İlk Arap coğrafyacılarının eserinde günümüz Gaziantep şehrindeki ilk yerleşim merkezi olarak bilinen ve günümüzde de halen kendi adıyla var olan Düllük adı, sürekli olarak geçmesine rağmen, Antep (Ayıntap) adı Araplar tarafından bu yöreye verildiği söylenebilir. Suyunun güzelliğinden dolayı Arapça’da parlak pınar anlamına gelen Ayıntap (Ayıntab), Cumhuriyet dönemine kadar bu isimle bilinirdi. Günümüzdeki Gaziantep, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde “Arabistan’nın Gelinciği” olarak betimlediği Ayıntab’ ın 12 km güneyinde kurulmuştur. Türkiye’nin güneydoğusunda bulunan ve bu bölgeyi ekonomik yönden canlandıran Gaziantep şehri geçmişten günümüze birçok dini, milleti ve kültürü içinde barındırmıştır. Kurtuluş savaşında Ermeniler’in aksine Türkler ile beraber Fransızlara karşı savaşan Yahudiler de bunlardandır.
Hangi tarihte ve nereden geldikleri hakkında herhangi bir somut delil olmayan Gaziantepli Yahudilerin sayısının 1904 yılı nufus sayımlarına bakıldığında 759 olduğu görülmektedir. Tüccarlık, terzilik ve gıda işleriyle uğraşan Yahudiler, yerli halkla çok iyi anlaşırlardı. Öyle ki, her iki tarfın dini bayramlarında ziyaretler yapılır ve bu merasimlere saygı duyulurdu. Örneğin, Şabat (Yahudiler için kutsal gün olan Cumartesi günü) günü Yahudilerin ateş yakması, araba kullanması ve ışık yakması dinleri gereği yasaktı. Ateş yakamadıkları için Müslümanlardan yardım isterlerdi. Müslümanlar bunu insani bir görev olarak görürlerdi ve ellerinden geldiği kadar yardım ederlerdi. Ancak 1970’li yılların sonlarına gelindiğinde bu atmosfer kayboldu ve burda yaşayan Yahudiler güvende olmadıklarını düşününce İstanbul ve İsrail’e göç ettiler. Kendi aralarında genelde Arapça konuşlumasına rağmen herkes Türkçe’yi
akıcı bir şekilde bilen Yahudiler, evde tüm aile bireyleri birlikte yaşarlardı. Ancak bu aileler ataerkil yapıya sahiptiler. Erkekler sabah erkenden sinagoga oradan da işe giderlerdi. Kadınlar ise çok yoğun bir şekilde ev işleriyle meşgul olurlardı. Erkek çocukları günlerini sokakta oyun oynayarak geçirirken, kız çocukları annelerine ev işlerinde yardım ederlerdi. Hafta içi günler sıradan geçmesine rağmen, Cuma gecesi bayram arefesi gibi geçer ve Şabat günü için yemekler hazırlanır, mumlar yakılırdı. Cumartesi günleri ise sabah erkenden erkekler sinagoga gider, ibadetlerini tamamlayıp eve gelirlerdi. Eve gelince kadınlar tarafından kurulan sofralara oturulurdu.
Kaşerut kurallarına dikkat eden Yahudiler dışarıdan çok şey almazlardı. Et, tavuk gibi ürünler Şohet tarafından kesilir ve damgalanırdı. Fırıncılar dahi gönderilen yemeklerde bu hususlara dikkat ederlerdi. Pesah bayramında bütün hazırlıklar yapılır, herkes ihtiyacı kadar buğdayı alıp evine götürür ve değirmende öğütürdü. Elde ettikleri unla Matza(mayasız ekmek) yaparlardı. Yaptıkları bu ekmekleri Müslüman komşularına ikram etmeyi ihmal etmezlerdi. Müslümanlar da Yahudiler et ve süt ürünlerini art arda tüketemedikleri için Pesah’tan sonra baklava gönderirlerdi. Kipur’da ise arefeden önceki Selihot sabahı tavuk ve horoz kesilirdi. Kadınlar için tavuk, erkekler için horoz ve hamileler için ise iki tavuk bir horoz kesilirdi. Kesilen bu hayvanlar dine uygun şekilde temizlenir, yeşil Antep ve zeytinyağlı defne sabunuyla yıkanırdı. Bu hayvanlar fakir ailelere dağıtılır, kalanlar ise akşam sofrada yerlerini alırlardı.
Gaziantep’te şehir merkezinde Düğmeci Mahallesi’nde bulunan bir tane sinagog vardır. Yahudiler’in bu kenti terketmesiyle harabeye dönüşen sinagog yapılan restorasyon çalışmaları sonrası tekrar ayağa kaldırılmıştır. Dini bakımdan Halep Hahambaşılığı’na bağlı olan Antep Yahudileri dini ibadetlerini bu havrada yaparlardı. Aynı zamanda Yahudi erkek çocuklarının 3 yaşından itibaren bu sinagogun avlusunda bulunan Talmud Toraya devam etmesi geleneksel olarak mecburiydi. Kızlar okula gönderilmezken erkekler ilkokulu bitirdikten sonra lise eğitimlerini de alırlardı. Ama yine de yüksek tahsillerini tamamlayamıyorlardı. Çünkü Gaziantep’te üniversite olmadığı için aileler çocuklarını şehir dışına gönderme taraftarı değillerdi.
Gaziantepli Yahudilerin Türklere Fransız işgali sırasında yardımları dokunmuştur. M.Oğuz Göğüş o günü şöyle anlatıyor: Yahudilere sorardık: -Siz harp edemezsiniz. Niye kaçmadınız? Dediğimiz zaman bize şu yanıtı verirlerdi: – Biz de ölülerinizi taşırız. Halbu ki savaş esnasında Türkler’e çok yardımları oldu, hatta cephelere gidenleri ve ölenleri de olmuştur (M.Oğuz Göğüş, İlk İnsanlardan Bugüne Çeşitli Yönleri ile Gaziantep, Cihan Ofset).
İkinci Dünya Savaşı’na gelindiğinde ise Gaziantep Yahudileri bundan çok etkilenmediler. Avrupa’dan Hitler’in zulmünden kaçıp Filistin’e ulaşmak isteyen Yahudiler, devlet bilgisi dahilinde Gaziantep’e geliyorlar oradan da Halep’e gönderiliyorlardı. 1970’li yıllara gelindiğinde sağ-sol ayrımcılığı ortaya çıktı. Ne yazık ki bundan Yahudiler çok kötü bir şekilde etkilendiler. Tacizler, tehditler, Yahudi dükkanlarına saldırılar ve kaçırılma gibi olaylar ortaya çıkınca burada bulunan Yahudiler’de tedirginlik başladı ve bunun neticesinde de göçler oldu.
Mehmet Fatih Akbaş
Kaynakça
“Gaziantep Yahuileri” – Naim Avigdor Güleryüz
http://blog.milliyet.com.tr/gaziantep-yahudileri/Blog/?
http://www.gaziantep.gov.tr/ilimizin-tarihcesi
http://www.gantep.edu.tr/static2/?static_ID=20256197
http://www.gaziantepturizm.gov.tr/TR,52366/havra.html
http://www.salom.com.tr/haber-84805-bir_zamanlar_gaziantepte_.html