Halide Edip Adıvar’ın Mor Salkımlı Ev’i Üzerinden Türk Modernleşmesi

Giriş

Türk siyasi tarihi ve Türk romancılığı açısından çok önemli bir yere sahip olan Halide Edip Adıvar, Mor Salkımlı Ev romanını 1955 yılında, Londra’da İngilizce olarak yayınlamıştır. Çocukluğundan Kurtuluş Savaşı’na kadar olan dönemi kapsayan bu hatıratı, Yeni Dünya gazetesinde tefrika edilmiş ve 1963’te ölümünden kısa bir süre önce kitaplaştırılmıştır. Halide Edip’in romanlarında bulunan güçlü kadın karakteri bu kez Halide Edip’in kendisidir.

Bu eser sayesinde son dönem Osmanlı toplum yapısını, İkinci Meşrutiyet dönemini ve Balkan Harbi’ni Halide Edip’in gözüyle incelerken kendisinin dönemine bulunduğu katkıları görebileceğiz. Halide Edip’in başarılarını ve Türk modernleşmesindeki konumunu incelerken, kendisinin Osmanlı’nın üst tabakasına ait bir ailenin kızı olduğunun unutulmaması gerekir. Çünkü dönemindeki her kız çocuğu benzer eğitimleri almamış, ailesi de bu yönde ilerlemeleri için yardımcı olmamıştır. Yine de dönemin toplumsal koşullarını göz önünde bulundurduğumuzda cesur ve kendinden emin bir şekilde Amerikan Koleji’ni bitirmesi ve sonrasındaki hayatında edindiği başarıları ailesine mal edemeyiz. Ailesinin konumu yalnızca onun bu yola girmesini kolaylaştıran bir etkendir.

1. Mor Salkımlı Ev’de Halide Edip’in Hayatı

Halide Edip Adıvar, 1884 yılında İstanbul, Beşiktaş’ta dünyaya gelmiştir. Amerikan Koleji’nde eğitim görmüş ve bu okuldan mezun olan ilk Türk kızı olmuştur. Ona bu avantajı sağlayan unsur, saray çalışanı olan babasının modern yaşam tercihidir. Eğitimini tamamladıktan sonra evlenip çocuk sahibi olmuştur ve yazın alanındaki çalışmalarına devam etmiştir. 1908 yılında Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte, gazetelerde kadın haklarıyla ilgili yazılar yazmaya başlamıştır. Fakat 31 Mart Ayaklanması ile birlikte İttihatçılara karşı olan nefret ve halktaki kaos ortamı onun da hayatını tehlikeye sokmuş ve ülkeden ayrılmak zorunda kalmıştır. İlk olarak Mısır’a giden Halide Edip, İngiltere’den aldığı bir davetle İngiltere’ye giderek dönemin önemli isimleriyle tanışmıştır.

1909 yılında ülkeye geri döndüğünde yazın alanındaki çalışmalarına devam ederken, eğitimle ilgilenmeye başlamış, öğretmenlik ve müfettişlik yapmıştır. Bu süreçte kocasının ikinci evliliğini yapmak istemesi üzerine boşanmıştır. Bunun üzerine bir süre babasıyla Yunanistan’da kaldıktan sonra tekrar İngiltere’ye gitmiştir. Döndüğünde Balkan Harbi başlamış ve Halide Edip bu süreçte birçok yardım faaliyetinde bulunmuştur. Ziya Gökalp, Yusuf Akçura gibi isimlerle tanışmış, Turancılık fikrinden bu şekilde etkilenmiştir. Savaş sona erdikten sonra Halide Edip, kız mekteplerinde müfettişlik yapmaya başlamıştır. I. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla Lübnan ve Suriye’de görevlendirilerek ve Arap eyaletlerinde kız okulları ve yetimhane açmıştır.

2.Modernleşme Tartışmaları

2.1. Halide Edip’in Eğitim Hayatında Modernleşme Yansımaları

Küçük yaşta annesini kaybeden Halide Edip, dönem dönem babası veya ‘haminne’ olarak bahsettiği anneannesi ile büyümüştür. Babası bir saray çalışanı olarak Halide’ye daha çok İngiliz kültürünü aşılamaya çalışarak, kızının kıyafetlerini, eğitimini ve hatta yemeklerini bile buna göre belirlemiştir. Haminnesi ise Mevlevi kültürüne derinden bağlı biri olmakla birlikte okumaya ve yazmaya düşkün birisidir. Halide Edip, babasının evliliğinden sonra bir süre babası ve üvey annesiyle yaşamıştır. Bu süreçte tek Türk öğrenci olduğu bir Rum kreşine gitmiştir. Halide Edip kreş döneminden memnun olduğunu aktarmış da olsa, babasının evindeki hayattan memnun değildir. Geçirdiği bir hastalıkla tekrar haminnesinin evine dönen Halide, yaşadığı iki ortamda da geniş bir ailede büyümüştür. İki kültürün hayatında yer ederek yetişmesi, Halide Edip’in Türk modernleşmesine dair düşüncelerinin salt batıcılık olarak oluşmamasında etkilidir.

Amerikan Koleji’nde eğitim almaya başlayan Halide Edip, okulda kısa süre kalmıştır. Modernleşme sürecinde olan Osmanlı’da eğitim alanında yapılan reformlarla Avrupa’dan hocalar getirilmiş, batılı eğitim sistemine geçilmeye çalışılmıştır. Yabancı okulların da faaliyet göstermesine izin verilirken fakat bunların yanında medreseler kapatılmamıştır. Bu durum ‘batı’ fikrinin zaten benimsenmediği Osmanlı toplumunda eğitim konusunda ikilik yaratmıştır. Türk öğrencilerin yabancı okullarda okuması uygun görülmemiştir. Halide’nin Amerikan Koleji’nde eğitim aldığını II. Abdülhamid’in duymasıyla Halide Edip okuldan uzaklaştırılmıştır.

Evde özel ders almaya başlayan Halide Edip, iyi derecede İngilizce öğrenmiş ve çeviriler yapmıştır. Haminnesi sayesinde dini bilince sahip olarak yetişen Halide Edip, koleje tekrar başlamıştır. Rıza Tevfik sayesinde mistik konulara yönelmiş diğer dinleri de araştırmıştır. Miss Fensham’dan aldığı İncil dersleri, onu İslamiyet’ten uzaklaştırmak yerine zihninde İslami parçalarla bağ kurmasını sağlamış ve bir taraftan inancını güçlendirmiştir. İkinci sınıftayken yaşıtlarına edebi ve fikri bakımdan hocalık edebilecek düzeydeyken matematik alanında eksik olduğunu düşünerek Salih Zeki Bey’den matematik dersleri almaya başlamıştır. Okulu biterken Salih Zeki Bey, Halide Edip’e evlenme teklifi etmiş ve Halide Edip kabul etmiştir.

Burada üzerinde durulacak en önemli noktalardan birisi, Halide Edip’in eğitim hayatıdır. Dönem şartlarını göz önüne aldığımızda, kaliteli bir okulda eğitim görmesi okula başlayana kadar evde aldığı dersler ve içerisinde büyüdüğü ortam, avantaj sağlamıştır. O dönem kız çocuklarının okumasına tamamen karşı çıkılmasa da kız çocuklarının eğitim alması çok yaygın olan bir olay değildi. Bu durum Halide Edip’in ailesini o dönemde kadına verilen değer konusunda dönemdeki ailelerden farklı bir noktaya koyar. Buna rağmen kadın ev içerisinde bile tamamen bağımsız değildir çünkü Halide Edip, haminnesinin yalnızca başı kapalı bir şekilde evdeki çalışan erkeklerle konuşabildiğini aktarmıştır (Adıvar, 2020, s. 35). Bu durumdan bir artı gibi bahsediyor olması kadın erkek arasındaki iletişimin niteliğini ortaya koymaktadır.

2.2. İkinci Meşrutiyet Dönemi; İttihat Terakki Modernleşmesi

Halide Edip’in evlilik hayatı İstibdat Dönemi olarak bahsettiğimiz, II. Abdülhamid’in baskıcı rejimi dönemine denk gelmiştir. Evliliğinde çocuklarından ve evdeki sorumluluklarından kalan vaktinde okumaya, yazmaya ve çalışmaya devam etmiştir. II. Abdülhamid Türk-Rus Harbini bahane ederek Birinci Meşrutiyetin hükümlerini zamanla tamamen kaldırmıştır. Basın özgürlükleri kısıtlanarak ağır bir sansür dönemi başlamıştır. Abdülhamid’in baskıcı ve despot yönetimine rağmen özgürlükçü fikir akımları varlığını sürdürmüştür. Halide Edip İkinci Meşrutiyet’in ilanına doğru giden bu dönemden şöyle bahseder:

Abdülhamid, Midhat Paşa’nın katliyle fikir denen şeye darbe vurmuş; inkılap, fikir ve söz hürriyetini boğmuştu. Paris’teki Genç Türkler müspet bir şey yapamamışlardı. Makedonya’nın merkezi olan Selanik’teki hususi idare fikir hürriyetinin zincirlerini gevşetmişti” (Adıvar, 2020, s. 158).

  1. Abdülhamid ne kadar engellemek istese de İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin çıkardığı isyanla İkinci Meşrutiyet ilan edilmiştir. Meşrutiyet’in ilanı halkın her kesiminde farklı bir anlam ifade ediyordu. Köylü için vergi yükümlülüklerinin kalkması, basın için sansürün kalkması, kadınlar içinse toplumsal alanda var olmanın bir yoluydu. Bu nedenle İkinci Meşrutiyet halkta büyük bir coşkuyla karşılanmıştır.

Kadın özgürlüğünün bir nebze sağlanmasında İttihat ve Terakki’nin kadınlara yönelik sağladığı imkanlar kadınların güçlenmesinde yardımcı olmuştur. Bunun için İttihat ve Terakki Kadınlar Şubesi gibi kadın dernekleri kurulmuş ve Türk Ocakları bünyesinde yapılan konferanslarla kadın bilinçlenmesinin önü açılmaya çalışılmıştır. Ayrıca İttihat ve Terakki siyasette kadın erkek ayrımcılığından kaçındığını ilk nizamnamesindeki aşağıdaki ifadeyle açıkça ortaya koymuştur:

Meşrutiyet-i idarenin tesisine ve cins ü mezahib ayırmaksızın bütün Osmanlıların bir ittihad-ı tamme dahilinde istikmâl-i refahıylanail-i hürriyet olmalarına çalışmış olan Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti bundan böyle dahi bu maksad- ı mukaddesenin ve maddî ve manevî terakkiyat-ı medeniyenin temini uğrunda müttehiden çalışmayı esas maksad ve meslek ittihaz eder” (Birinci, 2001, s. 84).

Meşrutiyet döneminde kurulan kadın dernekleri incelendiğinde genel olarak kadın haklarını savunmak, toplumsal yardım yapmak, kadının toplumda yer edinmesini sağlamak gibi amaçlarla kurulduklarını ve bu doğrultuda pek çok kadın derneğinin siyasal bir örgüt olan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nden de yardım gördüklerini söyleyebiliriz. Kadın özgürlüğü konusunda önemli gelişmeler kaydedilen bu süreçte, Halide Edip de önemli bir rol oynamıştır.

Basın özgürlüğüyle birlikte Tanin Gazetesi’nde yazmaya başlayan Halide Edip, genelde kadın hakları ve kadının toplumdaki yeri üzerine yazılar yazıyordu. Meşrutiyeti halk ne kadar benimsemiş olsa da II.Abdülhamid taraftarları varlığını hala sürdürmekteydi. Halide Edip yazıları yüzünden bu kesim tarafından tehdit mektupları almıştır. Bu durum meşrutiyetin sıcaklıkla karşılanmasına rağmen toplum ve iktidar çevresindeki karışıklıkların varlığını göstermektedir. Basın özgürlüğüyle birlikte karşıt fikirlerin de yayın hayatına girmesi meşrutiyetin büyüleyici havasının dağılmasına neden olmuştur.

31 Mart vakası olarak tarihe geçen olay, gazeteci Hasan Fehmi’nin öldürülmesiyle başlamıştır. Hızla büyüyen kaos ortamında Halide Edip de tehlike altında kalmıştır. Bu nedenle eski okulu olan Amerikan Koleji’nde bir süre saklandıktan sonra Mısır’a kaçmıştır. Bir süre burada kaldıktan sonra İngiltere’den aldığı davetle İngiltere’ye gitmiştir. Halide Edip’in İngiltere’ye ilk gidişi olmasına rağmen oradaki edebiyat çevresi yazdığı yazılardan dolayı kendisini zaten tanımaktaydı. İngiltere’de de çalışmalarına devam eden Halide Edip, orada da kendisine aydın bir çevre oluşturmuştur.

İstanbul’a döndükten sonra kız öğretmen okulunda öğretmenlik yapmıştır. Edindiği tecrübeler sonucunda eğitim alanında yazılar yazmıştır. Bu süreçte, eşi ikinci bir evlilik yapmak istemiş fakat Halide Edip bunu kabul etmeyerek boşanmayı tercih etmiştir. Eğitim alanındaki görevleriyle birlikte Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura gibi isimlerle tanışmış, dostluk kurmuştur.

3. Balkan Savaşı ve Kadın Derneklerinin Dönüşümü

1911’de İttihatçılar meclisteki çoğunluklarını kaybetmeye başladıkları için meclisi feshetmek istemişlerdir. Bu istekleri onların aleyhinde sonuç vermiş ve ittihatçı düşmanlığına sahip olan iki iktidar başa gelmiştir. Yeni iktidarın sorumluluğunda savaşa giren Türkiye, savaşı kaybetmişti. Bunun üzerine Makedonya’dan İstanbul’a göçler başlamış aynı zamanda kolera hastalığı şehirde yaygınlaşmıştı. İstanbul’da Halide Edip’in sefalet günleri olarak tanımladığı günler başlamıştı. Bulgaristan’ın İstanbul’u işgal etme ihtimalinden kaynaklı şehri terk edenler de vardı. Halide Edip, Teal-i Nisvan Cemiyeti’yle birlikte hastabakıcılık yapmaktaydı ve bu faaliyetler için bir hastane tesis edilmişti. Hastane günleri için Halide Edip, bu uygulamanın ilk kez olmasından dolayı oldukça hassas gördüklerini ve herhangi bir dedikodu çıkmaması için yalnızca neferleri kabul ettiklerini, sokaklarda yaralıların ve yardımca muhtaç muhacirlerin zor şartlarda yaşadığını aktarmıştır.

İkinci Meşrutiyet döneminde güçlenen kadın dernekleri, savaş döneminde milletinin yanında olmayı tercih ederek yardım faaliyetlerinde bulunmuşlardır. Aynı zamanda birçok kadın dernekleri savaş için yardım toplamak ve protesto etmek için mitingler düzenlemişlerdir.

Edirne’nin Bulgaristan’a verilmesi talebinden sonra İttihat ve Terakki üyeleri Bâb-ı Âlî’yi basmışlardır fakat Mayıs 1913’te Londra Konferansı ile Edirne’nin verildiğini kabul etmişlerdir. Nitekim, Temmuz ayında Balkan Devletleri’nin yaşadığı karışıklıklardan faydalanarak Edirne geri alınmıştır.

4. Savaş Sonrası

Balkan Savaşı’nın ardından İttihat ve Terakki yönetim alanında da edindiği tecrübelerle idare kabiliyetini yükseltmiştir ve sonraki inkılapların temelini atmışlardır. Halide Edip artık maarif sistemi konusunda Şükrü Bey ile anlaşmazlık yaşamaya başlamış ve Kız Öğretmen Okulları’ndan istifa etmiştir.

Bu süreçte, Hayri Bey Evkaf mekteplerinde (vakıf okullarında) ciddi bir reformasyon sürecine girmiş, eğitimin modernleşmesi için çalışmalar yapmaya başlamıştır. Yaptıkları görüşmeler sonucunda Halide Edip, bu okullarda müfettişlik görevi yapmaya başlamıştır. Okulların öğretmen kadrosunu kendi yetiştirdiği öğrencilerden ve kolej mezunlarından oluşturarak eğitim kalitesini yükseltmeye çalışmıştır. Eğitimde hakim olan skolastik düşüncenin aşılabilmesi için yeni düzenlemeler getirilmiştir. Tiyatro, konser gibi faaliyetler açısından oldukça aktif tutulmak istenen okul hayatı, Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura gibi isimlerin verdiği konferanslarla düşünsel anlamda ilerleme sağlanmaya çalışılmıştır. Türk Ocağı’nda sergilenen oyunlar ve konserlerde kadın ve erkeklerin karışık olduğu programlar düzenlenmeye başlamıştır. Bu sistem oturduktan ve normalleştikten yaklaşık bir sene sonra kadınlar da erkekler karşısında sahneye çıkmaya başlamıştır. Halide Edip, evkaf mekteplerinde yaşanan bu gelişmeler için, Hayri Bey’in zamanı olsaydı ve yaptığı ıslahatları ilerletebilseydi laiklik meselesinin Cumhuriyetin ilanında bu kadar sarsıcı bir şekilde karşılık bulmayacağını düşünmüştür.

Eğitim sisteminin reformları ve İkinci Meşrutiyet’in getirileri sayesinde toplum içerisinde kadın modeli de değişmeye başlamıştır. Fakat eski nesil kadınlar tarafından bile bu durum yine tamamen kabul görmüyor ve eleştirilmeye devam ediliyordu. Halide Edip bu durumu haminnesinden örnek vererek şu şekilde aktarıyor, “Giyinişleri, tavırları, bütün hareketleri haminnenin zevkine, insan münasebetlerine dair kanaatlerine hiç uymuyordu. Kollarını sallayarak yürüyen, erkeklerle konuşan ve arkadaşlık eden, ellerinden sigara düşmeyen kadınlar ona hep yabancı geliyordu” (Adıvar, 2020, s. 213-214). Halide Edip yine bir anı olarak o dönemin modern sayılan kıyafetleriyle -yüzü açık bir şekilde giydiği bol çarşaf- Arasta Sokak’tan geçerken sokakta oynayan çocukların onunla alay ettiklerini ve hatta saldırmak üzere olduklarını anlatır. Bu durumdan onu kurtarmaya gelen bakkal ve kasabın ellerinde sopayla geldiklerini ve daha önce de bu civarda benzer meselelerin yaşanmış olduğunu, bu kıyafetlerle buralarda gezmesinin uygun olmadığını söylediklerini aktarır. Burada Fatih veya Cihangir’den bu kıyafetlerle geçse sorun yaşamayacağını belirterek semtler arasındaki farklılığı da vurgular (Adıvar, 2020, s. 220-223).

Sonuç

“İnsanlığın toprağa yerleşmesiyle birlikte bugüne kadar kadının ne, kim olduğu erkek tarafından belirlenmiştir” (Beauvoir, 1966, s. 35) toplumsal ilişkiler feodal dönemden itibaren ne kadar değişse bile, her seferinde ataerkillik üzerine kurulmuş olması kadına biçilen rolün her zaman benzer çerçevelerin sınırlarında kalmasına neden olmuştur. Osmanlı toplumunda ise Araplardan alınan modeller sonucunda kadının yaşamı ev içerisinde biçimlenmiş, toplumsal hayatta yok denecek kadar azalmıştır. Aynı zamanda İslami öğeler de kadının sınırlandırılmasında kullanılmıştır. Özellikle çok eşlilik, Türk toplumsal hayatına İslamiyet ile birlikte girmiştir. Mor Salkımlı Ev eserinde de çok eşliliği sık sık görmekteyiz. Eserde bu durum kadınları inciten ve kadınlar tarafından rahatlıkla kabul edilmeyen bir durum olarak işlenmiştir. Aynı zamanda Salih Zeki Bey’in de ikinci evliliğini yapmak istemesi, bu meselenin son dönemlerinde modern olarak tanımlanan Osmanlı’nın üst tabakasında da yaşandığını göstermektedir.

İkinci Meşrutiyetle birlikte kadınların toplumsal konumunda yaşanan gelişmeler, modernleşme adımlarının en etkili olan ve geleceğe yönelik yol açılmasında yardımcı olan ilerlemelerden biri olmuştur. Kadınların eğitimi ve çalışma hayatının genişlemesi için yaptıkları çalışmalarla İttihat ve Terakki, kadınları klasik kalıplarından çıkıp özgürleşmesi ve toplumsallaşması alanında önemli adımlar atmıştır. Kadınların siyasete girmesi engellenmeyerek, kadın cemiyetleri kurarak ve kılık kıyafet alanında gevşemeler sağlayarak Cumhuriyet Dönemi’nde de kadınların ön planda olması sağlanmış, cumhuriyet inkılaplarının önünü açmıştır. İttihat ve Terakki sayesinde toplumsal sahada aktif olmaya başlayan Türk kadını, meşrutiyet döneminde yaptığı hak ve özgürlük arayışındayken Balkan Savaşları döneminde milletinin yanında durmuştur.

Ülküm SARICAN

TUİÇ Akademi Türkiye Birimi

 

KAYNAKÇA

Adıvar, Halide Edip. (2020), Mor Salkımlı Ev, İstanbul: Can Yayınları.

Birinci, Ali. (2001), Tarih Yolunda Yakın Mazînin, İstanbul: Dergâh Yayınları.

Beauvoir, Simon de. (1966), Kadınlığın Kaderi, Canset Unan (Çev.), İstanbul: Altın Kitaplar.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Orta Güçler Çok Kutuplu Bir Dünya Yaratacak

Dani Rodrik - Cambridge Bu yazı ilk olarak 11 Kasım...

Amerika Bir Sonraki Sovyetler Birliği mi?

Harold James, Princeton Üniversitesi'nde Tarih ve Uluslararası İlişkiler Profesörü. Bu...

Stabil Kripto Paralar Doların Küresel Statüsünü Koruyabilir

Paul Ryan, ABD Temsilciler Meclisi'nin eski sözcüsü (2015-19), American...

Avrasya’da Kolektif Güvenlik: Moskova ve Yeni Delhi’den Bakışlar

Collective Security in (Eur)Asia: Views from Moscow and New...