Özet
Doğu Akdeniz’in önemi gereği devletlerin bu coğrafyada yer almak istemelerinin sonucunda bölgede hareketlilik yaşanmaktadır. İngiltere’nin 82 yıl hakimiyet kurduğu Kıbrıs Adası ise gerginliklerin dinmediği bir coğrafyadır. Kıbrıs Adası’nda İngiltere’nin varlığını meşrulaştıran ve çözümün içinde yine İngiltere’nin de yer alacağı Kıbrıs meselesine dair açıklamalar yapılmıştır. Egemen Üs Bölgeleri olarak adlandırılan Ağrotur ve Dikelya üslerinin hukuki statüsünün tartışılması, deniz yetki alanları konusunda izlenecek yolu belirlemiştir. Yapılan çıkarımlar neticesinde Egemen Üs Bölgelerinin deniz yetki alanlarına sahip olmada etkisi tartışılmıştır.
Anahtar kelimeler: Doğu Akdeniz, Kıbrıs, İngiltere, Egemen Üs Bölgeleri, Deniz Yetki Alanları.
Abstract
Due to the importance of the Eastern Mediterranean, there is mobility in the region as a result of the states’ desire to take place in this geography. The island of Cyprus, which the British ruled for 82 years, is a geography where tensions do not subside. Statements have been made regarding the Cyprus issue, which legitimizes the existence of the UK on the island of Cyprus and in which the UK will also take part in the solution. Discussing the legal status of the Akrotiri and Dhekelia bases, which are called the Sovereign Base Areas, determined the path to be followed in the maritime jurisdiction areas. As a result of the inferences, the effect of the Sovereign Base Areas on having maritime jurisdiction areas has been discussed.
Keywords: Eastern Mediterranean, Cyprus, England, Sovereign Base Areas, Maritime Areas.
Giriş
Doğu Akdeniz havzasında hidrokarbon rezervlerinin keşfinin akabinde, küresel güç elde etmek isteyen devletlerin dikkatleri bu havzaya yönelmiştir. Kıbrıs Adası’nın stratejik önemini önceden kavrayan İngiltere, 1960’lı yıllarda Kıbrıs Adası’nda yaşanan gerginliklerden karlı çıkmayı başarmıştır. Ağrotur ve Dikelya askeri üslerindeki egemenliğini saklı tutmuştur. O gün şartları için askeri amaçlarla kullanmaya oldukça elverişli olan bu üslerin İngiltere’nin tam hakimiyetinde olması sebebiyle rezervlerin keşfedilmeye başlandığı tarihlerde İngiltere, Egemen Üs Bölgelerinin karasuları olduğu iddiasını yeniden gündeme taşımıştır. Bu iddianın hukuki zemini belirlenerek, İngiltere’nin Egemen Üs Bölgelerinin hukuki statüsü belirlenmelidir. Devletlere münhasır yetkiler sağlayan münhasır ekonomik bölgenin İngiltere tarafından ilan edilmesi İngiltere’nin bölgedeki zenginliklerden faydalanmasını sağlayacaktır. Egemen Üs Bölgelerinin deniz yetki alanlarının olup olamayacağı bu çalışmanın temel amacını oluşturmaktadır.
1. Doğu Akdeniz
Doğal kaynaklar bakımından zengin bir havza olan Doğu Akdeniz havzası, aynı zamanda mevcut kaynakların dünyaya aktarımında da önemli bir güzergahtır. Bu güzergahın en önemli adası ise Kıbrıs adasıdır (Kaya, 2016: 144).
Bölgenin birçok devlete kıyıdaş olması ve güçlü devletlerin kendi çıkarlarını korumak adına Kıbrıs Adası’nda bulunmak istemesi, siyasi hareketliliği beraberinde getirmiştir. Bunun yanında Doğu Akdeniz’de dünya rezervlerinin %5’ine tekabül eden (Başeren, 2021: 30) hidrokarbon kaynaklarının keşfedilmesiyle hareketlilik fazlasıyla artmıştır. Bunun bir yansıması olarak, Doğu Akdeniz’de 2000’li yılların başından bu yana yetki alanları sınırlandırma antlaşmaları yapılmakta, arama-üretim sahaları ilan edilmektedir. (Kütükçü ve Kaya, 2016: 82). GKRY, Kıbrıs Adası’nın sözde meşru temsilcisi sıfatıyla hareket ederek ikili anlaşmalar ile deniz yetki alanlarını belirlemiş ve 2007 yılında 13 adet petrol-doğalgaz arama ruhsat sahası ilan etmiştir (Kütükçü ve Kaya, 2016: 90). 2011 yılından itibaren başta ABD, Fransa ve İtalya şirketlerine verilen ruhsatlar neticesinde çeşitli parsellerde arama faaliyetleri yürütülmüştür (Yılmaz, 2018: 3). Uluslararası şirketlerin aktif yer almak istedikleri bu coğrafyada deniz yetki alanlarına sahip olmak, güç elde etmek için kritik öneme sahiptir. Bu bağlamda, İngiltere’nin Kıbrıs Adası’nda 1878’de elde ettiği üstünlüğün bir kalıntısı olarak iki askerî üssü bulunmaktadır (Tamçelik, 2011: 1521) ve bu egemen üs bölgelerine sahip çıkmak İngiltere açısından küresel güç dengesi için bir zorunluluktur. (Tamçelik, 2011: 1534). Ancak, İngiltere’nin sahip olduğu egemen üslerin deniz yetki alanına sahip olup olamayacağı tartışılması gereken bir husustur.
Adanın önemini kavrayan İngiltere, 82 yıllık egemenliği süresince Kıbrıs’ta yaşanan gelişmelere farklı politikalar geliştirmiş ve adada aktif rol almıştır. Kıbrıs Adası’nda yaşanan ayrılıkçı hareketlerin ardından adada bağımsız bir politika izleyemeyeceğini anlayan İngiltere, üslerle yetinmek zorunda kalmıştır. Hatta İngiltere, Kıbrıs meselesinde Türkiye ve Yunanistan arasındaki “dürüst arabulucu” rolünü üstlenmiştir ancak bunun adadaki çıkarlarını güvence altına almak istemesinden kaynaklandığı aşikardır. (Tamçelik, 2011: 1516).
2. Kıbrıs Adası’nın Tarihi ve İngiltere Hakimiyeti
Geçmişten bugüne jeostratejik ve jeopolitik önemini muhafaza eden Kıbrıs, zaman içinde birçok medeniyetin egemenliğinde bulunmuştur. Kültürel zenginliğe sahip olan adanın 1571 yılında Osmanlı hakimiyetine girmesi ile adada uzun süreli bir egemenlik başlamıştır (Yılmaz, 2017: 87).
Kıbrıs Adası, Osmanlıların Ruslarla savaşta olduğu 1877-1878 yıllarında İngilizlerin ittifak teklifini kabul etmek zorunda kalan Osmanlılar tarafından antlaşma ile İngilizlere devredilmiştir (Orhun, 2017: 61). Ancak belirtilmesi gerekir ki adanın İngilizlere devri tam bir hakimiyet sağlayacakları bir devri içermemektedir. Osmanlı’nın savaşın zorlu şartları altında ve yardıma duyduğu ihtiyaç doğrultusunda imzaladığı 1878 Kıbrıs Antlaşması gereği, İngiltere adanın yönetim hakkına sahip olacaktı fakat adanın mülkiyet hakkı Osmanlı’da kalmaya devam edecekti. Hatta bu anlaşmaya ek olarak yapılan bir başka anlaşmaya göre de Rusya, Osmanlı’nın doğu illerinden çıktığı takdirde İngiltere’nin de Kıbrıs yönetimini tekrar Osmanlı’ya devretmesi gerekiyordu. Ancak İngiltere antlaşmalara uymamış ve Kıbrıs adasını adeta kolonisi haline getirmiştir (Yiğit Yüksel, 2018: 313).
Uygun koşulların sağlanmasının ardından I. Dünya Savaşı’nın siyasi gerginliğinden istifade eden İngiltere, 1914’te tek taraflı olarak Kıbrıs’ı ilhakını ilan etmiştir. Türkiye bu ilhaka ilk başta sadece tepki göstermekle yetinmiş fakat I. Dünya Savaşı’nın akabinde imzaladığı 1923 Lozan Antlaşması’nın 20. maddesi ile Kıbrıs’ın ilhakını tanımıştır. Böylelikle ada resmen İngiltere toprağı olmuştur (Çakmak, 2008: 208; Tezel, 2008: 19). 1925’de, Kral V. George’un imzaladığı “ihtira beratı” ile Kıbrıs, “İngiliz Taç Kolonisi” ilan edilmiştir (Savrun, 2017: 15). Adada yaşayan Rum kesimi, Kıbrıs’ta İngiliz yönetiminin hâkim olmasını, Enosis hayalini, yani Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakını gerçekleştirmelerine yardımcı olacakları düşüncesiyle sevinçle karşılamışlardır. Ancak bu sevinç hali kısa sürmüştür (Gazioğlu 2000: V, 41, akt. Baytal, 2021: 303). İngiltere’nin adada hakimiyetini devam ettirmesi ve Kıbrıs’ın stratejik öneminden faydalanması gerekmekteydi. Enosis düşüncesi bu hakimiyeti zedeleyecek nitelikte olduğu için bu düşünce İngiliz yönetimi tarafından kabul edilmemiştir. Rumların hayallerini gerçekleştirmesinin diplomatik yollarla olmayacağı düşüncesi Kıbrıslı Rumlar arasında yaygın düşünce halini almasının ardından Ethnikí Orgánosis Kipriakoú Agónos (EOKA) adında bir örgüt kurulmuştur. Silahlı eylemlerde bulunarak dikkatleri Kıbrıs’a çekmeyi ve İngiliz sömürgesinde yaşayan Kıbrıs halkına self determinasyon hakkının bir çözüm olarak sunulmasını amaçlayan bu örgüt, Kıbrıs adasını adeta kan gölüne döndürmüştür (Şahin, 2020: 26-30). Adanın iki halktan oluşması ve yönetimde sömürgeci bir devletin olması Kıbrıs’ı çıkmazlara sokmuştur. İngiltere arabuluculuğu ile Türkiye-Yunanistan-İngiltere arasında çeşitli görüşmeler yapılmış fakat tarafların taleplerinin farklı olması sebebiyle ortak bir zeminde buluşmak zaman almıştır. 16 Ağustos 1960’da Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilmiş ve 82 yıllık İngiltere egemenliği son bulmuştur (Yılmaz, 2017: 91). 1959 yılında imzalanan Garanti Antlaşması ile Türkiye-Yunanistan-İngiltere, adanın garantör devletleri olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını, bütünlüğünü ve güvenliğini garanti ettiklerini beyan etmişlerdir. Kurulan yapıda İngiltere’nin adadaki askeri üstlerinde egemenliği Lefkoşa tarafından kabul edilmiştir (Tezel, 2008: 28).
Ancak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki toplumlu yapısı ve Rumların Enosis hayalleri çerçevesinde gerçekleştirdikleri silahlı örgüt faaliyetleri neticesinde söz konusu devlet de 1963 Kanlı Noel vahşeti ile yıkılmıştır. Devam eden örgüt faaliyetleri neticesinde Türkiye, 1960 Garanti Antlaşması gereği haiz olduğu garantörlük hakkını kullanılarak öncelikle İngiltere’ye başvurmuş, birlikte askerî harekât düzenlemeyi teklif etmiş ancak teklif İngiltere tarafından reddedilince, Türkiye tarafından 1974 yılında Barış Harekâtı gerçekleştirilmiştir (Kocakılıç, 2021: 66; Göktürk ve Çelik, 2017: 161). Düzenlenen harekât dünya kamuoyunda tepkilere yol açmış, BM tarafından tüm devletlere Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğine saygı göstermeye ve adadaki tüm yabancı kuvvetleri geri çekmeye yönelik çağrıda bulunulmuştur. Fakat Kıbrıslı Türkler, self-determinasyon hakları olduğu iddiasıyla 1975’te Kıbrıs Federe Devleti’ni, 1983’te ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan ettiler (Akbulut, 2011: 28). BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan kararla KKTC’nin ilanını Tek Taraflı Bağımsızlık İlanı olarak nitelemiş, Kıbrıs Türk tarafını ilanı geri çekmeye, BM üyesi devletleri ise ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka bir devleti tanımamaya çağırmıştır (Tezel, 2008: 45-46). Günümüzde Kıbrıs Rum Yönetimi, adanın tamamını temsil edecek şekilde hareket etmektedir ve Türkiye dışında KKTC’yi tanıyan bir devlet bulunmamaktadır. Ülkenin de jure olarak sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’ne bağlı olduğu kabul edilmektedir (Akarçay, 2017: 448-449). Görüldüğü üzere, İngiltere’nin aktif yer almadığı bir çözümün adaya huzur getirmesi mümkün değildir zira dengeler İngiltere lehinedir.
3. İngiltere’nin Egemen Üsleri: Ağrotur ve Dikelya
İngiltere’nin 1878 yılında başlayan Kıbrıs egemenliği, Rum ve Türk toplumuna devredilirken İngiltere kendi askeri üslerinin üzerindeki egemenliğini devretmeme konusunda kararlı davranmıştır. Zira bu kararlılık neticesinde, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuruluş Antlaşması’nın imzalandığı 1960 yılında uzun süren görüşme ve pazarlıklardan sonra İngiliz egemenliğindeki askerî üslerin 99 millik olması kararlaştırılmıştır. Ağrotur ve Dikelya üslerinin toplam yüz ölçümü, ülke topraklarının %2,76’sına tekabül etmektedir ve İngiltere bu topraklar üzerinde tam egemenliğe sahiptir (Tamçelik, 2011: 1522-1523).
İngiltere’nin sahip olduğu bu üslerde egemenliğinin sınırı ve kapsamı dolayısıyla üslerin hukuki statüsü tartışmalı bir konudur. 1960 Kuruluş Antlaşması’nın ilk maddesinde “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprakları, bu Antlaşma’nın Ek A’sında tanımlanan iki alan dışında, kıyılarındaki adalarla birlikte Kıbrıs adasını oluşturacaktır, bu alanlar Birleşik Krallığın egemenliği altında kalacaktır. Bu Antlaşma ve Eklerinde Akrotiri Egemen Üs Bölgesi ve Dikelya Egemen Üs Bölgesi olarak anılan alanlardır.” ifadelerine yer verilerek İngiltere’nin Kıbrıs Adası’nda üsler vasıtasıyla toprak sahibi olduğu belirlenmiştir (MFA, 1960). Dolayısıyla İngiltere burada tam egemendir.
Öte yandan, 2004 yılında Kıbrıs sorununa çözüm getireceği düşüncesiyle hazırlanan Annan Planı’nda İngiltere yine üslerdeki hakimiyetini korumak istemiştir. Annan Planı’nın ‘Kuruluş Antlaşması’na Ek Protokol başlığı altında İngiltere’nin Ağrotur ve Dikelya egemen üs bölgesinin bazı kısımlarındaki egemenliğinden vazgeçme niyetinde olduğu Ek Protokol’de yer alan “vazgeçilmiş bölgeler” lafzından anlaşılmaktadır (Tamçelik, 2011: 1531). Hukukun evrensel ilkelerinden olan “Hiç kimse sahip olduğundan fazlasını devredemez” ilkesi gereğince İngiltere’nin egemen üs bölgesinde tam hakimiyete sahip olduğunu söylemek gerekir. Ayrıca GKRY ve İngiltere arasında Ağrotur ve Dikelya bölgelerinde bazı kısımların yerleşime açılmasına yönelik 2014 yılında akdedilen ve 2020 yılında yürürlüğe giren bir antlaşma yapılarak İngiltere’nin toprak devretmesi de bunu destekler niteliktedir.
Annan Planı kapsamında değinilmesi gereken bir diğer husus da karasularına dairdir. Daha önce 1960’taki Kurucu Antlaşmanın üçüncü kısmında çizilen sınırlara göre Egemen Üs Bölgelerinin kara sularında da egemen olduğu belirtilmiştir (Dumlu, 2022: 135). Egemenliğin kara sularını da kapsadığını ileri süren bu düşünce Annan Planı’nda da yerini bulmuştur. Buna göre, yeni kurulan devlet tarafından Dikelya egemen üs bölgesinin, denizle birleşen alanda ve buna bağlı kara sularında hak iddia edilemeyeceği belirtilmiştir (Tamçelik, 2011: 1532). Görüldüğü üzere Egemen Üs Bölgelerinin uluslararası statüsü gereği, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin arada kalan bölgelerde deniz yetki alanı iddia edemeyeceği şekilde bir plan yapılmıştır (Özgöker ve Çelik, 2016: 6). Anılan plan dahilinde İngiltere, Egemen Üs Bölgelerinin karasuları olduğunu kabul etmiş ve bunu dile getirmiştir. İlerleyen süreçte İngiltere’nin bu bölgede kıta sahanlığı ardından münhasır ekonomik bölgesi ilan etmek isteyeceği aşikardır (Özgöker ve Çelik, 2016: 3).
4. Egemen Üslerin Deniz Yetki Alanı Olabilir Mi?
Bir devletin oluşum unsurları; ülke, egemenlik ve millettir. Ülke, devletin siyasal yönetiminin üzerinde etkin olduğu insan topluluğunun üzerinde yaşadığı tespit edilmiş sınırlardır. Devlet vasfının kazanılması için devletin üzerinde egemenliğini icra ettiği bir ülke olmalıdır (Aksar, 2017: 204-205). Bu egemenliğin kapsamını ise devletin herhangi bir üst otoriteye tabi olmaksızın iç ve dış işlerinde bağımsız olması oluşturur (Sur, 2019: 118). İngiltere’nin Kıbrıs’ta sahip olduğu Egemen Üs Bölgelerinin ayrı bir devlet oluşturduğunu söylemek mümkün değildir. Zira egemenlik İngiltere’dedir, bölgelerde ayrı bir otorite mevcut değildir. Dolayısıyla egemen üslerin yer aldığı bu coğrafyayı İngiltere’nin hakimiyetine ve anakarasına bağlı bir toprak parçası olarak kabul etmek gerekir.
Bir devletin oluşumundan sonra toprak kazanması pekâlâ mümkündür. Bunun yollarından ilhak ve antlaşma yoluyla toprak kazanımı (Aksar, 2017: 252), Kıbrıs üzerinde etkili olmuştur.
İngiltere’nin 1914 yılında Kıbrıs’ı ilhak ettiğini ilan etmesi sonucunda Kıbrıs, İngiltere’nin topraklarına dahil olmuştur ve 1960 yılında egemenlik haklarını Kıbrıs Cumhuriyeti’ne devretmiştir. Antlaşma yoluyla devirde devir işlemi, egemenlik haklarının tamamının devrini kapsar mahiyettedir. Dolayısıyla kara suları, kıta sahanlığı, münhasır ekonomik ve her türlü hak ve yetkiler devredilmiş sayılır (Aksar, 2017: 260). Ancak, 1960 Kuruluş Antlaşması’nda İngiltere, askeri üslerindeki egemenlik haklarını saklı tutmuştur. Devrin kapsamına dair açıklamanın mefhum-u muhalifinden anlaşılacağı üzere, İngiltere’nin egemen üsleri üzerindeki hakimiyeti, deniz yetki alanlarına da sirayet etmektedir.
Burada değinilmesi gereken asıl husus, BMDHS’ne göre ada özelliği taşıyan Kıbrıs’ta deniz yetki alanlarının belirlenmesinde üslerin etkisinin ne olacağıdır.
Deniz hukukuna dair temel kuralların kodifiye edilmesi ile 1982 yılında Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) imzalanmıştır. Çoğu kuralının teamül nitelikte olduğu bu Sözleşme deniz hukukuna dair temel kavramları düzenlemektedir (Gündüz, 2015: 220). Ada tanımına yer veren 121. Maddeye göre ada, su ile çevrilmiş, suların en çok yükseldiği zaman su üstünde kalan doğal olarak oluşmuş bir arazi sahasıdır. Maddenin ikinci fıkrasında adanın karasuları, münhasır ekonomik bölgesi ve kıta sahanlığı belirlemesinin kara ülkesi gibi değerlendirilmek suretiyle tespit edileceği hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla bu kavramların açıklanması yerinde olacaktır.
Kara suları, devlet kıyılarından ya da iç suların bittiği yerden başlayıp belli bir mesafeye kadar uzanan ve kıyı devletinin egemenliğinin tam olduğu deniz yetki alanıdır (Sur, 2019: 349). Kara sularının genişliği hususunda devletlerin 12 mile kadar genişlik tespit etme hakları mevcuttur (BMDHS m.3). Kıta sahanlığı ise kara ülkesinin deniz altındaki 200 mile kadar genişliğe sahip olabilen doğal uzantısıdır (BMDHS m. 76). Kıta sahanlığı içindeki haklardan faydalanabilmek için kıyı devletinin kıta sahanlığı ilanında bulunmasına gerek yoktur, zira bu kural teamül niteliğindedir (Aksar, 2017: 58). Münhasır ekonomik bölge (MEB); kara sularının genişliğinin ölçülmeye başlandığı esas hatlardan itibaren 200 deniz miline kadar kıyı devletine, özellikle deniz yatağının üzerindeki suların ve deniz yatağının ve bunun toprak altının canlı ve cansız doğal kaynaklarını araştırma ve işletme, koruma ve idare etme hususunda münhasır yetki tanıyan alandır (BMDHS m. 55 vd.). Devletin bu alana kendiliğinden sahip olmadığı, münhasır ekonomik bölgeyi tesis eden kararın ilan edilmesi gerektiği kabul edilmektedir. Kıyıları karşılıklı veya bitişik olan devletlerin antlaşma yoluyla sınırlarını tayin etmeleri gerekir (Sur, 2019: 383).
Belirtilmelidir ki, adaların hak kazanımı ile sınırlandırmaya etkileri iki farklı konudur (Sali, 2021: 47). İngiliz egemen üslerinin bulunduğu bölgenin bu ayrım temelinde değerlendirilmesi neticesinde şunlar söylenebilir:
- Adaların karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgelerinin olduğu BMDHS m.121’de açıkça belirtilmiştir. İngiltere’nin adası statüsüne sahip olduğunu kabul edersek Egemen Üs Bölgeleri’nin de bu deniz yetki alanlarına sahip olması gerekir. Ayrıca BMDHS m.121/3’te belirtilen adada ekonomik ve sosyal yaşamın var olması koşulu da sağlandığına göre, Egemen Üs Bölgeleri’ne kıta sahanlığı tanınması ve münhasır ekonomik bölge ilan etme hakkının tanınması önünde bir engel yoktur.
- Devletlerin deniz yetki alanlarının sınırlarını belirlerken uymaları gereken ilkeler UAD’ın yargı kararlarında yer bulmuştur. UAD tarafından özel şartlar çerçevesinde ele alınan adalar, sınırlandırma hukukunda kara ülkesi ile aynı statüyü taşımamaktadır. Kendilerinin ve sınırlandırılacak bölgenin özelliklerine göre adaların sınırlı etkisi olduğu veya hiç etkisinin olmadığı kabul edilmektedir. (Kaya, 2016: 48). Adaların ana karaya uzaklıkları kıyı devletinin sınırlandırmada dikkate alması gereken bir husustur. İngiltere anakarasına yaklaşık 2000 mil uzaklıktaki bu adanın İngiltere anakarasının deniz yetki sınırlandırmasına etkisinin olmayacağı pekala kabul edilmelidir. Ancak bu adanın kendi başına bir sınırlandırma tayin edip edemeyeceği ayrı bir husus olarak ele alınmalıdır. Kanaatimce, Egemen Üs Bölgeleri’nin ayrı bir devlet olmamasına karşın bir devletin egemenliğine tabi olarak kendine ait bir deniz yetki alanı olması gerekir. Bu bağlamda İngiltere’nin diğer devletlerle sınırlandırma antlaşması akdetmesi mümkündür ve çıkacak herhangi bir uyuşmazlık halinde uluslararası yargı yollarına başvurma hakkı da mevcuttur.
Açıklanan bilgiler ışığında İngiltere’nin Egemen Üs Bölgesi’nde tam egemenlik hakkına sahip olması dolayısıyla karasuları, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sahibi olduğu ancak bunların UAD kararlarına yerleşmiş olan ilkeler (Kaya, 2016: 38-62) bağlamında belirlenmesi gerektiği söylenebilir.
Sonuç
İngiltere’nin 1878’de Kıbrıs üzerinde elde ettiği hakimiyet, 1914 yılında koloni yapısına bürünmüştür. Kıbrıs’ın iç karışıklıkları neticesinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması aşamasında İngiltere askeri üslerindeki egemenliğini korumuş ve adadaki varlığını devam ettirmiştir. Çalışmada Egemen Üs Bölgelerinin hukuki statüsüne dair temellendirme faaliyetinde bulunulmuş ve bu bölgedeki egemenliğin kapsamına işaret edilmiştir. 1960 Kuruluş Antlaşması’nda Egemen Üs Bölgeleri’nin kara sularına sahip olacağı hüküm altına alınmıştır. İngiltere’nin bu bölgede tam egemen olması neticesinde Egemen Üs Bölgelerini ayrı bir ‘devlet’ olarak tanımlamak mümkün olmadığına göre, bu topraklar İngiltere’nin adası statüsündedir. Adaların sahip oldukları deniz yetki alanlarının tespitine yönelik BMDHS maddelerine yer verilmiştir. Sonuç olarak, İngiltere’nin adası konumundaki Egemen Üs Bölgelerinin deniz yetki alanlarına sahip olması uluslararası hukuka uygundur. Ancak adaların nispi ve olayın şartlarına göre deniz yetki alanlarına sahip olduğu göz ardı edilmemelidir.
Seher ÇAKI
O-Staj Deniz Çalışmaları Staj Programı
Editör: Gizem GÜVEN
Kaynakça:
Akarçay, P. (2017), KKTC’nin Türk Dünyası Tarafından Tanınması: Durumlar, Etkiler ve Sonuçlar. The Journal of Academic Social Science Studies, 62, 443-454. Doi: 10.9761/Jasss7307
Akbulut, İ. (2011). Geçmişten Günümüze Kıbrıs Sorunu ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hukuk Sistemi, Bursa Barosu Dergisi, 35(90), 27-40.
Aksar, Y. (2017). Teoride ve Uygulamada Uluslararası Hukuk II. (4. Baskı). Seçkin Yayıncılık.
Başeren, S. H. (2021). Doğu Akdeniz Deniz Yetki Alanları Uyuşmazlığında Yeni Anlaşmalar ve Uygulamalar. (Ed. N. Ünüvar) Doğu Akdeniz Sorunlarına Hukuki ve Siyasi Yaklaşım İle TBMM’nin Çözümdeki Muhtemel Rolü Sempozyumu İçinde. TBMM Basımevi.
Baytal, Y. (2021). 1950-1960 Yılları Arasında Kıbrıs Anlaşmazlığı: Enosis Meselesi ve Türkiye. Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 9(28), 301-322.
Çakmak, Z. (2008). Kıbrıs’tan Anadolu’ya Türk Göçü (1878-1938). Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, 36, 201-223.
Dumlu, H. (2022). Kıbrıs’taki İngiliz Üslerinin Jeopolitik ve Jeostratejik Açıdan Önemi. Türk-İngiliz İlişkileri Dergisi, 3(1), 126-156.
Geniş, K. C. (2021). Londra-Zürich Anlaşmalarına Giden Süreç (05.02.1959-19.02.1959). Belgi Dergisi, (21), 233-252. Doi: 10.33431/Belgi.726417
Göktürk, T. B. (2017). Kıbrıs’ta Rumların Gerçekleştirdiği 1974 Katliamları. Türk Dünyası Araştırmaları, 116(228), 159-170.
Gündüz, A. (2015), Milletlerarası Hukuk Konu Anlatımı, Temel Belgeler, Örnek Kararlar. (8. Baskı). Beta Yayıncılık.
Kaya, İ. S. (2016), Uluslararası Deniz Hukuku Çerçevesinde Doğu Akdeniz’deki Petrol Ve Doğalgaz Kaynakları (2. Baskı). Adalet Yayınevi.
Kocakılıç, G. (2021). Kıbrıs Meselesinin Genel Seyri. Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dergisi, 3(1), 57-70.
Kütükçü, M., Kaya, İ. S. (2016), Uluslararası Deniz Hukuku Kapsamında Doğu Akdeniz’de Petrol ve Doğalgaz Kaynakları İle Türkiye’nin Hukuki Durumu. Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi, 6(2/1), 81-96.
MFA (1969). Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Kuruluşuna İlişkin Temel Antlaşma. Erişim Adresi: https://www.mfa.gov.tr/kibris-cumhuriyeti_nin-kurulusuna-iliskin-temel-antlasma-_-1960__ingilizce_.tr.mfa
Orhun, F. Ç. (2017), Kıbrıs Türkünün Milli Mücadelesi- Kitap İncelemesi. Tarih Kritik, 3(3), 61-64.
Özgöker R, U. ve Çelik, H. (2016). Kıbrıs’ta Enerji Politikaları ve İngiltere ‘İlgisi’. Uluslararası Boyutlarıyla Kıbrıs Meselesi ve Geleceği Uluslararası Sempozyumu. (Ed. Türker Çelik, D.). Atatürk Araştırma Merkezi.
Sali, Ö. M. (2022), Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasında Doğu Akdeniz Adaları. Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi, 5(1), 38-61.
Savrun, E. (2017). 1571 Türk Yönetiminden, 1878-1925 İngiliz Taç Kolonisi’ne; Kıbrıs Üzerinde Enosis Faaliyetleri ve İngiliz Stratejisi. Uluslararası Beşeri Bilimler Ve Eğitim Dergisi, 3(1), 1-20.
Sur, M. (2019), Uluslararası Hukukun Esasları (13. Baskı). Beta Yayıncılık.
Şahin, İ. (2020), Düşünceden Eyleme EOKA. Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, 37, 21-49.
Tamçelik, S. (2011), Kıbrıs’taki İngiliz Üslerinin Stratejik Önemi. Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, 8(1), 1510-1539.
Tezel, A. (2008), Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Devlet Olarak Kıbrıs Sorununun Çözümüne Etkisi. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul, Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
UN. (n.d.). United Nations Convention on the Law of the Sea. Erişim Adresi: https://www.un.org/depts/los/convention_agreements/texts/unclos/unclos_e.pdf (Erişim Tarihi: 19.04.2022).
Yılmaz, E. (2018), Doğu Akdeniz’de Enerji Çıkmazı. Setav Perspektif, 188, 1-5. Erişim Adresi: https://setav.org/assets/uploads/2018/03/P188_AkdenizdeEnerji.pdf (Erişim Tarihi: 18.04.2022).
Yılmaz, H. (2017), Kıbrıs Barış Harekatı Ve Sonuçları. İnönü Üniversitesi Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 6 (1), 87-98.
Yiğit Yüksel, D. (2018), Kıbrıs’ta Yaşananlar ve Türk Mukavemet Teşkilatı (1957-1964). Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 34 (2), 311-376.