Kaancan Koçak
Sivil Toplum Çalışmaları O-Staj Programı
Özet
Göç insanlık tarihinin en başından beri insanlıkla bütünleşmiş bir kavram olarak önümüze çıkmaktadır. İnsanlık kimi zaman doğal sebeplerle, kimi zaman beşeri sebeplerle tarihi boyunca daima göç etmiştir. Günümüzde göç yine birçok sebebe dayanmaktadır ancak bu yazı göçün oluşum sebeplerindense göçün ve göç sürecinin küresel bir rejim olarak sivil toplumun yardımıyla kurgulanmaya çalışılması üzerine odaklanacaktır. Araştırma yazısının başında günümüz dünyası göz önüne alınarak göç ve küresel göç kavramları tartışılacaktır.
Devamında sivil toplum tanımlaması noktasında Gramsci’ci bir tartışma yürütülecek olup bu bakış açısı üzerine kurulacak bir küresel göç yönetimi tartışması yürütülecektir. Yazının genel amacı küresel göç yönetiminin olumlu kazanımları beraberinde getirmesiyle birlikte sivil toplumun katılımı ve efektifliği noktasında bir hayli derecede eksik kaldığını göstermektir.
Anahtar Kelimeler: Göç, Göçmen, Sivil Toplum, Küresel Göç Yönetimi, Gramsci, Hegemonya
Giriş
“Göç, ekonomik, siyasi, ekolojik veya bireysel nedenlerle, bir yerden başka bir yere yapılan kısa, orta veya uzun vadeli geriye dönüş veya sürekli yerleşim hedefi güden coğrafik, toplumsal ve kültürel bir yer değiştirme hareketidir. Uluslararası göç ise, bir ülkeden başka bir ülkeye doğru yapılan nüfus hareketidir.” (Altay, 2023). Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) 2020 yılındaki raporuna göre, dünya üzerinde 281 milyon uluslararası göçmen yer almakta ve bu oran dünya nüfusunun %3,60’ına denk gelmektedir (McAuliffe, M. and L.A. Oucho, 2024, p. 4). Göçmen konusuna geldiğimizde ise literatürde kesin bir tanımlama ile karşılaşamıyoruz. Örneğin TC İçişleri Bakanlığı göçmen kavramını tanımlarken “kişisel rahatlık” amacıyla ve dışarıdan herhangi bir zorlama bulunmaksızın, hür iradeye dayanılarak göç etmeyi seçen kişilerden bahsederken Birleşmiş Milletler Mülteci Örgütü (UNHCR) veya IOM gibi örgütler TC İçişleri Bakanlığı’nın tanımını içermekle birlikte buna ek olarak göçmenlerin “doğal felaketler, kıtlık veya aşırı fakirlikten dolayı ortaya çıkan aşırı zor şartları azaltma…” (Mülteci Ve Göçmen, 2016) amacını güderek de göç edebileceklerini belirtmiştir. Uluslararası düzeyde hukuki olarak bağlayıcı bir tanım olarak göçmen kavramından her ne kadar bahsedemesek de genel diskur göçmen kavramını daha kapsayıcı olarak tanımlama yönündedir. (About Migration | International Organization for Migration, n.d.; Mülteci Ve Göçmen, 2016; Amnesty International, 2024). Bu çalışma da kapsayıcı göçmen kavramını benimseyecek ve argümanlarını bu anlayışa göre ortaya koyacaktır.
Araştırma yazısının göç ile bütünleşen diğer kısmını ise sivil toplum oluşturmaktadır. Sivil toplum kavramına ve gerçek hayattaki karşılığına dair birçok düşünce bulunsa da bu çalışma Gramsci’nin öne sürdüğü paradigma üzeriden araştırmaya odaklanacaktır. Gramsci daha çok sivil toplumun siyasi yönünü vurgulayacaktır. “Sivil toplum Gramsci’ye göre, yönetim dışı (non-govermental) bir kamu alanını işgal eder. (…) Burada okullar, kiliseler, işçi sendikaları, iş adamlarının oluşturduğu klüpler, etnik topluluklar, medya, sağlık ve hukuk alanındaki kurumsal yapıyı da belirleyen meslekî birlikler vb.” (Gönenç, 2001, p. 37) bulunmaktadır. Yani sivil toplum yönetim mekanizmasıyla yakından ilişkisi bulunmasına rağmen yönetime dahil olmayan ancak daima yönetimden etkilenen bir konumdadır. Bu etki de eğitim, medya, dini kurumlar, vs. aracılığıyla halkta devletin egemenliğine dair bir rıza üretimini beraberinde getirir. Gramsci bu duruma “Kültürel Hegemonya” adını verecektir.
“Özetle, Gramsci sivil toplumu, devlet mekanizmasına hakim olan sınıfın, aydınların (entellektüellerin) da yardımıyla, değerlerini empoze edip, hegemonya tesis ettiği bir alan olarak algılar.” (Gönenç, 2001, p. 38). Yani mevcut hegemonya yıkılmak isteniyorsa bir alternatif hegemonya anlatısının bu anlatıyı benimseyen aydınlar yardımıyla kurgulanıp alternatif değerler üretecek kurumlar, topluluklar, medya, vs. aracılığıyla topluma benimsetilerek oluşturulması gerekir. Bir başka deyişle mevcut hegemonyanın sonlandırılması için sivil toplumun devletle olan bağlarının kesilip farklı bir düzlemde sivil toplum bağlarının yeniden örülmesiyle alternatif bir hegemonya anlatısı mevcut olabilecektir (Gramsci, 2006, pp.71-85; Gönenç, 2001). Bu araştırma yazısında da mevcut küresel göç yönetiminin hegemonyasının, alternatif bir hegemonya anlayışı tarafından nasıl eleştirildiği sivil toplumda bulunan kurumlara, spesifik olarak örgütlere bakılarak incelenecektir.
Küresel Göç Yönetimi Tartışması
Bu tartışmalara olan bakış açısından bahsettiğimize göre asıl tartışma noktamız olan küresel göç yönetimi tartışmasına geçebiliriz. Öncelikle işe göç yönetiminden ne anladığımızı belirterek başlamakta fayda var. IOM’e göre göç yönetimi: “Yasal normlar, kanunlar ve yönetmelikler, politikalar ve geleneklerin yanı sıra örgütsel yapılar ve devletlerin her türlü göçle ilgili yaklaşımlarını şekillendiren ve düzenleyen, hakları ve sorumlulukları ele alan ve uluslararası işbirliğini teşvik eden ilgili süreçlerin birleşik çerçeveleri.” (Migration Governance at the Global Level: A Multi-stakeholder, n.d.) olarak tanımlanmıştır. Yine bu tanımda da belirtilmek üzere bu birleşik çerçevenin küresel düzeyde sürdürülmesi ve benimsenmesine ise kültürel göç yönetimi ismi verilmektedir. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 2019 yılının verileri göz önüne alınarak 2021 yılında düzenlediği rapora göre uluslararası göçmenlerin büyük bir çoğunluğunu (169 milyon) göçmen işçiler oluşturmaktadır (International Labour Office, 2021, p. 20). Bu sebeple küresel göç yönetimi dediğimizde de tartışma genel olarak göçmen işçilerin ve ağırlıklı olarak göçmen işçi haklarının etrafında şekillenecektir. Bu tabii ki savaş, çatışma, ağır insan hakları ihlalleri, zulüm, iklim krizi, vs. sebepleriyle göç etmek durumunda kalan kişilerin haklarını göçmen işçilerin haklarından daha düşük kılmayacağı gibi unutulmamalıdır ki bu sebepler çoğunlukla iç içe geçmiş bir şekilde bulunur.
Göçmen işçiler çoğunlukla günümüzün dominant ekonomik yaklaşımı olan neo-liberal serbest ticaret ve sermayenin serbest dolaşımı sebebiyle küresel piyasa rejiminde marjinal uçlara kaymaktadır. Göçmenlerin ve özellike göçmen işçilerin büyük çoğunluğu sosyal haklarından yoksun bir şekilde uzun ve zorlu çalışma saatlerine maruz bırakılarak sömürülmektedir. Buna karşılık uluslararası düzeyde ne birleşik bir göçmen işçi yönetiminden ne de küresel göç yönetiminden bahsetmek mümkün değildir. Buna Suriye İç Savaşı’ndan dolayı ortaya çıkan göçmenleri; Soykırım sebebiyle Myanmar’dan göç etmek zorunda kalmış, günümüzde çoğunluğu Bangladeş’te bulunan ve yaklaşık 1.5-2 milyon nufüsa sahip olmasına karşın hiçbir ülke tarafından vatandaşlığa kabul edilmemiş Rohingya etnik grubunu; İklim krizinin etkilerinden kaçmaya çalışan göçmenleri örnek olarak verebiliriz. Bu üç örnekte de (ve daha nicesinde) görülebileceği gibi göçmenler konusunda devletler ortak bir eylem planı ortaya koyamamıştır. Birçok devlet göçmen kavramının yasal düzeyde tanımlanmamasından faydalanarak sorumluluktan kaçmış ve göçmenleri kendi kaderleriyle baş başa bırakmıştır (Brborić, 2019, p. 32; Balsari, S., Dresser, C., & Leaning, J., 2020; Elliott, M., & Fagan, D., 2010; Wise, R. D., 2018).
Buna karşılık birleşik bir göçmen işçi yönetiminden bahsedemesek de küresel göç yönetimi noktasında belirli inisyatiflerden bahsetmemiz mümkün. Bu inisiyatiflerinden ilki ve çoğunlukla da en dominantı Ulusötesi Şirketlerin (TNCs), Dünya Ticaret Örgütü’nün (WTO), Dünya Bankası’nın (WB) ve gelişmiş ülkelerin de benimsediği ve ön plana çıkardığı işletme dostu göç yönetimi yaklaşımı. Bu yaklaşımın ön plana çıkan özelliği talep edilen yüksek ve düşük nitelikli iş gücünün, bir işletmeye en az yükümlülük sağlayacak şekilde sağlanmasıdır (Brborić, 2019, p. 33; Wise, R. D., 2018, p. 746).
Brborić ise bu yaklaşıma karşılık 2006 yılında ILO’nun öncülüğünü üstlendiği göçmenlerin haklarına odaklanan bir inisiyatif ortaya konduğunu iddia ediyor. Brborić bu inisiyatifin ortaya çıkmasında (çoğunlukla şirketler ve finansal kurumlar eliyle) küresel ekonominin üretim, finans, teknolojik inovasyon, vs. alanlarında yarattığı hegemonyayı hedefi haline getiren toplumsal hareketler etkili olduğunu iddia ediyor [Meksika’daki Zapatistalar, 1999 Seattle Protestoları, 2001 Dünya Sosyal Forumu (WSF), yerel işçi hareketleri, vs.] (Brborić, 2019, p. 33; Munck, 2007). Brborić’in argümanından bağımsız bir şekilde devam eden süreçte BM’nin öncülüğünde uluslararası göç ve kalkınma üzerine üst düzey diyalog (UN-HLD) süreci başlatılıyor. 2007 yılına gelindiğinde ise UN-HLD diyaloglarının bir sonucu olarak devletlerin öncülüğünde ancak devletlere karşı bağlayıcılığı bulunmayan Göç ve Kalkınma Üzerine Global Forum (GFMD) ortaya çıkıyor. GFMD ekonomik, siyasal ve sosyal kalkınmanın devam ettiği bölgelerden veya ülkelerden uzmanları bir araya getiren bir sistemi ve gönüllülüğü esas alıyordu. (Tekin, 2024). Bu sürecin devamında GFMD forumlarından önce Sivil Toplum Günleri (CSD) düzenlenmeye başlandı. Sivil toplum günleri özellikle sivil toplum örgütlerinin, işçi sendikalarının, akademinin sürece katılımı konusunda etkili oldu. 2015 yılına gelindiğindeyse GFMD/CSD forumları aracılığıyla belirli sürdürülebilir kalkınma hedefleri (SDGs) BM tarafından benimsendi. Bu adım kalkınma ve göç konularının bir arada nasıl var edileceğini de tartışıyordu. (Brborić, 2019).
Duruma Gramsci’ci bir noktadan yaklaşan Wise ise Brborić’in iddiasının aksine UN-HLD’nin büyük çoğunlukla ana akım göçmen yaklaşımını benimsediğini belirtiyordu. IOM ve WB’nin UN-HLD oturumlarında kilit bir rol oynadığını belirten Wise, UN-HLD’nin mevcut işletme dostu yaklaşımı perçinlediğini; göçmenleri ve onları oluşturan koşulları sistematik bir şekilde incelemek yerine bireysel düzeye indirgediğini, göçmen haklarının önemli ölçüde dışlandığını belirtirken UN-HLD sürecinin sivil toplumda bir rıza üretim aracı olarak kullanıldığından bahsediyordu. UN-HLD aktörleri Buna karşın Wise, GFMD’nin ve GFMD/CSD’lerin sivil toplum örgütlerine önemli derecede yer açtıklarını, UN-HLD’nin aksine insan hakları merkezli bir şekilde sürece yaklaştıklarını ve göçmenlerin maruz bırakıldıkları sistematik eşitsizlikleri incelediklerini belirterek bu yaklaşımın mevcut işletme dostu hegemonik yaklaşımı eleştirerek alternatif bir anlatı öne sürdüğünü iddia edecekti.
Wise’a göre bu alternatif yaklaşımın uluslararası alandaki tezahürü GFMD/CSD’de işçi sendikalarının, insan hakları örgütlerinin, göçmen hakları örgütlerinin, yerel örgütlerin, vs. yer almasıydı. Dahası bu yaklaşım, göçmen yönetimine alternatif bir hegemonya kurma potansiyelini beraberinde getiriyordu. (Wise, R. D., 2018) Ancak her ne kadar alternatif bir potansiyel gibi dursa da bu potansiyelin dönüşümü pek mümkün görünmemektedir. Birinci olarak, GFMD/CSD’lerin kapasitesi son derece sınırlı kalmaktadır. Alınan kararlar çoğunlukla bağlayıcı olmamakla birlikte süreç daha çok sivil toplumun etkisinin danışmadan ileri gidememesi ile sonuçlanmaktadır. İkinci olarak, GFMD/CSD’lerde bulunan STÖ’ler gittikçe azalmakta ve temsiliyet açısından daralmaktadır. Üçüncü olarak, CSD’ler otonomisini yıllar içerisinde gittikçe yitirmiştir. (Wise, R. D., 2018)
Genel olarak tüm sürece ister Brborić ister Wise tarafından yaklaşalım, sivil toplumun hem UN-HLD tarafında hem de GFMD/CSD’lerde son derece güçsüz kaldığını kabul etmemiz gerekmektedir. Gramsci’ci bir bakış açısıyla sürece yaklaştığımızda, sivil toplumun (spesifik olarak süreçte yer alan STÖ’lerin) mevcut kar odaklı neo-liberal hegemonik ekonomi modeli içerisinde alternatif bir hegemonya anlatısı oluşturmaya çalışmasına karşın bu konuda başarısız olduğunu ve bu potansiyelin önemli derecede azaldığını görmekteyiz.
Dahası, sivil toplum aktörleri süreç devam ettikçe mevcut hegemonyaya gittikçe teslim olarak ya temsiliyetlerini kaybetmiş ya da kendilerini bağımsız zannederken hegemonik güç için rıza üreten bir araç haline dönüşmüştür. Gün sonunuda neo-liberal hegemonyanın elinde egemenliğinin sınırlarını daha da genişletecek araçsallaşmış bir sivil toplum kalmıştır.
Sonuç
Bu araştırma yazısında, göç, göçmen ve sivil toplum bağıntıları, küresel göç yönetimi çerçevesinde Gramsci’nin sunduğu teorik noktadan yaklaşılarak ele alınmıştır. Yazı boyunca göç kavramının ne olduğu, göçmenin kime dendiği ve göçün sivil toplum yapılarıyla nasıl bir etkileşimde bulunduğu incelenmiş; buna ek olarak küresel göç yönetiminde sivil toplumun ne derecede ve hangi yönlerden sürece dahil olduğu, sürece genel katkıları ve hangi noktalarda sınırlı kaldığı tartışılmıştır. Sivil toplumun, göç yönetiminde daha aktif bir şekilde rol alarak alternatif bir hegemonya geliştirme potansiyeli var iken bu potansiyelin mevcut hegemonyaya karşı alternatif bir anlatı geliştirme çabasının yeterince başarılı olamadığı kanısına varılmıştır. Yazıda çoğunlukla Gramsci’ci bir bakış açısıyla sivil toplumun, devletler ve işletme dostu yaklaşımı öne çıkaran aktörlerden bağlarının koparılması gerektiği ve sivil toplumun etkinliğini bu bağların alternatif hegemonya anlatısında tekrar örülerek sağlaması gerektiği savunulmuştur. Ancak yazıda da belirtildiği üzere, sivil toplumun bu süreçte temsiliyeti son derece sınırlı kalmış ve neo-liberal ekonomik modelin hegemonik etkisi altında gücünü gittikçe yitirmiştir. Sonuç olarak, küresel göç yönetiminde sivil toplumun etkisi danışma mekanizması olmaktan öteye geçememiş, her ne kadar belli ölçüde uluslararası arenada sesini biraz olsun duyurabilmiş olsa da politika değişikliklerini sağlamak veya mevcut hegemonik anlatıyı değiştirmek noktasında kısıtlı kalmıştır.
Kaynakça
Likić-Brborić, B. (2019). Global migration governance, civil society and the paradoxes of sustainability. In Migration, Civil Society and Global Governance. Taylor & Francis.
Balsari, S., Dresser, C., & Leaning, J. (2020). Climate change, migration, and civil strife. Current Environmental Health Reports, 7, 404-414.
Elliott, M., & Fagan, D. (2010). From community to Copenhagen: Civil society action on climate change in the Pacific. Climate Change and Migration, 61.
Wise, R. D. (2018). Is there a space for counterhegemonic participation? Civil society in the global governance of migration. Globalizations, 15(6), 746-761.
Altay, F. Z. (2023, November 28). Göç Çalışmalarında Yeni Teorik Yaklaşımlar: 21. Yüzyılda Ortaya Çıkan Perspektifler. TUİÇ Akademi.
https://www.tuicakademi.org/goc-calismalarinda-yeni-teorik-yaklasimlar-21-yuzyilda-ortaya- cikan-perspektifler/
Munck, R. (2007). Globalisation and contestation: The new great counter-movement. New York, NY: Routledge.
McAuliffe, M. and L.A. Oucho (2024). Report overview: Migration continues to be part of the solution in a rapidly changing world, but key challenges remain. In: World Migration Report 2024 (M. McAuliffe and L.A. Oucho, eds.). International Organization for Migration (IOM), Geneva.
Mülteci ve göçmen. (2016). United Nations Refugee Agency. Mülteci Göçmen?
Amnesty International. (2024, July 22). Refugees, asylum seekers and migrants – Amnesty International.
https://www.amnesty.org/en/what-we-do/refugees-asylum-seekers-and-migrants/
About migration | International Organization for Migration. (n.d.). International Organization for Migration. https://www.iom.int/about-migration
Gönenç, A. A. (2001). Sivil Toplum. altkitap.
Gramsci, A. (2006). State and civil society. The anthropology of the state: A reader, 71-85.
Migration governance at the global level: A multi-stakeholder. (n.d.). World Migration Report. https://worldmigrationreport.iom.int/what-we-do/world-migration-report-2024-chapte r-8/migration-governance-global-level-multi-stakeholder-regime
International Labour Office. (2021). ILO Global Estimates on International Migrant Workers. Tekin, E. (2024, March 15). İklim Değişikliğinin Göç ve Kalkınma Üzerindeki Etkileri. TUİÇ Akademi. https://www.tuicakademi.org/iklim-degisikligi-ve-goc-kalkinma/