Süreç (1953-2000)
İran’ın nükleer programının temelleri, 1953’te ABD’nin başlattığı “Barış için Atom” programına dayanır. Programın amacı, soğuk savaş sırasında ABD’nin en büyük düşmanı olan SSCB’ye karşı nükleer güç birliği kurmaktı.
Bu program çerçevesinde, İran’da 1970’lerin başında “İran Atom Enerjisi Kurumu” ve “Tahran Nükleer Araştırma Merkezi” kuruldu. İran’da Şah’ın dünya liderleri arasında olma tutkusu sebebiyle, ülkeye nükleer reaktörler yerleştirildi; uranyum zenginleştirme çalışmaları başlatıldı. İran Nükleer tesislerini şöyle sıralayabiliriz; BUŞEHR (Nükleer Güç İstasyonu), İSTAFAN (Uranyum Dönüştürme Tesisi), NATANZ (Uranyum Zenginleştirme Tesisi), ARAK (Ağır Su Tesisi).[1]
Diğer yandan birçok ülke gibi, 1968’de İran da “Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi” (Nuklear Non-proliferation Treaty) anlaşmasını imzaladı ve 1970’de onayladı. İran’ın nükleer programı, Avrupa ve ABD tarafından desteklenerek 1979’a kadar sürdü. 1979’da İran’da gerçekleştirilen İslami bir darbeyle, ABD destekli Şah Rıza Pehlevi’nin devrilmesi ve aynı yıl yaşanan rehine krizi iki ülke arasındaki ilişkileri gerginleştirdi. Devrimin lideri sayılan Ayetullah Humeyni’nin nükleer çalışmaları haram ilan etmesi ve çalışmaların maliyeti nedeniyle program durduruldu.[2]
Devrimden yaklaşık on yıl sonra, 1989’dan itibaren İran-Irak savaşının da etkisiyle, İran’da silahlanmaya ve tekrar nükleer çalışmalara ağırlık verilmeye başlandı. SSCB ile iş birliği anlaşması imzalandı. Rusya’nın yanında başka birçok ülkeyle de iş birliğine girişildi ve nükleer altyapı hızla geliştirildi, nükleer tesislerin sayısı arttı. Bu girişimler ,Batı’nın tepkisine yol açtı; gerek Avrupa gerekse ABD, İran’ı nükleer silah üretmekle suçladı. İran’ın cevabı ise, hep aynı oldu: “Nükleer silah değil enerji üretiyoruz ve tamamen barışçıl amaçlarla.” İran’ın nükleer çalışmalarını “Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı”nın denetimine açması bile, özellikle ABD ve İsrail’in, İran’ın nükleer silah ürettiği korkularını gideremedi. 2002 yılında iki gizli nükleer tesisin ifşa edilmesi, dünyaya bu korkuların yersiz olmadığını düşündürdü.[3]
Son 15 Yılda Yaşanan Gelişmeler ve Devam Eden Müzakereler
İran’ın nükleer programındaki en büyük sorun aslında uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin ve nükleer tesislerin yeterince şeffaf olmamasıdır. Uranyum cevherinde, %0.72 oranında bulunan uranyum 235 izotopu %90’ın üzerinde zenginleştirilirse, bir nükleer patlayıcı elde edilebileceği biliniyor. İran ise, kritik sınır olan %20 seviyesinde; fakat bu yapılan bu çalışmaların “hak” olduğu iddiasından da vazgeçmiyor.[4]
2003’te “Avrupa Birliği Üçlüsü” olarak adlandırılan Fransa, Almanya ve İngiltere’yle, Tahran’da yapılan diplomatik görüşmeler sonucunda İran, “Tahran Deklarasyonu”nu imzalamış, çalışmalarını geçici bir süreliğine durdurarak, ek protokolü kabul etmiş ve imzalamıştır. Ne var ki, İran 2004’te nükleer çalışmalara tekrar başlamış, sözüne sadık kalmamıştır. Bunun üzerine, Avrupa da ABD de daha zorlayıcı bir diplomasi uygulanması gerektiğini fark etmiştir. 2004 sonunda, “Avrupa Üçlüsü”yle İran Paris Anlaşması’nı imzalamış ve aynı konularda tekrar uzlaşma sağlanmış, sözler verilmiştir. Daha sonra, İran’dan uranyum zenginleştirme faaliyetlerini kalıcı olarak durdurması istenmiş, İran ise böyle bir şeyin söz konusu olmadığını belirtmiştir. Bunu takiben, ABD’nin baştan beri istediği şey gerçekleşmiş, konu “Güvenlik Konseyi”ne götürülmüştür. İran’ın adım atmaması üzerine, 2006 yılında “Güvenlik Konseyi” yaptırım uygulama kararı vermiştir. İran’ın buna tepkisi ise oldukça sert olmuş ve kararı deyim yerindeyse yok saymışlardır.[5] 2007, 2008 ve 2010’da da “Güvenlik Konseyi” bir takım öneriler sunmuş ve kararlar almıştır; ancak sonuç değişmemiştir. ABD’nin sert yaptırımlar uygulanması isteğine karşılık, “Avrupa Birliği” görüşmelerden, uzlaşmadan yana olmuş; fakat İran’dan beklediği karşılığı bulamadı. 2009’da Cenevre ve Viyana müzakereleri yapıldı. İran’daki zenginleştirilmiş uranyumun Türkiye’ye getirilmesi fikrini İran reddetti. Ayrıca, gerek İran’daki muhalefetin yani ülkenin iç dinamiklerinin gerek ABD’nin tavrı dolayısıyla ilerleme kaydedilemedi.[6] 2012 Nisan’ında “5+1” ülkeleriyle İran arasında İstanbul’da yapılan müzakerelerde, İran uzlaşmaya istekli bir tavır sergiledi; İran’nın bu tavrı, o dönem bölgede yalnızlaşmasına ve ekonomisindeki kötüleşmeye bağlanabilir. Olumlu geçen İstanbul görüşmelerinin ardından aynı yıl, Bağdat’taki görüşmeler ise gergin geçti. İran, ABD’yi ve Avrupa’yı ilişkileri zedelemekle ve çıkmaza sokmakla suçladı. 2013 yılında, Kazakistan’ın Almatı kentinde yapılan müzakelerde birtakım ilerlemeler kaydedildi. Avrupa İran’dan nükleer çalışmalarını tamamen durdurmasını istemenin yanlış olduğunun ve bir ilerleme kaydedilmediğinin farkına vardığını belirtti.[7] 2014 yılının ekim ve kasım aylarında Cenevre’de gerçekleştirilen görüşmelerde ise, hala bir güvensizlik havası hakimdi. İran Dışişleri Bakan Vekili Abbas Arakçı, Mehr ajansına yaptığı açıklamada: “Bir anlaşmaya varılmasının beklenmediğini, ciddi meselelerde farklılıkların bulunduğunu” söylemişti. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran’ın nükleer faaliyetleri konusunda sert tavrını sürdürerek: “İran’ın nükleer silah üretmesine asla izin vermeyeceğiz” şeklinde karşılık verdi.[8] 2014 Temmuz’unda, Avusturya’nın Viyana kentinde gerçekleştirilen müzakerelerde de görüş ayrılıkları giderilemedi. Uranyum zenginleştirme düzeyi, santrifüj sayısı ve ağır su reaktörleri uzlaşılamayan konuların başında gelmektedir.[9] Yedi ay ertelenen görüşmelere 2015’in Mart ayında İsviçre’nin Lozan kentinde devam edildi. Yapılan bu son müzakerelere, ABD ve İran adına uzmanların da katılması hala halledilemeyen teknik sorunlarında olduğunu gösterdi.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, müzakerelerden çekilmeyi ve hatta askeri seçeneğinde hala gündemde olduğunu belirtti. Müzakereler 2015 temmuzuna kadar uzatıldı.[10]
İran’ın nükleer programından endişe duyan ve son derece sert eleştirilerde bulunan İsrail Başbakanı Netanyahu ise, bu tutumunu sürdürüyor. İran’ın nükleer silah üretmesinin, gerek bölgede (Ortadoğu) gerekse tüm dünyada ciddi sonuçlar doğurabileceğini belirten Netanyahu, İran’ın teröre destek veren ve silah sağlayan bir ülke olduğunu da vurgulamaktan geri durmadı.[11]
Kaynakça
[1] <http://arsiv.setav.org/ups/dosya/24693.pdf>
[2] “İran Dış Politikasının Nükleer Çıkmazı” (26 Haziran 2011)
<http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/2215/iran_dis_politikasinin_nukleer_program_cikmazi>
[3] Sinkaya, B. “İran’ın Nükleer Programı: Müzakere Sürecinde Umutların Yükselişi ve Düşüşü”
<http://www.orsam.org.tr/tr/truploads/yazilar/dosyalar/2009129_bayram.tr.pdf>
[4] Udum, Ş. “Türkiye’nin İran Nükleer Meselesindeki Siyaseti”
<http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2012716_inceleme4.pdf>
[5] Ekinci, A. “İran Nükleer Krizi” Ankara. (2008) s. 250
[6] Sinkaya, B. “İran’ın Nükleer Programı: Müzakere Sürecinde Umutların Yükselişi ve Düşüşü”
<http://www.orsam.org.tr/tr/truploads/yazilar/dosyalar/2009129_bayram.tr.pdf>
[7] “Celili ve Ashton İran Nükleer Program Müzakereleri ile İlgili Açıklama Yaptı” (27 Şubat 2013)
<http://www.haberler.com/celili-ve-ashton-iran-nukleer-program-muzakereleri-4374251-haberi/>
[8] “İran Nükleer Programı: Cenevre’de Çatin Müzakereler Sürüyor” (21 Kasım 2013)
<http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/11/131121_iran_nukleer_cenevre>
[9] Tosun, H. “İran ile Müzakereler Viyana’da Başladı” (18 Kasım 2014)
<http://www.aa.com.tr/tr/dunya/422530–iran-ile-nukleer-muzakereler-viyanada-basladi>
[10] “İran ile Nükleer Müzakereler” (26 Mart 2015)
< http://www.haberler.com/iran-ile-nukleer-muzakereler-7123457-haberi/>
[11] “Netanyahu: İran Nükleer Anlaşmasına Uygulanabilir Bir Alternatif Önerdim” (4 Mart 2015)
<http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2015/03/150304_netanyahu_iran>
Benan Yağışan
TUİÇ Stajyeri