Bir ülkenin askeri, siyasi, ekonomik ve bilimsel olarak diğerlerinin aleyhine her şeyin kontrolünü ele geçirmesine izin vermeyerek, ülkeler arasındaki dengeyi muhafaza etmeyi öngören siyasal nazariye ve bu nazariyenin uygulanması, güçler dengesi olarak tanımlanmaktadır.
Realizm, temel olarak uluslararası ilişkileri; aktörlerin devletlerden ibaret olduğu, devletlerin rasyonel davranarak çıkarlarını maksimize edecek politikalar izledikleri, bu ilişkilerin de güçler arasında bir hiyerarşik yapılanmanın söz konusu olduğu bir güç dengesi içinde gerçekleştiği varsayımına dayanmaktadır. Güç dengesi sistemi, esas olarak XVIII. ve XIX. yüzyılda Avrupa’da yaşanan klasik güç dengesi sisteminden yola çıkılarak geliştirilmiştir. Güç dengesi sistemi, sayıları en az beş olması gereken ve güçlerinin yaklaşık olarak eşit olduğu varsayılan ulusal devletlerden oluşmaktadır. Sistem içindeki hiçbir koalisyonun veya devletin sistemin yıkılmasına yol açacak şekilde üstünlük kurulmasına izin verilmemektedir. Her bir devlet kapasitesini arttırma ve sistemde başat duruma geçme güdüsüyle hareket ettiği için diğerlerinin bu doğrultudaki amaçlarına engel olmaktadır. Dolayısıyla hiçbir devlet diğerlerinin üzerinde sürekli bir hâkimiyet kuramaz. Bunda en önemli etken güçlerin yaklaşık olarak birbirine yakın olmasıdır. Bazen bir devletin öne çıktığı görülse de bu durum geçicidir.
Öte yandan, ittifaklar geçici amaçlar için yapıldığından kısa sürelidir ve amaçların gerçekleşmesiyle birlikte sona ermektedir. Güç dengesi sisteminde, devletler bu nedenle istikrarlı bloklar oluşturamazlar. Çünkü bunların temelini oluşturan çıkarların her an değişmesi söz konusudur. Ayrıca bu tür sistemlerde, devletler arasında yalnızca ideolojiye dayanan ittifaklar görülmez. Başka bir deyişle güç dengesi sisteminde farklı ideolojilere sahip devletler ittifaklar oluşturabilecekleri gibi, benzer ideolojiyi benimsemiş devletler ittifak oluşturmak gereğini duymayabilirler.
Devletler arasında gücün dengelenmesi ya ağır tarafın hafifletilmesi ya da hafif tarafa ağırlık verilmesiyle olur. Bunun için kullanılan bazı yöntemler; böl ve yönet, silahlanma, ittifaklar ve koalisyonların kurulmasıdır. Devletin yaşamını sürdürmesi statükonun devamı için şarttır. Dengenin her bir devleti eşit güçte olabileceği gibi, bir taraf diğerlerinden üstün olabilir. Ayrıca bir devletin Büyük Britanya’nın 19. yy’da yaptığı gibi bilinçli bir güç dengesi politikası izleyebilir. 17. ve 18. yüzyıllarda güç dengesi politikası izleyen devletlerin amacı, kendi hareket serbestilerini en üst düzeyde tutmak, devletlerin bağımsızlık ve hükümranlıklarını korumaktı. Devletler serbestçe bir ittifaktan diğerine geçebiliyordu.
Kutsal ittifak, statükonun korunmasına, devletin ortadan kaldırılmasına bir örnektir. I. ve II. Dünya Savaşlarında ise bu sistemi temelinden sarsan ve çökmesine neden olan Almanya’dır. Güçler dengesi kurmaya dönük en tanınmış yapılanma Bağlantısızlar Hareketi’dir.
Tek kutuplu 1990 sonrası güç dengelerinde ise, ABD karşısında Çin-Rusya yakınlaşması, en tipik güç dengesi oluşturma hareketidir. Soğuk savaş döneminde (1947-1991) ortaya çıkan bağlantısızlar hareketi, iki kutup arasında dengenin dengeleyicisi rolünü oynamıştır. 21. yüzyılda uluslararası ilişkilerde güç; sert, yumuşak ve ekonomik güç şeklinde ayrışmaya yol açan gelişmeler ile evrimleşirken bu gelişimin temelinde devlet dışı aktörlerin baskın konumlarının artmasının etkili olduğu görülmektedir. Bununla beraber, bu aktörler hegemonik güçlerin askeri güç dışındaki yeni politika yöntemlerine başvurmaları ile güvenlik ortamında belirgin hale gelmektedirler. Yeni hegemonik güç paradoksunun hedefi ise, hedef ülkelerin ulusal güçlerinin zayıflatılması ve güç politikası kullanamayacak şekilde güvenlik kurgularının işlemez hale getirilmesi için etki ve kontrol altına alınmasıdır.
Bir ulus-devlet, ancak bir güç politikası uygulayabilirse; dostça olmayan davranışları caydırır, kendi ulusal çıkarlarını ve bağımsız iradesini koruyabilir. 21. yüzyıl hegemonik güç projeksiyonlarının hedefi ulus-devlet yapılarının yok edilmesi ve ağ stratejisi ile kontrol altında tutulmasıdır. Güç politikalarının hedefi ise seçilen ülkelerin ulus-devlet yapısı ve ulusal güçleridir.
Günümüz hegemonya kurgusunun temelinde, ülkelerin içeriden ve dışarıdan ağ stratejisi ile kuşatılarak ülke etki ve kontrol altına alınması, güç kullanamaz hale getirilmesi yatmaktadır.
Büşra AVŞAR
TUİÇ Staj Programı
Kaynakça
- Sönmezoğlu, F. (2010). Uluslararası İlişkiler Sözlüğü. Der Yayınları.
- Dağ, A. E. (2005). Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Sözlüğü. Anka Yayınları.
- Arı, T. (2004). Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika. Alfa Yayınları.