Irak’ta Olası Cumhurbaşkanlığı Krizi: Ülkesel ve Bölgesel Bir Analiz

IMPR Heyeti olarak Aralık 2012 başında Bağdat’a düzenlediğimiz saha araştırmasında, Cumhurbaşkanlığı ile ilgili bir takım görüşleri yerinde dinleme fırsatımız olmuştu. Şii blok, özellikle yeni Cumhurbaşkanın Arap kökenli olması gerektiğini çünkü Irak nüfusunun çoğunluğunun Arap olduğu tezini gündeme getirmesi dikkatimizi çekmişti. Nitekim Başbakan Maliki’nin Kerkük krizinde Araplığa vurgu yapması ve bunu bir Arap davasına dönüştürmesinin de farklı aktörlere mesaj içerikli olduğu ileri sürülmektedir. Bu kapsamda, Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’nin uzunca bir süredir devam eden hastalığı sonucu bir kez daha beyin kanaması tanısıyla hastanede yoğun bakıma alındığı yönünde Bağdat’tan aktarılan bilgiler, aynı zamanda yeni bir siyasi sürecin de yoğunlaşmasına yol açmıştır. Celal Talabani’nin hastalığının ortaya çıkmasıyla birlikte, uzunca bir dönemdir Irak’ta Cumhurbaşkanlığı makamı üzerine kulisler yapılmaktaydı. Hatta bu yönde Maliki’nin bazı öncül girişimlerde bulunduğu ve Tarık el Haşimi olayının da bununla bağlantılı olduğu dile getirilmekteydi.  Dolayısıyla, Bağdat’ta siyaset, Talabani sonrasına dönük olarak dizayn edilmeye çalışılırken, Şiilerin belirleyici bir rol oynamaya çalıştığı Yeşil Bölge’de gerçekleştirilen toplantılarda dikkatimizi çekmişti. Toplantılardan elde ettiğimiz izlenimlerin başında ise Talabani’nin fiili olarak Irak Cumhurbaşkanlığı görevini yürütmesinin oldukça güçleştiğiydi.

Bu bağlamda, olayın bir siyasi, ikincisi de hukuki boyutları öne çıkmaktadır. Hukuki açıdan bakıldığında, Irak Anayasa’sındaki düzenlemeler dikkate alınacağından tüm taraflar, Irak Anayasa’sındaki Cumhurbaşkanlığı ile ilgili maddeleri ilk etapta gözden geçireceklerdir. Irak Anayasa’sının 68. Maddesinde Cumhurbaşkanı seçiminde uygulanacak kriterlere vurgu yapılmaktadır. 4 bent’ten oluşan düzenlemelerde, spesifik olan bent, doğuştan Iraklı olmak zorundadır yönündeki düzenlemedir. Irak Anayasası’nın 75. Maddesi’nde ise açık bir şekilde, Irak’ta Devlet Başkanlığının herhangi bir nedenle yokluğu durumunda görevini, Cumhurbaşkanı Yardımcısının 30 gün süre ile yürüteceği belirtilmektedir. 75. Madde de ayrıca Cumhurbaşkanı Yardımcısının olmadığı durumlarda ise Meclis Başkanının Cumhurbaşkanlığı görevine getirileceği yazmaktadır. Irak Anayasası’nın 72. Maddesi’nde de seçilecek cumhurbaşkanının görev süresinin yeni Meclis toplanana kadar olacağı belirtilerek, ek bir süre tahsisinin yapılmayacağı ifade edilmiştir. Dolayısıyla olası bir durumda Meclisin ilk turda üçte iki bir çoğunlukla seçmeye çalışacağı Cumhurbaşkanının süresi de Talabani’nin süresi kadar olacaktır. Eğer Cumhurbaşkanı adayları ilk turda üçte iki çoğunluğu alamazsa, o zaman ikinci tura en fazla oyu alan iki aday yarışacak ve çoğunluk oyu alan aday da yeni Cumhurbaşkanı seçilecektir. 275 Parlamenterin bulunduğu Irak Meclisinde Şiilere rağmen bir adayın kazanması da mümkün gözükmemektedir. Özellikle Irakiye Listesinin kendi içinde küçük gruplara ayrıştığı bir dönemde Başbakan Maliki ile Sadr’ın olası bir seçimde önemli etkisi olacaktır. Kürt grupların ise olası bir seçimde Şiilerden destek alması gerekmektedir.

Bu kapsamda hem hukuki hem de siyasi açıdan bir değerlendirme yapıldığında, Irak’ta Cumhurbaşkanlığı görevlerini Şii El Hakim gurubundan Adil Abdul Mehdi ile Irak İslam Partisi’nden Tarık el Haşimi yürütmekteydi. 2010 tarihinde kendisiyle gerçekleştirdiğimiz bir mülakatta, Adil Abdul Mehdi’nin tüm taraflara yakın durduğu izlenimi elde edilmişti. Ancak, Adil Abdul Mehdi’nin Mayıs 2011’de istifasıyla birlikte Tarık El Haşimi tek Devlet Başkanı Yardımcısı görevini yürütmek zorunda kalmıştı. Maliki yönetimi kısa süre içerisinde Dava Partisi’nden ve Eğitim Bakanlığı görevini yürüten Dr. Huzeyr Huzai’nin  Cumhurbaşkanı görevine getirilmesini sağladı. Her ne kadar bir dönemler Dava Partisi’nden ayrılıp Fazilet Partisi’nin kurucuları arasında yer almış olsa da Dr. Huzai  Dava Partisi’nin de önemli isimleri arasında yer almaktadır. 2010 seçimlerine Dava Partisi ile birlikte katılan Dr. Huzai grubunun Dava içinde 5’e yakın parlamenterinin olduğu ileri sürülmektedir. Böylelikle daha önceleri Türkiye’ye yakın Irak Yüksek İslami Meclisi’nden olan (Meclisi Ala) Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı görevi de doğrudan Dava Partisine geçmiş olmaktaydı. Huzai’nin seçilmesinin ardından da Tarık El Haşimi’nin idamla yargılanması, ülke dışına kaçmak zorunda kalması ve en son Eylül 2012’de Cumhurbaşkanlığı görevinin düşürülmesiyle, Dava Partisi hem Başbakanlık hem de Cumhurbaşkanlığı görevini üstlenmiş olmaktaydı. Bu durum doğal olarak Irak içindeki siyasi ve güç dengelerin de Maliki lehine değişmesine yol açmıştır.

Olası senaryolar üzerinden tartışmayı derinleştirdiğimizde ise Irak’ta yeni cumhurbaşkanının belirlenmesinde birçok unsurun önemli derecede rol oynadığını görmek gerekir. Bunları kendi içinde ikiye ayırmak gerekir. Birbiriyle ilişkili olan bu iki faktörü, Irak içi dengeler ile Irak dışı dengeler olarak ayırmak mümkündür. Irak içi dengelerin başında yeni Cumhurbaşkanının hangi etnik ve mezhepsel kökenden olacağı, hangi partiye yakın olduğu, bölgesel düzeyde hangi aktörlerle ilişkili olduğu ve son olarak küresel düzeyde nasıl algılandığının öne çıkacağı bir süreç yaşanacaktır. Elbette son dönemde Maliki ile Barzani arasında yaşanan tartışmalar, Kürtlerin olası bir seçimde bir kez daha Irak Cumhurbaşkanlığı makamına getirilmesini güçleştirmiş gibi durmaktadır. Şiilerin önemli bir kısmı Kürtler konusunda yeni bir milliyetçi dalganın etkisi altına girmiş bulunmaktadır. Ancak, bu noktada da İran unsuru devreye girebilir. İran, Türkiye’nin 2010 yılında dile getirdiği Sünni bir Arap’ın Cumhurbaşkanlığına getirilmesini desteklemeyebilir. Diğer yandan İran aynı zamanda Barzani’ye karşı Süleymaniye merkezli bir siyasetçinin Bağdat’ta Cumhurbaşkanlığına getirilmesi için çaba da harcayabilir. Behram Salih’in ismi zikredilmekle birlikte Talabani’nin eşinin de Cumhurbaşkanlığına getirilmesi gündeme gelebilir. Öte yandan Maliki yönetimi ise iktidarı tek elde toplama girişimlerinin son kalesi olarak görülen Cumhurbaşkanlığı için kendisine yakın bir isim üzerinde de diretebileceği ileri sürülmektedir.

Türkiye’nin durumuna gelince Ankara doğrudan Irak’taki olası bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde belirleyici olmasa da etkili bir rol oynamak istediği açıktır. Türkiye kamuoyunda öngörüldüğünün aksine Türkiye’nin Irak siyasetinde önemli bir etkisi ve gücü olduğunu ifade etmek gerekir. Kürtlerin yanı sıra Sünni ve Şii aktörler üzerinde de önemli bir nüfuz alanı oluşturmuştur. Ayrıca, bire bir parlamenterler üzerinde de etkili olabilecek bir konuma sahiptir. Maliki yönetiminin Türkiye ile ilişkileri krizi sürüklemesinde Ankara’nın Şii partiler üzerindeki etkisini sınırlandırma hedefine yönelik olabileceği de düşünülebilir. Bununla birlikte Türkiye’nin Maliki’yi dengeleyecek bir aday üzerinde çalışması durumunda, İran ve Maliki’nin tepkisi tam olarak ölçülebilmiş değildir. Ahmedi Nejat’ın Türkiye programını iptal etmesine karşın hem Bağdat hem de Erbil’e gerçekleştirileceği öne sürülen ziyaretin taraflar arasında arabulucu rolüne dönük olacağı belirtilmektedir. Nitekim, Talabani’nin hastaneye yatırılmasının hemen ardından İran cumhurbaşkanı danışmanlarının Irak’a gitmesi de Tahran’ın süreci yakından takip ettiğine işaret etmektedir.

Tüm bunların yanı sıra ABD’nin tavrı da önem kazanmaktadır. Tüm taraflar arasında arabulucu rolü oynayabilecek aktörlerin başında İran ve ABD’nin geldiği bilinmektedir. Özellikle ABD’nin enerji anlaşmaları konusunda Bağdat’ın tezlerini savunması da Şiiler tarafından olumlu bir adım olarak algılanmıştır. Dolayısıyla, her ne kadar İran ve ABD arasında ciddi sorunlar varmış gibi görünse de olası senaryolar arasında ABD-İran işbirliğinin olduğunu gözden kaçırmamak gerekir.

Öte yandan bir diğer tartışmalı senaryo ise KYB’nin geleceğine dönük yapılmaktadır. KYB’nin kurucuları arasında yer alan Kosret Resul, Noşirvan Mustafa, Mala Bahtiyar, Ömer Fattah, Feridun Abdulkadir, Hero Talabani gibi isimlerin KYB’yi toparlayacak liderlik için yarışacağı ileri sürülmektedir. Bunlar arasında en zayıf adayın ise Peşmerge tecrübesine sahip olmayan Behram Salih olduğu dile getirilmektedir. Ancak, KYB’nin Başkan Yardımcılığı görevini yürüten Kosret Resul’ün, Süleymaniye ve Germiyan bölgesinde etkisi oldukça sınırlıdır. Diğer yandan Noşirvan Mustafa’nın da tek başına Erbil KYB’si üzerinde lider olması oldukça güçtür. Dolayısıyla temel sorunun Süleymaniye’de ortaya çıkacağı açıktır. Eğer, Kosret Resul, Behram Salih ve Hero Talabani ortak bir yönetim meclisi üzerinde anlaşabilirse, KYB’nin kendi içinde parçalanmasının önüne geçebilirler. Aksi durumunda Süleymaniye’de Noşirvan Mustafa (Goran Hareketi) Erbil’de de Kosret Resul’ün etkin olduğu çift yapılı bir durum ortaya çıkar.

Söz konusu durumun Barzani ve KDP’ye etkisi ise şöyle sıralanabilir. Eğer KYB içindeki ayrılık ve parçalanma salt siyasi düzeyde kalırsa, KDP bu süreçten güçlü bir şekilde çıkar. Diğer bir deyişle siyasi alanda KDP’yi zorlayacak bir yapı olmadığından, tek başına en etkili aktör haline dönüşür. Ancak, eğer siyasi ayrışma silahlı çatışmaya dönüşürse, o zaman tüm Irak Kürdistan Bölgesi istikrarsızlık içerisine sürüklenebilir. Böyle bir durumda KDP’nin kurmaya çalıştığı istikrarlı yapı, büyük bir zarar görür ve bölgedeki ekonomik istikrar yerini silahlı grupların çatışmasına bırakabilir. Böyle bir durumda başta enerji şirketleri olmak üzere bir çok büyük firma bölgeye yatırım yapma kararlarını gözden geçirebilir.

Sonuç olarak Irak Devlet Başkanı Talabani’nin varlığı birçok açıdan Irak’taki ve bölgedeki istikrara olumlu katkı sunmaktaydı. Irak’ta ve bölgede kartların yeniden dağıtıldığı bir süreçte kimlerin ve hangi aktörlerin bundan kazançlı çıkacağını şimdiden öngörmek oldukça güçtür.

Doç. Dr. Veysel Ayhan

IMPR Başkanı 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...