– TUİÇ’in misyonunu açıklar mısınız?
B.Y. – Türkiye Uluslararası İlişkiler Çalışmaları (TUİÇ) Platformu’nun misyonunu, Türkiye’de sivil inisiyatifin ki burada en önemli kitle gençlerdir, başta dış politika olmak üzere, politika yapım süreçlerine dair fikir ve görüşlerini ifade edebilmelerine olanak sağlamak, bu ifade yeteneğini her yeni günde geliştirmek suretiyle bir etki unsuru olup politika yapım süreçlerinde aktif rol almak olarak ifade edebiliriz. Tabii ki bu misyon cümlesi içinde önemli kilometre taşları vardır. Türkiye’de kendini ifade edebilme yeteneği bilhassa gençlikte çok farklı şekillerde tezahür etmektedir. Bizim TUİÇ Platformu olarak kendini ifade etmek fiilinden anladığımız şey “kamu yararı” gözetmek ve bu çerçevede etkinlikler yürütmektir. Kendini ifade edebilme konusunda ikinci bir önemli nokta ise belirli bir altyapıya sahip olmak ve söyleyeceğiniz sözün, vereceğinizin mesajın, ideolojik ve partizan yaklaşımlardan uzak olabilmesidir. TUİÇ Platformu olarak bu anlamda biz tüm siyasi oluşumlara eşit mesafede durmayı ve olaylara nesnel yaklaşmayı önemsemekteyiz.
– Ne zaman ve hangi eksikliği görerek kurmaya karar verdiniz?
B.Y. – TUİÇ Platformu’nun temelleri Mayıs 2008’de Çanakkale Onsekiz Mart ve Ege Üniversitelerinin öğrenci kulüpleri arasında gerçekleştirilen karşılıklı etkinlikler ile atılmıştır. Fakat fikri altyapısının çok daha önceye dayandığını söyleyebilirim. Türkiye Üniversiteleri’nde faaliyet gösteren öğrenci kulüp ve toplulukları bulundukları çevrede etkin hale geldiklerinde misyonu tamamlanıyor ve daha büyük etkinlikler gerçekleştirmek ve esasen yaptıkları etkinliklerde vermek istedikleri mesajı politika yapıcılara ulaştırmak konusunda sorunlar yaşıyordu. TUİÇ Platformu’ndan önce, kulüpleri ve toplulukları bir çatı altında toplamak çabasıyla benim de içinde bulunduğum birçok çalışma yapıldı ancak başarısız olundu. Bu sonucu olmayan çabaların tecrübesinden ortaya TUİÇ Platformu çıktı da diyebiliriz. Bize göre eksiklik; aynı disiplin içinde ve ilgiyle farklı şehirlerde çalışma yürüten öğrencilerin bir araya gelememesi ve birbirlerinden haberlerinin olmamasıydı. Durum böyle olunca iki farklı şehirde birbirinin aynı faaliyetler sürekli tekrar ediliyordu. Bu da gereksiz enerji kaybıyla birlikte öğrenci temelli faaliyetlerin ana kaynağı olan sponsorlukların anlamsızca heba edilmesine yol açıyordu. Biz bu farklı şehirlere yayılan ilgi ve enerjiyi bir araya getirmek, üniversiteler arasındaki iletişim ve işbirliğini arttırmak ve en önemlisi Hacı Bektaş Veli’nin “bir olalım, iri olalım, diri olalım” deyimini gerçekleştirmek isteyerek yola çıktık.
– Batı ülkeleriyle kıyasladığımızda, Türkiye’de Uluslararası İlişkiler öğrencilerinin değerlendirebileceği imkânlar sizce yeterli mi? Neler yapılmalı?
B.Y. – Bu soruyu teknik ve maddi imkanlar olarak değerlendirdiğimizde Türkiye’de ciddi anlamda eksiklikler olduğunu söyleyebilirim. Ancak bunun da iki boyutu olduğuna inanıyorum. Birincisi Uluslararası İlişkiler bölümlerindeki akademisyen eksikliği ve bunun sebep olduğu yetersiz eğitim sürecidir. Türkiye’de uluslararası ilişkiler bölümlerinin akademik kadrolarına bakıldığında bu eksiklik gayet net görülecektir. İşin ilginç tarafı kadroda gözüken akademisyenlerin bazılarının fakültelere uğramadıklarını görüyoruz. Yine bu birinci boyut ile ilgili olarak uluslararası ilişkiler bölümlerindeki yabancı dil eğitimi eksikliğini söyleyebiliriz. Bırakın öğrencilerin dil öğrenmesini, birçok akademisyen de yabancı dil konusunda sıkıntılar yaşamaktadır. Meselenin ikinci boyutunda ise sorun, özelde uluslararası ilişkiler öğrencilerinin ve genel olarak ülke gençliğinin talep eden, isteyen ve zorlayan bir anlayışa sahip olmamasıdır. Yoksa bugün baktığınızda gecikmiş de olsa Türkiye’de de başarılı faaliyetler yürüten düşünce kuruluşları vardır ve bunlar çalıştıracak uzmanlar aramaktadır. Sorun nitelikli insan kaynağı yetiştirme ve metodoloji sorunudur. Uluslararası İlişkiler öğrencileri mezun olduklarında ne gibi iş alanları olduğunu bile henüz bilmemekte, kendilerini nasıl yetiştirmeleri konusunda tam bir donanıma ve yönlendirmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Bu sorunların çözümünde yabancı dil eğitimine önem verilmesi, gerekirse uluslararası ilişkiler bölümleri özelinde lisans eğitimini bitirmenin koşulu olarak TOEFL, IELTS gibi sınavlardan yeterli bir puan almak gibi uygulamalar getirilmelidir. Günümüzde saha analizi dediğimiz çalışmalar yapılmadan bir ülke ya da bölge uzmanı olmak gibi bir lüks kalmamıştır, dolayısıyla öğrencilerin çalıştıkları konuları pratikte görebilmesini sağlayacak ve çalıştıkları bölge yahut konu hakkında birebir muhataplarıyla oturup konuşma fırsatı sağlayacak imkanların oluşturulması gerekmektedir. Tüm bunlar Türkiye’nin ihtiyacı olan uluslararası ilişkiler uzmanlarını yetiştirebilmek açısından çok önemlidir ve bu noktada devlet eliyle de desteklenmesi gerekir.
– TUİÇ şu ana dek hangi faaliyetlerde bulundu?
B.Y. – Kuruluş sürecinde sırasıyla İzmir, Çanakkale, Bursa ve Mersin’de 4 kuruluş istişare çalıştayı gerçekleştirdik. Burada amaç demokratik bir zeminde tüm paydaşların ve katılımcı olmak isteyenlerin fikirlerini alıp, yapıyı bu temel etrafında oluşturmaktı. Akabinde TUİÇ Kongreler süreci başladı. Bugüne kadar biri yurtdışında (Bakü) olmak üzere toplamda 10 kongre gerçekleştirdik. Bu kongreler Türkiye’nin değişik üniversitelerinde Türk Dış Politikası’nın gündemi hakkında yapılırken bizim en çok önem verdiğimiz nokta alanında uzman akademisyen, siyasetçi, bürokrat ve gazetecilerden ziyade öğrenci arkadaşlarımızın hazırladığı tebliğler ile sağladığı aktif katkılardı. Daha öncede söylediğim gibi TUİÇ Platformu olarak gençliğin kendini ifade edebilmesine fırsat sağlamak hedefinde olduğumuz için bu kongrelerde lisans ve yüksek lisans düzeyinde eğitimlerini sürdüren arkadaşlarımızın sunumları ve akabinde gerçekleştirilen tartışmalar ile önemli bir fırsat oluşturduğumuza inanıyoruz. Tabii ki bunun yanı sıra düşünce kuruluşları ile de yakın temas halindeyiz. Bugüne kadar TURKSAM, SDE, BASAM, EKOPOLİTİK, TASAM, BİLGESAM’a ziyaretler gerçekleştirip önümüzdeki süreçlerde daha sıkı iş birliği içinde olmak hususunda bazı etkinlik takvimleri belirledik. Gönüllülerimiz Ermenistan’da gerçekleştirilen Ani-Diyalog projesine aktif olarak katılım sağlayarak TUİÇ Platformu’nun “kamu diplomasisi” çalışmalarına katkı sağladılar. 32. Avrasya Maratonu’na katılım sağlayan gönüllülerimiz maratonu tersten koşmak yoluyla Avrupa Birliği üyelik sürecini protesto ettiler. İzmir’de ulusal yayın yapan KANAL 35 televizyonunda Balkan Günlüğü programına 2 kez katılan gönüllülerimiz Türk Dış Politikası’nı değerlendirme ve TUİÇ Platformu’nu tanıtma şansına sahip oldular. Kısacası TUİÇ Platformu sürekli faaliyet gösteren bir aktivistler grubu da diyebiliriz. Çünkü belirli bir takvimin dışında güncel gelişmelerle ilgili başka organizasyonlara katılmak yoluyla çeşitli mesajlar vermeye, aynı zamanda farklı şehir ve ülkelerde bu gibi çalışmaları sürdürmeye gayret gösteriyoruz. Daha detaylı bilgi almak ve platformumuzu sürekli takip etmek için www.tuicakademi.org sitemizi ziyaret edebilirsiniz.
– Gençler TUİÇ bünyesinde alanlarıyla ilgili akademik çalışmalarda bulunma imkânına sahipler mi?
B.Y. – Tabii ki, bu konu üzerine özellikle çalıştığımızı söyleyebilirim. TUİÇ Platformu’nun bugünkü üst kadrosu genel itibariyle yüksek lisans eğitimini sürdürmekte olan ve akademik faaliyetlerle iç içe olan arkadaşlarımızdan teşekküldür. Dolayısıyla TUİÇ Platformu gönüllüleri ve aramıza katılacak arkadaşlar bu anlamda şanslılar. Çünkü önlerinde akademik çalışmalarla ilgili tecrübe sahibi ve asla onlara yardımcı olmaktan beis duymayan ve hatta keyif alan bir sürü arkadaşımız var. Zaten hali hazırda “TUİÇ Platformu Akademi” olarak da adlandırdığımız ve bu çalışmalarımızı yayımladığımız www.caspianweekly.org adlı bir web sayfamız mevcut. Web sayfamızda sadece Türkçe ve Türkiye’den değil, İngilizce, Almanca Rusça ve Fransızca yazılara yer verdiğimiz gibi dünyanın çeşitli ülkelerinden uzman ve akademisyenlerin yazılarını yayımlıyoruz. Sayfamız bugün itibariyle her gün en az 20 ülkeden ciddi bir izlenime sahiptir. Sayfamızda oluşturduğumuz “Genç Düşünce” bölümünde de henüz lisans 1, 2 ve 3. Sınıfta eğitimini sürdüren arkadaşlarımızın analiz ve yorum yazılarını yayımlıyoruz.
– TUİÇ’in Kafkasya’ya özel önem verdiğini gözlemliyoruz, özellikle Azerbaycan ve Ermenistan’la iyi bir iletişimi var. Bölgeye yönelik yaklaşımınız nasıl?
B.Y. – Aslında TUİÇ Platformu Türkiye’nin yakın çevresine özel bir önem atfetmektedir. Türkiye’nin Kriz Üçgeninde (Balkanlar – Kafkasya – Ortadoğu) yer aldığını ve bu bölgelerde cereyan eden olaylardan doğrudan etkilendiğini görüyoruz. Dolayısıyla bu bölgeler ile kurulan ilişkilerin özel öneme sahip olduğuna inanıyoruz. Kafkasya da bu bölgelerden biri olduğu için bizler için önemi yüksek. 2009’un Mayıs ayında Azerbaycan Bakü’de bir kongre gerçekleştirdik ve orada üzerinde durduğumuz konular “sivil diplomatlık” ve “kamu diplomasisi” kavramları etrafında şekillendirilecek politikalardı. Bize göre Türkiye ile Azerbaycan arasındaki “iki devlet tek millet” söylemi fiiliyattan çok sözde kalıyor. Tersten baktığınızda Türkler ile Ermeniler arasındaki düşmanlık söylemi de benzer bir sözde anlama sahip. Bizim düşüncemiz bu iki söylemin de devletlerarası ilişkiler açısından anlam ifade ettiği yönünde. Sivil manada düşmanlık ve kardeşlik terimlerinin altını dolduracak ne yapıyoruz diye merak ediyorum. Buradan Ermeniler ile düşman değiliz, Azeriler de kardeşimiz değil gibi bir anlam çıkmasın. Söylemek istediğim, Azerilerle kardeşliğimizin, Ermenilerle düşmanlığımızın aslında sözde kaldığıdır. Bugün TUİÇ Platformu gönüllüleri Azerbaycan’a da Ermenistan’a da gitmiştir ve gördükleri en önemli şey barış isteyen, işbirliği isteyen insanların varlığıdır. Bizim arzu ettiğimiz, Türkiye – Azerbaycan – Ermenistan halkları arasında sivil diyaloğun arttırılması yoluyla tesis edilecek huzur ve güven ortamıdır. Soykırım iddialarını elbette kabul etmiyoruz ancak bu konuda ki düşmanlığımızı da yeterince gerçekleştirebiliyor muyuz? Ermeni diasporasının yaptığını biz neden yapamıyoruz? Azerilerle tek milletiz diyoruz ancak Türkiye’de Azerbaycan hakkında yeterli bilgiye sahip kaç vatandaşımız mevcut? Biz bu soruların karşılığı olacak çalışmalar yürütmek konusunda istekliyiz ve bunun için önemli başlangıçlar yaptığımıza inanıyoruz.
– Faaliyetlerinizi duyurma konusunda medya desteği nasıl?
B.Y. – Sanıyorum ki en eksik kaldığımız çalışmalardan birisi budur. Tanıtım ve duyuru konusunda gerek kendi bünyemizde gerekse medyanın ilgisi açısından büyük sıkıntılarımız olduğunu söyleyebilirim. Bizim eksikliğimiz yaptığını satmak konusunda ancak bazen yaptığınızı satabilecek bir medya desteği bulmanızda çok zor oluyor. Türkiye’de gençliğin belirli bir spesifik alana yönelip üzerinde çalışmalar yürüttüğü ve bu çalışmaların her geçen gün büyüyerek geliştiği kaç tane platform var? En son yaşanan ABD Dışişleri Bakanlığı yazışmalarının sızdırılması olayını basından takip etmeye çalıştım ve bu konuda gençlerin ne düşündüğüne dair hiçbir şey yok. Mutlaka bu konunun uzmanı emekli büyükelçiler değerlendirmelerini yapacaktır, elbette akademisyenlerin konu hakkında yaklaşımları önemlidir ancak bir de dönüp bu gençler ne düşünüyor diye soran yok. Siz eğer söz verilecek değerde olmadığınızı düşünmeye başlarsanız o andan itibaren ilgi ve motivasyonunuz da yok olacaktır. Sonra gençler ilgisiz kalıyor demek kolay. Takdir edersiniz ki bazı şeyler biraz da motive etmekle olacaktır. Gençlik, fikirleri sorulmadıkça kendini önemli hissetmeyebilir, ancak bir mikrofon uzatarak dikkatlerini çekmek çok zor olmasa gerek.
– Düşünce kuruluşları ve siyasi organizasyonların herhangi bir desteği bulunuyor mu?
B.Y. – Maddi anlamda soruyorsanız hayır. Bu anlamda düşünce kuruluşlarımız kendileri sıkıntı yaşıyorlar. Ancak öncülük etme, etkinliklerimize katılma, kendi yaptıkları etkinliklerde yer verme gibi konularda birçok düşünce kuruluşundan destek alıyoruz diyebilirim. Siyasi organizasyonlar konusunda ise hiçbir noktada destek almıyoruz. Esasen bugüne kadar partiler üstü duruş benimsediğimiz için bizler de çok fazla iç içe olmayı arzu etmedik diyebilirim. Malum Türkiye’de hiç alakanız olmasa bile bir siyasi parti ya da oluşuma angaje edilmek, o siyasi partinin maşasıymış gibi gösterilmek çok kolay olan şeyler. Fakat burada da altını çizmek isterim, TUİÇ Platformu mutlaka siyasi organizasyonlar ile de görüşecektir, birlikte etkinlikler gerçekleştirecektir ancak bu durum TUİÇ Platformu’nun o veya bu siyasi duruşa taraf olduğu anlamına gelmez. Bizim için önemli olan herkesle diyaloğu en üst seviyede tutabilmek ve bu diyalog neticesinde edindiğimiz bilgi ve tecrübeler doğrultusunda Türkiye’nin çıkar ve menfaatleri ile Türkiye Halkının yararı doğrultusunda hareket edebilmek, bunu gerçekleştirirken de bölgemizde ve dünyada barış, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına olan inancımızı vurgulamaktır.
– Yakın vadede hangi çalışmaları gerçekleştirmeyi düşünüyorsunuz?
B.Y. – TUİÇ Platformu olarak en son 26 – 28 Ekim tarihlerinde İzmir’de 10. Kongremizi “Türk Dış Politikası’nda Eksen Kayması Tartışmaları” başlığında gerçekleştirdik. Kongreler süreci devam edecektir. Bu anlamda Aralık ayı içerisinde Çanakkale’de, Mart ayı sonunda Kocaeli’de, Mayıs ayı başında Mersin’de programlanan kongrelerimiz gerçekleştirilecek. Tabii ki bu takvimin içine farklı kongre programlarının girmesi de olasıdır. Bunun dışında 13 Aralık 2010 tarihinde Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) ev sahipliğinde “Türkiye’de Sivil İnisiyatif ve Gençliğin Dış Politika Yapım Sürecine Etkileri” konu başlıklı bir yuvarlak masa toplantısı gerçekleştireceğiz. Bu toplantıların devamını çeşitli düşünce kuruluşları ve devlet kurumlarında sürdürmeyi planlıyoruz. Öte yandan TUİÇ Platformu’nun en eksik yanlarından birini kısmetse tamamlayıp doğu illerimize de giderek, Mart ve Nisan aylarında Bitlis ve Mardin’de gerçekleştirilecek iki farklı etkinliğin planlaması içerisindeyiz. Yurtdışına ilişkin hali hazırda Ermenistan, Çin, İsveç, Azerbaycan, KKTC ve Almanya’da bulunan gönüllülerimiz ile bazı etkinliklerin planlamasını sürdürüyoruz.
– Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
B.Y. – Gayet özenle hazırlanmış sorular ve röportaj için teşekkür ediyorum. TUİÇ Platformu kısa vadede büyük bir ivme yakaladı ve bu ivmesini inşallah sürdürmeye devam edecektir. Bu anlamda TUİÇ Platformu Genel Koordinatörü olarak platformumuzun kuruluş aşamasından bugüne kadar emeği geçen tüm TUİÇ gönüllülerine ve destekçilerimize şükranlarımı sunuyorum.