Bu röportaj Göç Araştırmaları Vakfı bünyesindeki Türkiye Göç Araştırmaları Merkezi’nde Araştırmacı olarak çalışmalarını sürdüren Hakan Ünay ile gerçekleştirilmiştir. Kendisi Necmettin Erbakan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisans öğrencisidir. Ocak 2018’de başladığı yüksek lisans eğitimini “Duvar’ın Yıkılışından Duvarların İnşasına: Realist Perspektiften ABD, İsrail ve Türkiye’nin İnşa Ettiği Duvarlar” başlıklı teziyle Aralık 2020’de tamamlayacaktır. Hakan Ünay, sınır, göç ve sınır yönetimi, sınır güvenliği ve Avrupa ülkelerinin göç politikaları alanlarında çalışmalar yürütmektedir. Buna paralel olarak bu röportaj Hakan Ünay’ın “Düzensiz Göçmenlerin Sınırı Geçme Deneyimleri ve Kararlılıklarının Analizi: Pazarkule Sınır Kapısı Örneği” adlı çalışmasına istinaden gerçekleştirilmiştir.
1. Öncelikle Göç Araştırmaları Vakfı ile başlayalım. Vakıf hakkında bilgi verir misiniz?
Göç Araştırmaları Vakfı; göç ve diaspora alanlarına ilişkin sorunları tespit ederek çözüm önerileri sunmak, karar vericilere politika üretimi noktasında destek vermek ve ilgili alanlarda büyük bir eksiklik olarak görülen nitelikli insan kaynağı yetiştirmek amacıyla 2010 yılında kuruldu. 2018 yılında hayata geçirdiği Göç ve Diaspora Akademisi, akademi bünyesindeki kademelendirilmiş eğitim programları, aktif olarak çalışmalarını yürüten Türkiye Göç Araştırmaları Merkezi (TÜGAM) ve Türk Diasporası Araştırmaları Merkezi (TÜDAM) ile faaliyetlerine devam ediyor. Araştırma merkezlerinde, göç ve diasporanın farklı alanlarında uzmanlaşma sürecinde olan araştırmacı ve araştırma asistanları bulunuyor. Yayınladığımız analizler, raporlar, kitaplar ve diğer çalışmalarla alana katkı sunma gayretindeyiz.
2. Geçtiğimiz aylarda yayınlanan çalışma raporunuz da bu çalışmalardan birisi ve Edirne Pazarkule Sınır Kapısı’ndaki saha araştırmanızın bir çıktısı. Araştırmanıza ilişkin merak ettiğim çok şey var. Öncelikle bölgeye ulaştığınızda göçmenler ile ilgili ilk neler dikkatinizi çekti?
Aslında Pazarkule Sınır Kapısı bu sürecin son aşaması. Bunun öncesinde bu süreci tetikleyen gelişmelere de bakmak gerekir diye düşünüyorum. 27 Şubat’ı 28 Şubat’a bağlayan gece İdlib’te 33 askerimizin şehit edilmesi ilk kırılma noktası oldu. Devamında oluşan yoğun diplomasi trafiği ve basına yansıyan “Türkiye’nin Avrupa’ya geçmek isteyen göçmenleri artık engellemeyeceğine” ilişkin haberler ile başka bir boyuta taşındı. Nitekim haberi duyan farklı uyruklardan göçmenler de Yunanistan sınırına hareket etmeye başladı.
7-8 Mart tarihlerinde bölgedeydik. Pazarkule Sınır Kapısı’na ulaştığımızda inanılmaz bir kalabalık, kargaşa ve adeta savaş alanını andıran bir manzara ile karşılaştık. Özellikle Yunanistan tarafından atılan gaz bombaları şartları çok zorlaştırıyordu. Göçmenlerin bazıları özellikle sınır kapısındaki tampon bölgede Yunanistan’ı protesto ederken, büyük bir çoğunluk Kızılay’ın her öğün dağıttığı yemeklerden almak için metrelerce uzunluktaki kuyruklardaydı. Olası tartışmaları önlemek için erkekler bir tarafta kadın ve çocuklar bir tarafta sıraya sokulmuş. Bunun dışında göçmenler tarafından yapılmış derme çatma barakalar da oldukça fazlaydı. Kısacası oldukça zorlayıcı şartlar vardı.
3. Sınır kapısında gözlemleriniz dahilinde göçmenlerin demografik yapısı hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Bölgede görüştüğüm 23 göçmenin yaş ortalaması 27,5’ti. Görüştüğüm göçmenlerde her ne kadar yarı yarıya gibi evli-bekar oranı olsa da bölgede bulunanlar arasında bekar kesimin ağırlıkta olduğunu söyleyebilirim. Yine Afgan uyruklu göçmenler ağırlıktayken Suriye, Pakistan, Somali, İran ve Iraklı göçmenler ile görüşme fırsatım oldu. Bu dağılımların bölgede bulunan genel göçmen kesiminde de hemen hemen aynı olduğunu söyleyebilirim. Buna ek olarak kadın göçmenlerle görüşme yapmak biraz daha zor. Özellikle de karşı cins olduğunuz için. Dolayısıyla erkek göçmenlerin ağırlıkta olduğu bir görüşme grubuna sahiptim. Ayrıca genel itibariyle bölgede oldukça fazla sayıda çocuk vardı ve maalesef atılan gaz bombalarından en çok etkilenenler de onlardı. Hatta hamile kadınlar dahi sınırı geçmek için bölgede bekliyordu.
4. Görüştüğünüz düzensiz göçmenlerin temel kaygı ve umutları ne yönde idi?
Göçmenler ile ilgili ilk dikkatimi çeken oldukça kararlı olduklarıydı. Bu sınırların açılacağına olan inancın çıktısı mutlaka; ama daha bölgeye gelmeden kararlılıklarını göstermişlerdi zaten. Çoğu işini, evini bırakarak, kısa sürede eşyalarını satarak bölgeye gelmişler. Göçmenler için bu saydıklarım tekrar edinimi çok güç şeyler. Aynı şekilde bölgedeki o zor koşullarda günlerce sınırı geçmek için bekliyorlardı. Ne kadar daha bekleyebilirsiniz, diye sorduğumda da geçene kadar, ölene kadar cevaplarını çok aldım. Bir süre verenler de en aşağı 1-2 ay kalacaklarını söylüyordu zaten. Örneğin, sınırı geçmeyi deneyen, şiddet görüp eşyalarına el konulup gönderilenler de vardı. Sorduğumda onlar da tekrar deneyeceklerini ifade ettiler. 3 kere sınırı geçmeyi deneyip gerekirse 13 defa daha deneyeceğini söylemek büyük bir kararlılık ve umut unsuru bana göre. Tabi özellikle sınırın açılmayacağına dair kaygıları da yok değildi.
5. Pazarkule yerel halk sınır kapısında bekleyen göçmenlere nasıl bakılıyordu, yardım, dayanışma örnekleri var mıydı?
Bölgedeki yetkililerden öğrendiğimize göre özellikle ilk günlerde yerel halk hem gıda hem kıyafet ve battaniye yardımları yapmış. Kasa kasa ekmekler, sebze ve meyveler gelmiş. Ancak bir süre sonra muhafaza etmek zorlaştığı ve bozulma durumu da olduğu için gıda yardımları kabul edilmemeye başlanmış. Şehir merkezinde konuştuğumuz çoğu esnaftan da yardım edildiğini duyduk. Ancak maalesef kötü örnekler de vardı. Örneğin Afgan bir göçmen yaptığı barakada kullandığı naylonu yakınlarda bir köyden satın aldığını söylemişti. Buna rağmen genel olarak büyük bir merhamet ve yardımlaşmanın olduğu söylenebilir.
6. Görüştüğünüz düzensiz göçmenler sınır kapısına geliş sürecinde ne gibi zorluklar yaşamışlar?
Açıkçası en büyük zorluk her şeylerini geride bırakmak zorunda kalmaları. Kimi işini kime evini bırakarak bölgeye gelmiş. Bunun dışında Türkiye’nin birçok yerinden bölgeye gelen göçmenler vardı. Özellikle Edirne’ye uzak şehirlerden gelenlerin daha fazla zorlandığı söylenebilir.
7. Sizin gittiğiniz yerde göçmenlerle birebir tanık olduğunuz önemli bir olay var mıydı, varsa nedir?
Olay değil ama bazı anlar var beni etkileyen. Bölgede çocukların fazla olduğunu söylemiştim. Somalili bir göçmenle görüşürken oğlu geldi yanımıza, adı Yusuf. Hatta raporda da fotoğrafı yer alıyor sanırım. Gazdan etkilenmemek için bir peçete ile ağzını kapatıyor. Görüşme esnasında gözünü elimdeki kalem ve kağıtlardan hiç ayırmadı Yusuf. Görüşme sonunda kendisine kalem kâğıdı verince gözündeki mutluluğu görmeniz lazımdı. Bir İranlı göçmenin “Haberlerden duyuyoruz, Cumhurbaşkanı Avrupa ile görüşüyormuş sınırı kapatacakmış. Doğru mu?” sorusu da aklımda kalanlardan.
8. Göçmenler için Türkiye’nin şimdiye kadar birçok ülkeden daha ılımlı politikalar geliştirdiğini biliyoruz. Gerek açık kapı politikası olsun gerekse göçmenlerin eğitimi için sunduğu olanaklar, kültürel yakınlıklar, bütün bunlar düşünüldüğünde göçmenler niye Türkiye’den gitmek istiyor?
Evet Türkiye kendi şartlarının elverdiği kadarıyla her alanda göçmenlere yardımcı olmaya çalışıyor. Görüştüğüm göçmenlerin büyük bir kısmı da bundan memnuniyetlerini dile getirdiler. Ancak cümlelerinde hep bir “ama” vardı. Türkiye’den gitme gerekçelerinden ilki sosyo-ekonomik zorluklar. Göçmenlerin birçoğu oldukça düşük ücretler karşılığı çalışıyor ve mevcut koşullarda o miktarlarla geçinmek çok zor. Ayrıca toplum tarafından da kabul edilmediklerini düşünüyor çoğu göçmen. Örneğin Suriyeli bir göçmen, “devlet bizi kabul etti ama millet kabul etmedi” demişti. Bunu genele yaymak doğru değil ama bir kesim için bu yaklaşımın doğru olduğu söylenebilir. İkinci gerekçe ise vatandaşlık konusu. Göçmenler arasında Avrupa’ya geçince kısa bir süre sonra vatandaşlık verildiği inancı var. Çoğu göçmen yıllardır Türkiye’de olup da vatandaşlık alamamaları nedeniyle Avrupa ülkelerine geçmek istiyor.
9. Sınır kapısında göçmenler, Türkiye ve Yunanistan tarafından nasıl bir muamele görüyordu? İki ülkenin de göçmenlere takındığı tavırlar ile ilgili benzerlik ya da farklılık gözlemlediniz mi?
Kesinlikle benzer bir taraf yoktu. Bir tarafta tüm imkanlarıyla göçmenlere destek veren bir Türkiye var. Diğer tarafta ise göçmenler sınırı geçmesin diye insanlık dışı muamelelerde bulunan bir Yunanistan. Tarihi geçmiş gaz bombaları kullanan, üstelik gazlar göçmenlere daha iyi etki etsin diye sınır kapısının olduğu alana dev pervaneler kuran bir devletten bahsediyoruz. Dahası gerçek mermi kullanarak birçok göçmenin hayatına kaybetmesine neden olan bir devlet. Farklılık çok çok fazla yani.
10. Sınır kapısının ardını göçmenler nasıl tanımlıyor?
Çalışma kapsamında sınırı geçen ama geri gönderilen birçok göçmenle görüştüm. Açıkçası çoğunlukla gördükleri şiddet eyleminden, eşyalarına el konularak geri gönderilmelerinden ama geçene kadar tekrar tekrar deneyeceklerinden bahsettiler. Bu geçişler elbette sınır kapısından olmadı. Sınır kapısının etrafındaki ormanlık alanlar ve nehir üzerinden yapıldı. Ancak göçmenlerin hepsinin sınırı geçmeseler dahi o kapının ardında gördüğü tek bir şey var: “daha iyi bir yaşam”. Üstelik bunun için sadece Pazarkule Sınır Kapısı da yeterli olmayacak. Ve maalesef diğer devletlerin de sınırlarda aldıkları güvenlik önlemleri göz önüne alındığında, göçmenlerin yeterince zorlu olan yolculukları daha da zorlaşacak gibi görünüyor.
ÖZLEM ERGENÇ
Göç Çalışmaları Staj Programı
Düzensiz Göçmenler – Düzensiz Göçmenler – Düzensiz Göçmenler – Düzensiz Göçmenler – Düzensiz Göçmenler – Düzensiz Göçmenler – Düzensiz Göçmenler – Düzensiz Göçmenler – Düzensiz Göçmenler