Hotel Mumbai (2018)

Hotel Mumbai, yönetmen Anthony Maras’ın ilk uzun metrajlı, 2018 yapımı gerilim filmidir. Filmin genel konusunu 26-29 Kasım 2008’de Mumbai’de koordineli olarak düzenlenen 6 saldırıdan biri olan 105 yıllık Taj Mahal Otel’e yapılan saldırı oluşturmaktadır. 

Film; terörün özünde ne olduğuna ve toplumda neden olduğu ön yargılara, düşmanlığa, siyasi emeller uğruna nasıl zihin yıkadığına güzel bir örnek teşkil etmektedir. Filmde, özellikle 11 Eylül saldırıları ardından artan İslami cihadizmin sonraki 10 yıla yansımaları ve din kılıfına uydurularak nasıl kullanıldığını net bir şekilde görülebilir. 10 kişilik bir ekiple başlayan film, ekibinin yarısının diğer saldırı bölgelerine dağılması ve kalan yarısının da Taj Hotel’e gelmesiyle hareketlenmekte ve asıl olay buradan sonra başlamaktadır. Saldırıyı düzenleyenlerin organize ve planlı hareket ettiğini, örgütsel ve hiyerarşik yapılarının olduğunu, dini motifli terörizmi benimsedikleri gözlenmektedir. 

Örgüt üyeleri telefonda sürekli olarak liderleriyle görüşmektedir. Liderlerinin ise sürekli, önemle tekrar ettiği iki husus öne çıkmaktadır: Birincisi, “Allah için”; ikincisi, “Dünya sizi izliyor”. Burada terörizme kaynaklık eden ana motivasyon ile beraber 1979’da filiz veren “dini dalga” terörizmini ve yöntem olarak seçilen rastgele ateş açarak sivilleri öldürme stratejisi açıklıkla görülmektedir. Filmde, “Boğa” olarak bahsi geçen örgüt liderinin militanlarına sürekli olarak televizyona çıkacaklarını hatırlatıp durduğu ve bunu bir motivasyon kaynağı olarak kullandığı gözlenmektedir. Bu bağlamda, yeni nesil terörizmin “Çok kişi ölsün, daha çok kişi izlesin” düşüncesiyle toplumda korku salma stratejisi de gözler önüne serilmektedir. 

Örgüt lideri Boğa, müritlerini sadece dinsel açıdan değil, ekonomi eşitsizliklere yaptığı vurgu yoluyla da motive etmektedir. Saldırı sonrasında yakalanan teröristlerden biri, ifadesi sırasında liderlerinin onlara söylediği sözleri tekrarlayarak bu gerçeği gözler önüne sermektedir: “Sen Müslümansın. Kafirler seni dolandırıyor. Seni yoksulluk içinde bıraktılar. Seni arkalarında bırakıp onlar devam ettiler. Git ve cihat et.” Bu söylem, ismi devlet terörü ile özdeşleşen Nazi lideri Hitler’in Alman toplumunu Yahudilere karşı dolduruşa getirirken kullandığı yönteme benzemesi bakımından ayrıca önem teşkil etmektedir.

Tüm bunların yanında, Hotel Mumbai filmi, Hindistan’ın, bahsi geçen dönemde terörle mücadele ve güvenlik politikaları konularında ne kadar geri kaldığını yansıtmaktadır. Mumbai kentinde kalifiye güvenlik kurumların ya da özel kuvvetlerin bulunmaması, en yakındaki kuvvetlerin filmde de belirtildiği üzere “1287 kilometre ötedeki Yeni Delhi’de” bulunması ve buradaki güvenlik güçlerinin saatlerce uzaklıktaki Mumbai’ye gelmesinin beklenmesi Hindistan güvenlik politikalarındaki bir açığı işaret etmektedir. Hotel’i çembere alan, zaten üç beş kişi olan polis gücünün yeterli ve kaliteli silah ve mühimmata sahip olmaması da yine bu bağlamda bir zafiyeti temsil etmektedir. Özel kuvvetlerin hotele en erken, saldırılardan 12 saat sonra girebilmiş olması Hindistan toplumu adına son derece üzücüdür. 

Mumbai saldırısında, 11 Eylül olaylarını anımsatan iki benzerlik tespit edilebilir. Bunlardan ilki, El Kaide ABD’deki Dünya Ticaret Merkezi’ni hedef alırken, filmdeki militanların Hindistan’ın “finansal” merkezi Mumbai’yi hedeflemesidir. İkinci bir dikkat çekici benzerlik ise, İkiz Kuleler saldırısının hafızalara kazıdığı üzere, Taj hoteldeki patlamalar ve militanların döküp ateşlediği benzinler sonucu alev alan hotelin camlarından atlayan insanların görüntüleridir. Rus karakter üzerinden Sovyetler Birliği’ne yapılan gönderme ve militanlar Hint asıllı olmalarına rağmen Afganistan’daki insanların “kardeşimiz” olarak bahsedilmesi yine kayda değer niteliktedir.

Filmdeki bir diğer önemli kısmı ise, terörizmin dini inancı nasıl kendi amacı için kullandığı oluşturmuştur. Özellikle iki sahne bu açıdan büyük önem taşır. Bunlardan ilki, militanlardan en genç olanın bir kadını öldürdüğü sahne. Örgüt lideri “Boğa”, militanına bir kadının üstünü aramasını emredince militan bunun dinen uygun olmadığını, kadına dokunmayacağını dile getirir. Bu noktada Boğa’nın oldukça çarpıcı nitelikte bir cevap verir: “O kafir. Günaha girmiş sayılmazsın.” Böylece din, muhatap aldığı kişiye göre ayarlanabilen, değiştirilebilen bir forma büründürülmüş olur. 

Müslüman bir kadın olan Zahra’nın ölmek üzere olduğu sahne de yine dinin araçsal kullanımı açısından çarpıcı bir sahne olarak karşımıza çıkar. Bir önceki sahne de olduğu gibi genç militana sıra sıra insanları öldürmesi emredilmiş, sıra Zahra’ya geldiğinde, kadın dua etmeye ve Kur’an’dan bazı ayetler okumaya başlar. Militan buna şaşırarak ne yapacağını bilemez ve tetiğe basamaz. Boğa ise ona bunu yapması konusunda baskı yapar. Militan, “Kadın Müslüman. Allah’a dua ediyor” der ancak Boğa “Ne olmuş Müslümansa. Sen görevine odaklan” şeklinde tepki gösterir. 

Medya faktörü terörizm çalışırken ele alınması gereken bir başka noktayı oluşturmaktadır. Teröristler giriştikleri büyük çaplı saldırılarla duyulmak ve mesajlarını yaymak gayesi ile hareket ederlerken, medya ise bu saldırıları daha fazla tık ya da reyting alma uğruna pazarlamayı amaçlamaktadır. Saldırıdan 5 saat sonra, hâlâ güvenlik güçleri saldırganları zapt edememişken, televizyon spikerinin şovenist bir şekilde “Mumbai sokaklarındaki terör saldırıları ayrım gözetmeksizin devam ediyor ve bitecek gibi de görünmüyor” demesi bu kapsamda değerlendirilebilir. Güvenlik güçleri saldırı sonrası halkı sakin olmaya çağırırken medya ise işlerin daha kötüye gideceğiyle ilgili insanları korkutarak kendi kârını gözetmektedir. 

Son olarak, filmin gözler önünde serdiği çok vurucu bir noktayı daha hatırlatmakta yarar var: Filmin ana karakterlerini oluşturan İran asıllı bir Müslüman olan Zahra ve Arjun’un saldırı sonrasında yaşadıkları önyargı ve ayrımcılıktır. Bir grup hotel müşterisinin kaçıp gizli bir odaya sığındığı anda, aralarından bir İngiliz’in Zahra’nın Farsça konuşması sebebiyle onu “Sen de onlardansın!” diyerek terörist olmakla suçlaması ve daha sonra aynı tavrı, Sih olduğu için başına sarık dolayan ve sakalları olan Arjun’a da göstermesi terörizme kaynaklık eden toplumsal faktörleri adeta su yüzüne çıkarmaktadır. Daha sonra Arjun’un Sih inancı nedeniyle çocukluğundan beri o sarıkla gezdiğini, aksi hâlde ailesinin ondan utanacağını ve kendisini rahatsız ediyorsa sarığını çıkarabileceğini söylemesi üzerine kadın duygulanarak özet niteliğindeki şu sözleri sarf eder: “Hayır. Sadece korkuyorum.”

Sonuç olarak, korkutanlar, korkanlar ve korkunun mağduru olanlar… Hotel Mumbai terörizmin bu üç figürünü de içinde barındırarak izleyiciye konuya dair geniş bir bakış açısı sunuyor. 

Dilruba YILDIZ

Terörizm Araştırmaları Stajyeri 

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...