GÜVENLİK BAĞLAMINDA YEŞİL TEORİ
Toplumların hayatlarını devam ettirdikleri ortamın korunması ve sürekliliğinin sağlanması konusunda son 50-60 yıldır endişeler ortaya çıkmıştır. Sanayinin, insanlığın ve modern hayatın gelişmesiyle birlikte çevresel bileşenlerdeki bozulmalar da artmaya başlamıştır. Bundan dolayı genel bir bilinç oluşturmanın ve kitlesel nitelikte harekete geçmenin gerekliliği vurgulanmıştır. Bu bağlamda devletler, toplumlar çevrenin korunması ve çevreyle ilgili devamlılığının sağlanabilmesi açısından birlik oluşturmaya yönlenmiştir. Çevresel sorunların ve konuların devletlerarasında uluslararası düzeyde ele alınması siyaset üzerinde etkili olmuş ve kimi zaman sorunların yaşanmasına da neden olmuştur. İşte Yeşil Teori teorisyenlerinin en önemli odak noktası çevresel sorunların ve bu sorunlar hakkındaki teorilerin uluslararası siyasete nasıl etki ettiği ile ilgilidir.[i] Yeşil Teori uluslararası ilişkiler alanında bu bağlamda geliştirilmiştir.
Sanayi Devrimi ve Avrupa’daki küresel genişleme hareketleri çevresel sorunların ilk kaynaklarındandır. Daha sonrasında da dünya nüfusundaki artış ve toplumsal refahın yükselen bir grafik çizmesi çevresel bozulmaların ve kirlenmelerin artmasına neden olan diğer faktörler olarak belirmiştir.[ii] Çevresel hareketlerle ilgili gelişmeler çoğunlukla bu bağlamda okunmaya başlanmıştır.
Çevre ile ilgili hareketlerin kaynak, atık ve ahlaki sorunlar olmak üzere üç odak noktası vardır. Bununla beraber çevresel hareketlerin ilk dalgası olarak varsayılan 1990’lardaki görüşler çevresel bozulmalar üzerindeki en büyük sebep olarak modernleşmeyi ve ilerlemeyi kabul etmektedir. İkinci dalga ise 1990’lar sonrasında gerçekleşmiştir. Bu dönemde de ulus-aşırılaşma önem kazanmıştır. Bu önem kazanma Yeşil Teori’yi uluslararası ilişkilerle yakınlaştıran bir noktadır.[iii] Devletler arası ilişkiler teoriyi uluslararası ilişkilerle bütünleştirmiştir.
Teorinin ulusl
ararası ilişkilere taşınmasıyla birlikte neoliberal kurumsalcılık bağlamında devletlerin beraber harekete geçmeleri gerekliği konuşulmaya başlanmıştır.[iv] Devletlerin işbirliğinde bulunması çevresel sorunların giderilmesi ve önlenmesi konusunda önemli bir adım olmuştur.
Garret Hardin, çevresel bozulmalar, kaynakların tüketilmesi ve ekolojik dengenin yok edilmesi konusunda devletler, insanlar gibi temel aktörleri sorumlu tutar. Realist bir bakış açısıyla bu durumların siyasette istikrarsızlığın, toplumsal düzenin bozulmasının ve devletlerarası anlaşmazlıkların temelini oluşturduğu açıklar. Hardin’e göre temel aktörler herkesin kullanımına açık olan kaynakları haklarından fazla kullanma ve tüketme eğiliminde olduğundan çevre için yıkıcı ve onarılamaz bir durum oluşturmaktadır. Hardin’in bu görüşüne ek yapan William Ophuls, kullanım aşırılığının önüne geçebilmek için gerekli güçte olan bir dünya devleti oluşturulması gerektiğini ileri sürmüştür.[v] Bu şekilde oluşturulacak bir sistemle daha etkin sonuçlar elde edileceği düşünülmektedir.
Bu düşüncelerle beraber daha küçük ölçekte harekete geçilmesi gerektiğini savunan düşünceler de ortaya çıkmıştır. Küresel nitelikte bir etki oluşturabilmek için yerel harekete geçilerek aynı domino etkisi gibi bir sonuç alınabileceğinin daha kolay olduğu düşünülmüştür. Küçük alanlarda gerçekleştirilen eylemlerden daha hızlı ve kolay geri bildirim alınacağı ifade edilmiştir. Bununla birlikte bu merkezsizleştirme hareketi küçük birimlerle işbirliğinin daha büyük ölçeğe taşınamayacağı ve yerel hareketlerin etkin olabilmesi için gerekli maddi imkânlarını olmayacağı eleştiri olarak yöneltilmiştir.[vi] Küresel ölçekte bir devleti gücünün oluşturulması ya da yerel nitelikte hareket edilmesi çevresel konuların boyutuna göre değişim gösterebilmektedir.
Genel olarak Yeşil Teori ile ilgili çevrenin ve ekolojik dengenin toplumların gelişmesi ve tahrip güçlerinin artmasıyla nasıl bozulduğunu inceleyerek bu durumla ilgili çözüm yolunda devletlerin ve siyasal aktörlerin ne denli etkili olduğunu ve bu etkilerinin uluslararası ilişkiler ve siyaset bağlamında nasıl yankı bulduğunu analiz eder.
Çevrenin önemli bir boyutu olan güvenlik üç bağlantı ile tartışılmaktadır. Savaşların doğanın üzerindeki etkisi, barış döneminde askeri faaliyetlerin çevre üzerinde etkisi ve bölgesel-bölgelerarası çatışma ve krizlere yol açabilen çevresel baskıya neden olan çevre sorunları bu bağlantılardır.[vii] Çevre ve güvenliğin bu bağlantılarının örneklerini günümüzde pek çok kez farklı şekillerde de olsa görebilmekteyiz.
1970’li yıllarda balina avlanmasına karşıt olarak gelişmeler ortaya çıkmıştır. 1972’de 5-16 Haziran arasında Stockholm’de gerçekleştirilen İnsan ve Çevre odaklı Birleşmiş Milletler toplantısında bazı kararalar alınmıştır.[viii] Daha sonra yayınlanan eylem planında ise Uluslararası Balina Avcılığı Komisyonu’nu* güçlendirmek ve acil olarak Uluslararası Balina Avcılığı Komisyonu idaresinde ticari olarak yapılan balina avcılığı konusunda 10 yıllık bir moratoryum için tüm devletlere çağrı yapma konusu belirtilmiştir.[ix] Alınan bu kararlar bağlamında 1986 yılına gelindiğinde İzlanda bu durumun dışında hareket etmiştir. Bunun üzerine ABD de İzlanda’dan balık almayacağını bildirmiştir. Daha sonra ise İzlanda, topraklarında bulunan NATO’ya ait donanma üssünü** kapatabileceğini ifade etmiştir ve Reagan yönetimi geri adım atmak zorunda kalmıştır.[x]
[i] Matthew Paterson, “Yeşil Siyaset”, Scott Burchill vd., Uluslararası İlişkiler Teorileri, Küre Yayınları, İstanbul 2015, s.347-349.
[ii] Yelda Erçandarlı, “Yeşil Teori”, Ramazan Gözen(der.), Uluslararası İlişkiler Teorileri, İletişim Yayınları, İstanbul 2015, s.495.
[iii] Yelda Erçandarlı, a.g.m., s.496-497.
[iv] Yelda Erçandarlı, a.g.m., s.501.
[v] Matthew Paterson, a.g.m., s.349-351.
[vi] Matthew Paterson, a.g.m., s.360-361.
[vii] Hans Günter Brauch, “Güvenliğin Yeniden Kavramsallaştırılması: Barış, Güvenlik, Kalkınma ve Çevre Kavramsal Dörtlüsü”, Mustafa Aydın-Hans Günter Brauch vd.(der.), Uluslararası İlişkilerde Çatışmadan Güvenliğe, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2015, s.194.
[viii] Declaration of the United Nations Conference on the Human Environment.
*Balina Avcılığı Komisyonu 1946’da kurulmuştur. Kuruluşundaki amaç; balinaların sayılarının korunması ve balina endüstrisinin bu korumayla düzenli gelişme sağlanmasıdır. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Uluslararas%C4%B1_Balinac%C4%B1l%C4%B1k_Kurulu, Erişim Tarihi: 19.02.2017.)
[ix] Stockholm 1972-Action Plan fort he Human Environment, Recommendation 33.
**İzlanda’da yer alan büyük bir üstür. Komutanlığın öncelikli hedefi üssün faaliyetlerini devam ettirmektir. (Emir Aydıntan, Amerikan Askeri Üsleri, 21. Yüzyıl Dergisi, Nisan/mayıs/Haziran 2007, s.97.)
[x] Faruk Sönmezoğlu, Uluslararası İlişkilere Giriş, Der Yayınları, İstanbul 2005, s.101.