23 Temmuz 2012 günü Irak tarihine kara bir gün daha ekledi. Irak’ın Bağdat, Kerkük, Musul, Diyala, Selahattin ve Kadısiye vilayetlerinde 15’ten fazla ayrı noktada eş zamanlı düzenlenen patlamalarda(1) en az 111 kişinin hayatını kaybettiği, 268’den fazla kişinin de yaralandığı açıklandı.(2) Yaşanan patlamaların bilançosu dikkate alındığında 10 Mayıs 2010’dan bu yana Irak’ta yaşanan en kanlı gün olarak ifade ediliyor. Saldırıların hedefinden çoğunlukla güvenlik güçleri ve hükümet binaları olmasına rağmen büyük oranda sivil kayıpların da yaşanması dikkat çekiyor.(3) Zira Bağdat’ın Sadr Semtinde Nüfus Dairesi, Bağdat’ın güneyinde El-Kadisiye semtinde Sivil Savunma Müdür Yardımcısı Tümgeneral Velid el-Mecid’in aracı, Bağdat’ın kuzeyindeki Sünnilerin yoğun olarak yaşadığı Taci’deki altı patlamada polisler, Selahaddin’deki Duhuliye bölgesinde bulunan Irak Ordusunun 4’üncü Tümen’ine bağlı askeri karargah, Selahattin’de polis noktası, Kerkük’te polis ve peşmergeler, Kerkük’e bağlı Dibis ilçesinde polisler, Diyala’da El-Buhruz nahiyesinde polis kontrol noktası, Diyala’da Udaim bölgesindeki askeri birlik, Musul’da da polisler hedef alınmıştır.(4)
Patlamaların El-Kaide ile bağlantılı olarak bilinen Irak İslam Devleti adlı örgütün lideri Ebu Bekir El-Bağdadi olduğu söylenen 21 Temmuz 2012 Cumartesi günü yayınlanan ses kaydının ardından gerçekleşmiş olması dikkat çekmektedir. Zira Ebu Bekir El-Bağdadi yayınladığı ses kaydında, ABD askerleri çekilmeden önce kontrol altında bulundurdukları bölgeleri yeniden ele geçirilmesi için yeni bir aşamaya geçtiklerini, bunun için hükümetin bütün unsurlarının hedef alınacağı saldırıların başlatılacağı ifade edilmiştir.(5) Nitekim 23 Temmuz günü yapılan saldırılar, El-Bağdadi’nin açıklamalarını doğrular niteliktedir. Ayrıca saldırıların yapılış yöntemleri de dikkate alındığında El-Kaide’nin kullandığı yöntemlerle uyuştuğu görülmektedir. El-Kaide’nin düzenlediği saldırılarda bombalı araç, intihar eylemcisi, yol kenarına yerleştirilmiş bomba gibi yöntemleri sıkça kullandığı bilinmektedir.
Peki, tüm bunlar bir araya geldiğinde ne ifade ediyor? Öncelikle patlamaların bilançosu ve coğrafi dağılımı dikkate alındığında El-Kaide’nin Irak’ta yeniden güç kazandığına yönelik söylemlerin somut bir örneğe dönüştüğü görülmektedir. Saldırıların Sünni bölgelerinde de yapılmış olması, El-Kaide ve bağlantılı örgütlerin Sünniler arasında yeniden taban kazandığını gösterir niteliktedir. Yani El-Kaide ve bağlı örgütlerin Irak’taki varlığının devam ettiği mesajı açıkça verilmiştir. Zira Irak İslam Devleti gibi örgütler 2003’ten sonra ABD’nin desteğiyle kurulan Irak hükümetlerinin hiçbirini kabul etmemekte ve bunları ABD’nin oyuncağı olarak görmektedir. Bu yüzden hem doğrudan hükümet güçleri hem de hükümetle birlikte çalışan ya da yardım eden taraflar hedef alınmaktadır. Örneğin daha önce direnişçi gruplar olarak bilinen çoğu Sünni aşiret mensubunun ABD ile anlaşması doğrultusunda oluşturulan Sahva güçleri de vurulmaktadır. Nitekim 23 Temmuz saldırılarında Sahva üyelerine yönelik de saldırılar gerçekleştirilmiştir.
Diğer taraftan saldırılar Irak hükümetinin zayıflığını ortaya koyması açısından da önem taşımaktadır. Özellikle Irak Başbakanı Nuri El-Maliki’nin hemen her platformda Irak güvenlik güçlerinin güvenliği sağlamada yeterli düzeye ulaştığını açıklamasına rağmen 23 Temmuz saldırılarının büyük çapta ve organize bir biçimde yapılması, Irak hükümetinin halen güvenliği sağlamada ciddi eksikliğinin bulunduğunu gösterir niteliktedir. Ayrıca yapılan saldırılar Irak’ta Şii-Sünni çatışmasını ihtimalinin de yeniden yüksek sesle konuşulmaya başlamasına da sebep olmuştur. Zira saldırıların büyük kısmı Şiilerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde yapılsa da Taci gibi Sünnilerin yaşadığı bölgeler de olması, asıl hedefin daha çok hükümet olduğunu akıllara getirmektedir. Ancak mevcut hükümette Şiilerin ağırlıkta olması ve özellikle 2011’in son çeyreğinden itibaren Irak Başbakanı Nuri El-Maliki’nin Sünni liderlere yönelik tutumu ve hükümet içerisindeki istikrarsızlık da dikkatlerden kaçmaması gereken bir husus olarak değerlendirilebilir. Zira Sünnilerin büyük kısmı mevcut hükümetin uygulamaların rahatsız olduklarını dile getirmekte ve son durum itibariyle hükümet çalışmalarını boykot etmektedir.
Öte yandan Suriye olaylarını da dikkate almak gerektiği düşünülmektedir. Özellikle Beşşar Esad rejimine karşı tavır sergileyen ve muhalifleri destekleyen El-Kaide’nin Suriye’de ağırlığını arttırdığı, eylemler yaptığı düşünüldüğünde, Irak hükümetinin Suriye politikası nedeniyle de hedef olmuş olabileceği değerlendirilebilir. Suriye’de olayların başladığı günden bu yana Irak hükümetinin Beşşar Esad’a açık destek vermesi ve bu politikada İran’la birlikte hareket etmesi dikkat çekmektedir. Bu nedenle El-Kaide’nin Irak’ta Maliki hükümetini zayıflatmak isteyebileceği düşünülebilir. Saldırılar Suriye-Irak bağlamında ele alındığında iki ülke arasındaki akrabalık ve aşiret ilişkileri de dikkat edilmesi gereken bir konudur. Özellikle her iki ülke arasındaki Sünni Arap aşiretleri arasındaki ilişkiler dikkat çekmektedir.(6) Bu açıdan Sünni Arapların Beşşar Esad karşıtı tutumuyla El-Kaide’nin tavrının örtüştüğü söylenebilir.
Sonuç olarak, iç politik istikrarsızlığı uzun süreden beri yaşayan Irak, 23 Temmuz saldırıları ile zor bir dönemece girmiştir. Suriye’deki olaylar da bu zor süreci daha da zorlaştırmaktadır. Özellikle Suriye’den bölge ülkelerine yönelik göç dalgasının başlaması, uzun süredir mülteci girişine izin vermeyen Irak’ın da sınırlarını açmak durumunda bırakmıştır. Bilindiği gibi 2003’ten sonra çok sayıda Iraklı Suriye’ye göç etmiştir. 2003’ten sonra Suriye’ye göç eden Iraklı sayısının 1,5 milyonun üzerinde olduğu söylenmektedir. Bu nüfusun bir kısmının dahi Irak’a geri dönmesiyle birlikte mülteci sorunun başlaması hem Irak hükümeti için yeni bir probleme yol açacak hem de güvenlik zafiyeti oluşturabilecek niteliktedir. Öte yandan Iraklılarla birlikte Suriyeli mültecilerin de Irak’a girmesi muhtemeldir. Ancak kontrolsüz sınırlar Irak’ta derin güvenlik problemlerine yol açabilir. Zira halen Irak hükümetinin sınırlarını tam olarak koruyabildiğini söylemek güçtür. Bu nedenlerden dolayı Iraklı siyasetçi ve yetkililerin sorumlu davranarak bir an önce iç politik krizi bitirmeleri gerektiği düşünülmektedir. Irak’ta siyasi krizin devam etmesiyle birlikte güvenliğin de gittikçe kötüleşmeye başlaması, Irak’ı yeniden içerisinde çıkılmaz bir noktaya sürükleyebilir.
Bilgay DUMAN
ORSAM Ortadoğu Uzmanı
Dipnotlar:
(1) http://www.ninanews.com/English/News_Details.asp?ar95_VQ=FMILIK, Erişim: 24 Temmuz 2012.
(2) http://www.hurriyet.com.tr/planet/21053402.asp, Erişim: 24 Temmuz 2012
(3) http://www.voanews.com/content/attacks-kill-scores-across-iraq/1443027.html, Erişim: 24 Temmuz 2012.
(4) http://www.dha.com.tr/bombali-saldirilarda-74-olu_342790.html ve http://www.voanews.com/content/attacks-kill-scores-across-iraq/1443027.html,Erişim: 24 Temmuz 2012.
(5) Ebu Bekir El-Bağdadi’ye ait olduğu söylenen ses kaydının tamamını dinlemek için bkz., http://jihadology.net/2012/07/23/al-furqan-media-presents-a-new-audio-message-from-the-islamic-state-of-iraqs-shaykh-abu-bakr-al-%E1%B8%A5ussayni-al-qurayshi-al-baghdadi-but-god-will-not-allow-except-that-his-light-should-be/, Erişim: 24 Temmuz 2012.
(6) Daha Geniş Bilgi İçin Bkz. Yrd. Doç. Dr. Serhat Erkmen, “Suriye’deki Olaylarda Irak-Suriye Aşiret İlişkilerin Rolü”, Ortadoğu Analiz Dergisi, Temmuz 2012, Cilt 4, Sayı 43.
http://orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=3696 Erişim: 24 Temmuz 2012
Kaynak: ORSAM