Hristiyan mezhepleri, İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşına dair geniş bir yelpazede tepkiler göstermiştir; bunlar güçlü kınamalardan sessiz tepkilere kadar çeşitlilik göstermektedir.
Batılı ülkelerin Gazze çatışmasına verdikleri tepkiler büyük ölçüde farklılık göstermiş ve çifte standart suçlamalarına yol açmıştır. Batı’nın Gazze’ye tepkisi, diğer küresel krizlere yaklaşımından büyük ölçüde farklıdır ve bu farklılıkların nedenleri sorgulanmaktadır.
Özellikle çeşitli Hristiyan mezheplerinin karışık tepkileri dikkat çekmektedir; bu durum, adalet ve barış çağrılarının güvenilirliğine dair şüpheler doğurmuştur.
Çatışmanın onuncu ayında, The New Arab, üç farklı Hristiyan mezhebinin tepkilerini toplayarak mevcut duruşlarını değerlendirmek için bir araya getirmiştir.
Doğu Ortodoks Kilisesi’nin Ukrayna için gür sesleri, Gazze için sessizliği
Dünya genelinde yaklaşık 230 milyon takipçisi olan Doğu Ortodoks Kilisesi, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırısını kınamada sesini yükseltmiştir. Kilise liderleri, işgale karşı güçlü açıklamalar yaparak, Ukrayna halkı ile barış ve dayanışma çağrısında bulunmuştur.
Ancak Kilise, Gazze çatışması konusunda gözle görülür bir sessizlik içinde kalmış ve eleştirilerin hedefi olmuştur. Bu konuda sorulan sorulara Kilise yetkilileri, kurumun “siyasi bir örgüt olmadığını ve dünya genelindeki siyasi meselelere dahil olmadığını” belirtmiştir.
Bu duruş, Kilise içinde eleştirilere yol açmıştır. İsimsiz olarak konuşan bir Doğu Ortodoks Piskoposu, Kilise’nin Gazze’ye dair Mesih’in öğretileri yerine siyasi çıkarları önceliklendirdiğini eleştirmiştir. Piskopos, Kilise’nin Rusya’ya yönelik sert kınamasını hatırlatarak, “Kilise, siyasi çıkarlar için hizmet ediyor. Bu, trajik bir durum” şeklinde konuşmuştur.
Piskopos, hayal kırıklığını dile getirerek Kilise içindeki Gazze çatışması konusundaki sessizliğe yönelik artan memnuniyetsizliği vurgulamıştır. “Bu, Mesih’in öğretileriyle örtüşmüyor. Gazze’yi sadece Hristiyanlar ya da kiliseler olarak değil, insan olarak desteklemeliyiz,” diye eklemiştir.
Piskopos, İsa’nın sözlerine atıfta bulunarak, “Onlar, Mesih’i terk ettiler,” diyerek “Bu en küçük kardeşlerimden birine yardım etmeyi reddettiğinizde, bana yardım etmeyi reddetmiş oluyordunuz,” şeklinde konuşmuştur.
İngiltere Kilisesi’nin on ay sonra yaşadığı değişim
7 Ekim saldırısının ardından, İngiltere Kilisesi ve onun lideri Canterbury Başpiskoposu Justin Welby, Hamas’ı tekrar tekrar kınamış ve İsrail’deki “dehşet verici terör saldırılarından” derin üzüntü duyduğunu ifade etmiştir. Başpiskopos Welby, şiddeti “en aşırı şekliyle kötülük” olarak tanımlamış ve bu dönemde Kilise’nin İsrail ile dayanışmasını vurgulamıştır. Bu duruş, İsrail’in devam eden işgalini ve Gazze’ye yönelik ağır bombalamalarını tam olarak kınamayan Başpiskopos’a yönelik işgal altındaki Batı Şeria’daki Filistinli Hristiyanları öfkelendirmiştir.
Onların hayal kırıklığı, Welby’nin Kudüs’ü ziyaret etmesiyle daha da artmıştır; bu ziyaret, Gazze Şehri’ndeki Anglikan Kilisesine ait Al-Ahli Hastanesi’nin bombalanmasının ardından Hristiyan topluluğa destek göstermek amacıyla yapılmıştır — bu bombalamadan Filistinli yetkililer İsrail’i sorumlu tutmaktadır.
Ziyareti sırasında Welby, Yunan Ortodoks Patriği III. Theophilus da dahil olmak üzere çeşitli kilise liderleriyle bir araya gelmiştir; bu, İsrail’in Yunan Ortodoks Aziz Porphyrius Kilisesi’ni bombalamasından kısa bir süre sonra gerçekleşmiştir.
Bu görüşmelere rağmen, birçok kişi Welby’nin açıklamalarının İsrail’in eylemlerini kınamakta yetersiz kaldığını düşünmüştür. Bunun yerine, Welby, ateşkes çağrısı yapan gösterilere katılanları eleştirerek, onların 7 Ekim saldırısına “karşı çıkmaları” gerektiğini öne sürmüştür. Daha da ileri giderek, bunu yapmayanları “kan iftirası”nı sürdürmekle suçlamış, bu da İngiltere Kilisesi’nde önde gelen bir rahip olan Stephen Sizer gibi isimlerin, Kilise’nin pro-İsrail gruplarıyla ilişkisini ahlaki ilkelerinin önüne koyduğunu görmesine neden olmuştur.
Sizer, Kilise’nin Filistinlilere gerçek anlamda destek vermediğini, İsrail’in sivillere yönelik saldırılarını kınamadığını veya ateşkes çağrısı yapmadığını da savunmuştur. Bunun yerine, İsrail’in “kendisini savunma hakkı“nı vurgulamış, ancak Sizer’a göre bu yasal olarak yanlıştır. Uluslararası hukuka göre, bir işgalci güç olarak İsrail’in böyle bir hakkı olmadığını, ancak Filistinlilerin kendilerini savunma ve işgale direnme hakkına sahip olduğunu savunmaktadır.
İlginç bir şekilde, başlangıçtaki duruşuna rağmen, İngiltere Kilisesi sonunda İsrail’in eylemlerini kınamış, ancak bunu yapması on ay sürmüştür. 3 Ağustos’ta Başpiskopos Welby, İsrail’in Filistin topraklarındaki işgaline son vermesi gerektiğini belirten bir açıklama yapmıştır. Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail’in işgalini “hukuka aykırı” olarak nitelendiren görüşünü desteklemiş ve Batı Şeria’daki politikalarını “apartheid” olarak tanımlamıştır.
Bu açıklamada Welby, İsrail’in on yıllardır Filistinlileri “onur, özgürlük ve umut”tan yoksun bıraktığını kabul etmiştir. Dünya çapındaki hükümetleri uluslararası hukuku uygulamaya çağırarak, İsrail’in Filistin topraklarını sürekli olarak ele geçirmeye devam ettiğini, kaynaklara erişimi kısıtladığını ve Filistinlileri güvenlik ve adaletten mahrum bırakan askeri yönetimi vurgulamıştır.
Bu, Kilise’nin pozisyonunda önemli bir değişikliği işaret etmiş ve İsrail’in eylemlerine yönelik daha güçlü bir kınama ve işgal altındaki Filistinlilerin karşılaştığı zorlukların tanınması olmuştur.
Katolik Kilisesi’nin İsrail’in savaşını terörizm olarak tanıması
Buna karşılık, Papa Francis İsrail’in Gazze’deki eylemlerini terörizm olarak nitelendirmiştir. Kasım 2023’te yaptığı bir konuşmada, “Burada savaşı aştık. Bu artık savaş değil; bu terörizm” demiştir.
Katolik Kilisesi, Papa’nın, bombalamalar ve silahlı saldırılarla hedef alınan silahsız sivillerle ilgili Gazze’den gelen rahatsız edici güncellemeleri almaya devam ettiğini bildirmektedir.
Devam eden şiddete tepki olarak, Mart 2024’te dünya genelinde 140’tan fazla kilise lideri bir mektup imzalamıştır. Mektup, barış ve Gazze’deki katliamın sona erdirilmesi çağrısında bulunmuştur. Mektup özellikle Filistinlilerin, Filistinli Hristiyanlar da dahil olmak üzere çektiği acıları vurgulamış ve kapsamlı ve kalıcı bir ateşkes çağrısı yapmıştır.
“Devam eden yıkım, bombalama ve Gazze’deki kara istilası devam ederken, Filistinliler, Filistinli Hristiyan kardeşlerimiz de dahil olmak üzere, dünyaya ‘Neredesiniz?’ diye sesleniyorlar. Biz, ‘Yeter artık!’ diyoruz ve hep birlikte kapsamlı ve kalıcı bir ateşkes talep ediyoruz,” ifadeleri mektupta yer almıştır.
Ancak, Doğu Ortodoks Kilisesi ve İngiltere Kilisesi bu mektubu imzalamamıştır.
Kınanmış ama yine de terk edilmiş
İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşını kınama çabalarına rağmen, Filistinli Hristiyanlar hala terk edildiklerini hissetmektedir.
Bir Hristiyan Filistin hareketi olan Kairos’un başkanı Rifaat Kassis, The New Arab’a birçok Filistinli Hristiyan’ın hissettiği hayal kırıklığını dile getirmiştir. Filistin’deki 18 yerel kiliseden 15’inin sessizliğinin İsrail’den misilleme korkusuna bağlanabileceğini belirtmiştir.
Rifaat, “Biz, Filistinli Hristiyanlar olarak rahatsız edici bir çifte standart gözlemliyoruz. Dünya kiliseleri, Rusya’yı Ukrayna’ya işgalinin ardından iki hafta içinde kınarken, Gazze’deki on aylık etnik temizlik sonrasında İsrail’in eylemlerini henüz kınamadı.” demiştir. Ortodoks Kilisesi ile bölge arasındaki derin bağlantıyı vurgulayarak, burayı “Filistin’deki ana kilisemiz” olarak tanımlamıştır.
Rifaat, “Filistin Kutsal Toprak’tır ve Filistinli Hristiyanlar Hristiyanlığın koruyucularıdır. Kutsal Topraklardaki kiliselerin sadece birer müze haline gelmemesini sağlıyoruz,” demiştir. Rifaat, Ortodoks Kilisesi’nin Filistinli Hristiyanların durumuna kulak vermesi gerektiğini ya da onların yok olma riskiyle karşı karşıya kalacağını söylemiştir. “Burası Mesih’in toprağı,” diye ilan etmiştir. “Dünya kiliseleri şimdi dikkatlerini buraya çevirmelidir.”
Ayrıca, Gazze’deki Hristiyanların yaşadığı güçlü terk edilmişlik duygusunu da ifade etmiş ve “Gazze’de savaşın yasaları ve kuralları bile bir kenara atılmış, insan onuru artık saygı görmüyor,” demiştir.
Rifaat, Avrupa kiliselerinin bir duruş sergilemesi gerektiğini belirterek, onları sadece Gazze’de soykırım olarak tanımladığı durumu kınamaya değil, aynı zamanda “İsrail ile bağları koparmaya” da çağırmıştır.
Rifaat, “Etnik temizlik olduğunda, bu siyaseti aşar; bu, insan katliamıdır. Kilise kurbanlarla ve zayıf olanlarla yan yana durmazsa, ne işe yarar?” diye eklemiştir.
Yazar: Salwa Amor (Bağımsız Belgesel Yapımcısı, son olarak, ödüllü BBC Panorama’nın iki bölümlük ‘Suriye’nin Çocukları’ adlı belgesel serisinin yapımcılarından biridir)