Bu günler de dış ve iç basın o kadar yoğun ki, İran nükleer sorunuyla, Suriye sorunuyla ilgili her gün yeni haberler yeni açıklamalar duymak mümkün. Suriye sorunu bir yana İran sorunuyla ilgili geçen hafta ABD Başkanı Barack Obama ve İsrail Başbakan’ı Netanyahu arasında ki toplantı, gündeme damgasını vuran önemli olaylardan biriydi. Bu görüşmelerde İran’ın nükleer sorununun konuşulması bir yana iki devletinde “dost” olduklarına vurgu yapılırken, “İran için, biz siz, siz biz demek” söylemlerinin gazete manşetlerine taşınması dikkat çekici bir nokta olsa gerek. Özellikle bu söylemlerin İran’a gerçekleştirilmek istenen saldırıda meşruiyet arayışı içerisine girildiği bir dönemde olması ve ABD seçimlerinin yaklaşması ile sürekli dile getirilmeye başlanması da ayrı bir öneme sahip olmalı.
Sağ olsun İsrail göz ardı edilmeye başlanmış, bir konuyu daha gündeme getirmeyi başardı: Filistin. 4 gündür Gazze Şeridi’ne İsrail tarafından yapılan hava saldırılarında sivil evler, tüneller bombalanarak, 30’un üzerinde kişinin öldüğü ve 70’in üzerinde kişinin de yaralandığı gelen haberler arasında. İsrail tarafından yapılan açıklamalar ise, saldırıların önce Gazze Şeridi’nden İsrail’in güneyine havan ateşi açılması ile başladığı ve sonrasında ise İsrail’in bu müdahaleyi gerçekleştirdiği yönünde. Hamas’ın, El Fetih ile birleşme kararından sonra İsrail ile zımni bir ateşkes içinde olduğu bilinmektedir. Gazze Sınırından İsrail’e yapılan saldırıların da küçük bir örgüt olan Halk Direniş Komitesi tarafından yapıldığına dair haberler gelse de, İsrail tek sorumlunun Hamas olduğu kanaatindedir.
Bu saldırılar başlamadan önce geçen hafta Hamas ve El Fetih tarafından İsrail ile yeniden görüşmelere başlanması için İsrail Hükümeti’ne ortak yazılı bir mesaj sunulduğu bildirilmişti. Bu mesaj’da bir dizi koşul sunulduğu ve 20 yılda Ortadoğu’daki barış sürecinin de bir toparlamasının yer aldığı gelen haberler arasındaydı. Bu koşullarda, İsrail’in geçmiş dönemde yaptığı açıklamalarına binaen sınırlı toprak değişimi ihtimalinden bahsedildiği ayrıca 1967 sınırları temelinde iki devletli çözümü ve Doğu Kudüs’tekiler de dâhil Yahudi yerleşimlerinin tamamen durdurulmasını da içerdiği gelen haberler arasındaydı. Devamında ise 1994’ten öncekiler olmak üzere Filistinli tutukluların serbest bırakılmasının ve İsrail hükümetinin 2000 yılından önce aldığı tüm kararların iptal edilmesi gereğinden bahsedildi. Mesajda taraflar arasında yapılan tüm anlaşmalara bağlı kalınması şartının bulunduğu ve İsrail’e, barış müzakerelerini başlatacak temel kuralları kabul etmesi için süre verildiği bildirilmişti.
Bu haberlerden sonra Netanyahu ve Obama görüşmesi gerçekleşmiş ve bu görüşme sonrasında ABD Başkan’ı Obama İran açıklamaları dışında Filistin sorununa değinen ufak bir açıklama da yapmıştı. O açıklamaya göre İsrail-Filistin meselesinde barışçıl bir çözüme ulaşılması gayretlerini de ele alacaklarını ifade eden Obama, “Şu anki bağlamın ışığında bunu yapmak çok zor ama şunu biliyorum ki Başbakan Netanyahu, bunu başarmak için çalışmaya olan bağlılığını sürdürüyor” diye konuşmuştu. 3 gündür süren hava saldırılarından da anlaşıldığı gibi sorunun çözümüne olan bağlılık sorunun çözümünü engelleyici bir bağlılık. Beyaz Saray’daki bu görüşmelerde de sorunun çözümüne fazla değinilmediği ve Obama’nın tabiriyle “İsrail Demokrasi adası”nın uzlaşmadan uzak olduğu anlaşılmaktadır.
Dünya kamuoyunun duyarsızlaşmaya başladığı bu soruna, dur demek için Kahire hükümetinin, iki taraf arasında suikastların de durdurulması dâhil tüm çatışmaların sona erdirilmesi yönünde tam ve karşılıklı bir anlaşma sağlamaya yönelik girişimleri söz konusudur. Henüz resmi bir ağız doğrulamasa da ateşkes olduğu yönünde haberler de mevcuttur. Fakat önemli olan sorunu kökten çözmektir ki o da Ortadoğu’daki öncelikler değişmedikçe gerçekleşmesi zor gözükmektedir.
Dilek KÜTÜK
Trakya Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü