Evrimin Bir Faktörü: Karşılıklı Yardımlaşma, Pyotr Alekseyeviç Kropotkin, 2001, Kaos Yayınları, Sayfa Sayısı: 312
“Karşılıklı yardımlaşma ve dayanışmanın öyle boyutlarda uygulandığını gördüm ki bunun yaşamın sürdürülebilmesi, her bir türün korunması ve sonraki evrimi için son derece önemli bir özellik olduğu kanısına vardım,” sözleriyle eserine başlayan P. Kropotkin, bu çalışmasını C. Darwin’in 1859 yılında yayınladığı “Türlerin Kökeni” adlı esere karşılık yazmıştır. C. Darwin, yaptığı araştırmalar sonucu varoluş mücadelesini evrimin bir faktörü olarak kabul etmiş ve doğayı bir savaş alanı olarak tanımlamıştır. Canlılar hayatta kalabilmek ve üreyebilmek adına birbirleriyle büyük bir mücadele vermektedir. Bu mücadele sonucunda diğer canlılara karşı üstünlüğünü koruyabilen canlı hayatta kalır ve üremesini devam ettirebilir. Bazı düşünürler ve araştırmacılar Darwin’in teorilerinin hayvanlardan daha üstün bir ırk olan insanları da kapsadığını varsaymışlardır. Bu da “Sosyal Darwinizm” fikirlerinin oluşmasına sebep olmuştur. Sosyal Darwinizm, yaşamı sürdürebilmek için evrimdeki doğal seçilimin politik ve sosyal alanlara taşınması olarak ifade edilebilir. Sosyal Darwinizm, bireyler adına rekabeti toplumun huzuru için gerekli bulmaktadır. Pyotr Kropotkin de bu eserini Sosyal Darwinizm’in görüşlerine karşıt bir bakış açısıyla yazmıştır. Eserini sürgündeyken kaleme alan Kropotkin, Darwin’in “Varoluş Mücadelesine” karşılık “Karşılıklı Yardımlaşma” metaforunu öne çıkarmıştır. Kropotkin çalışmasında bencillik ve rekabetin karşısına dayanışma gerçeğini koymuştur ve bunu hayvanlar arası etkileşimden ilkel topluluklara, Orta Çağ şehirlerine, lonca özgürlüklerine kadar temellendirmiştir.
Kropotkin eserine ilk olarak hayvanlar arası etkileşimi konu alarak başlamıştır. Kropotkin’e göre hemcinsler arası mücadele kadar sosyallik de bir doğa yasası olarak görülmelidir. Doğada sürekli olarak birbirlerine destek olanların, birbirleri ile mücadele içinde olanlara oranla bulunduğu yere daha iyi uyum sağladığı gözlemlenmiştir. Ona göre karşılıklı yardımlaşma alışkanlığı edinmiş hayvanların hayatta kalma şansları daha fazladır ve kendi sınıfları içinde en yüksek zekâ gelişimine ve fiziksel düzene de bu canlılar erişir. Aynı zamanda karşılıklı yardımlaşma ile hayvanlar, en az enerji kaynağıyla en fazla refah ve haz erişimini sağlar. Ayrıca Kropotkin’e göre aynı türden hayvanlar arasındaki çetin rekabet yok denecek kadar azdır. Bu durumu en iyi açıklayacak gözlemlerden birisi karınca örneğidir. Karıncaların buldukları besinleri talepte bulunan diğer topluluk üyeleri ile paylaşma zorunluluğu vardır. Kursağı yeterince dolu olan bir karınca arkadaşını reddedecek kadar bencilse ona bir düşmandan daha kötü davranılır. Karıncayı koruyan sağlam bir kabuk yoktur ve iğnesi tek başına canlıların savunmasında bir işe yaramaz. Karıncaların yumurta ve larvaları pek çok orman sakini için şölendir. Fakat buna rağmen topluluk haline gelmiş karıncaların kuşlar tarafından rahatsız edilmediği görülür. Daha güçlü böcekler dahi karıncalardan korkarlar. Yaban arısı yuvaları bile birçok karınca tarafından ele geçirilebilir ve en hareketli böcekler bile kurtulamaz. P. Kropotkin karıncaların gücünün birbirine destek olmakta ve karşılıklı güvende yattığını belirtmiştir. Ayrıca en acımasız hayvanlarda dahi şefkat duygularının çıkış noktasını iş birliği olarak görmüştür. Etoburlar ve yırtıcı kuşlar dahi birçok canlı yavrularını büyütmek ya da ortak avlamak için iş birliğini tercih ederler. Bunun dışında, göçmen kuşların göç sırasında fırtınayla karşılaştıklarında ortak hareket etmesi ve yengeçlerin yumurtalarını bıraktıkları denize gitmek için bir araya gelmesi gibi birçok örnek “Karşılıklı Yardımlaşma” metaforu altında incelenmiştir.
P. Kropotkin, eserinde sadece hayvanlar arasındaki etkileşimi değil; “Darwinizmcilerin” mücadele kavramına karşı sunduğu yardımlaşma metaforunu da insanların üzerinde ele almıştır. Tarih yazıcılarının sadece savaşı, acımasızlığı, baskıyı ele almalarına karşı olan sitemi bildirmiştir. P. Kropotkin’e göre insanlar her zaman birlik fikrine yatkın sosyal varlıklardır. Birlik fikrine yatkın insan topluluklarından örnek sunan P. Kropotkin, Avustralyalı yerliler için şunları söylemiştir:
“Oturdukları bölge genellikle farklı gentes ya da klanlar arasında paylaşılmıştır fakat her klanın balık ve kara hayvanı için kullandığı bölgeler ortaktır. Yemekler ortak yenir. Diğer vahşilerin çoğu gibi bazı reçinelerin ya da meyvelerin toplanabileceği mevsimlerle ilgili kurallar koyarlar.”
P. Kropotkin’e göre barbarların sık göçleri ve bunun sonucunda gerçekleşen savaşlar, genteslerin ayrı aileler halinde bölünmesini hızlandırmıştır. Bu savaşlar sonrasında kabilelerin çoğu parçalanarak tarihten silinmiş, güçlüler ise bütünlüklerini korumuşlardır. Onların bir arada yeni örgütlenmesi köy komününü oluşturmuştur. Köy komünü doğal bir büyümedir. Belli bir toprak parçasına sahip aileler arasında bir büyümedir, komünler genteslerin bir devamıdır. Bu yüzden onun birçok işini miras almıştır. Ortak avcılık ve tarım bunun en iyi örneklerindendir. Komünler arasında “aile” kavramına gidilen yolda bir daraltma olsa da karşılıklı yardımlaşma faktörlerini görmek hala mümkündür. Komünlerde çoğu zaman toprağın bölümleri yoksulların yararına ortak amaçlar doldurmak için ortak olarak ekilmekteydi. Sulama kanalları ortak açılır ve tamir edilmekte, kadınlar da onlara büyük oranda yardımcı olmaktaydı. Samanlar ayrı ayrı pay edilir ve kimsenin komşusunun saman yığınından tek bir ot bile alma hakkı yoktu. Fakat ilkbahar geldiğinde her yerin ota bürüneceğini bildikleri için herkes komşusunun yığınından alabilirdi. Kropotkin, bu durumu dizginsiz bireyciliğin insan doğasına aykırı olmasına tabii tutmuştur.
Toplumsallığın, karşılıklı yardımlaşmanın ve destek ihtiyacının insanın doğasına işlemiş bulunduğunu belirten P. Kropotkin, insanların çağlar boyunca geçim için sürekli toplandığını; bunların da gentes, klan ve kabileler olarak bir yaşam biçimi kurarak süregeldiğini anlatmıştır ve binlerce yıl bu topluluklar dayalı hiçbir otorite olmamasına rağmen bir arada var olmayı başarmışlardır. Göçler, ortak soyların bağlarını büyük oranda gevşetmiştir ve klan içindeki ailelerin eski birliği bozulmuş ve köy komünü doğmuştur. Köy komünü insanların toplumsal kurumlarını daha fazla geliştirmelerine ve birçok toplumsal kurum yaratmalarına olanak sağlamıştır. Bu kurumsallaşma Orta Çağ şehirlerinde devam etmiştir.
Bilinenin aksine barbarlar savaşan topluluklar değil, barışçıl tarım topluluklarıydı. Savaş teorilerini bilmezler, kendi içlerinden onlar için savaşacak “schoeler” seçerlerdi. Bu durum köy komünlerinde de yerini sürdürmüştür. Schoeler’in bir süre sonra kendi çıkarları üzerine hareket etmesi 12. yüzyılda komünlerin yavaş yavaş otoriteleşmesine, belli kanunlara bağlanmasına ve yönetilme eylemine sebep olmuştur. Bu nedenle bir Orta Çağ şehrinin yaşamı bir dizi zorlu savaştan oluşmaktadır. Bu yapılan savaşların amacı özgürlüğü devam ettirme, elde etme yolunda olduğu söylenebilir. Orta Çağ toplumlarında işlerin sanat ve zanaat çeşitliliğinin giderek artması ve uzak ülkelere yapılan ticaretin büyümesi yeni bir birlik çeşidini gerekli kılıyordu ve bu ihtiyaç duyulan yeni unsurlar loncalar ile sağlanmıştır. Lonca birlikleri ise şehirlerin özgürleşmesinde önemli rol oynamıştır. Loncalar belli bir alanda çalışan insanların (esnaf, zanaatkar gibi) bir araya gelerek kurdukları karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma örneklerinin en iyi şekilde gözlemlenebildiği topluluklardır. Lonca topluluklarında üyeler birbirini kardeşleri gibi görmekteydi ve lonca karşısında herkes eşitti. Ortak sözleşmeleri vardı ve tüm kardeşler aralarında eski anlaşmazlıkları bir yana bırakacaklarına yemin etmekteydiler. Loncalar sosyal hayatlarında da birbirinin yardımına koşmakta, her zaman üyelerin yanında olmaktaydı. Kropotkin’e göre Orta Çağ şehirlerinde devletin prangası olmadan tam bir özgürlük ortamı yaratılmış, karşılıklı yardım desteğini ve örgütlenmesini büyük ölçüde oluşturmuştur. Ayrıca bu ortam Orta Çağ şehirlerinde bilim ve sanatta da ciddi düzeyde ilerleme kaydetmesine sebebiyet vermiştir.
Kropotkin devleti, “her şeyi yutan otorite” olarak nitelendirildi. Eserinde halk kitlelerinin gelecekteki 900 yıl boyunca devlete karşı otoritelerini teslim etmeden önce toplumu karşılıklı yardımlaşma ve destek ilkesi üzerinden yeniden inşa etmek için korkunç bir çaba gösterdiğini belirtmiştir. Devletin merkezileşmesi ile birlikte endüstri sanat bilgiyi çöküşe geçmiştir. Tebaalar arasında hiçbir özel bağın bulunmaması gerektiğini, ortak veya bireysel bir ihtiyaç duyulduğunda hükümete başvurulmasının zorunlu insanlara dayatılmıştır. Günümüzde insanların başkalarının ihtiyaçlarını önemsemeden kendi mutluluklarını arayabileceği ve aramaları gerektiğini iddia eden teori, bugün her alanda etkisini göstermiştir. Birçok felsefeci ve sosyologların “i” sembolleriyle süsleyerek ortaya attığı karşılıklı nefret ve mücadele öğretileri, merkezi devletin ezici güçleri hiçbir şekilde insan zekâsı ve yüreğinin derinliklerine işlemiş olan insani dayanışma duygusunun kökünü kurutamamıştır. Çünkü P. Kropotkin’e göre bu duygu, özünü geçirmiş insan evriminden almaktadır. Evrimin ilk evrelerinden bu yana kendini gösteren bu ürünün alt edilmez olacağı anlaşılacaktır. Son olarak hala modern toplumdaki dar aile çevrelerinde, büyük şehirlerin fakir mahallelerinde, komşular arasında ve köylerde gizli işçi derneklerinde karşılıklı yardımlaşma ve dayanışmanın izlerinin görülmekte olduğunu eserinde belirtir.
AYLİN AŞKIN
ANARŞİZM OKUMALARI STAJYERİ