Rum Lider Hristofyas’ın Müzakereleri çıkmaza sokmak için elden geleni yapacağını daha geçen yıldan yazmaya ve söylemeye başlamıştım.
Gözüken köy kılavuz istemiyor.
Korkunç bir politik çıkmazın içine düştü Hristofyas.
Ne altı sakal, ne de üstü bıyık. Her taraf berbat durumda.
Hristofyas’ın, müzakerelerde AKEL-DIKO-EDEK koalisyonunun bozulmasına neden olan “Dönüşümlü başkanlık, ağırlıklı oy ve 50 bin T.C. kökenli KKTC vatandaşının adada kalması” gibi öneriler sunması, daha evvelki yıldan siyasi krizin gelmekte olduğunun sinyalini vermeye başlamıştı bile.
Geçen yıl 10 Şubat 2010 tarihinde, koalisyon ortağı EDEK’in, Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas’ı, Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’la yaptığı adanın birleşme görüşmelerinde Türk tarafına ödünler vermekle suçlayarak koalisyondan ayrılması, Rum tarafındaki,- kartopu gibi, her yuvarlandığında biraz daha büyüyerek gelmekte olan- siyasi krizin önemli bir işaretiydi.
AB’nin Kıbrıslı Rumları saf dışı ederek dondurulan başlıkların bir şekilde açılarak katılım müzakerelerinin tekrardan başlatılabilmesi için girişimler yapmaya başlaması, BM Genel Sekreterinin müzakereler çıkmaza girerse, adadaki iki halkın BM zemininde anlaşamayacağı raporunu Güvenlik Konseyi üyelerine sunacağını işittirmesi, Rumları Kıbrıs sorununa barışçıl bir çözüm bulmak için sürdürülen müzakerelerde iyice güçsüz ve savunmasız bir konuma soktu.
Geçmişten gelen ülküleri nedeni ile “Köpeği tok, ekmeği de bütün” isteyen Rumlar, hem adanın tümünün mutlak olarak sahip olmak, hem de Türklere hiçbir hak vermeden müzakereleri sonuçlandırmak istiyorlar.
Ama Rumlar açısından durum, bu istek ve ülküyü gerçekleştirmeye hiçte uygun değil.
Hristofyas içte ve dışta iyice itibar kaybetmiş durumda.
21. yüzyılın hasta adamı konumuna giren Yunanistan, Kıbrıslı Rumlara yardım edemez hale gelmiş.
Ciddi bir ekonomik krize giren Rum Kesimi ise bir ayağı çukurdaki adama benziyor.
Bu aşamada Hristofyas’ın, Türkleri suçlayarak masadan açmaktan başka bir alternatifi olmadığı açık.
Hristofyas şimdi bu olumsuzluklardan kurtulabilmek ve masadan Kıbrıslı Türklere her hangi bir ödün vermeden, Kıbrıs Rum Cumhuriyetinin de sahibi olarak kalkabilmek için döne döne yollar arıyor.
BM planına ve takvimlemesine göre güya Ekim sonuna kadar yoğun görüşmeler yapılacaktı ve Ekimin ortalarında da Al-Ver pazarlığı başlayıp Aralık ayına kadar devam edecekti. Yılsonunda da bir uluslararası konferans yapılacak ve en son adım olarak da, Mart ayında üstünde mutabakata varılmış plan iki halkın referandumuna sunulacaktı.
Hristofyas’ın olağan dışı bir gelişme olmazsa, bu süreçten kaçması da olanaksız hale getirilmişti. Ya müzakereler en sona kadar gidecek ve “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti” kurulacaktı ya da adada iki devletin var olduğu resmen açıklanacaktı. Özetle Rumlar BM tarafından iyice kapana sıkıştırılmıştı ve artık kaçma olanakları da hiç yoktu.
Florakis Deniz Üssündeki patlama ve geçen hafta açıklanan Rapor da, hepsinin üzerine tuz biber ekti.
Hristofyas şimdi çok zor bir durumda. Tam kapana kısılmış vaziyette.
Büyük bir olasılıkla, kapalı kapılar ardında Kıbrıs sorununda ortaya çıkacak bir anlaşmayı ileriye götürmesinin ve Rum halkına kabul ettirmesinin ağırlığını kaldıramayacağını belirterek, müzakere sürecinin Şubat 2013’deki Rum Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonuna kadar uzatılmasını talep edecek.
Veya; BM Genel Sekreteri’nin önünde, toprak konusunun harita ve rakamlar boyutunun müzakerelerin en son aşamasında ele alınacağı yönünde bir uzlaşıya varılmasına rağmen, iki gün evvel yaptığı gibi, Güzelyurt’u ve Maraş’ı- durmadan- isteyecek, Türklerden bir tepki geldiği taktirde de, Türklerin çözüm istemedikleri iddiası ile yaygarayı basacak ve masadan kalkmaya çalışacak.
Hristofyas’ın tüm taktiği bu ama artık çok geç. Hristofyas’ın politik hayatı bitti.
Rum lider Şubat 2013’de evine çekilecek ve torunları ile pirilli oynayacak.
Kıbrıs sorunu da Rumların hiç hoşuna gitmeyecek bir başka mecraya girecek.
Görünen köy kılavuz istemiyor…
Prof. Dr. Ata ATUN