1 Haziran Çarşamba günü yapılan Cumhurbaşkanları görüşmesinden sonra basına düşen açıklamaların içindeki bir bölüm belli ki insanımızın çok dikkatini çekmiş.
Perşembe sabahı erken saatlerde gittiğim Mağusa’nın açık pazarında birçok kişi bana hem görüşmelerin nasıl gittiğini hem de özellikle Hristofyas’ın geçmiş CTP liderleri ile kapalı kapılar arkasında yaptığı “AKEL ve CTP’ye Özel” antlaşmayı dile getiren sözleri ile ilgili doğrudan ve ilişkili sorular sordular.
Sordukları soru Hristofyas’ın “AKEL ile CTP temsilcileri olarak rahmetlik Özker Özgür ve Mehmet Ali Talat’la yaptığımız anlaşma masaya gelsin, ben imzalamaya hazırım” şeklindeki sözleri ve bu anlaşmanın ne olduğu ile neleri içerdiği şeklindeydi.
Haberin yerli ve yabancı basına yansıyan şeklinde, Çarşamba günkü toplantıda bunun bir şekilde dile getirildiği ve Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Hristofyas’ın da böyle bir anlaşmanın olduğunu, hatta bir dosya halinde Sayın 2. Cumhurbaşkanı Talat’a verdiğini de söylediğinin yer alması bir çok insanımızı bayağı meraklandırmış.
Meraklandırmaktan da öteye hem ilgilerini çekmiş hem de bu açıklamayı soruşturmak gereğini duymuşlar ki Hristofyas’ın bu sözlerinin içeriğinin doğru olup olmadığını benden öğrenmek istiyorlardı.
Orta yaşın üzerinde olan bazıları da bu konu ile ilgili olduğunu varsaydıkları bir başka ilintili soruyu da dile getirmeden edemediler.
Sordukları bu ilintili soru da Barış Harekâtından hemen sonra 1975 yılında kurulan ve CTP’nin resmi yayın organı olarak bilinen “Yeni Düzen Gazetesi”nin ilk matbaa makinelerinin AKEL’in girişimleri ve parasal katkıları ile dönemin Doğu Almanya Devlet Başkanı Erich Honecker’in de onayıyla Alman Demokratik Cumhuriyeti tarafından gönderilip gönderilmediğiydi.
Tabii sorunun şekli ve içeriği benim yazdığım şekil ve düzgünlükte değildi. “AKEL değil miydi ya Yeni Düzenin matbaa makinalarını ödeyen, Doğu Almanya da gönderen. Hepsi da Komünist. Tabii anlaşacaklar” şeklindeydi.
Sorumuydu yoksa soru şeklinde açıklama mıydı yoksa da soru şeklinde bir bilinmeyeni bilgiç bir şekilde dile getirmek miydi, çok da emin değilim.
Önemli olan Hristofyas’ın, uzun yıllar bir varsayım veya söylenti olarak kabul gören ama hiçbir zaman taraflarca teyit edilmeyen veya doğrulanmayan, AKEL ile CTP liderlerinin basının, partililerin ve vatandaşların ve belki de dönemin Türkiye Hükümetinin de bilgisi dışında gözden, uzak bir yerde toplanıp Kıbrıs konusunun çözümü ile ilgili bir takım temel parametreleri saptadıklarını ve bu konuda da bir anlaşma imzaladıklarını inkâr etmemesi ve resmen dile getirmesi.
Bu anlaşmanın ne vakit yapıldığının, hazırlık ve çalışma döneminin ne kadar sürdüğünün, toplantıya kimlerin katıldığının, içeriğinde nelerin olduğunun, olası bir çözümde Kıbrıslı Türklerin haklarının neler olduğunun ve de bu anlaşmayı kimlerin imzaladığının açıklanması gerekmektedir.
Hristofyas belki de iç tribünlere oynamak için bu sözleri söylemiştir.
Belki de dün seçilen Rum Temsilciler Meclisi Başkanlığına kendilerinin desteklediği adayın seçilebilmesi için gerek Yeşillerin (Ekologların) bir oyunu gerekse de DIKO içindeki ayrılıkçı Kulias’ın oyunu alabilmek için söylemiştir veya da Meclis Başkanlığı seçiminden sonra ufukta hayal meyal gözükmeye başlayan Şubat 2013’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde daha şimdiden tehlikeye girmiş olan koltuğunu kurtarmak için söylemiştir, ama söylemiştir.
“Yaydan çıkan ok ile ağızdan çıkan söz artık sahibinin değildir” atasözüne uygun olarak bu açıklama bir daha geri alınamayacak şekilde tarihin kayıtlarına düşmüştür.
Yapılması gereken bir tek davranış kalmıştır artık.
O da bu anlaşmanın içeriğinin ne olduğu ve halka rağmen niye böylesi bir anlaşma yapıldığının gerekçelerinin açıklanmasıdır.
Prof.Dr.Ata ATUN