Güneşin Bile Patentini Almak İsteyenlerin Aşkı: Kapitalizm

Yapım Adı: Capitalism: A Love Story (Kapitalizm: Bir Aşk Hikâyesi)

Yapım Yılı: 2009

Yönetmen: Michael Moore

Tür: Belgesel, Komedi

Capitalism: A Love Story (Kapitalizm: Bir Aşk Hikâyesi), ABD’nin muhalif sinemacılarından Michael Moore’un 2008 finansal krizine doğru giderken ABD’nin kapitalizme duyduğu aşkı mizahi bir dille anlattığı belgesel yapımdır. Pek çok ödüllü yapımın yönetmenliğini, yapımcılığını aynı zamanda senaristliğini de yapmış Moore, belgesellerinde genellikle küreselleşme, kapitalizm, çok uluslu şirketler ve sivil silahlanma gibi konuları eleştirerek muhalif bir tutum sergiliyor. 2005 yılında Time dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 kişisi arasında gösterilen Moore bu belgeselinde kapitalizmin, zengini nasıl daha zengin ve fakiri de nasıl daha fakir hale getirdiğini gösteriyor. Belgeselin sonuçlar üzerinden ilerlemesi, çözüm sunmaması ve biraz estetik kaygıdan da uzak oluşu sadece Moore’un tezini güçlendiriyor gibi dursa da aslında durumu herkesin anlayabileceği şekilde ifade etmesi farkındalık oluşturuyor.

2009 yapımı bu belgesel ilk olarak kapitalizmin mağdur ettiği insanların röportajları ile başlıyor. İpotek borçları nedeniyle kendi evlerinden zorla çıkarılan insanların evlerinin son temizliğinden bin dolar almak için çalıştığını görüyoruz. Senelerdir oturdukları evleri için bankaların ayarlanabilir faizli ipoteklerine kanıp daha sonra bu faizler sebebiyle borçlu sıfatıyla evlerini bırakmak durumunda kalıyorlar. Komisyoncuların ve emlak sektörünün bu tuzaklarla güçleniyor oluşu zenginin daha zengin olduğunu ve orta sınıfın fakirleştiğini gösteriyor. Yine bu dönemde havayolları şirketlerinin çeşitli bahaneler ile maaşları düşürmesi ve bu durum sebebiyle zor durumda kalan pilotların yoksullaştırılmasını mesai saatleri dışında farklı işlerde çalışmak zorunda kalan pilotlardan dinliyoruz. Durumun ciddiyeti yoksullar için dağıtılan yiyecek karnelerine muhtaç kalan ve hatta plazmalarını satan pilotlar tarafından bütün ayrıntılarıyla anlatılıyor.

Büyük şirketlerin çalışanlarına hayat sigortası adı altında aslında ‘peasants insurance’ (köylü sigortası) yaptığını ve bu sigorta tipinin aslında şirketin yararına olduğunu eşini kaybetmiş bir kadın tarafından dinliyoruz. İşçilerinin ölümünden oluşabilecek dezavantajlı durumu minimize etme anlayışını bile sollayarak şirketlerin resmen bu durumundan kar sağlaması bir aileyi iflasa sürüklerken aynı zamanda kapitalizmin nasıl bir katil olduğunu gösteriyor. Bu büyük şirketler tarafından işletilen ıslahevlerinde durum daha vahim bir hal alıyor. Hapis süresi uzadıkça işletmenin kar etmesi durumu ABD adaletini yaralarken çocukların çok basit kabahatlerden hapis yatıyor oluşu genç nesil için gelecek kaygılarına ve umutsuzluğa sebebiyet veriyor. Moore, ABD ekonomisini yöneten kişilerin büyük şirketlerle olan bağlantılarını gözler önüne sererken hükümetin de artık onların bir kuklası haline geldiğini anlatıyor. Paranın egemen olduğu bir yönetim biçiminin demokrasiden uzaklaşmış olduğu düşünülerek belgeselde ABD anayasasında bu durumla ilgili bir madde aranması güzel bir eleştiri olarak da izleyicinin karşısına çıkıyor. Son olarak belgesel, IMF’in eski başkanının sorulan sorulara yanıt verememesi ve Moore’un vatandaş kimliğiyle bankalardan para almaya gitmesi ile son buluyor.

Kapitalizmin rekabet yokken en iyi sistem olması durumunu başlarda harika bir aşk hikâyesi olarak anlatan belgesel daha sonra bu aşkın aldatmacalardan ibaret olduğunu ve tıpkı bir uyuşturucu gibi keyif verirken ağır bedelleri olduğunu gösteriyor. Kapitalizme göre herkes başkalarının talihsizliğinden faydalanmanın peşindedir fakat bu anlayış demokrasiyi zamanla gölgede bırakır. Moore belgesel sırasında tamamen buna odaklanarak, fikrimce popülist bir öfke yaratmaya çalışıyor. Sömürü ve kapitalizm bağlantısını net bir şekilde örnekler üzerinden gösteriyor. Belgeselin bir olay örgüsünden ve akıştan uzak olması ve görüntülerin estetik kaygı barındırmıyor oluşu biraz yorucu. 2009 yapımı bir belgesele göre teknik açılardan zayıf olması da Moore’un sadece kendi tezini güçlendirmek için böyle bir belgesel çektiğini gösteriyor. Aynı zamanda belgesel bize bir çözümden de bahsetmiyor ve bu durum izleyicilerin için bir noktadan sonra ‘Eee biliyoruz bunları ama çözüm ne olabilir ki?’ sorusunu sormalarına sebebiyet veriyor. Belirli bir konuya odaklanılmaması ve aynı zamanda röportajların çok olması sebebiyle belgesel olması gerekenden daha uzun gibi duruyor. Fakat bence Moore’un amacı zaten bir çözüm sunmak değil aksine eleştirisini temellendirmek ‘one person one vote’ anlayışı üzerinden orta ve alt sınıfın sistemi daha fazla sorgulaması sağlamak. Bu sorgulama durumunu arttırabilmek için de duyguları tetiklemeye çalışıyor. ABD’nin sadece yüzde birinin genel servetin yüzde doksanına sahip olması durumunu göstererek geriye kalan yüzde doksan dokuzun aslında sistemi değiştirmek için oldukça güçlü bir çoğunluk olduğunu göstermek istiyor.

Sert bir eleştiri olan bu belgeselde kapitalist sistemin getirdiği bütün ağır şartlar gözler önüne seriliyor bu sebeple siyaset bilimi, iktisat gibi idari ve iktisadi bilimlerle ilgilenen herkesin izlemesi gereken bir yapım olduğunu düşünüyorum. Belgesel genel anlamda ekonomi ve politika alanında bir çözüm sunmuyor ve şirketlerin yaptığı yolsuzlukları da kanıtlayamıyor fakat 2008 finansal krizine giderken ABD’nin yaptığı hataları, bankaları kurtarmak için hükümetin bütün halkı işsiz bırakacak kadar gaddarlaştığını açık bir şekilde gösteriyor. Geniş bir perspektiften baktığımızda Moore’un tüm yapımları muhalif eleştirel bir yapıda, bu belgeselde kullandığı stil biraz daha eleştirilmeye müsait bir yapıya sahip olsa da kesinlikle izlemeye değer bir yapım.

Gülce Zencirci 

Sivil Toplum Çalışmaları Staj Programı

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...