Füze savunması meselesinde sağlıklı bir karar almadan önce cevaplanması ve netleşmesi gereken gereken bir dizi önemli soru ve belirsizlik vardır.
Tarihi en azından Reagan dönemine kadar uzatılabilecek füze savunması sistemi son günlerde Türk dış ve güvenlik politikası gündeminin merkez konularından biri oldu.
Bu konu özellikle 11 Eylül öncesinde transatlantik güvenlik çevrelerinde yoğun bir şekilde tartışılmıştı. O zaman en genel anlamda bu sistemi savunanlar,
- bunun tehditlere karşı bir tür “korkuluk” fonksiyonu olabileceğini,
- kaza ile yanlış ateşlemeden
- nükleer şantaja ve
- (İran ve Kore gibi) “caydırılamaz aktörlere” kadar bir seri tehdide karşı “işe yarayabileceğini”
- ve hatta nükleer silahlanmayı düşünen ülkeleri vazgeçirebileceğini,
- bu teknolojinin gelecekte giderek önemi artacak uzay güvenliğinde uyduları korumak için kullanılabileceğini söylüyorlardı.
- Ayrıca bu alana bir an önce girilmesi gerektiğini, acele edilmemesi halinde geliştirilmesi çok zaman alan bu teknolojiler konusunda geç kalınabileceğini iddia ediyorlardı.
Buna karşı olanlar ve şüpheyle yaklaşanlarsa,
- füze savunması teknolojisinin pratikte söylendiği kadar ucuz, hızlı ve yüksek yüzdeli çalışmasının çok güç olduğunu,
- ABD’nin bu sistemi sadece kendi için kurarsa bunun ittifak dayanışmasını ve hesaplarını zedeleyebileceğini (“decoupling”),
- ellerindeki sınırlı sayıda nükleer silahın işe yaramaz hale gelebileceğini düşünen Rusya, Çin ve Hindistan gibi ülkeleri nükleer silahlarını arttırmaya yönlendirebileceğini,
- bu sistem daha kurulmadan başta Rusya’ya zamanın aleyhine ilerlediğini düşündürteceğini ve onları panikleterek krizlerde ilk vuruşu yapmaya sevk edebileceğini,
- nükleer silahlar ve füzelerin işe yaramayacağını düşünen ülkeleri konvansiyonel silahlanmaya itebileceğini dile getiriyorlardı.
Soğuk Savaş döneminde nükleer tehdit altında yaşamaya alışmış Avrupalılar genel olarak Amerikalıların “olayı biraz abarttığını” ve her türlü sorun ve tehdidin teknoloji ile çözülebileceğini düşünmeye meyilli Amerikan stratejik kültürünün sakat bir tarafı olduğunu düşünüyorlardı.
Bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu füze savunması meselesine ise en azından üç açıdan bakılabilir: Türkiye’nin bölgesel ve Batı ile olan ilişkileri ve konunun teknik-taktik-ekonomik ve stratejik boyutu.
Hükümet İran’a ambargoya hayır oyu verirken, “BM dışındaki ambargolara uyamayız, özel sektöre karışamayız” derken, Başbakan “İran’ın bomba yaptığı bir dedikodu” demişken, füze savunmasına hemen ve güçlü bir şekilde “evet” demek önemli bir çelişki olabilir. Bu bir anlamda İran konusunda “başta yanlış yapmış olduğunu” kabul etmek olarak görülebilir.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Türkiye’yi ileri karakol ve cephe ülke olmaktan çıkarmak istediği ve merkez ülke yapmak istediği biliniyor. Davutoğlu muhtemelen ‘biz tam Türkiye bir tür “yarı serbest oyuncu” oluyor derken bu ona ket vurabilir’ diye düşünüyor. Türkiye İran ile -doğru-yanlış- başka tür bir ilişki geliştirirken füze savunmasına ev sahipliği yapmak buna uymaz diye düşünülebilir. ‘”Gördünüz mü, Türkiye yine Batı ne derse onu yapıyor” denilmesini istenilmiyor.
Hükümetin içinde -muhtemelen yanlış olarak – “bu konu bizi tekrar eskisi gibi kendilerine bağlamak için şimdi tekrar ısıtılıyor” diye düşünülüyor olabilir. Ama, a) İran bombaya gidiyor, b) bu ülkeyle aramızın hep “şimdiki gibi iyi” olacağından emin olamayız.
Ayrıca belki Dışişleri Bakanı’ndan farklı olarak Başbakan seçim sathına girerken Batı’daki “Türkiye kopuyor” dalgasını kırmak için projeye belki bir parça daha açık olabilir.
Bu arada İsrail lobisi “eline ne geçiyorsa” Türkiye’ye ve AKP’ye atarken füze savunması konusunda bir “hayır” onlara yeni cephane olur. Ama zaten belki de onların cephaneye çok fazla ihtiyaçları yok, çünkü -nasıl denir?- “yaratabiliyorlar”.
Konunun teknik yönüyle ilgili en az yukarıdakiler önemli ve cevabını henüz bizim, belki Hükümet’in ve hatta ABD’nin bile tam bilmediği bir dizi soru var.
1) Bu füze savunması teknolojisinin “çalışacağını” düşünüyor muyuz? Birçok batılı uzman bu soruya en azından şüpheyle yaklaşıyorlar. Elbette teknoloji gelişebilir ama karşı taraf da aynı şekilde füze yeteneklerini geliştirebilir (yön değiştiren akıllı füzeler, savunmaları kandıran sistemler, birden bölünüp 7-8-10 parçaya ayrılan sistemler vs.)
2) Türkiye’de radar mı olsun isteniyor, füze sistemi mi? Arada küçük de olsa psikolojik bir fark var. İlki daha “masum” ve daha az tehdit edici.
3) Tasarlanan sistemin kumanda ve kontrolü kimde olacak? (Bizde, ABD’de, Nato’da, ikili, çoklu vs.)
4) Projenin maliyeti ne olacak? Bizden bu konuda para istenecek mi? Yoksa sisteme ev sahipliği yapan ülke olarak muafiyet ve hatta üste bir ödeme istemeli mi? Bu arada F-35’lerin maliyetinin 70 milyon dolardan başlayıp ve şimdi 120 milyon dolarlara ulaştığı ve hala “sonu görülmediği” hatırlandığında bu soru daha anlamlı olabilmektedir.
5) Sistem Türkiye’yi koruyacak mı? Tamamını mı, bir kısmını mı? Hangi ölçüde? Hangi tarihten itibaren?
6) Sistemin Türkiye’de konuşlanmasının Türkiye’ye getireceği ilave tehditler neler olabilir? Bunu ölçebilir miyiz?
7) Türkiye bu konuda topu uzun süre Nato’ya atmış ama şimdi konu Nato ile beraber gelince manevra alanı bir parça daralmış olabilir. Bu arada ittifakın geçmişte iki defa gerektiğinde (1990-2003) bizim yardımımıza gelmekte tereddüt ve isteksizlik göstermiş olduğunu hatırlamamız gerekir mi?
8) Konuyu çalışmak ve gerekirse oyalamak ve karar vermek için ne kadar vaktimiz var?
9) Şimdi evet demezsek, sonradan projeye dahil olma şansımız olur mu? “Sona kalırsak dona kalır” mıyız? Örneğin, 2017 yılında, İran başarılı bir deneme yapmış, Nato bir sistem kurmuş ama Türkiye içinde değil. Bununla yaşayabilir miyiz?
10) Hayır dersek Türkiye’ye başka bazı silahların verilmemesinin de önünü açmış olabilir miyiz? (“Türkiye artık bizden değil, her şeyi onla paylaşmayalım”).
11) Obama bu sisteme gerçekten güveniyor mu? Yoksa Bush’unkini iptal edince iyice güvenlik konusunda iyice yumuşak görünmemek için mi bu sınırlı sistemi önerdi? Bizim tahminimiz bu konunun Obama’nın çok önemsediği ve duygusal yatırım yaptığı bir alan olmadığı şeklindedir. Türkiye sisteme girme konusunda yan çizerse ve hatta açıkça reddederse bile ABD Başkanı’nın bunu kişisel almayacağı şeklindedir. Ama tahminde çok da iddialı değiliz.
12) Sistem kurulursa ve çalıştığı düşünülürse bu İran’a “bomba yapmanı engelleyemiyoruz, engelleyemeyeceğiz, o yüzden bu savunma işlerine giriyoruz” mesajı mı gönderir? Yoksa İran, “ben bu silahı yapsam bile bunun karşı önlemini alıyorlar. Belki de bu kadar kavgaya gürültüye, ambargoya vs değmez” diyebilir mi?
13) Bu projede Türk savunma şirketlerine ne kadar pay düşebilir? Teknoloji transferi vs?
14) Sistemin “İran’a karşı” olduğunun söylenmemesi pratikte ya da İran’ın algılamalarında ne kadar fark yaratacağını düşünüyoruz?
15) Sistemin Türkiye’nin güneyinde konuşlanması durumunda Rusya’yı direk anlamda tedirgin etmemesi gerekir. Gerçi Moskova, “Batı bu teknolojiyi geliştirmeye devam ediyor ve şimdi değilse bile bu sistemi bir gün benim karşıma da dikebilirler” diye endişe ve muhalefet etmeye devam da edebilir.
16) Türkiye’ye yönelik bu konuda gerçek ve potansiyel bir tehdit vardır. Ama bu tehdit ivedi midir? Derecesi nedir? Türkiye’ye yönelik diğer tehditler arasında önceliği nedir?
17) Bu tehdide karşı daha ekonomik, manevra alanımızı ve bağımsız dış politika izleme yeteneğimizi daha az kısıtlayan başka yöntemlere başvurabilir miyiz? Türkiye’nin de İran’ınkine çok üstün hava kuvvetlerinin olması (pahalı ve dışa bağımlı da olsa) bir şekilde İran’ın nükleer ve diğer tehditlerini dengelemeye yeter mi?
18) İran’ın bizden başka ve önce birçok başka derdinin olması, nükleer silaha kavuşmasının kesin olmaması, yapsa bile bunun şimdi Batı ve İsrail’de telaffuz edilenden çok daha fazla vakit alacak olması bizim füze savunması ile ilgili kararımızı ne kadar etkilemelidir?
19) Nükleer silahları olur da Türkiye’nin üzerinde vurmanın Türkiye’ye yönelik ilave olumsuz etkileri olup olmayacağını biliyor muyuz? Sistemin kısmen de olsa Türkiye’de kurulması bu anlamda bize ilave riskler getirecek mi?
20) Sistemin Türkiye’de kurulması ABD ve NATO için teknik ve stratejik açıdan ne kadar önemlidir? Füze savunmasının Türkiye dışında kurulması teknik açıdan etkinliğini etkileyecek midir?
Türkiye’nin konu ile ilgili seçenekleri en kaba şekilde şunlar olabilir:
1) “Ben almayayım,” “Bulgaristan ve Romanya’ya kurun”.
2) “Nato da yapmasın”,
3) “Biz biraz çalışalım, anlayalım bakalım neymiş bu, acele etmeyelim”,
4) “Biz ikna olmadık ama yine de başka nedenlerle bunun dışında kalamayız.”
5) “Evet bir tehdit var ve belki bu sistem de bir parça ona cevap olabilir. Girebiliriz ama bana ekonomik, kumanda-kontrol, teknoloji konularında muafiyet-öncelik-ayrıcalık tanınmalıdır. PKK konusunda üye devletler artık kesin tavır almalı, pratik adım atmalı vs. Hem İran da çantada keklik olduğumu düşünmesin. “
Son şıkkın en uzun olması üniversite sınavlarından faklı olarak bunun ille de doğru cevap olduğunu düşündürtmemelidir.
Ş.Bahadır KOÇ
21.YY Türkiye Enstitüsü
Amerika Araştırmaları Bölüm Başkanı
{jcomments on}
Bu yazı ilk olarak http://www.21yyte.org/tr/yazi.aspx?ID=5780&kat1=1 ta yayınlanmıştır.