Avrupa’nın bu günlerde en önemli gündemini Yunanistan’ın başı çektiği kriz oluşturuyor. Kriz giderek dramatik bir hal almış durumda ve bazı analistlere göre gelecek için karamsar bir tablo çiziliyor. Derecelendirme kuruluşlarının puan indirimi ve Avrupalı liderlerin bir türlü mutabakata varamaması da bu yorumları güçlendiriyor. Ortaya çıkan panik havası krizi Yunanistan’dan, İtalya ve İspanya gibi diğer Güney Avrupa ülkelerine de sıçratma ile karşı karşıya.
Küresel Krizden Euro Krizine
Bilindiği gibi küresel ekonomik krizin çıkış noktası sub-prime mortgage kredileridir. Krizin süreci temel olarak şöyle gelişmişti. Bankalar riskli kredileri eşik altı tabir edilen düzenli geliri olmayan ve kredi geri ödeme konusunda “mimli” olan kişilere verdi. Öyle ki ABD’de riskli konut kredilerinin oranı 2005’te % 20’lere ulaşmış durumdaydı.[1] Bu durum finansal piyasalarda bir telaşa yol açtı ve sorunu likidite sorunu olarak açıkladır. Bunun akabinde piyasalara likidite yardımı yapıldı. Ancak sorunun likidite sorunu olmadığı görüldü.
Avrupa Birliği, tarihinin en büyük ve kapsamlı genişlemesini 21.yüzyılın başlarında gerçekleştirdi ve ortak para birimine geçildi. Ancak sistemde bazı sıkıntılar da yok değildi. En başında, ortak para birimi için gerekli kurumsal yapılar eksikti ve denetleme konusunda eksiklikler vardı. Özellikle merkez ülkeler, ulus devlet tutuculuğu içinde maliye politikalarının denetimini ellerinden bırakmak istemiyorlar. [2] Para politikaları ile maliye politikaları arasında bir uyuşmazlık söz konusu. İşte birliğin şu an içine düştüğü krizin nedenlerini bu durum açıklıyor.
Euro Bölgesindeki Borç İlişkileri
Euro bölgesindeki ülkelere baktığımızda birbirinden çok farklı borç stoku farklılıkları görmekteyiz. Krizin merkez ülkelerden çok çevre ülkelerde yani Güney Avrupa ülkelerinde baş göstermesinin nedenleri, içine düştükleri borç sarmalı ve cari açıklardır. Örneğin Yunanistan’da bütçe açığının GSYİH’a oranı % 13, İspanyada % 11 iken, Almanya’da bu oran % 3,3 tür. Yine Yunanistan’da kamu borçlarının GSYİH’a oranı %115tir.[3]
Güney Avrupa ülkelerinin kendi aralarında da borç ağı oluşmuş durumdadır. İspanya’nın İtalya’ya borcu 31 milyar dolar, Portekiz’e borcu 28 milyar dolardır. Portekiz’in ise İspanya’ya 86 milyar dolar, İtalya’ya 6,7 milyar dolar borcu bulunmaktadır. İtalya’nın İspanya’ya borcu 47 milyar dolar, Portekiz’e borcu ise 5,2 milyar dolardır.[4]
Kümülatif borçlar ise olumsuz görüşler öne süren analistleri haklı çıkarır nitelikte. Buna göre Yunanistan’ın Euro üyesi ülkelere toplam 236 milyar dolar, Portekiz’in 286 milyar dolar, İspanya’nın 1,1 trilyon dolar, İtalya’nın ise 1,4 milyar dolardır.[5]
Yunanistan Gerçekleri, Merkel ve Acı Reçete
Papandreou hükümeti 30 Kasım 2009’da Yunanistan’ın istatistiklerle oynadığını kabul etti ve kamu borçlarının çok yüksek olduğunu açıkladı. Akabinde ise İMF programını kabul etti ve acı reçeteyi halka sundu. Atina sokaklarında hemen her gün gösteri ve protestoların olmasının sebebi de bu krizde hiçbir suçu olmayan halkın kemer sıkmaya zorlanması. Yaşanan gelişmeler bu durumun böyle devam etmesi halinde Atina’nın hem iflas bayrağını çekmesi hem de politik kaosa doğru sürükleneceğini gösterir nitelikte.
10 Mayıs 2010 tarihinde açıklanan 750 milyar dolarlık Avrupa bütünleşmesi tarihinin en büyük yardım paketi bile sorunu bitirememiştir ancak bir süreliğine ertelemiştir. Bu süreçte özellikle Almanya’nın tutumunu incelemekte yarar var. Almanya kriz döneminde bile cari açığını pozitif yönde tutabilmiştir ve izlediği ekonomik politikaların ne kadar başarılı olduğunu görmüştür. Merkel’in şu anda Yunanistan’ı kurtarma girişimine mesafeli durmasının sebebi ise Alman halkının sadece %33’ünün Yunanistan’a yardım edilmesini kabul etmesi.[6] Uygulamaya konulan yardım paketinin yaklaşık 1/4ünü Almanya’nın kasasından çıkacağı düşünülürse, Merkel’in bu konuda isteksiz davranmasını anlamak güç değil. Merkel, sorumsuz davranan Yunan hükümetini, yardım ederek ödüllendirmek istemiyor ve her koyun kendi bacağından asılır düşüncesiyle sorumluluk almaktan kaçınıyor ancak unutmamak gerekir ki Euro’nun çökmesi sadece Yunanistan ya da İtalya’yı değil Almanya’yı da derinden etkiler. Ayrıca birliğin ekonomik ve siyasal bütünleşmesi de Euro’nun çökmesiyle hesaplanamaz bir zarara ve itibar kaybına uğrar. Bu nedenle özellikle Merkel’in bu süreçte yapacakları sadece Euro için değil birlik için de hayati önem taşımakta.
Ne Yapılabilir?
Bu süreçten çıkabilmek için öncelikle taşın altına herkesin elini koyması ve öncelikle Euro bölgesini düzlüğe çıkarmanın yollarını aramak gerek. Bu kısa vadede yapılması gereken çözüm. Uzun vadede ise birlik içinde yapısal reformlara ihtiyaç vardır. Her şeyden önce maliye politikalarının ulus üstü yapıya devredilmesi konusu çok önemlidir. Ayrıca etkin bir denetim mekanizmasının kurulmasıyla da kriz öncesinde yapılan kural ihlallerinin önüne geçilebilir.
Avrupa, her şeyden önce bir seçim yapmalıdır. Euro’yu kurtarıp, güçlendirip yola devam edilmeli midir yoksa Euro başarısız bir girişim olarak Avrupa tarihine gömülmeli midir? Avrupa Birliği Başkanı Herman Van Rompuy’un son yaptığı açıklamaya göre Merkel toplantı için ikna edilmiş durumda ve perşembe günü Yunanistan’ın ve Euro’nun geleceği masaya yatırılacak. Ancak şu anki tabloya göre bu toplantıdan da umut verici bir karar çıkması zor görünmektedir.[7]
Şükrü Ercan
Akdeniz Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler
[1] USAK Raporları, rapor no. 11-01, Mart 2011 syf.11
[2] USAK Raporları, rapor no. 11-01, Mart 2011 syf.32
[3] İstatistikler için bkz.USAK Raporları, rapor no. 11-01, Mart 2011, tablo 2.
[4] USAK Raporları, rapor no. 11-01, Mart 2011 syf.2
[5] USAK Raporları, rapor no. 11-01, Mart 2011 syf.2
[6] Analist Dergisi,USAK, sayı 5.,Temmuz 2011,syf.11.
[7] http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/18271625.asp, 19.07.2011 12:35