Gizli Görüşme ve Türk-İsrail İlişkileri

Türk-İsrail ilişkilerinde son dönemlerde yaşanan ciddi gerginlikler ve krizlerin ardından iki devlet bitme noktasına gelen ilişkileri düzeltmek adına adımlar atmaya başladı. Geçtiğimiz günlerde Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve İsrail sanayi bakanı Eliezer’in Brüksel’de gerçekleştirdikleri gizli görüşme ilişkileri düzeltmek adına olumlu bir adım olarak görülebilir. Söz konusu görüşme her iki ülkede de ses getirdi, özellikle İsrail Başbakanı Netenyahu ülkedeki aşırı sağcı kesimin ağır eleştirilerine maruz kaldı.

  Görüşmenin deşifre olmasının ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu tarz görüşmelerin savaş durumlarında dahi olabileceğini açıkladı. Sayın Cumhurbaşkanı’nın bu söylemine hak vermemek mümkün değil. Ancak bu noktada sorulması gereken soru şu, Mavi Marmara baskınının ardından hükümetin adeta havada kalan açıklamalarıyla bu görüşme ne derece örtüşüyor? Bilindiği üzere Türk hükümeti İsrail’in özür dilemesi gerektiğini, aksi halde tüm anlaşmalarının askıya alınacağı yönünde açıklamalarda bulunmuştu. Ancak İsrail her fırsatta Türkiye’den bu konuda özür dilemeyeceğini açıkça uluslararası kamuoyuna deklare etmişti. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu son açıklamasında özür dilenmesinin söz konusu olmayacağını ancak Türkiye’yle olan bağların koparılmaması gerektiğini vurguladı. Ortada duran bir gerçek var, İsrail Türkiye’nin bu talebine olumsuz yaklaşıyor. Peki bu herkes tarafından bilinen bir realiteyken Erdoğan neden İsrail’le olan askeri anlaşmaları askıya almıyor?

Tüm yaşanan gerginlikleri ve Türkiye’nin İsrail’e “karşı” görünen politikasını derinlemesine incelemek gerek, zira bunlar buzdağının yalnızca suyun üzeride görünen yüzü.Türk halkında dini inançları ağır basan, muhafazakar kesimin başını çektiği Arap hayranı bir kitle olduğunu göz ardı etmek oldukça zor olacaktır. Bu kesim kuşkusuz ki Arap-İsrail meselesinde oldukça duygusal bir tavır içerisinde din kardeşliği düzleminde Filistin’e koşulsuz destek verilmesi talebinde. Tabiî ki bu kesimin İsrail devletine ve halkına bakışları çok olumlu değil. Bu sebepten ötürüdür ki Türkiye ve İsrail soğuk savaş yıllarında başlayan, 1990larda üst seviyeye çıkan stratejik ortaklıklarını kamuoyuna asgari ölçüde yansıtmak suretiyle sürdürmüşlerdir. Türk-İsrail ilişkilerini objektif bir şekilde analiz etmek için bakmamız gereken iki parametre var. Bunlardan bir tanesi ilişkilerin kamuoyunda görünen boyutu, ikincisi ve asıl önem taşıyan resmi boyutu yani stratejik ortaklığı bize gösteren askeri anlaşmalar. Bir başka deyişle, Erdoğan Davos’ta Perez’e “one minute” derken, diğer yandan yıllardır süren askeri işbirliğine devam etti. Bu işbirliğinin içinde İsrailli savaş pilotlarının Konya’da uçuş eğitimi almasından ortak askeri tatbikatlara kadar birçok husus var. Filistin konusu yalnızca AK Parti(AKP) için değil, gelmiş geçmiş birçok hükümet için iyi bir iç politika malzemesi olmuştur. Ancak muhafazakar seçmen tabana sahip olan AKP döneminde Filistin konusu dış politikada da önemli bir parametre olarak karşımıza çıkmaya başladı. Ancak altı çizilmesi gereken nokta, Erdoğan’ın hiçbir zaman İsrail’i eleştirmekten öteye gitmediğidir. Davos’ta “one minute” diyip adeta kafa tutacaksınız, karşı çıktığınız devletin savaş pilotlarını kendi topraklarınızda eğitip, din kardeşim dediğiniz ülkenin topraklarını bombalamasına izin vereceksiniz. Ne yazık ki bu son derece samimiyetsiz bir durum teşkil etmekte.

Başka bir deyişle, “one minute” krizi, Mavi Marmara olayının ardından yapılan söylemler bunların hepsi Türk-İsrail ilişkilerinin kamuoyuna yansıtılan, yani buz dağının görünen kısmı. Oysa diğer tarafta son derece derin bir stratejik işbirliği mevcut. Erdoğan ne kadar istese de İsrail’le olan bu işbirliğini bitirmesi, tüm ilişkileri koparması oldukça güç. Aynı durum İsrail tarafı için de geçerli. Türkiye ve İsrail Orta Doğu coğrafyasında demokrasiyle yönetilen ve batı ittifakına mensup, ortak çıkarları olan iki devlettir. Bununla birlikte Türkiye ve İsrail’in işbirliği Amerika Birleşik Devletleri açısından da büyük önem taşımaktadır. Zira Brüksel’deki görüşmenin Obama-Erdoğan görüşmesinin hemen ardından gerçekleşmesi ABD’nin iki ülke arasındaki gerginlikten rahatsız olduğunun ve iki ülkenin işbirliğine verdiği önemin çok açık bir göstergesidir. Bu bağlamda gerek İsrail’de gerek Türkiye’de siyasilerin halka yönelik açıklamalarını çok ciddiye almamak gerekmekte. Her iki devletin politikacıları kendi iç siyasetlerinde eleştirel tavırlarda olsalar da, bu Türk-İsrail ilişkilerinin yalnızca görünen boyutudur. Esas olan iki stratejik ortak arasındaki işbirliği anlaşmalarıdır. Bu bağlamda resmi ilişkilerin ve işbirliğinin istikrarlı bir şekilde yürütülebilmesi adına Brüksel’deki görüşme son derece önemli bir adımdır.

Uluhan Ceran

KKTC Doğu Akdeniz Üniversitesi

Uluslararası İlişkiler Bölümü

 {jcomments on}

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...