İnsan hakları, tanım itibariyle insan onurunu temel alan, her yerde ve herkes için geçerli olan, ırk, dil, din, cinsiyet ve renk ayrımı gözetmeksizin pozitif hukukça güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerin tümüdür.
İnsanlık tarihi, hak ve özgürlüklerin kazanılma mücadelesiyle doludur. İnsana tanınan hak ve özgürlükler çoğaldıkça devletin ve yöneticilerin gücü azalmıştır. Örneğin; demokratik yönetimlerde, devletin temele aldığı lâiklik ilkesi gereği, vatandaşlarının düşünce ve inanç özgürlüğüne karışılmamaktadır. Vatandaşlar düşünce ve inanç özgürlüğü hakkını kullanarak yaşarlar. Devlet ise bu hakkı güvence altına almak zorundadır. Hak kavramının anlamı; yönetimden yönetime, zamandan zamana, toplumdan topluma, çağdan çağa, gelenekten geleneğe göre değişebilir.[1][2]
İnsan hakları kavramı, Yakın Çağla başlayan ve demokrasiyle devam eden süreçte, gerçek anlamına kavuşmuştur. Demokrasinin temel ilkesi, insanın özgür ve eşit bir biçimde kendi kendisini yönetmesidir. Her insan, yasalar önünde eşit olduğu gibi, bu yasalardan hak sahibi olma özgürlüğüne de sahiptir. Ancak insan bunları demokratik bir yönetim biçiminde gerçekleştirebilir. Bu nedenle, insan hakları kavramı da demokratik anlayışla yönetilen ülkelerde gelişmiş ve güvence altına alınmıştır.[3]
Tarihteki ilk insan hakları sözleşmeleri arasında Medine aşiret ve aileleri arasında resmi bir anlaşma olarak Muhammed bin Abdullah tarafından hazırlanan 622 tarihli Medine Sözleşmesi, insanların eşitliğini vurgulayan ve kadın haklarından bahseden 632 tarihli Veda Hutbesi ve 1215 Magna Carta bulunmaktadır. Modern anlamdaki insan haklarına ise İngiltere’de baskıcı hükümet uygulamalarını yasa dışı sayan 1689 tarihli İngiliz Yurttaş Hakları Beyannamesi, Fransız Devrimi’nin temelini oluşturan 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi ve ABD’de ciddi hak ve kazanım sağlayan 1776 Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi örnek verilebilir. [4] [5]
İkinci Dünya Savaşı öncesi, insan hakları yalnızca devletlerarası ilişkileri düzenliyordu. Devlet-vatandaş ilişkilerinde ortaya çıkan insan haklarına karışamıyordu. Devletin vatandaşlarına insan haklarına aykırı davranmasına karışmıyordu; çünkü bu durum o devletin iç işleri olarak kabul ediliyordu. Fakat İkinci Dünya Savaşı gösterdi ki, devlet-vatandaş ilişkisi yalnızca o devleti bağlayamaz; çünkü artık insan hakları bir iç durum değil, evrensel ve uluslararası düzeyde ele alınacak bir olgu olmuştur. Böyle bir anlayışın sonucu olarak İkinci Dünya Savaşı Sonrası 1945 yılında Birleşmiş Milletler Antlaşması imzalandı. Ardından 10 Aralık 1948′ de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi kabul edildi. Bildirge bir başlangıç ile 30 maddeden oluşmaktadır.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, insanlık tarihinde yeni bir dönem açmıştır. Bildirge, insanın bireysel kişiliğini korumaya yönelik hakları ve özgürlükleri içermesi bakımından çok önemlidir. Yaşama hakkı başta olmak üzere, kişi güvenliği, kölelik yasağı, işkence yasağı ve keyfe bağlı tutuklamaları önleyici maddeleri içermektedir. Yasalar karşısında herkesin eşit olduğu düşüncesi ışığında, özel yaşamın ve mülkiyetin dokunulmazlığı hakkı, din ve vicdan hakkı, düşünce ve inanç hakkı gibi haklara da temel haklar olarak bildirgede yer verilmiştir. En önemli yanı ise, bildirgeye konulan tüm haklardan bütün insanların hangi ülke veya toplumda yaşarsa yaşasın yararlanabilmesidir. Türkiye bu sözleşmeyi 1976 yılında imzalamıştır. Böylece bildirge ve sözleşmelerdeki hükümlerin geçerli olabilmesi için, üye devletleri kontrol edecek bir mekanizma ortaya çıkmış oldu. Sonuçta, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, bağlayıcılık ve yükümlülük getiren bir bildirge oldu. [6]
İnsan haklarını koruyan bu bildirgeden başka insan hakları konusunda çalışan Uluslararası Af Örgütü, Uluslararası Hukukçular Komisyonu, Uluslararası PEN Kulübü, Uluslararası Kızılhaç Komitesi, İnsan Hakları İçin Uluslararası Birlik gibi Sivil Toplum Örgütleri de vardır.
İnsan Haklarının Özellikleri [7]
• İnsan hakları satın alınamaz, kazanılamaz ya da miras yoluyla devredilemez.
• İnsan hakları ‘evrenseldir’.
• İnsan hakları geri alınamaz. Hiç kimsenin herhangi bir nedenle bir başkasını insan haklarından yoksun bırakmaya hakkı yoktur. İnsan hakları ‘devredilemez’dir.
• Onur içinde yaşamak için, insanlar özgürlük, güvenlik ve yeterli yaşam standartlarında yaşama hakkına sahiptir. İnsan hakları ‘bölünemez’dir.
Hakların Kategorileri
1. Kişisel ve siyasal haklar: Bunlar ‘özgürlüğe-yönelik’ haklardır ve bireylerin yaşam hakkını, özgürlük ve güvenlik haklarını; işkence ve esaretten korunmasını; siyasi katılımını; düşünce, fikir, ifade, vicdan ve din özgürlüğünü; örgütlenme ve toplantı özgürlüğünü içerir.
2. Ekonomik, sosyal ve kültürel haklar: Bunlar ‘güvenliğe-yönelik’ haklardır, konut, sağlık, çalışma ve sendikal haklar ekonomik, sosyal ve kültürel haklar olarak nitelenir.
3. Dayanışma hakları: Bu hak grubu son 20-30 yılda hızla gündeme gelmiştir. Bu haklar arasında, çevre, barış, gelişme, insanlığın ortak mal varlığından yararlanma hakları ve halkların hakları sayılabilir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi [8]
Türkiye’nin de kurucularından ve tarafı olduğu Avrupa Konseyince hazırlanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin kurmuş olduğu mahkeme ile bugün en etkili ve sonuç alıcı insan hakları belgesi olarak kabul edilmektedir. 4 Kasım 1950’de imzalanmıştır.
Sözleşmede, herkesin yaşam hakkının yasanın koruması altında olduğu, hiç kimsenin işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamayacağı, herkesin din ve vicdan özgürlüğüne sahip olduğu gibi maddeler yer almaktadır.
Sonuç olarak insan hakları düşüncesi, demokrasi anlayışını benimsemiş ve hukukun üstünlüğü ilkesini devletin yönetim ilkesi yapmış toplumlarda ortaya çıktığını ve geliştiğini tarih bize göstermektedir. İnsan haklarının korunması da ancak demokrasi ve hukukun işlediği devlet biçimlerinde olacağı da çağımızın tartışmasız bir olgusudur. Bu nedenle, insan hak ve özgürlükleri, anayasa ve yasalarla korunduğu, bu hakların ne olduğu eğitiminin verildiği, insanların gelişmesi için gerekli olanakların hazırlandığı, hukuk, demokrasi ve lâikliği temel ilke edinildiği ülkelerde bireylerin sahip olabileceği olanaklardır. [9]
Onur Bektaş
TUİÇ Stajyeri
Kaynakça
1. http://felsefet.home.uludag.edu.tr/kaygi/dergi002/1-4.pdf s, 2 [1]
2. http://felsefet.home.uludag.edu.tr/kaygi/dergi002/1-4.pdf A. Kadir Çüçen s, 3 [2]
3. http://felsefet.home.uludag.edu.tr/kaygi/dergi002/1-4.pdf A. Kadir Çüçen s, 3 [3]
4. http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0nsan_haklar%C4%B1[4]
5. http://www.edchreturkey-eu.coe.int/Source/Resources/Trainingset/Module3_ConceptualFrameworkofEDCHRE_tr.pdf [5]
6. http://felsefet.home.uludag.edu.tr/kaygi/dergi002/1-4.pdf [6] s, 7
7. http://insanhaklari.tanikhukuk.com/insan-haklari-kavrami-ozellikleri/ [7]
8. http://www.edchreturkey-eu.coe.int/Source/Resources/Trainingset/Module3_ConceptualFrameworkofEDCHRE_tr.pdf s,12 [8]
9. http://felsefet.home.uludag.edu.tr/kaygi/dergi002/1-4.pdf s,12 [9]
İnsan hakları sadece sözde kalmaktadır.Sadece insan değilde insanlar olarak değerlendirilirse sorun kalmayacaktır.
Falan ülkede nükleer silah varmış deyip ülke talanından sonra yanlış bilgiymiş diyerek milyonların geleceği karartılmasını tüm dünya olağan görmedimi?
Çokbilmişlerin bazıları piramitleri uzaylıların yaptığını öne sürüyor.Göbekli tepe kalıntıları aslında dünyaya güneşten tesirli ışık tutuyor´nasılmı?Asırlar öncesi planlı devasa yapıların zamanımızda değil moderni modeli bile yok çünki şimdiki zamanda olduğu gibi zararlı insanların ülkemizde olduğu gibi mühendisleri kazaya getirmesi tehlikeli silahlar üretmesi(nükleer biyolojik kimyasal}insanların gelişim ve ilerleme fonksiyonlarını yok ediyor. sonrada eğer kalacak olursa insanın nesli şimdiki eserleri uzaylıların yaptığını ileri sürecek.
uzaylılara gelince dünyaya kaza sonucu gelse bile bu nükleer ve hastelıkların olduğu bilhassa kendine kıyabilen insanların olduğu için dakika yaşayamaz.