Özet
Bu araştırma yazısında beden algısı, güzellik olgusu, kadının yeri ve sosyal medya gibi kavramlar üzerinde durulmuş; bu konuların birbiriyle kesiştiği çalışmalar literatür taramasıyla elde edilmiş ve bulgular içerik analizine tabi tutularak betimsel analiz yöntemiyle yorumlanmıştır. Güzellik kavramının tarihçesinden yüzeysel olarak bahsedilmiş, beden algısının oluşumunun insan hayatındaki zaman çizelgesi, kadınların ve erkeklerin beden algılarında ne gibi farklar olduğu ve medya ve sosyal medyanın bu algıya ne gibi bir etkisi olduğuna değinilmiş, sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan influencerların da bu algıyı etkileyip etkilemedikleri tartışılmıştır. Araştırmanın sonucunda sosyal medyanın ve influencerların hem erkek hem kadınların bedenlerine ilişkin görüşlerini negatif yönde etkilediği, beden ve güzellik algılarını tek tipleştirdiği, “güzel” olmak için onların tanıtımını yaptıkları ürünleri kullanmaları gerektiği fikrinin akıllara yerleştirildiği ve sosyal medyada geçirilen zamanın negatif beden algısıyla doğru orantılı olup olmadığı hakkında net bir karara varılmadığı kanısına varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Beden algısı, güzellik, influencer, sosyal medya, medya.
Abstract
In this research, concepts such as body perception, beauty, women’s place and social media are emphasized; studies in which these issues were talked about and intersected were obtained through a literature review. The findings were interpreted within a descriptive analysis method by subjecting them to content analysis. The history of the concept of beauty was mentioned superficially, as the timeline of the formation of body perception in human life, the differences in the body perceptions of women and men and what kind of effects the media and social media have on this perception, and whether the influencers that we frequently encounter in social media affect this perception were discussed. As a result of the study, it is concluded that social media and influencers negatively affect the views of both men and women on their bodies, standardize people’s body and beauty perceptions, impose that those people should use the products they promote to be “beautiful” and there was no clear decision on whether the time spent on social media is directly proportional to negative body perception.
Keywords: Body perception, beauty, influencer, social media, media.
Giriş
Öz imaja odaklanmış çok sayıda araştırma ve literatüre rağmen kadınların beden imajına ilişkin düşünce süreçleri genellikle zor fakat hassas bir konudur. Kadın bedeninin ne olabileceği veya ne olması gerektiği veya fotoğraflarda bilgisayar üzerinden oynama yapılıp yapılmaması gerektiği gibi medyanın kadın bedeni üzerinde yaptığı konuşmalar ve eylemler birçok tartışmanın merkezinde yer alır. Reklam ve pazarlama uzmanları dergilerde, televizyonlarda ve reklam panolarında dikkat çekmek, satış yapmak ve kâr elde etmek gibi amaçlarla akılda kalıcı sloganlar yayınlarlar. Dudakları dolgunlaştırmayı vaat eden Maxolip marka serumun “Kiss your thin lips goodbye” (ince dudaklarınıza hoşçakal öpücüğü), göz kremini “Because younger looking eyes never go out of fashion” (çünkü genç görünen gözler asla demode olmaz) sloganıyla pazarlayan Olay markası, Loreal Paris’in herkesin ezbere bildiği “Because you are worth it” (çünkü biz buna değeriz) cümlesi veya Steel Magnolias (Çelik Manolyalar) filminde Dolly Parton’un “Doğal güzellik diye bir şey yoktur” repliği maruz kalınan pek çoğundan sadece birkaçı.
Küçük yaşlardan itibaren çocukların giyim biçimleri, oyuncakları, izledikleri çizgi filmler ya da filmler; hepsi çocuğun gelişiminde etken rol oynayarak onun zihnini ve dünyayı algılama biçimini beslemektedir. Daha sonraları çocukluktan ergenliğe geçişinde de çocuk öğrendiği bu kazanımları pekiştirerek gelişimine uygun olarak algılama biçimini de yönlendirir. Özellikle ergenlik döneminde genç tarafından kendi bedenine yönelme gerçekleşir ve bu algı gençlerin zihnini çokça meşgul eder. Genç, aynaya baktığında sürekli bir değişim görür ve aynı zamanda buna ek olarak yaşamakta olduğu problemlerle de yüz yüze gelir. Ergen bedeni onun kendi kişiliği ile de savaş halindedir; yani genç kendi bedenini ve kişisel özelliklerini, özetle benliğini çevresine kabul ettirmek için uğraşır. Ergenlerin değişimi öncelikle fiziksel olarak baş gösterdiği için ergenlerin bu kişilik ve kabul savaşlarının bedende başladığı söylenebilir. “Ergen bir bireyin ilk ve daimi düşmanı kendi vücududur. Bu dönemlerde ergen bireyin hem vücudunda hem zihninde yaşanan değişimler onun çevresi tarafından kabul görme çabası ile de desteklenir, bedende meydana gelen hormon dengesizlikleri ile karşı cinse ilgi de artmaktadır. Karşı cinse kendini beğendirmek, güzel-yakışıklı görünmek duygusu artık ergen için takıntı hâline gelebilir” (İTÜ Geliştirme Vakfı, 2014). Yine bu dönemlerde çevresel faktörlerle şekillenen bedeni algılama biçimi; medya, moda ve kozmetik dünyası ile sıkı bir iletişim içerisindedir. Çocukluktan hatta bebeklikten itibaren çocuğun ebeveyni ile iletişiminden, izledikleri, gördükleri ve çevresel faktörlerinden yola çıkarak gelişen bu algılama biçimleri; ergenlikle birlikte daha kapsamlı ve daha detaylı bir boyuta ulaşır ve ilerleyen döneminin de referans noktaları halini alır. Gençlerin özellikle sosyal medya ile olan iletişimi de bu algılama biçiminin baş aktörlerinden biridir. Özellikle son dönemlerde popülerleşen “influencer” kavramı; genç zihinlerde zaten hali hazırda yerleşmiş olan popülerlik, güzellik, çekicilik, yakışıklılık gibi kavramları daha görünür kılmakta ve bunu neredeyse her dakika sosyal medya kullanan zihinlere hatırlatmaktadır, hatta yönlendirmektedir. Modanın ve kozmetik dünyalarının da en çok kar elde ettiği yerlerden biri olan sosyal medya fenomen kavramı ile kendi pazar payını genişletirken bu fenomenler üzerinden tanıtımı yapılan ya da yaptırılan ürünlerin giyim ürünü ise hangi beden üzerinde nasıl duracağı, kozmetik ürünü ise hangi cilde ne kadar yarar sağlayacağı biçimlendirilerek görsel olarak sunulmakta ve fenomenler tarafından kendilerine özendirilerek yapay bir dünya oluşturulmaktadır. Bu araştırmada da bu konunun detaylı incelemesi yapılmıştır.
1. Güzellik Kavramı
Güzellik, bir olgu olarak toplum tarafından üretilmiş ve ilerletilmiş bir kavramdır. İnsanların nasıl giyinmesi, nasıl makyaj yapması, saçlarını nasıl şekillendirmesi gerektiğine dair görüşler nesilden nesile kültürel olarak aktarılır, öğrenilir ve çoğu zaman kabullenilir. Bu güzellik algısı toplumdan topluma değişen bir algıdır ancak etkileri küresel olarak benzerdir ve kadına özgüymüş gibi yansıtılır. Kadınlar üzerinde dış görünüş-karakter ikilemi yaratıp onların yaşamdan uzaklaşmasına sebep olabilir (Güzel, 2013: 1). Özellikle güzellik uğruna yapılan ve farklı şekillere girse de varlığı ilkel zamanlara kadar uzanan kozmetik ürünler göze çarpmaktadır. Romalıların bitkiler kullanarak göz bebeklerini daha geniş göstermeye çalışması veya 1960’lı yıllara kadar kullanımı devam etmiş olan rastığın Eski Mısır’da kadınların kaşlarını boyamak için kullanması gibi örnekler güzellik normlarının ne kadar geçmişe dayandığının bir göstergesidir.
Güzellik kavramı Antik Yunan’dan beri filozoflar tarafından üzerine düşünülen bir konudur ve sonrasında da genellikle karşımıza sanat kavramıyla yoğrulmuş bir biçimde çıkmıştır. Platon, Aristo, Philostratos, Emmanuel Kant, Alexander Baumgarten ve daha pek çok düşünür güzelliği kendilerine göre tanımlamıştır. Örneğin Baumgarten, güzelliği nesnenin dış özelliklerinde aramaktadır ve onu açıklanamayan bir kavram olarak tanımlamaktadır. Ona göre güzellik, nesneyi nesne yapan şeylerle birlikte yarattığı ahenktir. Daha yakın zamanları incelediğimizde ise ideal güzellik algısının sürekli bir değişim içerisinde olduğu görülür. Dönemden döneme kalıplar ve onaylanan stiller değişmektedir (Carroll, 2006: 59). Foucault’a göre bu dönemden döneme değişim hep iktidarın isteği doğrultusunda gerçekleşir ve şekillenir. Beden, güzellik algısının altında baskılanır. Foucault bu durumu “biyoiktidar” olarak tanımlamaktadır (Foucault, 2007: 72). Özdemir Akgündüz şu cümlelerle benzer bir yaklaşımda bulunmuştur: “Beden, iktidar söylemlerinin bir ürünüdür ve özneyi beden olarak dönüştürmek, bedensiz özneler yaratmak amaçlanmıştır” (Akgündüz, 2013: 5). Bu şekilde özneler, kapitalist tüketim kültürü içerisinde yok edilinceye kadar var edilir.
2. Beden Algısı
Beden algısı teriminin tarih sahnesine çıkışı 1938 yılında psikiyatr Paul Ferdinand Schilder ile gerçekleşmiştir. Ona göre beden algısı hem “bedenimizin beynimizde oluşturduğumuz resim” hem de görüntümüze verdiğimiz tepkimizdir (Wardle ve Foley, 1989: 55). Secord ve Jourard (1953), daha sonradan bu konsepti “benlik saygısı” kavramıyla tekrar şekillendirmiş ve beden algısını kişinin vücudunun farklı bölge ve organlarından hoşnut olma derecesi olarak tanımlamıştır. Ayrıca kişinin vücuduna verdiği değerle benliğine (kendisine) duyduğu saygısı arasında güçlü bir korelasyon bulmuşlardır. Güncel literatürde beden algısına dair 16 farklı tanım bulunmaktadır. Schilder’in tanımı pek çok boyutta genişletilmiş ve “kilo memnuniyeti, dış görünüş memnuniyeti, vücut şeması, vücut ölçü algısı doğruluğu” (size perception accuracy) gibi konseptler türetilmiş ve beden algısının içine katılmıştır (Grogan, 2016: 3). Cash’ın getirdiği beden algısı yorumlaması ise literatüre tamamen yeni bir ışık tutmuştur. Bu tanıma göre kişinin dış görünüşü iki ayaktan oluşur: iç bakış ve dış bakış. Dış bakış başkalarının görebildiği özelliklerken, iç bakış kişinin kendi vücudunu nasıl gördüğüdür. Her ne kadar beden algısı kişinin iç bakışıyla ilgiliymiş gibi anlaşılsa da aslında bu iki element birbiriyle etkileşim içindedir (Cash, 2004). Başkalarının bireyi nasıl gördüğü, bireyin vücudu hakkındaki kendi bakışını etkilemektedir ve tam tersi durumda, kişinin iç bakışının başkalarının görüşleri üzerinde etkili olması da oldukça geçerli ve gerçektir (Cash, 2004). Daha sonrasında Grogan (2016), beden algısı kavramını belirli bir kültürel çevrede işleyen sosyal etkilerle değişime açık olan öznel bir deneyim olarak genişletmiştir. Böylece Grogan, beden algısının sosyo-kültürel bir çerçeve içinden incelenmesi ve değerlendirilmesi gerektiğini öne sürmüştür. Kişinin vücudunu nasıl algıladığı görünüşü ile idealize edilmiş vücut şekli arasındaki ilişkiden etkilenir.
Güzelliğin toplumda ifade ettiği şeye göre kişiler, bedenlerini bu idealize edilmiş vücut şekline sokmaya çalışmaktadırlar (Aslan, 2004: 326). Batı ülkelerinde bugün ince ve uzun yapıda bir vücut tipi ideal olarak görülüyor (Grogan, 2016: 11). Oysa bundan yüz sene önce tam tersi olarak büyük beden, güzelliğin ve zenginliğin bir işareti kabul ediliyordu (Bordo, 1995: 140-141).
3. Kadın ve Beden Algısı
Toplumsal roller, kadınlara büyüme dönemlerinde dikte edilen ve kazandırılan özellikler ve davranış normları, kadınları her dönemde benzer sorunlarla yüz yüze getirmektedir (Dökmen, 2019). Sosyal, ana akım veya yazılı medyada ince vücut tiplerinin güzel ve cinsel açıdan arzu edilen vücut tipleri olduğu ve tüm kadınların bu ulaşılması zor vücut tipine sahip olmak isteyeceği fikri sıklıkla gösterilmekte ve empoze edilmektedir (Turner ve Lefevre, 2017).
Beden algısı gelişimi farklı yaş gruplarında analiz edilir. Dört aylıkken çocuklar kendilerini fotoğraflarda tanımaya başlarlar, iki yaşında kendilerinin başkalarından farklı olduklarını algılamaya başlarlar, dört yaşından itibaren ise kendilerini zekasal becerileri ve fiziksel özellikleri konusunda başka çocuklarla kıyaslamaya başlarlar (Smolak, 2011: 68). Ergenlikte bireylerin beden algıları iyice belirginleşir ve genellikle kişilerin bedenlerine ilişkin endişelerinin ortaya çıkmaya başladığı yıllar ergenlik yıllarıdır. Sadece kilo ve vücut tipi değil; kas miktarı, cilt rengi, dokusu, vücut sağlamlığı gibi kavramlar da ergenlikle birlikte önem kazanır (Cash ve Smolak, 2011). Yetişkinlerin beden algısı üzerine yapılmış çalışmalara bakıldığında ise son 40 seneye kadar yapılan çalışmaların hemen hemen hepsinin kadınlar üzerine olduğu gözlemlenebilir (Grogan, 2016: 1). Bu durum tek başına bile beden algısı söz konusu olduğunda kadınların ve erkeklerin ne kadar eşit olmayan yerlerde durduğuna kanıt gösterilebilir.
Sosyokültürel teoriye göre kadınlara dayatılan ideal güzelliğe dair bilgilerin üç kaynağı vardır: aile, arkadaşlar ve medya. Bu üç kaynağa “tripartite influence model” (üçlü etki modeli) adı verilmiştir (Shroff ve Thompson, 2006). Görsel ve işitsel duyulara aynı anda hitap edebilmesi ve aynı zamanda teknolojinin gücünü de elinde bulundurması ile medyanın bunlar arasından en güçlü etkiye sahip eleman olduğu iddia edilebilir. Wolszon, medyada sıklıkla karşımıza çıkan ve bize ideal olarak dayatılan vücut tipine kadınların sadece %5’inin sahip olduğunu belirtmiştir (Wolszon, 1998: 546). Kendisini sıklıkla bu ideal bedenlerle karşılaştıran kadınlar sonuç olarak kendi gerçek vücutlarından mutsuz olmakta, bu durum da yeme bozukluklarına dönüşerek pek çok kadının hayatını tehlikeye atmaktadır.
“Kadınların görünüşe odaklandığı ve sürekli bedenini, görünüşünü güzelleştirmeye çabaladığı bir çağda elbette erkekler de depresyon veya görünüşüyle ilgili sıkıntılar yaşamaktadırlar. Kel ya da şişman olan bir erkek bedeninden hoşnut olmasa bile kaygısını daha çok iş, spor ya da kariyer gibi seçeneklerden yana kullanabilmektedir. Cinsiyet eşitsizliği görülen sanayileşmiş ama muhafazakâr toplumlarda 60 yaşında bir erkeğin flört olanağının aynı yaştaki bir kadınınkiyle kıyaslanması, kadının yaş ve görünüme dair kaygılarını ve dolayısıyla yaş ve güzelliğin hiyerarşik konumlanmış olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir. Kaldı ki kadının bu baskıyı daha genç ve güzelken yaşaması da sorunun derinliğini göstermektedir” (Güzel, 2013: 81).
4. Sosyal Medya ve Influencerların Etkisi
Son yıllarda teknolojinin daha da gelişmesiyle birlikte geleneksel medyanın yerini almaya başlayan sosyal medya, geniş kitlelerce yaygın olarak kullanılan ortamlardandır. En büyük avantajlarından birinin zamandan ve paradan tasarruf olduğu söylenebildiği gibi; farkındalık oluşturma, güncel bilgilere ulaşma ve insanlarla iletişim kolaylığı sağlama gibi özellikleri de bir artıdır. Kullanımı arttıkça sosyal medyanın insanların psikolojileri üzerindeki etkileri de daha fazla araştırılmaktadır. Global Web Index’e göre ortalama bir insan günde neredeyse 6 saatini internette geçiriyor (Kemp, 2018). Bu süreç içerisinde sürekli olarak belli bir kalıpta olan görüntülere maruz kalan kişiler, kendilerini bu görüntülerle kıyaslamaya başlıyor. Sosyal Karşılaştırma Teorisi’ne göre bireyler kendilerinin, düşüncelerinin, niteliklerinin nesnel olarak değerlendirilmesine ihtiyaç duyar ve öz değerlendirme yaparak kendilerini başkalarıyla karşılaştırırlar (Festinger, 1954). Upward comparison (yukarı karşılaştırma) ve downward comparison (aşağı karşılaştırma), Festinger tarafından tanımlanmış iki farklı sosyal karşılaştırmadır ve ilki, kişinin kendisini kendisinden daha üst kademede olan biriyle karşılaştırma durumuyken; ikincisi, kendisini daha alt kademede olan biriyle karşılaştırmasıdır. Bu açıdan bakıldığında bireylerin kendilerini sosyal medya aracılığıyla fotoğraflarına kolayca ulaşabildikleri modellerle ve televizyon ünlüleriyle karşılaştırmaları upward comparison olarak tanımlanır ve vücut memnuniyetsizliğinin artırmasına yol açar. Sosyal medyanın beden algısı üzerine etkisi konusunda yapılan çalışmalar genellikle sosyal medyada geçirilen zamanın, beden memnuniyetsizliğiyle olan bağlantısı üzerinedir ve farklı araştırmacılar birbiriyle uyumsuz farklı sonuçlara ulaşmışlardır. Örneğin sosyal medyada geçirilen zaman ile genç yetişkinler arasında beden memnuniyeti arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (Puglia, 2017: 28). Öte yandan başka bir çalışma Facebook’un genç kadınların beden algısı ve ruh hali üzerinde diğer sitelere kıyasla daha olumsuz bir etkisi olduğunu göstermektedir (Fardouly vd., 2015). 13-15 yaş genç kızların internet tüketimi ile beden kaygıları arasındaki ilişkiyi araştıran farklı bir çalışmada internette ne kadar çok zaman geçirirlerse zayıf beden idealini o kadar içselleştirdikleri gösterilmiştir (Tiggemann ve Slater, 2013: 631-632). 14-25 yaş arasındaki 357 ergen ve genç yetişkin kadının yaşları ve sosyal medyada geçirdikleri süre ile beden memnuniyetleri arasındaki ilişkinin incelendiği başka bir çalışmada, özellikle sosyal medyadaki mankenlerin ve ünlülerin paylaşımlarının beden memnuniyetini önemli ölçüde etkilediği tespit edilmiştir. Kişilerin en çok memnuniyetsizlik duyduğu alanlar ise vücut ağırlığı ve geniş gövdedir. Daha genç (14-18 yaş) ve daha yaşlı (19-25 yaş) olarak iki grupta incelenen katılımcılardan daha yaşlı grubun beden memnuniyetsizliğinin daha yüksek olduğu ve sosyal medyada geçirilen zaman arttıkça memnuniyetsizliğin arttığı bulgular arasına eklenmiştir (Wallis, 2015).
Fotoğrafın açıklama kısmına konulan “#” (hashtag) imgesi paylaşımın daha geniş kitlelere yayılmasını kolaylaştırmaktadır. Instagram üzerinde yapılan bir çalışmada influencerların sıkça kullandığı #fitspiration (fitness inspiration) etiketi incelendiğinde 600 fotoğrafın çoğunun tek tip ince ve kaslı bir vücut görseli sunduğu ortaya konulmuştur (Tiggemann ve Zaccardo, 2015). Bu etiketin 130 kadın üniversite öğrencisinin beden algısına olan etkisini araştıran bir çalışmada ise bu etikete sahip fotoğraflara maruz kalan bireylerin beden memnuniyetsizliklerinin anlamlı bir şekilde arttığı gözlemlenmiştir. Seyahat fotoğrafları gösterilmiş kontrol grubunda ise bir farklılık tespit edilmemiştir (Tiggemann ve Zaccardo, 2015).
2020’de Türkcan tarafından yapılmış bir çalışma, Türkiye’de insanların %41,5’inin günde 2 ila 4 saat arasında sosyal medya kullandığını ortaya çıkarmıştır (Türkcan, 2020). Bu çalışmaya göre sosyal medyada geçirilen zamanın beden memnuniyetsizliği üzerinde anlamlı bir etkisi yoktur, erkekler bedenlerinden kadınlara oranla daha memnundur ve her iki taraf da yaşlandıkça beden memnuniyetleri artmaktadır (Türkcan, 2020). Bu sonuç literatürle yarı uyumlu bir noktadadır. Kadınların yaşlandıkça bedenlerinden daha memnun oldukları 2016’da Grogan tarafından da araştırılmış ve desteklenmiştir (Grogan, 2016: 194) ancak bir diğer çalışmada erkeklere ait bulgular erkeklerin yaşlandıkça bedenlerinden daha çok rahatsız olduklarını belirtmiştir (Grogan, 2011).
Türkiye’de influencerların yüz güzelliği ve kozmetik algısına olan etkisini inceleyen bir çalışma şu şekildedir (Macit, 2020): amaçlı örnekleme yöntemi temel alınarak belirlenen Türkiye’de 2019 yılında kozmetik, makyaj, güzellik kategorisi baz alındığında en fazla Instagram takipçisi bulunan 10 influencerın en çok beğenilen fotoğrafları incelenmiştir. Aralık ayı istatistiklerine göre incelenen kategoride en çok takipçisi olan 10 influencer: Danla Biliç, Duygu Özaslan, Şeyda Erdoğan, Merve Özkaynak, Eczacı Selen Esener, Cansu Akın, Ezgi Fındık, Nur Bilen Yavuzer, Selin Yağcıoğlu Balarısı ve Sebile Ölmez’dir (Boomsocial, 2019). Bu isimlerin en çok beğeni alan iki fotoğrafı içerik analizi yöntemi ile analiz edilerek ürün tanıtımı yapılıp yapılmadığı, moda olan tek tip fabrikasyon güzellik algısının desteklenip desteklenmediği araştırılmıştır. Bulgular yukarıda belirtilen durumların hepsinin geçerli olduğunu, influencerların takipçilerini kozmetik ürün kullanımına veya cerrahi operasyonlara teşvik ettiklerini öne sürmüştür. Tek tip güzellik algısının izleri olan keskin çene hattı, dolgun dudak, kalkık ve kavissiz kaş, çıkık elmacık kemikleri, ince ve düz burun gibi elementler 10 influencerda da gözlemlenmiştir. Çalışma, bu bulgular sonucunda influencerların bireylerin güzellik algılarını etkilediklerini ve bu yolla daha fazla tüketime ve özgüven problemlerine ittiğini öne sürmüştür (Macit, 2020).
Araştırma Metodu
Bu çalışma nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi metoduyla yapılmış derleme çalışmasıdır. Verilerin toplanması amacıyla önce https://tez.yok.gov.tr/ tez sayfasında “influencer”, “sosyal medya”, “beden algısı”, “body image” anahtar kelimeleri sisteme girilerek ilgili tezler bulunmuş ve çalışmamıza uygun olan tezler seçilerek incelenmiştir. Yine konu ile ilgili yazılmış bilimsel makaleler Google Scholar arayüzünden taranarak ilgili olanlar seçilmiştir. Literatür taraması sonucu elde edilen veriler içerik analizine tabi tutularak betimsel analiz yöntemiyle yorumlanmıştır.
Tartışma
Henüz çocukluktan başlayan ve insanlığın yakasını hiç bırakmayan güzellik algısı ve dayatması hangi yaş grubunda ya da hangi cinsiyette olduğu önemli olmaksızın herkesi etkisi altına almaktadır. Küçük yaşlardan itibaren çocuklara alınan oyuncaklardan tutun da izledikleri çizgi filmlere, dizilere, okudukları kitaplara kadar her şey çocukları etki altına alır. Oyuncak bebekler, özellikle Barbie, Bratz, Winx vb. markaların oyuncakları ince vücutlu, iri ve yuvarlak gözlü, küçük burunlu, uzun boylu bedenlere sahiptir. Bu çizgi zaman zaman değişse de genellikle dönemin popüler özellikleri takip edilir ve bu karakterler her zaman özenli saç ve makyajları ve modaya uygun kıyafetleri ile karşımıza çıkar. Keza çizgi filmlerde tasvir edilen prens-prenses normları; kadınların zayıf ve uzun boylu olması, erkek kahramanların kaslı ve güçlü tasvir edilmesi de beden algısı üzerinde etkili olmaktadır. “Yurt dışında yapılan bir araştırma; ergenlik dönemindeki kızların her hafta 31 saatini televizyon seyrederek yaklaşık 15 saatini internette ve 4 saatini de dergilere bakarak geçirdiğini gösteriyor. Benzer bir şekilde 1995’te yapılan bir araştırmaya göre kadınların yüzde 70’i bir kadın dergisine üç dakika baktıktan sonra kendini depresif ve suçlu hissediyor çünkü kendini beğenmiyor.” (İTÜ Geliştirme Vakfı Araştırmaları). Medyada bir şekilde kendimize dair bakışımızı etkileyen, bizi başkalarına “güzel” görünmek için ideal arayışına motive eden veya bizi mükemmel görünen prototiplerin oluşumuna doğru iten iletişim biçimleri geliştirildi. Her birimiz, sosyal medya ağlarının etkisiyle çevrelenmiş olduğu bir dünyada yaşamaktayız. Bunlar sadece 7/24 bağlantıda olduğumuz iletişim araçları değil, aynı zamanda etkileşimde bulunduğumuz günlük referans noktalarını da temsil etmektedir. Bu referanslar akranlarımız, doğrudan tanıdığımız kişiler olabileceği gibi televizyon ünlüleri, modeller veya sosyal medyada sıkça karşılaştığımız “influencerlar” da olabilir. Biz bu insanları dijital ekranların ardından yansıttıkları imajları görerek kendimizi şartlandırmaktayız. Artık kadın ya da erkek ayrımı olmaksızın herkes bu yeni nesil internet ünlüsü “influencer” akımını takip etmekte, ya onlar gibi olup maddi kazanç sağlama uğruna çabalamakta ya da onlar gibi olup neredeyse evrenselleşmiş güzellik algısı içerisinde kendilerine güzel kadın ve yakışıklı erkekler olarak arzulanan, özenilen bir vücuda ait olmaya çabalamaktadırlar. Burada çaba konusu değişse de değişmeyen şey onlar gibi olma arzusudur. İnsanlar, ekranda mükemmel bir ideal elde etmek için telefon ve bilgisayarlardaki güzellik filtrelerini kullanarak görüntüyü mükemmel hale getirmek için mümkün olduğunca uğraşmaktadır. Bu hareketler bir alışkanlığa dönüşmekte ve bu alışkanlıklar sosyal ağların üstel kullanımı ile güçlendirilip daha önce fark edilemeyen kusurlara odaklanarak fotoğrafı çeken kişinin kendi algısını etkilemektedir. Bu durum insanları sürekli ön plana çıkarmakta ve çoğu zaman gerçeğe uymayan ve takipçilerden onay almak için ideal bir görüntü bulma arayışına itmektedir. Böylece “mükemmel selfie” mümkün olduğunca çok beğeni almak için bir yarış ortamına dönüşmektedir. Bireyin algılanan bedeniyle, zihnindeki ideal bedeni arasındaki uzaklığın, beden algısı bozukluğunun temelini oluşturduğu gözlenmektedir. Birey bu ideal bedenden uzaklaştıkça kendisini daha fazla eleştirmekte, suçlamakta ve dolayısıyla kendine olan inancı kırılarak özgüveni düşmektedir.
Moda ve kozmetik sektörünün yegâne pazarlayıcısı durumuna gelmiş olan influencerlar paylaştıkları fotoğraf, video ya da Reels’ler ile kendilerince ve bu şirketlerin isteklerince yapay bir dünya oluşturmaktadırlar. Sabah erken saatlerde ya da gece geç saatlerde paylaşım yapan ama hem yüzlerinde hem bedenlerinde pek de bir kusur sayılan detayları barındırmayan fenomenler her daim bakımlı ve “güzel” olduklarına dair de insanların zihinlerinde iz bırakmaktadır. Öyle ki bu durum sabah uyandığında ilk iş olarak makyaj yapımına başlayan, kuaföre uğramadan güne başlayamayan, zayıf olmak uğruna çeşitli ürünler kullanarak sağlığına zarar veren ya da aç dolaşan kişilerin meydana gelmesine neden olmaktadır. Bu profiller tek tek incelendiğinde fenomenlerin pazarlamasını ya da tanıtımını yaptıkları her ürünü kullandıkları ya da kullandıklarını söyledikleri görülmektedir. Bir pazarlama stratejisi olarak baktığımızda bu ürün- kullanıcı portföyü ne kadar artarsa şirket ya da şirketler o kadar kar sağlayacağından beden algısı, güzellik gibi kalıpların oluşması topluma ve insana verdiği zarardan çok buradan sağlanan maddi kazançlar moda ve kozmetik sektörlerine yön verenler açısından daha önemli gibi görünmektedir. Fenomen olan birinin giydiği bir elbisenin içine girebilmek için kilo vermeye çalışan insanlar, fenomen birinin kullandığı fotoğraf filtresi ile yüzünün pürüzsüz görünmesi bunun sonucunda da onun gibi bir cilde sahip olmak için çeşitli kozmetik ürünlerini satın alıp cildini düzeltmeye çalışan ya da beğendiği bir influencera, modele benzemek isteyerek estetik operasyonlar geçiren insanların oranı ciddi bir biçimde artmaktadır. Örneğin bir süre önce küçük burun moda iken şu an düz inen çıkık burun moda olabilmekte insanlar bu modayı takip etmek için çeşitli estetik operasyonlar geçirmektedir. Ya da kalkık burun, çıkık elmacık kemikleri moda olabilmekte ve insanlar onlar için de çeşitli operasyonlar yaptırmaktadır. Bu durumlar insanların zihinlerini sağlıklarını olumsuz etkilemekte bedenlerine faydadan çok hem maddi olarak hem fiziksel olarak olumsuz etkiler yaratmaktadır.
Sonuç ve Öneriler
Toplumda beden algısı genellikle kadınlar açısından değerlendirilir ve kadınların erkeklere oranla bedenlerinden daha az memnun olarak bedenlerini değiştirmeye çalıştıklarına dair bir algı mevcuttur. Ancak bununla birlikte değişen zaman içerisinde erkeklerin de lazer epilasyon, düzenli spor, protein tozu ve benzeri ek takviyeler gibi eylemlerle kendi bedenleri üzerinde çeşitli değişikliklere gittiklerini gözlemlemek mümkündür. Tabii ki bunların içerisinden spor salonlarını erkeklerin kadınlara oranla daha fazla doldurmasının ana sebebinin beden algısındaki değişim mi olduğu yoksa salonlarda kadınların daha az bulunmasından kaynaklı bir görünürlük veya küçük yaşlarda erkek çocuklarının kız çocuklarından daha sık spora yönlendirilmesi gibi sosyolojik ve psikolojik etkenler mi olduğu tartışılabilir ve bu konuda literatür taranabilir, yeni çalışmalar yapılabilir. Yine de günümüzde kadın ve erkeklerin çoğunun kendilerini beğenmedikleri ve görünüşlerini değiştirmeye çalıştıkları bir gerçektir.
Şimdiye kadar geldiğimiz noktada elde ettiğimiz verilerden yola çıkarak medya, sosyal medya, influencer gibi öğelerin, insan zihnindeki beden algısını, imgesini, moda ve kozmetik ürünlerine bakış açılarını etkileyen yönlendiren öğeler oldukları ortaya çıkmaktadır. Tafesse ve Wien (2018: 244) influencerların takipçilerine verdikleri mesajlara dair “pazarlamacıların söylemek istedikleriyle tüketicilerin duymak istedikleri arasındaki mesafeyi kapatmaya yarayan” tanımını yapmıştır. İnsanlar influencerları kendilerine yakın, bir nevi arkadaş gibi görürler ve güvenirler. Sosyal medyada yapılan ürün yerleştirmeler ve paylaşımlar duygulara hitap etmektedir ve insanları harekete geçirme özelliğine sahiptirler. Ürün veya markalar, ihtiyaçlara yönelik rasyonel argümanlar yerine çekicilik ve dış görünüş üzerine yoğunlaşmakta ve bu şekilde kullanıcılara algı yönetimi yapmaktadırlar.
Bu çalışmada incelediğimiz araştırmaların beden algısı ve sosyal medyaya dair bulguları bize karmaşık sonuçlar göstermiştir. Sosyal medyada geçirilen zamanın beden algısını olumsuz etkileyip etkilemediği tartışması şu şekillerde açıklanabilir: Öncelikle bireylerin sosyal medyada gezinirken tam olarak ne gibi paylaşımlara maruz kaldığı kişiden kişiye değişecektir. Birey güzellik, fitlik, moda ve benzeri konulara odaklanan kişileri daha az takip ediyorsa bununla orantılı olarak algısında daha az bir değişme olacağı veya daha az etkileneceği iddia edilebilir. Burada incelenen sosyal medya platformu da aslında çok önemlidir. Facebook, Instagram anasayfası, Twitter gibi karşımıza çıkan konseptler konusunda biraz daha hakimiyet hakkına sahip olduğumuz platformlarda birey daha az etkilenebilirken Tiktok, Instagram Reels gibi tamamen uygulamanın algoritması gereği kalıplaşmış güzellik kavramına uygun bedenleri sonsuz bir döngü içinde aktarıldığı platformlarda kişi daha fazla etkilenecektir. Dolayısıyla kişinin sosyal medyada geçirdiği zamanın fazlalığını yalın bir şekilde incelemek yerine takip ettiği paylaşımlar ve hesaplarda bağlantılı bir şekilde incelemek daha temiz sonuçlar verebilir.
Eğer bu kavramlar bu kadar göz önünde ve yönlendirici biçimde tasarlanmış olmasaydı yani bu şekilde bir yapay dünya oluşturulmamış olsaydı büyük ihtimalle estetik ve kozmetik gibi sektörler de bu derece gelişmiş ve yaygın olmayacaktı. Bedenleri ince, görünüşleri günün hangi saatinde olursa olsun “kusursuz” olan, çeşitli filtrelerle daha da değiştirilerek sunulan paylaşımlarla ve güzel oldukları yine kendi çevrelerince tasdiklenen “influencer” profilleri medya tarafından da beslenerek insan zihninde onun gibi olma, onlara benzeme gibi kaygılar yaratmaktadır. Yapılan bir çalışma hem kadınlar hem erkeklerin selfielerini paylaşmadan önce filtre kullandıklarını bulmuştur (Fox ve Vendemia, 2016).
Literatürde beden algısıyla ilgili yapılmış çalışmaların kadın katılımcılarının ağırlık ortalamaları Dünya Sağlık Örgütü’ne göre normal skalada olmasına rağmen bedenlerinden memnun olmamaları veya beden endişeleri toplum sağlığı açısından önemli bir konudur. Ancak bu durumun çözümü sosyal medya kullanımından uzaklaşmak değildir. Medyanın her an önümüze sürdüğü bu güzellik, çekicilik gibi kavramların sabit olgulara dayanmadığını ya da bu olguları moda kozmetik gibi sektörlerin belirleyemeyeceğini, herkesin güzellik vb. algılarının değişebileceğini hatta değişmesi gerektiğini öğrenmemiz ve bunu başkalarına da öğretmemiz gerekmektedir. Bireylerin ruh sağlıklarını korumak için önlemler alınmalı, politikalar uygulanmalı ve beden olumlamaya yönelik akımlar oluşturulmalı ve desteklenmelidir.
Bengisu GÜLÜM
Melike ÜNAL
Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Staj Programı
Kaynakça:
Aslan, D. (2004). Beden algısı ile ilgili sorunların yaratabileceği beslenme sorunları. Sürekli Tıp Eğitimi Dergisi, 13(9), 326-329.
BoomSocial – Sosyal Medya Ölçümleme: Raporlama: Analiz. Erişim 12.10.2019. Erişim Adresi: https://www.boomsocial.com/Instagram/UlkeSektor/turkey/tumu
Bordo, S. (1995). Unbearable Weight. California: University of California Press.
Carroll, J. (2006). Art At The Limits of Perception: The Aesthetic Theory of Wolfgang Welsch. Almanya: Peter Lang.
Cash, T. F., & Smolak, L. (2011). Body image: A handbook of science, practice, and prevention. Guilford Press.
Cash, T. F. (2004). Body image: Past, present, and future.
Dökmen, Z. (2009). Menopoz, beden imgesi ve ruh sağlığı. Türk Psikoloji Yazıları, 12(24), 41-55.
Fardouly, J., Diedrichs, P. C., Vartanian, L. R., & Halliwell, E. (2015). Social comparisons on social media: The impact of Facebook on young women’s body image concerns and mood. Body Image. 13, 38–45.
Festinger, L. (1954). A theory of social comparison processes. Human Relations. 7(2), 117–140.
Foucault, M. (2007). Cinselliğin Tarihi. (Çev. Hülya Uğur Tanrıöver). İstanbul: Ayrıntı Yayınları
Fox, J., & Vendemia, M. A. (2016). Selective self-presentation and social comparison through photographs on social networking sites. Cyberpsychology, behavior, and social networking. 19(10), 593-600.
Grogan, S. (2016). Body image: Understanding body dissatisfaction in men, women and children. Taylor & Francis.
Grogan, S. (2011). Body image development in adulthood. Thomas F. Cash & Linda Smolak (Ed.). Body image: A handbook of science, practice, and prevention (2nd edition) içinde. New York: Guilford Press, 93–101.
Güzel, E. (2013). Kültürel Bağlamda Kadın Ve Güzellik “Türkiye’de Bir İktidar Alanı Olarak Elitler Üzerinden Güzellik Anlayışına Ve Bir Tüketim Nesnesine Dönüşen Kadın Sorununa Bakış. Doktora Tezi İstanbul: Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
İTÜ Araştırmaları Vakfı. (2013-2014) Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü Araştırmaları.
Kemp, S. (30 Ocak 2018). Digital in 2018: World’s internet users pass the 4 billion mark. [Blog yazısı]. Erişim adresi: https://wearesocial.com/blog/2018/01/global-digital-report-2018
Macit, A. (2020). Bir güzellik miti olarak kozmetiğin yeni medyada algı yaratısı: Instagram’da influencer. Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Başkent Üniversitesi SBE.
Özdemir Akgündüz, G. (2013). Foucault’da iktı̇dar ve beden ilı̇şkı̇sı̇. Akademik Bakış Dergisi, 38, Erişim adresi: http://w.akademikbakis.org/eskisite/38/47.pdf (17.08.2017)
Puglia, D. R. (2017). Social media use and its impact on body image: The effects of body comparison tendency, motivation for social media use, and social media platform on body esteem in young women. Yüksek Lisans Tezi. Chapel Hill: The University of North Carolina at Chapel Hill, School of Media and Journalism.
Secord, P. F., & Jourard, S. M. (1953). The appraisal of body-cathexis: body-cathexis and the self. Journal of Consulting Psychology, 17(5), 343–347.
Shroff, H., & Thompson, J. K. (2006). The tripartite influence model of body image and eating disturbance: A replication with adolescent girls. Body Image, 3(1), 17–23.
Smolak, L. (2011). Body Image Development in Childhood. Thomas F. Cash & Linda Smolak (Ed.). Body image: A handbook of science, practice, and prevention (2nd edition) içinde. New York: Guilford Press, 67–75.
Tafesse, W., & Wien, A.H. (2018). Using Message Strategy to Drive Consumer Behavioral Engagement on Social Media. Journal of Consumer Marketing, 35, 241-253.
Tiggemann, M., & Slater, A. (2013). NetGirls: The Internet, Facebook, and body image concern in adolescent girls. International Journal of Eating Disorders, 46(6), 630– 633.
Tiggemann, M., & Zaccardo, M. (2015). “Exercise to be fit, not skinny”: The effect of fitspiration imagery on women’s body image. Body image, 15, 61-67.
Turner, P. G., & Lefevre, C. E. (2017). Instagram use is linked to increased symptoms of orthorexia nervosa. Eating and Weight Disorders-Studies on Anorexia, Bulimia and Obesity, 22(2), 277-284.
Türkcan, K. (2020). The effect of self-compassion on the relationship between body image and social media usage. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Bahçeşehir Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
Wallis J. (2015). The Effects Of Social Media On The Body Satisfaction Of Adolescent And Young Adult Females. Yüksek Lisans Tezi. Manhattan: Kansas State University, College of Human Ecology.
Wardle, J., & Foley, E. (1989). Body image: Stability and sensitivity of body satisfaction and body size estimation. International Journal of Eating Disorders, 8(1), 55–62.
Wolszon, L. R. (1998). Women’s Body Image Theory and Research: A Hermeneutic Critique. American Behavioral Scientist, 41(4), 542–557.