Fransa Deneyiminin Avrupa’da Yaygınlaşma Riski Var

TASAM Başkanı Sayın Süleyman ŞENSOY’un 12.12.2011 tarihinde yayımlanan TRT TÜRK – Bugün Röportajı…

Fransa 1915 olaylarını 2011 yılında “soykırım” olarak nitelendirmişti. Yıl 2011, bu kez bu tanımlamayı inkar edenleri cezalandıracak bir yasa tasarısı için uğraş veriliyor. Oylama yarın, bir yıl hapis ve 45 bin avro para cezası öngörülüyor. Türkiye geçtiğimiz haftadan bu yana çeşitli zeminlerde çeşitli platformlarda bu yasa tasarısının durdurulması – engellenmesi için uğraş veriyor. Ancak karşılarında muhatap bulmak güç! Tabii ki aslına bakarsanız o muhatap Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’ye ulaşılmaya çalışılıyor. Ancak gelen bilgiler Ankara’dan Sarkozy’nin aramalara telefonlarını kapattığı yönünde… Sarkozy telefonlara çıkmıyor, yarın oylama var yani 24 saatten az bir süre kaldı. Yarın sabah saat dokuzda başlayacak. Genel kanı, hani sosyalist parti ile bu kez geçeceği yönünde. Tasarıyı siz genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin bu yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?

Parlamentodan geçene kadar Türkiye ile muhatap olmamak kararında bu anlaşılıyor. Tabii şimdi neyin doğru – neyin yanlış olduğu, ya da neyin hak olmadığı konusundaki temel ölçüler doğru olmayınca ortaya bu tür sonuçlar çıkıyor. Gücünüze göre bir doğruyu şekillendirmeye çalışırsanız, Fransa’nın hareketinde olduğu gibi sonuçlar ortaya çıkıyor. Çünkü Batılı ülkelerin hemen tamamının tarihinde soykırımlar, savaş suçları sabit olarak var, tartışmasız olarak var. Fakat bulundukları güç konumu itibari ile bunu onlara kimse soramıyor. Bu anlamda temelde bu işin bir değer referansı yok, fakat uluslararası siyaseti uluslararası ilişkileri ve ülkemizin menfaatlerini koruma gereği açısından mücadele edilmesi gerekiyor. Bunun temelinde, yaklaşan seçimler ve belki Türkiye’nin Fransa ile ilgili son dönemde artan söylemleri de var. Özellikle Afrika ile ilgili… Çünkü Afrika Fransa için çok öncelikli bir alan. Biraz Türkiye’ye bir ders verme amacı taşıdığı gözüküyor. Fakat benim öngörüm, yani bunun tekrar meclisten geçtikten sonra senatoya gitmesi, senatoda onayladıktan sonra tekrar onaylanması gerekiyor. Bunun senato veya sonraki aşamasında durdurulacağını beklemeye alınacağını düşünüyorum Fransa açısından. Yani hem kendi siyasi hesapları ve Ermeni oylar dengelenmiş olacak, hem de Türkiye ile ilişkiler bir ölçüde bir yerinde toparlanmış olacak diye düşünüyorum.

Fransa meclis başkanı bir açıklama yaptı ve dedi ki bu tasarı sadece Türkiye’yi hedef almıyor. Bu değişti ve tüm soykırımları hedef aldı şeklinde yaklaşım var. Hani bu şekilde yumuşatmaya çalıştılar Türkiye’nin tepkisini. Ama bir yandan da baktığımız zaman Türkiye bunu direk üstüne alıyor haklı olarak ve tepkisini ortaya koyarak bunu durdurmaya çalışıyor. Ama karşı tarafta da telefonlarına çıkmayan, cevap vermeyen, temasları tamamen reddeden bir ülke var. Türkiye – Fransa ilişkilerinde ekonomik anlamda da sıkıntı olacağı kesin. Şimdi en azından şu temas kurulsa ilerisi için daha yapıcı bir hareket olmaz mıydı?

Tabi bu aşamada ne değerlendirdiklerini en iyi kendileri bilirler ama bu karar geçmeden herhangi bir taahhüt – zorlama altına girmek istemiyorlar anladığımız kadarıyla. Dolayısıyla bunun geçmesini bekliyorlar. Yani karar geçtikten sonra Sayın Cumhurbaşkanımızın telefonlarına çıkacaktır Sarkozy.

Şüphesiz ki daha önceden de kendisini biliyoruz. Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sözü var; “Ben Cumhurbaşkanı olduğum sürece bu tasarı hiçbir şekilde geçmeyecek” diye ama görünen o ki bu sözler de bir şekilde değişebiliyor. Sizin de söylediğiniz gibi tasarı geçtikten sonra telefonlara çıkacaktır. Meclis, BDP hariç Fransa’ya karşı tek ses. MHP’den Fransa’ya misilleme. Böyle bir karşı hamle yapılmalı mıdır sizce?

Bu doğru bir hamle değil. Duygusal olarak gururumuzu okşayabilir ama Türkiye’nin temel tezi; bütün bu süreçte yıllardır “tarihin tarihçilere bırakılması” tezidir. Dolayısıyla bu tez de çelişir. Ve belki bunu birçok ülke için uygulamak da gerekebilir. Çünkü birçok parlamentoda bekletilen değişik tasarılar var, düşenceler var. Nisan yaklaşıyor, ABD’de tekrar gündeme gelecek. Dolayısıyla bunun “tarihin tarihçilere bırakılması” tezi açısından çok yerinde bir öneri olmadığını değerlendiriyorum. Türkiye’nin temel duruşuyla çelişir Fransa’nın yaptığı. Eleştirdiğimiz şeyin aynısını Türkiye yapmış oluyor.

Peki yapılması gereken nedir tam olarak? Yani bu yeni çıkartılacak yasa tasarısı eğer geçerse Yasa’nın düşünce özgürlüğüne aykırı olduğunu öne sürerek üst mahkemelere başvurmak mıdır? Ne gibi bir tepki verilmeli? Çünkü kabul edileceği varsayılıyor. Bundan sonraki hamle nasıl olmalı size göre?

Şimdi burada devletin kendi refleksleri ile, özellikle kriz dönemlerinde ortaya çıkan ani refleksler dışında kalıcı kurumsal kapasiteler inşa etmek gerekiyor. Yani Türkiye olarak en büyük eksiğimiz bu. Belki içerideki ideolojik bölünmüşlüklerden dolayı bunu bugüne kadar tam olarak başaramadık. Özellikle dünyadaki Türk diasporalarının bu anlamda çok büyük katkıları olabilir. Bu tasarının Fransa anayasası açısından hukukçular tarafından incelenip boşluklar varsa, anayasaya aykırı bir durum varsa Fransa’da yaşayan çok sayıda Türk vatandaşımızın aracılığı ile Fransa gündemine taşınabilir. İlgili makamlara, mercilere iletilebilir. Bunun karşısında, yani Ermeni diasporası yapıyorsa ki onlar yapıyor, bunun panzehiri yine sivil toplumdur. Ama doğru, dengeli uluslararası hukuk içerisinde medeni bir şekilde bizim Türk diasporalarına çok büyük bir görev düşüyor. Bu anlamda bir kapasite inşasına çok büyük ihtiyacımız var. Belli bir yol kat ettik dünyadaki Türk diasporaları ile ilgili. Ama Türk diasporalarının Türkiye’ye kurumsal olarak katkısı hem bu tür konular için hem başka ekonomik sosyal – kültürel konular için var olan kapasitesinin yüzde onu mesabesinde değil ortaya çıkan verim açısından.

Şüphesiz ki bu tür konuların parlamentolar tarafından, yasa yapıcılar tarafından değil tarihçiler tarafından incelenmesi en doğru olan.  Tabii ki toplumların bu konuda birbirleriyle barışmaları bir şekilde en doğru olan. Bu konuda önemli bir açıklama da Türkiye Ermenileri Patriği’nden geldi, ona bakalım… Sonrasında Türk – Ermeni ilişkileri, bunlar nasıl etkilenebilir, yine konuşacağız… “İnkâr tasarısı seçimden önce Fransız Senatosu’na da gelecek” demiş Zaman Dış Haberler. “Fransa, Ermeni soykırım iddialarını inkâr edenlere hapis cezası öngören tasarı ile ilgili ikinci bir adım atmaya daha hazırlanıyor. Muhalefetin de desteğiyle yarın meclisten geçmesine kesin gözüyle bakılan inkâr tasarısı daha sonra da senatoda da ele alınacak. İktidarın amacı, Nisan – Mayıs 2012 cumhurbaşkanlığı seçiminden önce tasarıyı yasalaştırmak.” şeklinde bu notu da düşmüş. Şimdi Fransa’da iktidar da, muhalefet de; aslında cumhurbaşkanlığına aday olan herkes de, Sarkozy de, Horland da, her iki grup da Ermeni oylarına oynuyor. Şimdi Sarkozy anketlere baktığımız zaman dört beş puan geride görünüyor Horland’a göre. Sizce bu tasarı geçtikten sonra Ermeni oylarında nasıl bir gelişme olur? Sarkozy bunlardan kazanabilir mi?

Yani şimdi demokrasilerde bir oy sonucu değiştiriyor. Dolayısıyla onlar da çok pragmatik davranıyorlar doğal olarak. Azımsanmayacak bir oy sayısı… Sarkozy’nin herhalde rakibine karşı da “o geldiğinde bunu yapacak, ben buradayken yapıyorum” gibi bir mesaj verdiği anlaşılıyor. Dolayısıyla tabi seçimleri etkileyecektir. Özellikle kritik bir oy farkı olursa etkileyecektir.

Tolga adlı bir kullanıcı; “2000’de İtalya’yı boykot ederken buzdolaplarını parçalayan insanların, altlarındaki Renault, Citroenleri falan da parçalamasını bekliyorum.” demiş. Bir diğeri de Cüneyt Özdemir; “Fransız mallarını boykot ediyoruz niyetine tweet atmak kolay, yiyorsa evdeki Chanel çantayı çöpe at bakalım!” O ikileme dikkat çekmiş. Diğer bir mesaj Deniz Ülke Arıboğan’dan, hocamız demiş ki; “Şu Fransız mallarını boykot, iş anlaşmalarını iptal gibi önlemler yerine olayı entelektüel mecraya taşımayı denesek.” Serhat Ercan’sa; “Fransız mallarını boykot ediyormuşsunuz, birisi de çıkıp demiyor ki boykot kelimesi Fransızca.” Demiş. Bu aslında iki ülkenin birbirine ne kadar entegre olduğunu, o iş anlaşmalarının birbirlerinin kültürlerini ne kadar etkilediğini ortaya koyuyor gerçekten. Boykot aslında çok zor bir seçenek gibi duruyor masada. Sizce hani başarıya ulaşır mı, etki eder mi? Çünkü ticaret hacmimiz, şimdi baktığımız zaman iki katından fazla. Zamanla boykot ettiğimiz Fransa şimdi daha fazla ticaretimiz var?

Mücadeleyi siyasi arenada ve sivil toplum ile entelektüel arenada sürdürmek lazım. Ne kadar gücünüz varsa o kadar tepki verebiliyorsunuz. Zaten gücümüz caydırıcı anlamda algılansaydı bu olayla karşılaşmazdık Türkiye olarak. Güçsüz olduğumuzu söylemiyorum ama en azından bu riski alınabilir gördü Fransa. Türkiye’nin ekonomik durumu,  Avrupa’nın ekonomik durumu, dünyadaki ekonomik kriz, yakın komşularımızla olan sorunlar açısından yeni bir cephe açarken çok dikkatli ve temkinli hareket etmekte fayda var. Bir de bu ticari ilişkilerin bozulması tek taraflı değildir yani her iki tarafa da zarar verir. Dolayısıyla çok uygulanabilir ve sonuç getirecek bir öneri olarak gözükmüyor. Karşımızdaki ülke de Avrupa’daki üç büyük devletten birisi. En büyükleri; Fransa, Almanya, İngiltere… Dolayısıyla burada işi, siyaset ve diplomasi artı sivil toplum ve entelektüel arenada takip etmek gerektiğini düşünüyorum.

Şimdi önce yarını bekliyoruz. Yarın sabah dokuzda başlayacak oylamayı, ardından da yaşanacak gelişmeleri takip edeceğiz diyelim, burada o kritik oylamayla ilgili bölümümüze noktayı koyalım.

Kuzey Kore’ye, dünyanın konuştuğu Pyongyang’daki o gelişmelere bir bakalım… Başlıklara bir bakalım: Zaman Dış Haber’de “Oğul Kim’den devlet erkanıyla saygı duruşu”, BBC’nin başlığında “Kuzey Kore’de yeni lidere bağlılık sözü”.  Şimdi Kuzey Kore’de enteresan gelişmeler yaşanacak bundan sonra şüphesiz. Çok içe kapalı bir rejim. Bütün dünyaya kapıları kapalı! Ancak eğitimini İsviçre’de almış, Kore dili dışında üç lisan bilen bir genç artık yönetimde ve hani Batı’ya açılır mı diye bir beklenti de var, sizin öngörünüz nedir acaba?

Şimdi doğal olarak bütün dünya tedirgin, çünkü dünyanın geri kalanı şu psikoloji içerisinde: 7-8 yaşlarında bir çocuğun elinde bir füze veya bir silah var, oynuyor onunla.  Her an bir kaza olur, elini tetiğe götürür falan gibi bir psikoloji içerisindeler. Yeni lider ikinci jenerasyon, yani babasına göre ikinci jenerasyon. Daha yumuşak olacaktır dünyayı anlamak açısından. Dolayısıyla biraz daha Kuzey Kore rejimi Batılı ülkelerce yumuşatılmaya çalışılacaktır. Bu anlamda tüm dünyadan sıcak mesajlar daha fazla gelebilir. İyi ilişkiler kurmak, yeni krediler, yeni sayfalar açmak adına. Ama bunun hem yeni liderin ortaya koyacağı performans (fevri hareketler yapıp yapmayacağı) hem de bu anlamda Batılı ülkelere kapıları ne kadar açacağı noktasında biraz zaman gösterecek. Ama Kuzey Kore aynı yolda devam ediyor gibi gözüküyor…

Süleyman ŞENSOY

TASAM Başkanı 

Kaynak: TASAM

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...