Fransa’da 22 Nisan 2012 tarihinde gerçekleştirilecek cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde ülkedeki iç siyasal gerginlik ciddi anlamda tırmanışa geçmiş durumda. Küresel ekonomik krizin toplumun çeşitli katmanlarını birbirlerine yabancılaştıran etkisinin yanı sıra, Avrupa genelinde artan yabancı düşmanlığı ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin bu ötekileştirmeyi güçlendirecek açıklamalara ve uygulamalara imza atması artan toplumsal ve siyasal gerginliğin en önemli nedenleri olarak görülebilir. Bu faktörlere seçim öncesi adayların birbirlerine yönelttikleri suçlamalar da eklenince, Fransız demokrasisi nezdinde istenmeyen görüntüler ortaya çıkmaktadır.
Fransa’da cumhurbaşkanı seçimleri iki turlu olarak gerçekleştirilmektedir. 22 Nisan’da gerçekleştirilecek olan seçimlerin birinci turunda adaylardan hiçbiri mutlak çoğunluğu sağlayamazsa, 6 Mayıs 2012’de seçimlerin ikinci turu gerçekleştirilecektir. Seçimlerin ikinci tutunda ise birinci turda en çok oyu alan iki aday yarışacaktır. Bu nedenle seçimlerin birinci turuna katılan adayların sayısı oldukça fazla olurken, ikinci turda en güçlü iki aday yarışmaktadır. Bu nedenle Fransa’daki cumhurbaşkanlığı seçimleri nezdinde siyasal çoğulculuk ile temsilde istikrar ilkelerinin bir araya getirilmeye çalışıldığını ve ikinci tura yalnızca iki adayın katılabilmesi kriteri ile de konsensüs faktörünün yüceltildiğini görüyoruz.
UMP (Popüler Hareket Birliği)’nin adayı olan Nicolas Sarkozy, 2007 yılından bu yana oturduğu Fransa cumhurbaşkanlığı koltuğundan bu seçimler sonrasında inecek gibi görünmektedir. Zira Sarkozy’nin izlediği toplumsal yabancılaştırmayı arttırmaya yönelik sosyal politikalar sonrası Fransız toplumunun önemli bir bölümünü oluşturan göçmen kökenli Fransa vatandaşları dışlanmışlık hissine kapılmış durumdadırlar. Sarkozy, izlediği bu politika ile aşırı sağ kesimden oy toplayacağını düşünmüş olabilir. Ancak unuttuğu çok önemli bir husus vardır. Aşırı sağın oylarına talip bir siyasal parti zaten vardır ve Marine Le Pen bu kesimi çok iyi bir şekilde temsil etmektedir. Üstelik Fransa içerisinde göçmen kökenli vatandaşların oy oranı aşırı sağcılardan daha fazladır. Yani Sarkozy, Ulusal Cephe’nin oylarının büyük bir bölümünü kendisine çekse de göçmen oylarını kaybedeceği için yine zararda olacaktır. Sarkozy, bu açığı giderebilmek için soykırım tezinin ipine sarılarak Ermeni oylarına göz kırpmıştır. Ne var ki, Ermeni Soykırımı’nın inkarının suç sayılmasına ilişkin kanunun Fransa Anayasa Konseyi’nden dönmesi sonrası amacına tam olarak ulaşamamıştır. Üstelik Hollande’nin liderliğini yaptığı Sosyalist Parti de Ermeni tezlerine destek vediğini açıklamıştır ve bu parti eskiden beri Fransa Ermenilerinin esas temsilcisi konumundadır. Sarkozy’nin ülkesini küresel ekonomik krizin etkilerinden yeterince koruyamaması, artan işsizlik ve yatırım olanaklarının kötüleşmesi ile AB içerisindeki bütçe krizi esnasında Avrupa’nın Almanya’ya muhtaç olduğunu gösterecek bir tutum takınılması Sarkozy’nin “ulusal onura” büyük bir önem atfeden Fransız vatandaşları nezdindeki görünümünü negatife çevirmiştir. Sarkozy’nin Türkiye’nin üyeliği başta olmak üzere AB genişlemesine karşıt bir tutum içerisinde olması ve Schengen sistemini dahi sorgulaması, onun liberal kesim içerisindeki saygınlığını da zedelemiştir. Yani Sarkozy, bugün itibarıyla ne merkezden, ne aşırı sağcılardan ne de liberallerden tam destek alabilmiş değildir. Yine de Sarkozy’nin seçimlerin ikinci turuna kalacak iki adaydan biri olacağı söylenebilir. Nitekim adaylardan hiçbiri ilk turda %51’lik oy oranına ulaşamayacak gibi görünmektedir.
Sosyalist Parti’nin adayı François Hollande ise aile kökenleri Hollanda’ya dayanan ve çocukluğunda bir Hıristiyan okulunda eğitim görmüş olmasına karşın gençliğinde sol eğilimli hatta komünist öğrenci topluluklarında bulunmuş ve çeşitli öğrenci eylemlerine katılmış bir isimdir. Siyasal Bilimler eğitimi almış olan Hollande’nin babası aşırı sağcı bir siyasetçi iken annesi sola eğilimli bir profil çizmiştir. Hollande’nin eski eşi Segolene Royal, 2007 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Sosyalist Parti’nin adayı olarak arz-ı endam etmiştir. Hollande da aynı kampanyada Royal’e karşı mücadele etmiş ancak kaybetmiştir. 1997-2008 yılları arasında Sosyalist Parti’nin birinci sekreterliği görevinde bulunmuş olan Hollande, aynı zamanda Fransa Ulusal Meclisi Başkan Yardımcılığı görevini de yürütmüştür. 2001-2008 yılları arasında Tulle Belediye Başkanlığı da yapmış olan Hollande, Ulusal Meclis’te Correze’nin temsilciliğini yapmaktadır. Hollande, 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimi için yapılan oylamada Lille Belediye Başkanı Martin Aubry’yi geride bırakarak Sosyalist Parti’nin adayı olmuştur. Hollande, Sosyalist Parti’den aday olmasına karşın piyasa dostu ve liberal bir isim olarak bilinmektedir. Buna karşın iktidara gelirse sosyal adaleti gözeten ve vergi oranlarını zenginlerden daha çok vergi toplayacak şekilde reforme edeceğini de belirten bir isim olan Hollande, Fransa’da yavaşlayan endüstriyel üretimi de arttıracağını belirtmektedir. Sarkozy’nin aksine AB fikrine sıkı sıkıya bağlı bir isim olan Hollande, Sarkozy’nin yabancı düşmanlığını körükleyen politikalarıyla Fransa’nın birliğine ve Avrupa idealine aykırı bir tutum takındığını belirtmektedir. AB genişlemesine taraftar olan Hollande, AB-Türkiye İlişkileri’ne büyük bir önem vermekte ve Sarkozy’nin veto ettiği 5 müzakere başlığını üzerindeki kısıtlamaları kaldıracağını belirtmektedir. Ne var ki, Hollande de AB’nin Türkiye’yi birliğe entegre edebilmesinden şüphe duymaktadır. Hollande’nin Ermeni Diasporası’na verdiği destek ise, seçilmesi halinde Türkiye’nin Fransa ile ilişkilerinde en önemli problemin “soykırım hususu” olacağını göstermektedir. Hollande, şu an için anketlerde Sarkozy’nin önünde birinci sırada bulunmaktadır ve seçimler ikinci tura kalırsa Sarkozy ile birlikte yarışacağı düşünülmektedir. Ancak Hollande’nin hedefi seçimleri ilk turda kazanmaktır.
Liberal kökenli bir politikacı olan UDF (Fransız Demokrasisi için Birlik) lideri François Bayrou, Sarkozy’nin ekonomik politikalarını ve yabancı düşmanlığını körükleyen açıklamalarını eleştirmekte ve onun kişisel çelişkilerini politikaya alet ettiğini belirtmektedir. Tıpkı Hollande gibi Avrupa idealine sıkı sıkıya bağlı bir isim olan Bayrou, Fransa’daki Türklerin ve diğer göçmenlerin toplumsal ve ekonomik statüsünü iyileştirme vaadinde bulunduğu için Hollande ile birlikte bu kesimin oylarını alacak isim olarak görülmektedir. Liberal görüşü içselleştirmiş Fransız vatandaşlar da Bayrou’ya destek vermektedir. Ne var ki, Bayrou’nun bu seçimleri kazanacağına olan inanç yok denecek kadar azdır. Bayrou’nun ilk turda %17-18 civarında oy alması beklenmektedir. Asıl önemli olan Bayrou’nun ikinci turda kime destek vereceğidir. Normal şartlarda onun Hollande’ye destek vermesi beklenebilir. Ancak tabanının bir bölümünün Sarkozy’ye destek vermesi de olasıdır. Bayrou’nun tutumu seçimlerin galibini etkileyecek en önemli faktörlerden biri olacaktır.
Marine Le Pen ise babası Jean Marie Le Pen’den devraldığı Ulusal Cephe (FN)’nin göçmen karşıtı, ırkçı ve saldırgan politikalarını sürdürmektedir. Marine Le Pen, Nicolas Sarkozy’nin kendi tabanına göz diktiğini bildiği için söylemlerini giderek sertleştirmektedir. İşsiz, düşük gelirli ve büyük şehirlerin gettolarında yaşayan Fransız kökenli seçmenlerin birincil tercihi haline gelen Le Pen, Avrupa’daki ekonomik krizden yararlanarak oy oranını arttırmaktadır. Marine Le Pen’in de, tıpkı Bayrou gibi, ikinci tura kalması beklenmemelidir. Bu nedenle Le Pen’ın oylarının ikinci turda Sarkozy’ye gitmesi kesin gibidir.
Fransa Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, AB’nin lider ülkelerinden Fransa’nın önümüzdeki 5 yıllık dönemde izleyeceği dış politikanın tespit edilebilmesi noktasında belirleyici bir eşik olduğu için çok önemlidir. Göründüğü kadarıyla seçimler ikinci tura kalacak ve Hollande ile Sarkozy çok yakın oranlarda oy alacaklardır. Ermeni tezlerine büyük bir destek veriyor olmasına karşın; AB’nin geleceği, Türkiye’nin AB hedefi ve Fransa’da yaşayan Türklerin esenliği için Hollande’nin kazanması Türkiye’nin lehine olacaktır.
Göktürk TÜYSÜZOĞLU
Giresun Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi