Memleketin hızla değişen gündeminde, bu konu çoktan unutuldu ve “eski” kategorisine girdi bile. Şu an gündemimizde bambaşka konular var. O gün itibariyle duygusal tepkiler veren halkımız ve yönetici kadromuz bugün bambaşka şeyleri tartışıyor. Fransa’da böyle olacağını biliyordu ki, Halk Hareketi Birliği(UMP) Marsilya Milletvekili, Valeria Boyer, “Ticari ilişkilerin zedeleneceğini düşünmüyorum. Ambargo gibi tehditlerin hayata geçeceğini sanmıyorum. Türkiye’nin tehditlerini ciddiye almayın.” şeklinde bir açıklama da bulundu. Bu açıklamanın iki sebebi vardır. Birincisi, Türk milleti olarak, toplumsal bellek açısından ne kadar zayıf olduğumuzun farkında olması, ikincisi ise AB’ye ve dolayısıyla Fransa’ya bir şekilde bağlı olan Türk ekonomisinin, Fransa’ya ekonomik yaptırım uygulayamayacağını, uygulasa bile Türkiye’nin Fransa’dan daha fazla zarar göreceğini biliyor olmasıdır.
Bu yazıyı yazma sebebim, Fransa’nın kararından sonra (aslında herhangi bir olay için de geçerli) insanların olayı sosyal medyadan öğrenip, hiçbir araştırma yapmadan, yanlış tepkiler vermesinden duyduğum rahatsızlıktır.
Ne Olmuştu?
Paris Ulusal Meclisi’nde sözde Ermeni soykırımına inkâr edenler için hazırlanan yasa tasarısı oy çoğunluğu ile kabul edildi. Buna göre, soykırımı inkâr edenlere 1 yıl hapis cezası ve 45.000 € para cezası verilecek. Fransa’nın böyle bir yasa tasarısını gündemine alma sebebi, her zaman olduğu gibi yaklaşan başkanlık seçimleri. Fransa’da yaşayan 500.000 Ermeni’nin oyunu almak, Sarkozy için tarihi gerçeklerden ve değer yargılarından daha önemli. Bu ne ilk ne de son yasa tasarısı olacak. Her 24 Nisan’da ABD ile ilişkilerimizde de aynı problemlerle karşılaşıyoruz. Kaldı ki Fransa böyle bir yasayı kabul eden ilk ülke de değil, daha önce İsviçre ve Slovakya’da aynı yasayı kabul etmişti. 20’ye yakın ülke de 1915 olaylarının soykırım olduğunu tanıyor. Yarın bir gün onların da aynı yasayı kabul etmesi ihtimali çok yüksek. Bunlar dış politika da Türkiye’nin her zaman karşısına gelen ve gelmeye devam edecek problemlerdir. Bu yeni bir şey değildir. Asırlardır, Türkiye’de yaşayan ve yaşamış olan farklı etnik kimliklere sahip topluluklar, diğer devletler tarafından çıkarları doğrultusunda Türkiye aleyhine kullanılmıştır.
Türkiye’nin Tepkisi
Medyanın da etkisiyle, şimdi unutmuş olsa da, halktan büyük tepki geldi. Her zaman olduğu gibi Fransız mallarına boykot kampanyaları başlatıldı. Ama şuan bir araştırma yapılsa en çok satılan mallar arasında Fransız mallarının olacağından eminim. Tıpkı, Irak’ın işgali sırasında, Fransa’nın tepkisi üzerine, Fransız mallarını boykot eden Amerika’da olduğu gibi. O dönemde Fransız şarapları boykot edilmiş, Fransızlar bununla dalga geçmiş ve yapılan araştırmayla en çok satılan malın Fransız şarabı olduğu ortaya çıkmıştı. Neyse, zaten bu olaylar üzerine halkın bu tarz boykot girişimlerinde bulunmasını yersiz ve samimiyetsiz buluyorum. Fransa’nın Cezayir’e uygulamış olduğu soykırım gündeme geldi. Halkımız bunu kullanarak Fransa’ya ders verebileceğini zannediyordu, o dönemde Türkiye’nin kimin safında olduğunu bilmeden. Fransa’ya “ifade özgürlüğü” dersleri vermeye çalışıldı. Sanki 94 gazeteci ve yazarı başka bir ülke tutuklamıştı.
Halkın bu coşkusuna, Fransa karşısındaki “birlik ve beraberliğine“ Başbakan Erdoğan da bir basın toplantısıyla katıldı. Güney Afrika ülkelerine gidip Fransa’nın soykırımlarını anlatacağız dedi. Asıl görevinin, Avrupa’daki “Ermeni soykırımı algısını” değiştirmek olduğunu unutarak. Herhangi bir ülke Ermeni soykırım iddialarını gündeme getirdiğinde ya da bunula ilgili aleyhimizde bir karar aldığında, onları çürütmeye çalışmak, maalesef Avrupa’daki algıyı değiştirmiyor. Sadece kendi kendimizi aklamış oluyoruz. Yurtdışında, ufak bir araştırmayla, Türkiye’nin 1915 olaylarıyla ilgili iddialarını savunan tek bir kitap olmadığını görüyoruz. Tüm kitaplar açık ve net bir biçimde “genocide” vurgu yapıyorlar. Başbakanın anlatması gereken bunlardır. Her aleyhimizde karar da savunmaya geçmek, 2015 yaklaşırken, Türkiye’nin iddialarının zayıflamasına neden olmaktan başka bir işe yaramıyor.
Başbakan Erdoğan, halkın kızgınlığına katılan açıklamalarından ve tabir-i caizse Sarkozy’e esip gürleyip, bu olayı iç politika da artı puan olarak hanesine yazdırmayı başardıktan sonra, Fransa’ya uygulanacak 8 maddelik yaptırım listesini açıkladı.
1- Paris’teki Türkiye büyükelçisi geri çağrılmaktadır.
2- İkili düzeyde gerçekleştirilmesi öngörülen siyasi, askeri, ekonomik mahiyette karşılıklı ziyaretlerle, seminer, eğitim, kurs, personel değişimi gibi faaliyetler iptal edilmektedir.
3- AB çerçevesindeki eşleştirme projelerinde Fransa ile işbirliğine gidilmeyecektir.
4- Fransa ile her türlü siyasi istişare durdurulmaktadır.
5- İkili askeri faaliyetler ve ortak tatbikatlar iptal edilmektedir.
6- Askeri uçuşlar için yıllık toptan verilen bütün iniş ve kalkış izinleri iptal edilmektedir. Her uçuş için ayrı izin uygulamasına geçilmektedir.
7- Askeri gemilerin liman ziyareti için izin başvuruları iptal edilmektedir.
8- 2012 yılı Ocak ayında iki ülke ekonomi bakanlarının eş başkanlığında yapılması tasarlanan Fransa-Türkiye ekonomik toplantısına Türkiye katılmayacaktır.
Bu yaptırımlar bir kesimi tatmin ederken, bir diğer kesimin beklentilerini karşılamakta uzak kaldı. Bazıları, “Soykırım suçlarının inkâr ve bayağılaştırılmasının suç sayılmasını” öngören 2008/913/JAI sayılı AB kararını bilmeden, Fransa’yı AB’ye rapor etmemiz gerekliliğinden ve AİHM’ye başvurmaktan söz etti. Bu kurumlar da kimin dikkate alınacağı gün gibi ortada. Bu tip yaptırım kararları Türkiye’de belirli aralıklarla alınır sonra kararı alanlar bile unutur gider. Şimdi sırada 24 Nisan’da ABD’ye karşı alacağımız ve unutacağımız kararlar var.
Ne Erdoğan’ın ne de Sarkozy’nin, Ermeniler ve yaşadıkları umurlarında değildir. Onların umursadıkları iktidarlarını güçlendirmekten başka bir şey değildir. Bu gibi kararlar, yöneticilerin iç politika da sıkıştıkları dönemde sık sık başvurdukları bir yöntemdir ve ciddiye alınacak bir tarafı yoktur. Resmin bütününe bakmadığımız sürece her zaman, herhangi bir devletin aleyhimizde alacağı kararları çürütmeye çalışmaya mahkûmuz.
Başbakan Erdoğan’da geçtiğimiz aylarda Sarkozy’nin davrandığından farklı davranmayarak, sırf CHP’ye zarar verip siyasi kazanç elde etmek için Dersim olaylarını gündeme getirmemiş miydi? “Dersimden özür diliyorum” derken Dersim umurunda mıydı sizce? Tabii ki hayır. Eğer umurunda olsaydı bugün Uludere katliamı yaşanmazdı.
Ermeniler konusunda konuyu tarihçilere bırakalım diyen Erdoğan, Dersim konusunda tarih yazmakta bir sakınca görmedi. Libya’da “kardeş kardeş” insanları öldüren, ya da Suriye’yi parçalarken sıkı dost olan Sarkozy ve Erdoğan, iç politika da prim kazanmak için birbirlerine bağırıp çağırıyorlar olan Ermeni vatandaşlarımıza oluyor. Olayın özü budur.
Sonuç
Halk olarak olaylara yanlış tepkiler vermemiz, karar vericilerin bizleri ciddiye almamasına sebep oluyor. Üstelik sadece kendi yöneticilerimizde değil, artık literatüre “Türkler balık hafızalıdır” diye bir kavram yerleşti. Olay sadece yaşananları unutmak da değil, herhangi bir konuda, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmaya çalışmak çok daha can sıkıcı bir durum. Başbakan Erdoğan’ın diplomasi de yeri olmayan davranışlarına alkış tutmak, ya da her olayda, tabir-i caizse medyanın
“gazına gelip” akıl mantık süzgecinden geçirmeden, her aklımıza geleni söylemek maalesef bize faydadan çok zarar getiriyor. Politikacıların yanlış ve hukuksuz söylemleri meşruluk kazanmış oluyor. Gündem ve siz Fransa ile meşgul iken, “meclisten hızla” hangi kararlar geçti biliyor musunuz? Tehlikenin farkında olun ve “gaza gelmeyin” Sevgili küçük esnafım, olay Fransa’nın bu yasayı kabul etmesinden çok daha farklı ve çetrefilli, sen gönül rahatlığıyla Fransız mallarını satmaya devam edebilirsin.
Şafak ÖZŞİMŞİR
TUİÇ Platformu Viyana Temsilcisi