Özet
Geçmişten günümüze insanlar siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal gibi birçok sebeplerden dolayı zorunlu veya gönüllü şekilde göçler gerçekleştirmişlerdir. Küreselleşmeyle beraber göç kavramı yaygınlaşmış, farklı fraksiyonları da beraberinde getirmiştir. Günümüz dünyasında özellikle kitlesel göçlerin artması akademide, uluslararası hukukta göç kavramı üzerine birçok farklı atılımlar görülmüş, göç üzerine farklı çalışmalar gereği doğmuştur. Dünyada kendi iyice belli etmeye başlayan küresel iklim krizi, çeşitli yerlerde kendini belli etmeye başlamış, suların yükselmesi, kuraklık, aşırı sıcaklar gibi önemli sorunlara yol açmaktadır. Bu krizlerden etkilenen/etkilenecek halkların, yakın gelecekte kitlesel göçlere başlayacağı tahmin edilmektedir. Bu bağlamda bu çalışmada ortaya çıkmaya bu kitlesel göçlere bağlı olarak başlayan iklim mültecisi kavramına bakılacak, göç ve iklim mültecisi üzerine hangi alanlarda ne gibi çalışmalar yapılmaya başlandı/başlanacak göz atılacaktır.
Anahtar Kelimeler: Mülteci, İklim Mültecileri, Göç, Uluslararası Göç, İklim Krizi.
Abstract
From the past to the present, people have migrated voluntarily or forced for many reasons such as political, economic, cultural, and social. With globalization, the concept of migration has become widespread and has brought different factions with it. In today’s world, the increase in mass migration has seen many different breakthroughs in the concept of migration in academia and international law, and the need for different studies on migration has arisen. The global climate crisis, which has started to show itself in the world, has also started to show itself in various places and causes important problems such as rising water, drought, and extreme heat. It is estimated that the people who are/will be affected by these crises will start mass migration in the near future. In this context, in this study, the concept of climate refugee, which started to emerge due to these mass migrations, will be examined, and what kind of studies have started/will be started on migration and climate refugees.
Keywords: Refugee, Climate Refugees, Migration, International Migration, Climate Crisis.
Giriş
İnsanlık ortaya çıktığı andan itibaren sürekli hareket etmektedir. Tarihin her döneminde göç olgusu çeşitli siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel, doğal veya yapay nedenlerden dolayı varlığını sürdürmüştür. Kavimler Göçü, kırdan kente göç, Avrupa kıtasından Amerika kıtasına göç vb. göçler her zaman sosyal bilimlerin incelediği göçler olmuştur. Göç, kişi veya kişilerin ilerideki yaşantılarının bir bölümünü veya tamamını bir yerleşim yerinden diğerine yerleşmesi şeklinde yaptıkları eylem olarak ifade edilir. Göç, her zaman dinamizmini korumuş, farklı fraksiyonlarla tarihte olgusallığını korumuştur. Özellikle günümüzde göç kavramı akademide önemli bir konu haline gelmiş, bununla ilgili sayısız çalışmalar yapılmaya başlanmıştır.
Günümüz siyasetinde çeşitli ülkelerde meydana gelen siyasi ve ekonomik istikrarsızlık, silahlı çatışmalar gibi etkenler kitlesel göçleri arttırmış, bu da uluslararası boyutta uzun yıllar tartışılacak bir alan oluşturmaya başlamıştır. Kitlesel göç oluşturabilecek diğer bir etken ise küresel iklim krizi tehlikesidir. Çevresel, iklimsel ve buna bağlı olarak oluşan doğal afetler sonucu göç eden/edecek insan sayısı hızla artış göstermektedir. Bu duruma bağlı olarak iklimsel sebeplerden dolayı endişe ve korku içinde göç eden insanlar olarak adlandırabileceğimiz iklim mültecisi kavramı ortaya çıkmıştır. 2050 yılına kadar 200 milyon insanın iklim değişikliği nedeniyle yerlerini değiştireceği tahmin edilmektedir (Ekşi, 2016: 20). Maldivler, Marshall Adaları, Kiribati gibi adalar deniz seviyesinin yükselmesi sonucu yaşanılmayacak hale gelecek, birçok insan göç etmek zorunda kalacaktır. Kuraklık ve buzulların erimesi sonucu Asya’da Afrika’da yaşayan insanlar da iklim mültecisi olma riskiyle karşı karşıya kalacaktır. Asya’da iklim değişikliği sonucu oluşacak olan tropikal kasırgalar ve deniz seviyesine yakınlığı, büyük bir nüfusu tehdit etmektedir. Afrika’da ise su kıtlığı, kuraklık ve iklim değişikliği milyonlarca insanı göç etme sorunuyla baş başa bırakmaktadır (Ekşi, 2016: 19). Bu çalışmada iklim mültecisi kavramına ilişkin uluslararası ilişkiler, uluslararası hukuk bağlamında yapılan atılımlar gözden geçirilecek, güvenlik politikalarına ilişkin tartışma sunulacaktır.
1. İklim Mültecisi Nedir?
Bireylerin, siyasi, ekonomik, sosyal vb. sebeplerle bir yerden başka bir yere göç etmesi günümüzde yaygın olarak gözlemlenmektedir. Bireyler doğal çevrede yaşanan değişimler, tahribatlar sonucu yaşam koşullarının değişmesi sebebiyle göç etmektedir. Çevrede gerçekleşen değişimler Sanayi Devrimi sebebiyle hızlanmaya başlamış farklı bir boyuta gelmiştir. Sanayi Devrimi sonrası süreçte ise insanların yaptığı tahribatlar yerel seviyeden küresel ölçeğe kadar çeşitli sorunlar ortaya çıkarmıştır. “Yerel düzeyde kirlilik, doğal kaynakların tüketilmesi gibi sorunlar; küresel düzeyde ise okyanus asitlenmesi, çölleşme, ormansızlaşma, verimli arazilerin kaybı, biyolojik çeşitliliğin azalması, küresel iklim değişikliği gibi meseleler ortaya çıkmaktadır” (Yılmaz ve Navruz, 2019: 257). İklim değişikliği, küresel sıcaklıkların artışı, buzulların erimesi, kaynakların azalması, aşırılaşan hava olayları, mevsim değişimi, hastalıkların yayılmasına sebep olma gibi birçok farklı etkilere sahiptir. Bu değişiklik yüzünden ise kaynak güvensizliği, sosyal huzursuzluklar, yoksulluk, güvenlik sorunu ve göç artışı gibi problemler ortaya çıkmaya başlamıştır. Özellikle ekolojik boyutların yanında insani boyutların da artışı günümüzde kendini göstermeye başlamıştır. Kitlesel göçler bu insani boyutun önemli birer sonucudur. Kısacası küresel iklim değişikliği dünyanın her çeşit bölgelerinde çeşitli nedenlere bağlı olarak kitlesel göçlere neden olmakta ve her geçen yıl bu kitlesel göçlerin artacağı ihtimali ile de karşı karşıya bırakacaktır (Gönenç ve Kibaroğlu, 2017: 2).
Mülteci kavramı, 1951 Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Ek Protokolü’ne göre “ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen, yahut zulüm korkusu nedeniyle ülkesine geri dönmek istemeyen kişi” olarak tanımlanmaktadır (Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği, 1998). Bu bağlamda “ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için” şeklinde bir tanım yapılması iklim üzerinden bir korku ve tehlike yaşanması halinde ne gibi bir süreç oluşturabileceği hakkında bize son derece belirsiz bir altyapı oluşturmaktadır. İklim mültecileri ile benzer bir anlam taşıyan çevre mültecileri kavramının uluslararası gündemde yer alması 1985 Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nda Essam El-Hinnawi’nin bir yazısı ile gerçekleşmiştir. El Hinnawi, çevre mültecilerini “varlığını tehlikeye atan veya yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyen belirgin bir çevresel bozulma (doğal süreçler ve/veya insanlar tarafından tetiklenen) nedeniyle geçici veya kalıcı olarak geleneksel yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalan insanlar” şeklinde tanımlamıştır.
İklim mültecisi kavramının önümüzdeki yıllarda ne tür bir seviyeye ulaşabileceğine dair birçok tahmin bulunmaktadır. 1989 yılında Amerikan Biyolojik Bilimler Enstitüsü toplantısında, Mostafa K. Tolba, 50 milyon kadar insanın çevre mültecisi olabileceği konusunda uyardı. Norman Myers Ultimate Security adlı kitabının “Environmental Refugees” adlı bölümünde yaklaşık olarak 200 milyon insanın yakın gelecekte iklim mültecisi olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu vurgulamaktadır (Myers, 1993: 613). Christian Aid kuruluşu ise yaklaşık 1 milyar insanın 2050 yılında iklim mültecisi olabileceği tahmininde bulunmuştur (Christian Aid, 2007: 5). Bu tahminler ışığında uluslararası siyasette birçok alanda önlem alma ihtiyacı doğmuş, iklim değişikliği tehlikesi ve iklim mültecisine ilişkin ne tür önlemler, çözümler yapılabilir tartışması ortaya çıkmıştır.
2. Uluslararası Siyaset Gündeminde İklim Mültecilerinin Yeri
İklim değişikliği, küresel ısınma, çevresel felaketler, uluslararası arenada tartışılan ve gündemini koruyan olgular olmuştur. İklim Mültecisi kavramının tanımı için de uluslararası hukukta iki farklı görüş bulunmaktadır. İlk görüş 1951 Cenevre Sözleşmesinin kapsamının tekrardan gözden geçirilmesini ve yeni mülteci kategorilerinin oluşması için bir konvansiyon oluşturulmasını savunmaktadır. Diğer bir görüş ise 1998 yılında çıkarılan Ülke İçi Yerinde Olma Konusundan Yol Gösterici İlkelere benzer bir şekilde yapının getirilmesini savunmaktadır (Yılmaz ve Navruz, 2019: 259). İklim Mültecisi kavramı uluslararası kamuoyu ve akademik araştırmalarda kullanılmakta, tam bir tanım yokluğu ve farklı kullanımlar da beraberinde birtakım olumsuzlukları getirmektedir. Yasal bir çerçevenin olmaması iklim kaynaklı tahribattan kaçan bireylere ilişkin herhangi bir koruma mekanizmasının oluşmamasına neden olmaktadır. İklim mültecileri ve çevresel nedenlerden dolayı yer değiştiren bireyleri koruyan ve devletleri bu doğrultuda ise hareket etmeye zorlayan herhangi bir mekanizma görülmemektedir. Fakat ulusal ölçekte iklim mültecisine ilişkin çalışmalar karşımıza çıkmaktadır. Avustralya’da mülteci yasasına iklim mültecileri kavramı da eklenmiş, bu şekilde iklim kaynaklı sebeplerden dolayı göç eden insanlara vize verme olanağının yolu açılmıştır. Yeni Zelanda’da ise iklim değişikliği ile yer değiştirmek zorunda kalan insanları her yıl belirlenen sayıda Pasifik Erişim Kategorisi (Pasific Access Category) adıyla kabul etmektedir.
Her ne kadar uluslararası hukukta iklim mültecileri hakkında yasal bir tanım olmasa da iklim değişikliği ve iklim mültecileri hakkında önemli çalışmalar uluslararası çevrede gözlemlenmektedir. BM İklim Değişikliği Çerçeve Konvansiyonu (United Nations Framework Convention on Climate Change-UNFCCC) yaklaşık 193 devletin taraf olduğu bir konvansiyondur. Konvansiyonda amaç iklim değişikliği konusunda devletler arası işbirliğini teşvik etmek ve geleceğe yönelik bir çerçeve hazırlamaktır. Bu konvansiyona ek olarak imzalanan Kyoto Protokolü ise devletlere sera gazı emisyonunu sınırlama yükümlülüğü getirir (Ekşi, 2016: 39). İklim değişikliği için uluslararası arenada önemli bir dönüm noktasını gösteren 2015 BM İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’nda (COP21) kabul edilen Paris Anlaşması, iklim mültecisi kavramını açıklamamış fakat 50. maddesinde iklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle alakalı yer değiştirmeyi önlemek, en aza indirmek ve ele almak amacıyla, Varşova Uluslararası Mekanizması Yürütme Komitesi’ne bu konuyla alakalı acil bir görev gücü oluşturulması çağrısında bulunmuştur.
Avrupa Birliği, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak, iklim mültecisi potansiyeli olan ülkelerde yoğunlaşmış çalışmalar yapmaktadır. AB Komisyonu bir çalışma grubu oluşturmuş, bu çalışma grubu 2011-2013 yıllarında, iklim ve iltica alanlarında üçüncü ülkeler ile işbirliğine dair stratejiler ve adımlar geliştirme raporu oluşturmuştur. Çalışma grubunun raporunda üçüncü dünya ülkelerinden iklim değişikliği yüzünden Avrupa’ya kitlesel göç akınlarının olabileceğinden bahsetmiş, bununla ilgili ne gibi çalışmalar yapılabileceğine dair anekdotlarda bulunmuştur. AB, bu iklim krizine karşı önlem için 2050 yılına kadar karbon-nötr bir kıta olma hedefi ile öncelikli olarak bu krizden en çok etkilenen ülkeler başta olmak üzere yatırım planlamaları yapmış, her alanda teşvikler oluşturmuştur. Avrupa’ya kitlesel göç gelebilecek ihtimali olsa da Avrupa’da da iklim değişikliği yüzünden tehdit altında olan bölgeler vardır. Bu göç ihtimallerinin de Avrupa’da güvenlik problemine yol açabileceğine dair görüşlerin olduğundan da bahsetmek gerekir.
Bu gelişmelerle ilgili en son 2020 yılında BM İnsan Hakları Komitesi, iklim değişikliği sebebiyle etkilenen bölgelerde yaşayan insanlara sığınma hakkı tanınabileceği yönünde bir karar aldı. Kiribati Adaları’na bağlı Tarawa ’da yaşayan bir kişi, deniz seviyesinin yükselmesine bağlı olarak içme suyuna zehirli atık karıştığı ve arazi fiyatlarının olağanüstü artması gerekçesiyle 2013 yılında Yeni Zelanda’ya sığınma başvurusunda bulunmuştu. Yeni Zelanda’da ise hayati tehlikesi bulunmadığı nedeniyle 2015’te başvurusu reddedilmişti. BM İnsan Hakları Komitesi ise, söz konusu başvuru ile ilgili “İklim değişikliği sebebiyle topraklarını terk eden kişiler temel hakları tehdit altında olması durumunda ülkelerine geri gönderilemezler” kararını almıştı. Bu kararla birlikte Yeni Zelanda’nın uluslararası hukuka aykırı bir eylem yapmadığını, ancak iklim değişikliğinin de yaşama hakkını tehdit edebilecek potansiyelde bir neden olduğunu da açıkladı. Bu karar ilk olarak hukuken bağlayıcı olmasa da iklim değişikliğinin ne tür bir seviyeye ulaştığının bir göstergesi olmuş, ulusal ve uluslararası mecralarda iklim değişikliği ve iklim mültecisi kavramlarının gözden geçirilmesi için bir son çağrı olarak yorumlanmaktadır.
3. İklim Mülteciliği ve Güvenlik
Suriye’de ve dünyanın diğer bölgelerinde gerçekleşen silahlı çatışmalar ile Avrupa’daki göç krizi arasında ele almış bir çalışmada, iklimsel/çevresel koşullar ile siyasi huzursuzluk arasındaki bağlantı 2006-2015 arası yıllarda 157 ülke için iltica başvurusunda bulunmuş verilere de dayanarak incelenmiştir. Bu çalışmanın sonuçlarına göre ise iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanan kuraklık ve kıtlık, silahlı çatışma olasılığını arttırmada önemli rol oynamıştır. İklim krizi ve çevre tahribatı sonucu oluşan kuraklık, gıda kıtlığı ve su güvensizliği gibi faktörler, siyasi ve ekonomik dengenin bozulmasına, silahlı çatışma çıkartma ihtimaline ve dolayısıyla da göç ihtimaline de etki etmektedir. “Çad Gölü çevresinde yaşayan insanlar açısından güvensizliğin iki kaynağı Boko Haram terör örgütü ve iklim değişikliğidir. Gölün son 50 yılda %90 küçülmesi ve bölgede yaşayanların göle bağımlı olması insani bir krizin ortaya çıkışına neden olmuştur” (Yılmaz ve Navruz, 2019: 265). Bu durum da milyonlarca insanı yerinden ettirmiş ve mülteci olmak zorunda kalmışlardır.
Bu bağlamda güvenlik kavramının yeniden tanımlanmasında çevresel/iklim risklerin girmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. İklim değişikliğinin oluşturabileceği etkenlerin güvenlik problemi üzerinde etkisi yadsınamayacak derecede fazladır. Biermann ve Boas iklim mültecileri krizini iyi yönetebilmek ve meydana gelebilme ihtimaline karşı güvenlik sorunlarını önlemek/çözmek için kendine özgü bir rejim kurulması gerektiğini ifade etmişlerdir. Bu kapsamda ise iklim mültecilerinin tanınması, korunması, yeniden iskân edilmesi sürecinde uygulanacak 5 temel ilke önerdiler:
- Planlı yeniden yerleştirme: İklim değişikliğinin yarattığı olaylardan etkilenen bireylerin etkilendikleri yerlerde yaşadıkları sıklığa ve yarattığı sonuçlara bağlı olarak yer değiştirme ve iskân programları yapılabilir.
- Geçici sığınma yerine yeniden iskân ilkesi: Uzun vadede tahminlere göre iklim mültecilerinin kaybettiği topraklara geri dönebilme ihtimali yok veya yok denecek kadar azdır. Bu yüzden geçici sığınma yerine yeniden iskân edilmeleri gerekmektedir.
- Yerel toplumlar için kolektif haklar ilkesi: Mültecinin tanımında özellikle bireyler ve devlet temeli baz alınmıştır. Fakat özellikle iklim mültecilerinin kolektif bir hakka sahip olması önem arz etmektedir. Bu süreçte kaybedilen topraklar sadece bireyleri değil tüm topluluğun kaybettiği topraklar olacaktır.
- Ülke içi önlemlere uluslararası yardım ilkesi: Genellikle iklim mültecilerinin ülke içinde koruma altında olması ve yerlerini genellikle ülke içinde değiştirmesi, uluslararası rejimlerin iklim mültecileri meselesine daha az odaklanmalarına neden olmaktadır. Fakat bu durumun uluslararası rejimler tarafından desteklenmesi gerekmektedir.
- Uluslararası külfet paylaşımı ilkesi: İklim değişikliği sadece yerel bir sorun değil aksine küresel bir sorundur. Bu durumda her devlet, özellikle gelişmiş ülkeler, iklim mültecileri ve iklim krizi hususunda sorumluluğa sahiptir. (Bierman & Boas, 2010: 75-76).
İklim krizi bütün devletler nezdinde bir sorundur ve iklim mültecilerinin sorumluluğu da uluslararası hukuk üzerinde incelenmesi gereken bir husustur. Bu yüzden güvenlik, kitlesel göç, çatışma ihtimallerine karşı devletlerin önceden önlem alması gerekmektedir. İklim mültecilerine ve iklim krizine yönelik etkili ve verimli bir rejimin oluşturulması için, hükümetler, küresel sivil toplum kuruluşları, ulus ötesi şirketler gibi aktörlerin ortak bir zeminde buluşup, işbirliği yapmaları ile mümkün gözükmektedir.
Sonuç
İnsanlık doğduğu andan itibaren göç halindedir. Tarihin her sahnesinde de göç etmeye devam etmiştir. Günümüzde, küresel iklim değişikliği önemli bir çevresel, politik, ekonomik, sosyal, kültürel bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Nedenleri ve etkilerinin yarattığı küresel sorunların yanı sıra, uzun vadeli olarak problem oluşturmaya devam edecektir. Bu sorunlara karşı ulusal ve uluslararası ölçekte önlemler, çözümler aranması ve bu çalışmaların hızlandırılması gerekmektedir. Bu bağlamda küresel sorun olarak karşımıza çıkacak olan iklim mültecileri meselesi de hem uluslararası kamuoyunda hem de akademide şu an güncel tartışılan meselelerin başında gelmektedir. Birçok sosyal bilimciler, akademisyenler, yazarlar bu sorunun uluslararası politikada nasıl çözülebileceği, güvenlik ve hukuk hususunda neler yapılabileceği gibi konular etrafında tartışmalar yapmaktadırlar.
Tüm bu sayısal verilerin, kısa ve uzun vadede iklim değişikliğinin doğrudan veya dolaylı olarak etki ettikleri hususların sonuçlarına da bağlı olarak, ulusal ve uluslararası düzeyde belirli birtakım atılımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Özellikle iklim mültecisi kavramının uluslararası hukukta herhangi bir yasal tanımının olmaması ileride göç etmek zorunda kalacak insanlar için kolay bir sürecin bekleyemeyeceğini göstermektedir. Bu bağlamda iklim değişikliği konusunda önlem almaya en istekli kuruluşun Avrupa Birliği olduğunu söylenebilir. İklim değişikliği konusunda AB, 1980’li yılların sonundan itibaren bu sorunlara eğilmeye başlamış, iklim politikası konusunda başat uluslararası gücü temsil etmiştir. Her ne kadar hem AB nezdinde hem BM nezdinde hem de diğer uluslararası kuruluşlar nezdinde önlem çabaları görsek de bu çabaların iklim değişikliğinin yaratacağı sonuçlar itibariyle yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Bu yüzden uluslararası kuruluşlar, hükümetler, küresel sivil toplum kuruluşları, ulus ötesi şirketler gibi aktörlerin birlikte hareket edip kapsamlarını daha geniş tutmaları ve iklim mültecisi kavramının yasal bir zemine oturtmaları gerekmektedir.
İlkay Kesebir
Sosyoloji Çalışmaları Staj Programı
Kaynakça:
A Christian Aid Report. Human tide: the real migration crisis. London: A Christian Aid, 2007.
Biermann, F., & Boas, I. (2010). Preparing for a Warmer World: Towards a Global Governance System to Protect Climate Refugees. Global Environmental Politics, 10.1, 60-88.
BMMYK. (1998). Sığınma ve Mülteci Konularındaki Uluslararası Belgeler ve Hukuki Metinler, https://www.unhcr.org/tr/11798-siginma-ve-multeci-konularindaki-uluslararasi-belgeler-ve-hukuki-metinler.html (23 Mayıs 2022).
Ekşi, N. (2016). İklim Mültecileri. Göç Araştırmaları Dergisi, 2(2), 10-58.
Gökpınar, F.B. (2020). 21. Yüzyılda Yeni Bir Güvenlik Sorunu: İklim Mültecileri. Yüksek Lisans Tezi. Bursa: Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Gönenç, D. ve Kibaroğlu, A. (2017). İklim Güvenliği Kavramının Türkiye İklim Politikasındaki Yeri. Alternatif Politika, İklim Değişikliği ve Enerji Özel Sayı, 1-26.
Myers, N. (2005). Environmental Refugees: An Emergent Security Issue. 13th Economic Forum, Prague, 23-27 May 2005 Session III – Environment and Migration
Myers, N. (1993). “Environmental refugees: A growing phenomenon of the 21st century.” Philosophical Transactions of the Royal Society B. 2002: 609-613. Ultimate Security. New York: W. W. Norton & Company.
Nermin, B. (2021) İklim Mültecileri. Polenekoloji. Erişim Adresi: https://polenekoloji.org/iklim-multecileri/ (Erişim Tarihi: 23 Mayıs 2022).
Yılmaz, F.H. ve Navruz, M. (2019). Küresel İklim Değişikliği, İklim Mültecileri Ve Güvenlik. ASSAM Uluslararası Hakemli Dergi, ASSAM Uluslararası Hakemli Dergi, 13, Uluslararası Kamu Yönetimi Sempozyumu Bildirileri Özel Sayısı, 255-270.
Ziya, O. (2012). Mülteci-Göçmen Belirsizliğinde İklim Mültecileri. Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 25(99), 230-240.