Irak’taki Siyasi Çıkmaz, Türkmenler ve Türkiye

Orta Doğu’da cereyan eden hadiseler, gelişmeler ve değişim süreci, bölgedeki dengelerin yeniden belirlenmesine sebep olmaktadır. Bölgedeki değişim süreci, bölgesel ve küresel güçlerin Orta Doğu’ya yönelik tasarladığı ve izlediği stratejilerin gözden geçirilmesine yol açmaktadır. Meydana gelen olaylar, bölgesel aktörlerin politik hesap ve çıkarlarını etkilediği gibi Orta Doğu’daki siyasi ve sosyal yapıyı da etkilemektedir. Bu bağlamda Ankara-Bağdat ilişkilerindeki değişim, Türkmenleri doğrudan ilgilendirmektedir. Bu analizde; Ankara, Bağdat ve Erbil arasındaki ilişkilerin Türkmenleri nasıl etkilediği ve Davutoğlu’nun Kerkük ziyaretinin nasıl okunması gerektiği incelenmeye çalışılacaktır.

Ankara-Bağdat-Erbil Üçgeninde Türkmenler

ABD’nin, 2011 yılının Aralık ayında Irak’tan askerlerini çekmesiyle beraber ülkedeki siyasi denklemin değiştiği görülmektedir. Bağdat yönetimi içerisindeki siyasi oluşum ve gruplar arasındaki politik rekabet sebebiyle Irak’ta adeta bir otorite boşluğu yaşanmaktadır. Ülkedeki otorite boşluğu, bölgesel güçler- Türkiye, Suudi Arabistan ve İran- arasında nüfuz yarışına yol açmaktadır. Bu durum da Irak’ta siyasi gruplar arasında anlaşmazlığa ve hesaplaşmalara neden olmaktadır. Irak Başbakanı Nuri El-Maliki’nin 18 Aralık 2011 tarihinde Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El-Haşimi hakkında tutuklama kararı çıkarması, ülkedeki siyasi krizin seyrini değiştirmiştir. Hatta Haşimi olayı Bağdat yönetimindeki siyasi dengeyi değiştirmiş ve siyasi kitleler arasında yeni ittifaklar oluşmasına zemin hazırlamıştır. Irak’taki iç dengelerin değişmesi Ankara-Bağdat ve Erbil arasındaki ilişkileri de etkilemiştir. Bilhassa Maliki yönetimine karşı Erbil’de kurulan, ancak daha sonra dağılan Barzani-Allavi-Sadr üçlü ittifakının Türkiye’nin izlediği Irak politikasının değişmesinde önemli rol oynadığı belirtilmelidir. Diğer taraftan Türkiye’nin Haşimi konusundaki tutumu, Erbil ile kurduğu diplomatik, ekonomik ve ticari (petrol anlaşması gibi) ilişkilerin gelişmesine imkân sağlamıştır. Bu durum Ankara’nın Irak’la ilgili planladığı yol haritasını Bağdat yerine Erbil üzerinden yürütmeye başladığı görüntüsünü vermektedir. Türkiye’nin Irak politikasını Erbil üzerinde yoğunlaştırması, Bağdat yönetimini olumsuz yönde etkilemiştir. 

Ankara, Erbil ile ilişkilerini geliştirirken, Bağdat yönetimi de (Maliki yönetimi) Türkmenlere yakınlaşmaya çalışmaktadır. Örneğin 22 Nisan 2012 tarihinde Irak Parlamentosu tarihinde ilk kez Türkmen sorununu özel bir tartışma oturumu ile ele almıştır. Bu adım Maliki’nin Türkiye ve Kürt yönetimine karşı Türkmenleri kazanma çabası içerisinde olduğu şeklinde yorumlanabilir. Bu gelişme aynı zamanda Türkmenlerin Irak’ın siyasi denkleminde önemli bir unsur olduğunun da göstergesidir. Irak’ta Türkmen hareketi geçmişe nazaran daha hareketli bir sürece girmiştir. Başta Irak Türkmen Cephesi (ITC) olmak üzere tüm Türkmen siyasi parti ve kuruluşlarının bu süreçte Irak’taki yeni siyasi denklemi iyi okuması ve değerlendirmesi gerekmektedir. Bağdat-Erbil/Bağdat-Ankara hattında yaşanan gelişmeler Türkmenler açısından önemli bir fırsattır. Bu bağlamda Türkmenler, Bağdat ile Erbil arasında sıkışıp kalmamalıdır. Özellikle son zamanlarda Bağdat merkezi hükümeti ile Kuzey Irak Kürt yönetimi arasında yaşanan krizlerin giderilmesi amacıyla Türkmenlerin arabuluculuk rolünü üstlenmesi gerekir. Türkmenler, 2003 yılından beri Irak’ın siyasi yapılanmasında etkin bir rol oynayamamıştır. Bunun arkasındaki en önemli neden ise siyasi tecrübe ve stratejik vizyonlarının olmamasıdır/oluşturulamamasıdır. Ankara-Bağdat-Erbil üçgeninden bakıldığında Türkmenlerin bu süreçte aktif bir rol oynayabilmeleri için şu hususlara dikkat edilmesi gerekmektedir:

1. Türkmenlerin siyasi mücadelesinin bölgeselleştirilmesi ve daha sonra uluslararasılaştırılması için ciddi ve acil girişimlere ihtiyaç vardır. Artık Türkmen siyasetinin muhatabı sadece belli başlı kanallar üzerinden yürütülmemelidir. Türkmenler, Irak’ta, bölgede ve uluslararası arenada (Orta Doğu, Avrupa, Kafkasya, Orta Asya vs…) müttefik arayışı içinde olmalıdır. 

2. 2003 yılından beri Bağdat yönetiminde söz sahibi olmak için silahlı güce ihtiyaç duyulmaktaydı. Fakat bugün Irak’taki siyasi dengelerin kurulmasında silahlı gücün yanında siyasi gücün de önemi artmaktadır. Türkmenlerin silahlı gücünün olmayışı bir eksiklik olarak görülebilir. Ancak Türkmenlerin bugün Irak yönetiminde söz sahibi olması siyasi gücü ile doğru orantılıdır. Türkmenler Irak’taki gelişmelere karşı her zaman hazırlıklı olmalı ve gelişmeleri iyi analiz etmelidir. Örneğin, Irak’ın üçe bölünmesi senaryoları karşısında Türkmenlerin planı hazır olmalıdır. Olası bir bölünmede Türkmenler; Irak’ta Şii, Sünni ve Kürtler arasında sıkışıp kalacaktır. Türkmenlerin bu sorunu önceden tespit edip her tarafa eşit mesafede bir politika takip etmesi gerekmektedir.

3. Türkmenlerin artık Ankara, Bağdat ve Erbil arasında yaşanan ilişkilere göre, Irak’ın siyasi oluşumunda etkili olma anlayışını terk etmesinde yarar vardır. 2014 yılında yapılacak olan Irak Parlamento seçimlerine kadar Türkmenler, Bağdat yönetimindeki etki alanını artırmak amacıyla yurtiçinde ve yurtdışında yaşayan Türkmenlerden (diplomat, akademisyen, strateji uzmanları, iş adamları ve askerler) oluşan Bağdat merkezli bir oluşumu hayata geçirmelidir. Bu oluşumun temel işlevi, Türkmenlerin iç ve dış politikasını belirleyerek, Türkmen toplumu için kamu diplomasisi gerçekleştirmek olmalıdır. 

Yukarıda belirtilen faktörler göz önünde bulundurulduğunda Türkmenler, Ankara-Bağdat-Erbil arasında sıkışmaktan öte önemli bir denge unsuru haline gelebilir. Türkmenler menfaatleri doğrultusunda; Şii-Sünni-Kürt siyasi parti ve kuruluşlar nezdinde çok yönlü politikalar izleyerek, Irak’taki tüm gelişmeleri takip etmeli ve kendi politik projelerini taraflara kabul ettirmeye çalışmalıdır.

Yeni Irak Siyasetine Türkmen Varlığının Yerleşmesi

ABD sonrasındaki yeni siyasi denklemde Şiiler, Sünniler (Araplar) ve Kürtler üzerinden hesaplar yapılmasından dolayı Türkmenler, Bağdat’taki iktidar paylaşımında devre dışı bırakılmıştı. Bu nedenle işgal sonrası Irak’ta Türkmenler, Irak Türkmen Cephesi (ITC) çatısı altında ülkenin üçüncü unsuru olmasına rağmen yeni Irak’ın siyasi denkleminde ciddi bir varlık mücadelesi vermek zorunda kalmıştır. Dahası Irak’ta meydana gelen olaylardan en olumsuz etkilenen kesim de Türkmenler olmuştur. Özellikle Irak’ta bulunan Türkmen bölgelerinde sıklıkla şiddet ve adam kaçırma olayları yaşanırken Türkmenlere yönelik halen devam eden faili meçhul saldırılar düzenlenmektedir. Türkmenlere uygulanan politik ambargonun ve Türkmenlerin Irak siyasetinden uzaklaştırılmasının iki temel nedeni vardır. Birincisi, Türkmenlerin Türkiye’nin Irak’taki uzantısı olarak görülmesi ve Ankara’nın Bağdat üzerinde Türkmen baskısı oluşturduğu yönündeki algının varlığıdır. Diğeri ise Türkmenlerin 2005 yılının Ocak ve Aralık ayında yapılan parlamento seçimlerinde başarısız olmalarıdır. Eğer Türkmenler bilinçli bir şekilde Irak’ın yeni siyaseti için seçimlere katılabilseydi Irak’ın siyasi denkleminde yer alabilirlerdi. 

Öte yandan Irak Türkmen Cephesi (ITC), 7 Mart 2010 seçimlerinde Eski Başbakan Eyad Allavi liderliğinde kurulan El-Irakiye listesinde yer almış ve 6 milletvekilliği kazanmıştır. Bununla birlikte ABD’nin Irak’tan çekilmesinin ardından, Bağdat yönetimindeki siyasi unsurlar arasında yaşanan anlaşmazlık ve hesaplaşma neticesinde ortaya çıkan tabloya bakıldığında, Irak’taki Şii-Sünni-Kürt rekabetinde Türkmen faktörünün hissedildiği görünmektedir. Özellikle ITC’nin El-Irakiye listesi içerisinde yer almasının, ülkedeki Türkmen siyasetine kısa vadede faydalı olsa da, bunun orta ve uzun vadede Türkmenlere zarar vereceğini ifade etmek mümkündür. Aslında ITC’nin, El-Irakiye listesinde yer alması, Irak’ın üçüncü unsuru olan Türkmenlerin sürece katılması anlamına gelmektedir. Fakat El-Irakiye listesi, ITC’ye sadece sıradan bir parti olarak muamele etmiş ve Türkmenleri listenin lider kadrolarının (Eyad Allavi, Usame Nuceyfi, Salih Mutlak ve Tarık Haşimi) aldığı kararlara uymak zorunda bırakmıştır. Örneğin başbakan Maliki’den güvenoyunun çekilmesi hususunda imza toplama kampanyasına ITC vekilleri de katılmıştı. Aslında Bağdat yönetiminde yaşanan siyasi krize Türkmenler taraf olmak yerine Irak’ın denge unsuru olarak taraflar arasında arabuluculuk rolünü üstlenmeliydi. Çünkü Irak’ın içinde bulunduğu yeni siyasi konjonktürde sadece Türkmenler, Iraklı tüm taraflarla görüşebilir bir konuma terfi edebilmişti. Türkmen siyasetçiler bu fırsatı Türkmenlerin lehine dönüştürebilirdi. Bu sebeple ITC’nin, El-Irakiye listesinde bulunması Türkmenler açısından uzun vadeli bir Türkmen stratejisi olarak görülmemelidir.

Irak’taki siyasi kriz içerisinde tarafların Türkmenleri kazanma politikası, süreci Türkmenlerin lehine çevirmiştir. Bu bağlamda Irak tarihinde ilk kez parlamento, 21 Nisan 2012 tarihinde 37 sayılı Türkmen gündemli özel bir oturum gerçekleştirmiştir. Parlamento, özel Türkmen gündemli toplantısında okunan ve 39 milletvekilinin yaptığı konuşmaların da yer aldığı, Türkmenlerin sorunlarını ve taleplerini içeren bir raporun meclise sunulabilmesi için Kanun Komisyonu, İnsan Hakları, Savunma ve Güvenlik ve Barış komisyonlarından oluşan özel bir komisyon kurulmasına karar vermiştir. Parlamento Başkanlık heyeti tarafından görüşüldükten sonra kabul edilen raporun, 26 Temmuz 2012 tarihinde gündeme alınmasına karar verildi. 28 Temmuz’da kabul edilen rapor, bağlayıcı ve kanun kuvvetinde bir karar niteliği kazandı. Bu kararlardan en önemlisi “Irak parlamentosu, Türkmenlerin üçüncü ana unsur olduğunu kabul eder; buna dayalı olarak tüm anayasal ve yasal haklarının verilmesini, siyasal, idari, kültürel, eğitim, federal hükümet, federal bölgeler, federal bölge olarak düzenlenmeyen illerde, yerel yönetimlerde, haklarını kullanmalarını sağlayacak gerekli anayasal ve yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğini vurgular, Türkmen vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamak, köy ve kasabaların imarı, Türkmen sosyal, kültürel, eğitim ve rehabilitasyon kurumlarının kurulması amacı ile Türkmen İşleri Yüksek Kurulu kurularak, federal bütçeden ödenek tahsis edilmesini ve bu amaçla ilgili olarak anayasanın 3. maddesi, 4. maddesinin 4. ve 5. fıkraları, 9. maddenin 1-A fıkrası, 125., 108., ve 116. maddeleri uyarınca Türkmen Hakları Yasası çıkarılması” kararıdır.(1)

Bu çerçeveden bakıldığında, Türkmenler açısından büyük bir başarı olarak görülen bu tür önemli gelişmelerin uygulanabilir bir zemininin olması ehemmiyet kazanmaktadır. Irak bugün ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Bilhassa Bağdat yönetimi içindeki siyasi buhranın devam etmesi, Bağdat-Erbil hattındaki anlaşmazlık ve Orta Doğu bölgesindeki değişim süreci, Irak Parlamentosundan Türkmenler hakkında çıkan kararların uygulanmasının önündeki büyük engellerdendir. Dolayısıyla Türkmenlerin, elde ettikleri mezkûr siyasi başarının devam etmesi için Bağdat eksenli bir politika izlenmesinde fayda vardır. Çünkü Türkmen meselesinin çözüm yolu Bağdat’tan geçmektedir. Aksi takdirde her zaman Türkmenler Irak’ın siyasi arenasından dışlanmış olacaktır. 

Davutoğlu’nun Kerkük Ziyareti ve Türkmenler

Kuzey Irak Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, 11 Temmuz 2012 tarihinde PYD (Partiya Yekîtiya Demokrat-Demokratik Birlik Partisi) dâhil Suriyeli Kürtleri, Suriye Ulusal Kürt Konseyi çatısı altında toplayıp anlaşma imzalamayı başarmıştı.(2) Bunun üzerine Ankara, Suriye’nin kuzeyinde PYD-PKK terör örgütü ekseninde olası bir Kürt bölgesi oluşmasından kaygı duyduğunu açıklamıştır. Aslında Barzani’yi böyle bir teşebbüse sevk eden saiklerden birisi, dikkatleri Suriye Ulusal Konseyi tarafından temsil edilmedikleri kanaatine sahip olan Suriye Kürtlerinin üzerine çekmektir. Barzani hiçbir zaman kendi denetimi dışında bir Kürt oluşumuna veya federasyonuna sıcak bakmamaktadır. 1 Ağustos 2012 tarihinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Erbil’de Kürt Yönetimi Başkanı Barzani ile Suriye’deki Kürtlerle ilgili görüşmelerde bulunduktan sonra 2 Ağustos’ta Kerkük’ü ziyaret etmiştir.(3) Davutoğlu’nun Kerkük ziyareti, Bağdat yönetimi tarafından büyük tepki ile karşılanmıştır. Hatta bu ziyaret, Ankara-Bağdat ilişkilerinde yeni bir bunalıma da neden olmuştur. 

Davutoğlu’nun Kerkük ziyaretinin amaçları şu şekilde sıralanabilir;

1. Davutoğlu’nun Kerkük’ü ziyaret etmesinin arkasındaki temel nedenin, Kürt Yönetimi Başkanı Barzani’nin Suriye Kürtleri ile ilgili yaptığı girişimden ötürü Ankara ile yaşadığı dolaylı gerilimi düşürmek olduğu söylenebilir. Çünkü Bağdat yönetimi ile sorun yaşayan Barzani, bu aşamada Ankara’yla da herhangi bir sorun yaşamak istemez. Başka bir deyişle Barzani’nin, stratejik bir manevra yaparak Suriye Kürtlerine karşın girişimleri üzerinden Türkiye’nin dikkatini Kerkük’e çekmeye çalıştığı görülmektedir.

2. Ankara-Bağdat arasında gerilim yaşanması, Erbil yönetiminin yararınadır. Bunun temel sebebi Bağdat ile arası açılan Ankara’nın, Iraklı Kürtlerle daha çok işbirliği yapma ihtimalidir. Davutoğlu’nun Kerkük ziyaretini destekleyen Kuzey Irak Kürt yönetimi, Ankara ile Bağdat’ın arasının fazlasıyla açılmasını istemiş olabilir. Söz konusu ziyaretle beraber Kürt yönetimi, Sadr ile kurduğu ittifakın başarısız olması neticesinde, bu kez Bağdat yönetimine karşı Erbil-Ankara bloğunu oluşturmaya çalıştığı görüntüsünü vermektedir. 

3. Davutoğlu’nun Kerkük’e Bağdat hükümeti ile koordineli bir şekilde gitmesi yerine Erbil güzergâhını tercih etmesi, Türkmen-Kürt yakınlaşması açısından Kürt yönetimi için önemli bir kazanımdır. Bu çerçeveden bakıldığında Davutoğlu’nun Kerkük ziyareti Türkmenlere moral kaynağı olurken, Erbil yönetimi için siyasi bir kazanım olarak kabul edilebilir. 

Türkmenler açısından Davutoğlu’nun Kerkük ziyareti değerlendirildiğinde şu hususlar ön plana çıkmaktadır. Bunlar;

1. Türkmen kamuoyu, Türkiye ile Kuzey Irak Kürt Yönetimi ilişkilerindeki olumlu gelişmelerin kendilerine yansımasını beklemektedir. Bilhassa 2005 yılında Erbil’de, Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) desteğiyle ele geçirilen ITC’nin binalarının, yerel TV kanalının ve matbaasının geri verilmesi beklenmektedir. Kürt yönetiminin kontrolündeki bölgelerde bulunan Türkmenlerin konumunun iyileştirilmesi ve Türkmenlerin Kuzey Irak Kürt yönetimindeki rolünün aktifleştirilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla Davutoğlu’nun Kerkük ziyareti, Türkmenlere büyük moral olduğu gibi siyasi kazanımları da beraberinde getirmelidir. Nitekim bugün Türkmenler, Irak’ın siyasi denkleminde her şeye rağmen önemli bir konumdadır.

2. Kerkük, Irak’ın ve Orta Doğu’nun en hassas ve Türkmen ağırlıklı çok çeşitli etnik ve dini yapıya sahip bir bölgesidir. Ayrıca Türkmenler ve Kürtler arasında adeta patlamaya hazır bir barut fıçısıdır. Şu hususu belirtmek gerekir ki Kerkük’teki dengeyi sağlamak için Türkmenler barışçıl bir yaklaşım içerisinde olmasaydı, günümüzde kentte ciddi bir iç savaş söz konusu olabilirdi. Kuzey Irak Kürt Yönetimi tarafından yerleştirilen Kürt nüfus, şehrin demografik yapısını önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu açıdan bakıldığında Kerkük meselesi, Ankara-Erbil ve Türkmenler arasında derin bir sorun olarak görülmektedir. Bunun çözümü Kerkük’te yaşayan tüm kesimlerin şehrin idaresinde eşit şekilde temsil edilmesidir. Aksi takdirde önümüzdeki dönemde kentteki siyasi dengesizlik ve güvenlik sorunlarından dolayı Türkmen-Kürt-Arap unsurları arasında bir iç çatışma beklenebilir. Türkiye’nin bu noktada, Kerkük’te Türkmen-Kürt ve Araplar arasında siyasi bir denge kurmak için çaba harcadığı söylenebilir. Ancak böyle bir dengenin tesisi istikametindeki girişimler, sadece kuzeydeki Kürt yönetimi ile görüşülerek sürdürülmemelidir. 

Bütün bu gelişmeler değerlendirildiğinde, Davutoğlu’nun Kerkük ziyareti Bağdat-Ankara ilişkilerinde bir gerilime neden olsa da, Türkmenler ile Bağdat yönetimi arasındaki ilişkilere olumsuz etki yapmasının önüne geçilmelidir. Türkmenlerin Bağdat’ta elde ettikleri yeni imtiyazların uygulamaya geçirilmesi için Maliki hükümeti ile ilişkilerini muhafaza etmelerinde yarar vardır. 2003 yılından sonra Bağdat’tan uzaklaşan bir Türkmen politikasının geçerliliği bulunmamaktadır. Türkmenlerin (ITC) iç politikası Bağdat eksenli olmalıdır. Ayrıca Türkmenlerin Bağdat yönetimi ile iyi ilişkiler kurması ve haklarını savunmaları, Türkiye’den uzaklaşacağı anlamına gelmemelidir. Başka bir ifadeyle Türkmenler, ne kadar Bağdat yönetiminde güçlenirse, Türkiye-Irak ilişkileri de o kadar güçlenecektir. Dolayısıyla Türkmenler, Davutoğlu’nun Kerkük ziyareti ile beraber Bağdat yönetimiyle de ilişkilerini korumalıdır. Yani Türkmenler hem Irak’ın siyasal denkleminde, hem de Bağdat-Ankara ilişkilerinde bir denge unsuru olma konumuna terfi etmelidir. Bağdat yönetiminde siyasi etkinliğini kaybeden bir Türkmen siyaseti, Irak’ta ve Kerkük’te de devre dışı kalmaya mahkûmdur. 

Genel Değerlendirme, Öneri ve Sonuç

Orta Doğu bölgesinde yaşanan halk ayaklanmalarının Arap ülkelerine getirdiği değişim süreci, bölgesel ve küresel dengeleri de etkilemektedir. Bu doğrultuda Türkmenlerin, Irak’ın siyasi sahnesindeki gelişmelerden yararlanarak, Bağdat yönetiminde söz sahibi olmaya çalışması gerekmektedir. Bununla beraber başta Irak Türkmen Cephesi olmak üzere tüm Türkmen siyasi partileri Bağdat yönetiminde etkili olmayı hedeflemelidir. Özellikle 2013 yılındaki yerel seçimler ve 2014 yılında yapılacak parlamento seçimlerine dönük yeni bir Türkmen stratejisi oluşturulmalıdır. Stratejinin temeli, her iki seçime de tüm Türkmen parti ve kuruluşlarının “Türkmeneli listesi” adı altında girmesine yönelik tespit edilmelidir. Ayrıca taktik olarak Türkmeneli listesi dışında Türkmen kanaat önderlerinin başka listelerde yer almaları için de girişimlerde bulunulmalıdır. 

Öte yandan, Irak Türkmen Cephesi içerisindeki bazı yapısal sorunların giderilmesi ve cephenin yeniden yapılandırılması öncelikli bir ihtiyaçtır. Bilhassa ITC’nin yaşadığı hiyerarşi ve düzen sorunun bir an önce çözülmesi ve içerisindeki tüm kuruluşların yeniden yapılanması ve kurumsallaşması gerekmektedir. Başka bir ifadeyle ITC’nin gerek sistemsel gerek siyasi ve ekonomik olarak önemli bir reforma gitmesi gerekmektedir. ITC’de ayrıca etkin bir Türkmen Meclisi’nin, Araştırma ve Planlama Dairesi’nin bulunmaması büyük eksikliktir. Böylece ITC bir an önce Türkmen Meclisi’ni gözden geçirmeli, Türkmenlerin tek karar meclisi olarak ön plana çıkmalıdır. Diğer yandan Araştırma ve Planlama Dairesi ile birlikte Türkmen Kamuoyu Düzenleme ve Haberleşme Dairesi kurulmalıdır. Bu iki daire, tüm yurtiçi ve yurtdışı Türkmenleri ile iletişim içerisinde olmalı ve Türkmenleri yönlendirmek için çalışmalar yapmalıdır. ITC başkanlığına bağlı çeşitli alanlarda uzman olan kişilerce bir danışmanlar kurulu oluşturulmalıdır. Bunlara ek olarak Türkmenler basın alanlarına ağırlık vermeli sadece mevcut tek kanal ile yetinmemelidir. Türkmen iş adamlarının teşvik edilip yeni Türkmen televizyon kanallarının finanse edilmesi sağlanmalıdır. Yani Türkmenler kendi maddi güçleriyle medyaya hâkim olmalıdır. 

Yukarıda belirtilen bütün öneriler ışığında, Türkmenler (ITC) kendine özgü bir iç ve dış politika izlemelidir. ITC, Irak’ın tüm siyasi, etnik ve dini (Şii, Sünni ve Kürtlerle) kesimleriyle görüşerek, Türkmenlerin sorun ve isteklerini iletebilmelidir. ITC, Türkmen siyasetini ve stratejisini kazan-kazan politikası çerçevesinde sürdürmelidir. Dış politikaya gelince ITC, Türkmen siyasetini bölgeselleştirmelidir. Bu doğrultuda Türkmenlerin, Körfez ülkeleriyle ilişkiler kurmaya çalışmasında fayda vardır. Türkmen siyaseti artık Körfez ve Arap ülkelerine yönelmelidir. Örneğin ITC, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da temsilcilik açmak için girişimde bulunabilir. Eğer Türkmenler Irak’ta ve bölgede etki alanlarını geliştirmek istiyorsa, tüm Orta Doğu ülkeleriyle ilişkiler kurmalı ve siyasi destek sağlamalıdır. 

Sonuç itibarıyla Türkmenler, Ankara-Bağdat ve Erbil hattındaki çekişme, hesaplaşma ve rekabetin içerisinde bir koz olmaktan çıkmalıdır. Türkiye’ye ise Irak konusunda kapsamlı ve sabit bir Türkmen politikası belirlemelidir. Türkmenler, Ankara’nın resmi politikası haline gelmediği müddetçe Irak’ta ötekileştirileceklerdir. Çünkü Türkiye’nin, Irak politikasına bakıldığında; Şii, Sünni ve Kürt boyutlarının olduğu görülmektedir. Ancak Türkmenlerin de soydaş olmanın yanında bir politikaya dönüştürülmesi önem arz etmektedir. Aksi halde Türkmenler, hem Irak’ta hem de bölgede siyasi anlamda pasifize olacaktır. Özetle, Türkmenlerin Irak’ta moralden ziyade siyasi kazanıma ihtiyacı vardır.  

Ali SEMİN

BİLGESAM Ortadoğu Uzmanı

Kaynak: BİLGESAM

Dipnotlar:

(1) Kanun Komisyonu Barış Komisyonu Türkmenler adına Hasan Özmen Bayatlı, Irak Parlamentosu Türkmenler için tarihi bir karar tasarısını kabul etti: Anayasal eksiklik giderildi; Türkmenler Üçüncü Büyük Ana Unsurdur, (Tam Karar Metni için Bakınız) 
http://www.bizturkmeniz.com/tr/showArticle.asp?id=25307, Erişim, 29.07.2012.

(2) التوقيع على بلاغ أربيل بين المجلس الوطني الكوردي السوري ومجلس شعب غرب كوردستان  http://www.krg.org/articles/detail.asp?lngnr=14&smap=01010100&rnr=81&anr=44646, Erişim, 12.07.2012. 

(3) Davutoğlu’ndan Kerkük’te bir ilk…  http://www.cnnturk.com/2012/dunya/08/02/davutoglundan.kerkukte.bir.ilk/671273.0/index.ht ml, Erişim, 03.08.2012.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...