Suriye’de, çoğunluğunu çocuk ve kadınların oluşturduğu sivil halka yönelik olarak Beşar Esad’a bağlı birlikler tarafından gerçekleştirilen katliam, BM tarafından yayınlanan son raporda insanlığa yönelik suçlar kategorisinde değerlendirildi.
Suriye’de yaşananlar Arap Baharı olarak adı geçen değişim hareketlerinin yaşandığı bölgedeki diğer toplumsal olaylardan farklı bir gelişme göstermektedir. Suriye’de iktidar mücadelesinin demokrasi mi yoksa iç savaş ile mi sonuçlanacağı tartışmaları artık bütün önemini yitirmiştir. Ülkede yaşananlar demokrasi, özgürlük, istikrar gibi sosyal hareketlilik yaratan bir durumdan çıkmış, iktidarın halkına uyguladığı “katliam” boyutuna ulaşmıştır.
Suriye İnsan Hakları Komitesi’nin yayınladığı rapor ve önde gelen insan hakları savunucularının verilerine göre Suriye’de yaşanan çatışmalarda ölü sayısı her geçen gün hızla artmaya devam etmektedir.
BM İnsan Hakları Konseyi, Suriye’de yönetim karşıtı protestolarda güvenlik güçlerinin işlediği insanlık suçlarından haklarında soruşturma başlatılabilecek kişilerin gizli listesini hazırladığını bildirdi.
Öte yandan Suriye’de sekiz binden fazla insanın hayatını kaybettiği iddia edilirken BM’nin Suriye için atadığı Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu’nun raporunda, BM uzmanları listedeki isimlerin Devlet Başkanı Beşar Esad’a kadar uzandığını açıkladı.
Komisyonun raporunda, geçen Mart ayında başlayan ayaklanmalardaki şiddet olaylarında binlerce kişinin öldüğü, Suriye’de ölenlerin en az 500’ünün çocuk olduğu belirtildi. Raporda, aralarında üst düzey subaylar ve hükümetin en üst seviyesindeki yetkililerin de bulunduğu kişilerin insanlık suçu ve diğer insan hakları ihlallerinden sorumlu olduğuna dair güvenilir kanıtlar yer alıyor. Bunlardan en dikkat çekici olanları, Suriye Ulusal Güvenlik Dairesi’nin, hükümet politikalarını askeri operasyonlara aktarmaktan sorumlu olduğu, bunun da sivillere yönelik sistematik tutuklamalar ve ölümlere yol açmasının yanı sıra iş adamlarının hükümet yanlısı milislerin toplanması ve silahlanmasına nasıl yardımcı olduğunun ayrıntılarını içeriyor.
Ayrıca Komisyonun raporunda, Suriye’deki belli başlı dört güvenlik kurumunun; Askeri İstihbarat, Hava Kuvvetleri İstihbaratı, Genel İstihbarat İdaresi ve Siyasi Güvenlik İdaresi’nin doğrudan Esad’a rapor verdiği kaydedilirken Mart 2011’den bu yana “işkence ve kötü muamele yapılan” 38 gözaltı merkezi de tanımlandı.
Komisyon Başkanı Brezilyalı Profesör Paulo Sergio Pinheiro, insan hakları ihlallerinde bulunduğu bariz olan bazı silahlı muhalif hücrelerin de listede yer aldığını söyledi. Suriye’de halen yürürlükte olan bazı yasalar, ülkedeki hukuksuzlukların en önemli kaynağı olarak görülebilir. Olağanüstü hal yönetiminin halen geçerli olduğu ülkede uygulanmakta olan kanunlar, insan hakları ve uluslararası hukuka aykırı kanunlardır.
Suriye hükümeti, öncelikle hak ihlallerinin temeli olan 49 sayılı kanun gibi yasal mevzuatı acilen değiştirmeli, cezaevleri şartlarını insani koşullara çekmelidir. Müslüman Kardeşler ve Kürt nüfus başta olmak üzere muhalif gördüğü tüm kesimlerin şikâyet ve taleplerine kulak vermeli, yurtdışında mülteci durumda olan milyonlarca Suriyelinin ülkeye dönüşüne olanak tanımalı, 350 bine yakın Kürdün kimliksizlik sorununu acilen çözmeli, katledilen ve akıbeti halen belli olmayan binlerce insanın akıbetini açıklamalıdır.
2 Şubat 1982’de Hama’da büyük bir katliam gerçekleşti. Bu katliam yakın tarihimizin, bölgemizde yaşanmış en acı olaylarından biridir. Bugüne kadar Hama katliamıyla ilgili yeterli bilgi elde edilememesinden dolayı, yaşanan bu üzücü olayla ilgili yeterli adım da atılamamıştır. 2 Şubat 1982 günü Hama’da başlayan bombardıman 21 gün boyunca sürmüş bu süre zarfında yaklaşık 40 bin kişi hayatını kaybetmiştir. Saldırılardan sonra başlayan operasyonlarda 13-70 yaş arası erkekler şehirde tutuklanmış birçoğundan bir daha haber alınamamıştır. O günlerde gözaltına alındıktan sonra kaybolan ve bir daha kendisinden haber alınamayan insan sayısı 20 binden fazladır.
Yaşanan katliamda Baasçı Esad rejiminin hedefi sadece Müslümanlar değildir. Şehirdeki Hristiyan nüfus da benzer şekillerde saldırılara maruz kalmıştır. Fakat Hristiyan gruplar 2011 yılında yeniden başlayan iktidar mücadelesinde şu an için bekle-gör politikası uygulamaktadır.
Suriye’de sivillere karşı silah kullanımı daha da artarsa ve sivil kayıpların sayısında ciddi artışlar olursa, ordunun rütbesiz erlerinin taraf değiştirmesi ve bunun da ordunun çözülmesine yol açması ihtimali bulunmaktadır.
Suriye’de Beşar Esad rejimi ilk kez ciddi bir muhalefet hareketiyle karşı karşıyadır. 2000 ve 2004’teki muhalefetin ciddi bir toplumsal desteği bulunmamasına karşın 2011’de başlayan muhalefetin önemli bir toplumsal desteği bulunmaktadır. Beşar Esad’ın 11 yıl boyunca reform yapacağını açıklamasına karşın yaşanan meşruiyet ve güven sorunu muhalefetin daha da şiddetleneceğinin de göstergesidir.
Suriye’nin istikrarsızlığı Türkiye açısından doğrudan güvenlik, politik ve ekonomik riskler doğuracağı açıktır. Türkiye Suriye’deki gelişmelere muhtemelen bundan sonra da doğrudan müdahil olma çabası içinde olacaktır. Burada hayati önem taşıyan unsur bu müdahil olma sürecinde Türkiye’nin uluslararası insan haklarının korunmasını ön plana alan siyasi tutumunu koruyup koruyamayacağı ile ilgilidir. Çünkü, uluslararası müdahale dahil olmak üzere Suriye’yi beklenenin aksine oldukça sıcak bir bahar beklemektedir.
Asude YARDIMCI
İstanbul Bilgi Üniversitesi
İnsan Hakları Hukuku Yüksek Lisans
Kaynakça:
Ayhan, V. (2011). Suriye’de iktidar mücadelesi: Reform ve devrim kıskacındaki Esad rejimi. OrtadoğuAnaliz, 3(29), 27-40.
BBC. (2012). Suriye krizi: Kızıl Haç, Humus’tan tahliyelere devam çabası içinde. Erişim Adresi: https://www.bbc.com/turkce/haberler/2012/02/120225_syria_crisis