Gürcistan’da Ayaklanma Belirtileri

SSCB’den bağımsızlığını ilan ettikten sonra bir türlü siyasal istikrara kavuşamayan ülkelerden biri olan Gürcistan, 2003 yılından sonra bir kez daha halk isyanına dönüşebilecek bir havayı solumaya başlamıştır. Güney Kafkasya’nın siyasal anlamda en dengesiz ülkesi olarak görülen ve son dönemde Rusya ile çok ciddi problemler yaşamakta olan bu küçük ülke, Türk Dış Politikası’nın özelde Kafkasya genelde de Karadeniz Havzası açılımının en önemli unsurlarından biri olduğu için yakın takip altında tutulması gereken bir ülke konumundadır. Mayıs 2011’in son günlerinde başlayan ve şiddeti giderek azalsa da toplumda biriken gerilimi göstermesi açısından sembolik bir önem taşıyan toplumsal olaylarda ön planda yer alan kesim daha çok emekliler ve yaşlılar olduğu için, bu olaylara “Gümüş Devrimi” adı verilmek istenmektedir.

Gürcistan, bağımsızlığını ilan ettiği 1991 yılından itibaren bir türlü siyasal istikrara kavuşamamıştır. Bu ülkenin istikrarsızlık içerisinde kıvranmasının en önemli nedenleri ise Sovyet döneminden kalma yönetimsel ve tarihsel hatalar nedeniyle ülke topraklarında 3 farklı ayrılıkçı bölgenin ortaya çıkması ve bu bölgelerden Abhazya ve Güney Osetya’nın merkezi yönetim ile uzun süren bir siyasal ve askeri mücadele verdikten ve Gürcü toplumsal yaşamını, siyasal yapısını ve ekonomisini kötü yönde etkiledikten sonra 2008 yılında Rusya’nın desteği ile tek taraflı bağımsızlıklarını ilan etmeleri ve ikinci olarak da Rusya ile yaşanan siyasal çatışmadır. Rusya, kendisine sürekli olarak sorun yaratan Kuzey Kafkasya Bölgesi’ne komşu ve aynı zamanda Hazar-Orta Asya enerji kaynaklarını kendi toprakları dışından Batı’ya aktaracak projelerde yer alması muhtemel bir ülke olan Gürcistan’ı kendi siyasal, askeri ve ekonomik kontrolü altında tutmak ve kukla yönetimler aracılığıyla bu ülkeyi yönetebilmek için Gürcü Siyaseti’ne her zaman müdahil olmaya çalışmış ve kendisi ile çatışan Gürcü Yönetimleri’ne mesaj verebilmek için bu ülkenin en önemli sorunu olan ayrılıkçılık problemini de kullanmaya çalışmıştır. Nitekim Abhazya ve Güney Osetya’nın 2008 yılında bağımsızlıklarını ilan edebilmeleri tamamıyla Rusya’nın katkısı ve isteği ile gerçekleşebilmiştir.

Gürcistan, bağımsızlığını ilan ettikten sonra 3 aşamalı bir siyasal gelişim seyri izlemiştir. Birinci aşama Gürcü milliyetçiliğinin ön planda olduğu ve ayrılıkçı bölgeler ile askeri çatışmaların yaşandığı Zviad Gamsahurdiya dönemi ve Eduard Shevardnadze’nin ilk başkanlık yıllarını içermektedir ve 1991-1994 yılları arasını kapsamaktadır. İkinci aşama ise ayrılıkçı bölgelere ilişkin çatışmaların ve siyasal statü tartışmalarının dondurulduğu, Gürcistan’ın BDT’ye girerek Rusya ile daha dengeli ilişkiler kurmaya çabaladığı ve ülkenin ekonomik ve toplumsal geçiş dönemini tam anlamıyla yaşamaya başladığı 1994-2003 yılları arasını kapsamaktadır ve bu dönemde başkanlık koltuğunda tecrübeli siyasetçi Eduard Shevardnadze oturmaktaydı. Bu dönemde Shevardnadze’nin Türkiye ve Avro-Atlantik Dünyası ile ilişkileri geliştirmeye çabaladığı ancak Rusya’yı da sürekli olarak gözettiğini görüyoruz. Üçüncü aşama ise 2003’ten günümüze gelen dönemi kapsamaktadır ve Gül Devrimi ile Shevardnadze’nin devrilmesi ile başlamıştır. Bu dönemde Gürcistan, ülke içerisindeki ayrılıkçı hareketlere destek verdiği ve kurduğu siyasal ve ekonomik baskı neticesinde Gürcü Ekonomisi’nin gelişimine ve dünyaya açılmasına engel olduğu gerekçesiyle Rusya’dan tamamıyla uzaklaşmış ve özellikle ABD ve Türkiye ile siyasal ve askeri ilişkilerini geliştirmeyi tercih etmiştir. Mikhail Saakaşvili’nin başkanlık koltuğunda oturduğu bu dönemde Gürcistan, Azerbaycan ve Türkiye ile birlikte Güney Kafkasya’da bir blok oluşturmuş ve Hazar enerji kaynaklarının Batı’ya ulaştırılması noktasında çok önemli projelerin içerisinde yer almıştır. Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı, Bakü-Tiflis-Erzurum Doğalgaz Boru Hattı gibi girişimler bu yönelimin en belirgin örnekleridir. Aynı dönem içerisinde Gürcistan’ın NATO’ya üye olabilme yönünde girişimlerde bulunduğunu ancak Rusya’nın karşı çıkması ve NATO üyelerinden önemli bir çoğunluğun Rus baskısı nedeniyle bu isteğe karşı çıkması neticesinde bu isteğini gerçekleştiremediğini görüyoruz. Saakaşvili’nin ayrılıkçı bölgelerin üzerine askeri tedbirler ile gitmesi ise bu bölgelerin koruyucusu olan Rusya ile bir savaşın patlamasına ve Abhazya ile Güney Osetya’nın bağımsızlıklarını ilan etmelerine neden olmuştur.

Tüm bu gelişmelere rağmen, Gürcistan’ın siyasal anlamda Saakaşvili yönetiminden memnun olduğu ve Rusya karşıtı, Türkiye ve Avro-Atlantik yanlısı tutumunu sürdüreceği beklenmekteydi. Ne var ki, geçtiğimiz günlerde yaşanan gelişmeler halkın önemli bir bölümünün, ülkenin içerisinde bulunduğu durumdan hoşnut olmadığını gösterdi. Gürcistan’ın bağımsızlığının 20.yılını kutladığı Mayıs 2011 sonunda 10 binden fazla göstericinin Tiflis sokaklarına dökülmesi ve hararetli bir şekilde Saakaşvili’nin iktidardan uzaklaşmasını istemeleri, Gürcistan’da bazı şeylerin değişmeye başladığını gösteriyor. Mikhail Saakaşvili, daha çok dış politikaya yönelse ve ülkesini Avro-Atlantik Dünyası ve Türkiye ile müttefik bir ülke haline getirse de, Abhazya ve Güney Osetya’nın ülkeden kopması ve bu bölgelerden gelen mültecilerin evlerine dönme ümitlerini kaybetmeleri Gürcü iç siyasetinde milliyetçi istemlerin kabarmasına neden olmaktadır. Bunun yanı sıra, Gürcistan’ın NATO üyeliğini elde edebilmek için Rusya’yı karşısına alması ve her anlamda yoğun bir Rus baskısı ile yaşamak zorunda bırakılması halkın önemli bir bölümünde hoşnutsuzluk yaratıyor. Zira hemen her Gürcü Ailesi’nin Rusya’da yaşayan ya da çalışan bir üyesi bulunuyor. Bu gerçeklik, Gürcülerin Rusya’da yaşayan yakınlarının işleri ve yaşamları hakkında endişe duymaya başlamalarına neden olmaktadır. Bu dışsal sorunların yanı sıra Mikhail Saakaşvili ve Gül Devrimi’nin diğer siyasal destekçilerinin halka söz verdikleri ekonomik iyileşmeyi ve büyümeyi sağlayamamaları, devlet kurumlarında yaygın bir şekilde görülen yolsuzluk ve rüşvet sorunlarını azaltmış olmalarına rağmen bu hususların hala önemli bir problem olarak algılanabilecek gerçeklikte olması ve özellikle son dönemde artan gıda ve enerji fiyatlarının da etkisiyle özellikle yoksul kesimler ile emeklilerin çok zor koşullar ile karşı karşıya kalmış olmaları, Saakaşvili ve yönetim karşıtı ayaklanmanın temel sebeplerini oluşturmaktadır.

Gürcistan’ın mevcut devlet başkanı Mikhail Saakaşvili’nin görev süresi 2013 yılında dolacak. Ne var ki Gürcü muhalefeti Saakaşvili’nin yerine ikame edebileceği bir isim üzerinde anlaşabilmiş değil. Zira Gürcü muhalefeti kurumsal anlamda yeterince teşkilatlanabilmiş değil ve kimin neyi istediği, hangi çözümleri ortaya koyduğu noktasında Gürcü halkının herhangi bir malumatı bulunmuyor. Bu durum konjonktürel anlamda Gürcü muhalefetinin meşru bir statüden yoksun olmasını da beraberinde getiriyor. Birtakım muhalif hareketler ise kurtuluşu halkın lehine olabilecek çözümler üretmek ve onlara hitap etmekten çok Rusya ile bağlantıya geçerek ve bu ülkeden ekonomik ve siyasal destek de alarak seçimlere girmekte buluyor. Mamafih, bu hareketlerin ve liderlerinin toplum nazarında yeterli desteğe sahip olduğunu ve olacağını söylemek Rusya’nın Gürcistan’a karşı takındığı düşmanca tavır göz önünde bulundurulduğunda mümkün görünmüyor.

Gürcistan, önümüzdeki dönemde de mevcut stratejik konumunu koruyacak ve özellikle Türkiye-Azerbaycan Bloğu ile girdiği müttefiklik ilişkisini sürdürecektir. Zira halkın bu noktada herhangi bir sorunu bulunmamaktadır. Ne var ki, aynı Gürcü halkı toplumsal, ekonomik ve siyasal gerçeklikler nedeniyle Rusya ile ilişkilerin bozulmasına da karşı çıkmaktadır. Mikhail Saakaşvili ve Avro-Atlantik yanlısı Gürcü Yönetimi, muhalefetin yeterince teşkilatlanamamış olmasından dolayı rahat hareket ediyor. Fakat geçtiğimiz günlerde Tiflis’te yaşanan olaylar ve ülkenin ekonomik ve toplumsal anlamda çok zor bir dönemden geçiyor olması, Gürcü halkının Arap Baharı’na benzer bir refleksle sokaklara dökülerek, tıpkı 2003’te yaptığı gibi, yönetimi devirmesine benzer sonuçlar yaratabilir. Bu nedenle hem Saakaşvili Yönetimi hem de bu yönetimin destekçilerinin Gürcistan’ın mevcut sorunlarına çareler üretmesi ve halkı teskin edecek çözümleri uygulama alanına koymaları gerekmektedir.

Göktürk Tüysüzoğlu

Giresun Üniversitesi

Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...