Orwell’in 1984 adlı eserinde Okyanusya adlı bir ülke var. Lideri de Büyük Birader. Okyanusya halkı Büyük Biraderin her şeye gücünün yettiğine ve Partinin değişmezliği ilkesine inanır. Ama bu inançların aslı yoktur ve bu nedenle olayları ele alırken, Parti üyesi, bir an bile gevşemeyen koşullara uyma yeteneğine gereksinim gösterir.
Burada yol gösterici, siyah-beyaz sözcüğüdür. Tüm Yenikonuş (Okyanusya dili) sözcükleri gibi, bu da iki karşıt anlamı içermektedir. Düşmana uygulandığı zaman –apaçık gerçeklere karşın–siyahın beyaz olduğunu öne sürmektir.
Öte yandan…
Bir Parti üyesine uygulandığı zamansa, Parti disiplini gerektirdiği için, bağlılıkla siyaha beyaz diyebilmek anlamını taşır. Aynı zamanda, siyahın beyaz olduğuna gerçekten inanma yeteneğidir, daha da ötede, siyahın beyaz olduğunu bilmek ve sonra karşıtına inandığını unutmak, demektir. Bu, geçmişin sürekli değiştirilmesini gerektirir. Ayrıca, Yenikonuşta çiftdüşün adı verilen ve her şeyi içeren bir düşünce sistemiyle sağlanmıştır.
Geçmişin değiştirilmesi için iki neden vardır: bunların birincisi, yardımcı, yani, önlemsel niteliktedir. Yardımcı neden, Parti üyesinin de, proleter gibi, eşleştirmeye yönelik olmasıdır. Atalarından daha iyi durumda olduğuna ve ortalama yaşama düzeylerinin yükseldiğine inanması için, öteki ülkelerle olduğu gibi, geçmişle de ilgisi kesilmelidir.
Ama geçmişin değiştirilmesi için çok daha önemli bir neden, Partinin yanlış yapmayacağı savıdır. Parti tahminlerinin hep doğru çıktığını göstermek için, bütün söylevlerin, istatistiklerin ve her türlü kayıtın sürekli değiştirilmesi gerekir. Bunun yanı sıra, öğretide bir değişiklik onaylanmaz. Çünkü birinin düşüncesini hatta siyasetini değiştirmesi, zayıflığını açığa vurması demektir. Örneğin, eğer Avrasya ya da Doğu Asya (hangisi olursa) bugün düşmansa, hep düşman olmuş olması gerekir. Eğer olaylar tersini gösteriyorsa, olaylar hemen değiştirilmelidir. Bu nedenle tarih sürekli yeniden yazılmaktadır.
Geçmişin günden güne değiştirilmesi, Doğruluk Bakanlığı tarafından yazılır ve bu düzenin dengede kalması için, Sevgi Bakanlığı tarafından yürütülen baskı ve casusluk etkinlikleri kadar önem taşır. Geçmişin değişebilirliği, İngsos’un temel ilkelerindendir.
Geçmiş olayların, nesnel gerçekliğinin olmadığı, yalnızca yazılı kayıtlarda ve insan belleğinde yaşayabileceği kabul edilir. Geçmiş kayıtlar ve insan belleği nerde birleşiyorsa, gerçek odur. Parti tüm kayıtları ve üyelerinin belleklerini denetim altında bulundurduğu için, geçmişe de istediği biçimi verebilir. Her ne kadar geçmiş değiştirilebilirse bile, ortada değişmiş olduğu düşünülen bir olay yoktur. Çünkü istenilen anda yeni biçimine sokulan geçmiş, yürürlüktedir, ondan önce başka bir geçmiş var olmuş olamaz.
Birçok kereler olduğu gibi, aynı olay bir yıl süresince defalarca değiştirilebilir. Parti her zaman mutlak gerçeği bilir, o halde mutlak gerçeğin şimdikinden farklı olamayacağı açıktır. Görüldüğü gibi, geçmişin denetlenmesi, belleğin eğitilmesi üzerine kurulmuştur. Yazılı kayıtları, o anki durumlara uydurmak, yalnızca mekanik bir işlemdir.
Ancak, olayların istenildiği biçimde geliştiğini hatırlamak da gerekir. İnsanın anılarını yeniden düzene soktuktan ya da yazılı kayıtları değiştirdikten sonra yapılmış olan bu işlemler de unutulmalıdır. Bunun için belirli bir düşünce tekniği gerekir. Bu, Parti üyelerinin çoğunun ve hele, bağnaz oldukları kadar akıllı olanların öğrendikleri bir şeydir. Eski dilde buna “gerçeğin denetlenmesi” adı verilir. Yenikonuşta ise “çiftdüşün” denir.
Çiftdüşün başka şeyleri de kapsar. Çiftdüşün insanın iki çelişik düşünceyi aynı anda kabullenmesidir. Parti aydını, anılarının hangi yönde değiştirilmesi gerektiğini bilir; bu nedenle gerçekle oynadığını da bilir. Çiftdüşün yöntemiyle, gerçeğin zedelenmediğine kendini inandırır. Bu işlem bilinçli yapılmalıdır, yoksa kesinliğini yitirir; ama aynı zamanda bilinçsiz de olmalıdır, yoksa bir düzenbazlık ve dolayısıyla bir suçluluk duygusu uyandırır.
Çiftdüşün, İngsos ilkelerinin püf noktasıdır, çünkü Partinin temel işlevi, tam bir dürüstlük taşıyan amacın yıkılmasını önlemek için bilinçli yanılmayı kullanmaktır. Bile bile söylenen yalanlara yürekten inanmak, zararlı görülmeye başlanan bir gerçeği unutmak, nesnel gerçeklerin varlığını yadsırken bu gerçekleri sürekli göz önünde bulundurmak, gerekli şeylerdir. Çiftdüşün sözcüğünün kullanımı bile, çiftdüşün’ü gerektirir.
Bu sözcüğü kullanmakla, insan gerçekleri zedelediğini kabullenmektedir, yeni bir çiftdüşün’le, bu, kafadan silinir. Bitip tükenmeksizin süren bu işlem yardımıyla gerçek, sürekli geride bırakılmaktadır. Parti çiftdüşün yardımıyla tarihi durdurmak olanağını bulmuştur, belki daha binlerce yıl, bunu başarıyla sürdürecektir.
Orwell’in 1984’ünü bitirmeden halkımızın iftarları taze pidelerle yapacağını ve gelecek ramazana kadar bitirebileceğini düşünmek de tek-düşün sisteminin fitnesel algısı olarak kalacaktır.
Metin BOŞNAK
Uluslararası Saraybosna Üniversitesi Öğretim Üyesi