Artan terör faaliyetleriyle ülkemizin bir kez daha ateş çemberinden geçmek zorunda kaldığı bugünlerde, Akdeniz Havzası’nın batı yakasından gelen bir haber Türkiye nezdinde ciddi bir ilgiye mazhar olmuştur. İspanya’da, 1959 yılından bu yana Bask Bölgesi’nin bağımsızlığı için mücadele veren ve temel mücadele unsuru olarak terör eylemlerini kullanan ETA (Euskadi Ta Askatasuna-Bask Vatanı ve Özgürlük) adlı örgüt Bask Sorunu’nun çözümü noktasında silah unsurunu tamamen bıraktığını ve mücadelesini artık meşru zemin üzerinde siyasal yollarla yürüteceğini açıklamıştır. İspanya’da 1959 yılından bu yana resmi rakamlarla 829 kişinin (asker, polis, gazeteci, yargıç ve sivil) ölümüne neden olan bir terör örgütü olan ve ideolojik anlamda milliyetçilik unsurunu sonuna kadar kullanarak Bask milliyetçiliğini ve bağımsızlığını kendi varlık sebebi olarak gören ETA’nın, silahı bırakarak kendisini meşru siyasal zemine çekeceğini açıklaması benzer bir sorundan muzdarip olmasına karşın çok daha ağır bedeller ödeyen ve ödemekte olan Türkiye’de de bir umut yaratmıştır. Ne var ki, ETA ile PKK arasında birçok benzer nokta olmasına karşılık önemli farklılıklar da mevcuttur ve bu nedenle Türkiye’deki sorunu tamamıyla ETA örneği üzerinden değerlendirmek indirgemeci bir yaklaşım olacaktır.
ETA, İspanya’da Franco diktatörlüğünün sürdüğü ve faşizmin doruk noktaya ulaştığı bir dönemde ortaya çıkmıştır. Bu noktadan bakıldığında ETA ile PKK’nın ortaya çıktığı siyasal ortam bakımından bir benzerlik olduğu söylenebilir. Zira PKK da 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren palazlanmıştır ve bu dönemde Türkiye’de demokratik yönetim anlamında çok ciddi sıkıntılar olduğu da bilinmektedir. PKK’nin 1978 yılında tam manasıyla ortaya çıktığı ve 12 Eylül Darbesi sonrası Kenan Evren Yönetimi’nin özellikle Kürt kimliği ve Kürt dili üzerine uyguladığı baskı döneminde güçlendiği ve taraftar topladığı göz önünde bulundurulursa ETA ile ciddi bir organik bağının olduğu söylenebilir. ETA da, kuruluş esnasında Franco Rejimi’nin Bask kimliği ve dili üzerine uyguladığı baskı ve yasak unsurunu etkin olarak kullanmıştır. Ne var ki, ETA ile PKK arasında özellikle dini unsurların kullanımı noktasında önemli bir farklılık vardır. ETA, 1952 yılından itibaren özellikle Bask Bölgesi’nde bulunan kiliseler nezdinde örgütlenip taraftar toplarken, PKK’da böyle bir durum söz konusu değildir. Hatta PKK’nın din unsurunu tamamen dışladığını ve dini Kürt milliyetçiliğini zayıflatan bir unsur olarak bastırmaya çalıştığını görüyoruz. PKK’nın dinsel unsurlara karşı takındığı bu tutum, örgütün Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları nezdinde çok büyük bir destek görmemesinin en önemli nedenlerinden biridir.
ETA ile PKK arasındaki en önemli ortaklıklardan biri de iki örgütün de sürekli olarak değişen bir ideolojik ve operasyonel altyapıya sahip olmalarıdır. ETA, az önce de belirttiğimiz gibi, kuruluş aşamasında tamamıyla milliyetçilik üzerinden kurgulanmış, din unsurunu da moral bir destekçi olarak kendi işleyişine eklemlemiştir. Ne var ki, daha sonraki dönemlerde ETA’nın yapısal ve ideolojik kurgusunun farklılaştığını ve Marksist ideolojiye dayalı şehir gerillacılığının ön plana çıktığını görüyoruz. Bask Bölgesi’nde ve İspanya’nın diğer büyük şehirlerinde gerçekleştirilen adam kaçırma, cinayet ve bombalama eylemleri son dönemde operasyonel yeteneğini ciddi anlamda kaybetmiş olan ETA’nın en önemli özellikleri arasında gösteriliyordu. PKK ise, başlangıç aşamasında Marksizmden esinlenmiş olmasına karşılık süreç içerisinde, Soğuk Savaş’ın da sona ermiş olmasının da etkisiyle, bu ideolojiden uzaklaşmış ve etnik milliyetçi istemler üzerinden şekillenen ayrımcı bir ideolojik çizgiye savrulmuştur. Örgüt yöneticileri, Marksist tezlerden vazgeçmediklerini belirtmelerine karşın, PKK’nın bugünkü çizgisine göz atıldığında Marksizmden çok etnik milliyetçiliğin ağır bastığını görüyoruz. Bunun yanı sıra PKK, ilk kurulduğu yıllarda kırsal kesimde silahlı eylem düzenleyen bir terörist örgüt konumunda iken, zaman içerisinde operasyonel kapasitesinde bir gelişim yaşandığını ve örgütün artık hem şehirlerde hem de kırsalda silahlı ve bombalı eylemler düzenleyebilecek bir güce ulaştığını görüyoruz. Yani ETA zaman içerisinde zayıflayan bir operasyonel kapasiteye sahipken, PKK nezdinde durum tam tersini ifade etmektedir. Ancak ETA ile PKK arasında eylemlerin objesi noktasında ciddi bir farklılık söz konusudur. ETA, İspanyol Devleti’ni ve hükümeti temsil eden asker, polis, yargıç, vb. seçilmiş unsurlara karşı eylem düzenlerken, PKK eylem noktasında hiçbir sınır öngörmemiş ve devleti temsil eden asker ve sivil görevlilerin yanı sıra, örgüt olarak temsil ettiğini iddia ettiği sivil halkı da katletmekten geri durmamıştır. ETA’nın seçici tavrı, 50 yılı aşkın dönemde bu örgütün katlettiği insan mevcudunu 829’da tutarken, PKK’nın terörist eylem iştahı ve tarzı nedeniyle Türkiye’de bugüne kadar hayatını kaybedenlerin sayısının 40 bini aştığı belirtilmektedir.
ETA ile PKK arasındaki en önemli benzerliklerden biri, her iki örgütün üst düzey yöneticilerinin de, mücadele ettikleri devlet tarafından, belli bir dönem aralığında yasadışı yollarla ortadan kaldırılmak istenmesidir. ETA Terörü’nün ayyuka çıktığı 1980’li yılların ortasında İspanya tarafından oluşturulan GAL (Teröre Karşı Kurtuluş Cephesi) ve Türkiye’de özellikle 1990’lı yılların ortalarında aktifleştirilen ve genel olarak Susurluk adlı altında toplanan aktörlerin temel amacı, ETA ve PKK’nın yönetim kadrolarını yasadışı yollarla ortadan kaldırabilmekti. Ne var ki, bu tarz örgütler ve yapılanmaların ortaya koyduğu antidemokratik tutum ve davranışlar ile sergiledikleri vahşi görünüm, ETA’nın ve özellikle de PKK’nın halk desteğini arttırmış ve operasyonel kapasitelerine katkıda bulunmuştur.
ETA ve PKK’nın en önemli ortak noktalarından biri de şiddeti tek çözüm yolu olarak görmeleri ve korku unsurunun toplumda yarattığı yıkımı kendi lehlerine kullanmak istemeleridir. Bu noktada PKK’nın çok daha etkin olduğu söylenebilir. Yine her iki örgütün liderlerinin de hapiste olması, ETA ile PKK’nın ortak olduğu noktalardan biri olarak ön plana çıkmaktadır. Ne var ki, ETA’nın 2007 yılında yakalanan önderi Arnaldo Otegi, örgütün silahı bırakmasında ön planda yer alan ve bu süreci kolaylaştıran bir isim olarak görülebilecekken, PKK’nin lideri Abdullah Öcalan barış sürecine tamamen kendi kişisel hırsları ve geleceği açısından yaklaşmakta ve Türkiye’de terör sorununun çözümü noktasında elini taşın altına sokmaktan kaçınmaktadır.
ETA ile PKK’nın en önemli farklılıklarından biri de içerisinde mücadele verdikleri devletlerin siyasal sistemleri ve anlayışlarının farklı bir karakter arz ediyor oluşudur. İspanya, Franco döneminin hemen ardından demokratik yönetim bağlamında ciddi bir ilerleme kaydetmiştir. 1978 yılında ilan edilen anayasa ve hemen ardından 1986 yılında gelen AB üyeliği İspanya’nın demokratik standartlarını yükseltmiştir. Bu noktada Bask Milliyetçiliği ve ETA Sorunu bağlamında, coğrafi ortaklık temelinde İspanya ile bir noktaya kadar uyumlaşmakta olan Fransa’nın İspanya’ya olan demokratikleşme baskısı ve süreç içerisindeki siyasal ve polisiye desteği de önemli bir rol oynamaktadır. ETA, İspanya’nın kendi toplumuna tanıdığı siyasal özerklik ve anadilini özgürce öğrenebilme/öğretebilme hakkı ile şiddete bulaşmamış sivilleri siyasal sürecin içerisine dâhil edebilme kapasitesi sonrası toplum nezdindeki etkinliğini yitirmeye başlamıştır. Öyle ki, bu süreç içerisinde Bask Bölgesi’nde ETA’ya benzer niyetlere ortaya çıkan ancak terör ve şiddeti reddeden siyasal partiler güçlenmiş ve bu partiler devlet tarafından siyasal sistem içerisinde bir muhatap olarak görülmeye başlanmışlardır. Nitekim ETA’nın İspanya’daki siyasal reform süreci esnasında terör faaliyetlerini en üst perdeye çıkararak yaşadığı zemin kaybını önlemeye çalıştığını ancak bu konuda pek de başarılı olamadığını görüyoruz. Bugün itibarıyla Bask Bölgesi’ndeki halkın %65’inin ETA’yı desteklemiyor oluşu ve bu örgütü kendi siyasal gelecekleri noktasında bir yük olarak görmeleri örgütün silah bırakma kararında çok önemli bir etken olmuştur. Aynı şekilde Türkiye’nin son dönemde Kürt vatandaşlarının sorunlarına önemle eğilme çabası içerisinde olması ve insan hakları ile özgürlükler noktasında yapılan reformların ardından gündeme gelen yeni anayasa tartışmaları bağlamında ciddi bir demokratikleşme sürecinin yaşanabilecek olması, PKK’nın son dönemde arttırdığı terörist eylemlerin en önemli nedeni olarak görülebilir. Bu noktada ETA ile PKK arasında bir benzerliğin olduğunu ancak iki ülkedeki demokratikleşme süreçlerinin farklı zamanlarda yaşanması nedeniyle siyasal manada tam bir örtüşme yaşanmadığını da söyleyebiliriz. Bu durum AB’nin terör ve demokratik yönetim anlayışı noktasında İspanya ve Türkiye’ye farklı bir şekilde yaklaşmasına neden olmaktadır. İspanya, ülke topraklarında yaşayan farklı etnik gruplara anayasal manada gerekli olan tüm siyasal, yönetimsel ve kültürel hakları tanıdığı için, bu ülkenin ETA ile bağlantılı olduğu gerekçesiyle 2002 yılında kapattığı Herri Batasuna (Halkın Birliği) Partisi’ne ilişkin karar AİHM tarafından da onaylanırken, Türkiye’nin PKK ile bağı olduğu gerekçesiyle kapadığı siyasal partilere ilişkin kararlar AİHM tarafından onaylanmayabilmektedir.
ETA ile PKK arasındaki en önemli farklılıklardan biri de işleyiş noktasındadır. ETA, örgüt olarak Herri Batasuna dışında hiçbir siyasal görüngüye sahip olmamıştır. Yani çoklu bir siyasal ve yönetimsel görünüm yaratmamıştır. Bask Bölgesi’nde ortaya çıkan PNV gibi diğer milliyetçi ve hatta ayrılıkçı siyasal partiler ve örgütler ETA’dan bağımsız olarak ortaya çıkmışlardır ve bazılarının ortaya çıkışı ETA’dan da eskidir. Buna karşın PKK’nın siyasal manada BDP, KCK, vb. birçok örgütsel yapı kullandığını ve bu yapılar arasındaki çekişme ve iletişimsizlik gibi sorunların çözüm iradesini zayıflattığını görüyoruz. Nitekim Türk Hükümeti, Kürt vatandaşlarının sorunlarına ilişkin olarak BDP’yi taşıyıcı bir siyasal aktör olarak görmek istemesine karşın, KCK ve PKK’nın bu partinin güçlenmesini ve kendi etkinliklerinin ötesine geçmesini istememeleri siyasal manada büyük bir muhatap sorununun doğmasına yol açmaktadır.
Kullanılan yöntemler ve çıkış noktası itibarıyla ETA ile PKK arasında ciddi bir benzerliğin olduğu söylenebilir. Ancak İspanya’nın ve Türkiye’nin siyasal ve toplumsal yapısının birbirinden çok farklı olması ve iki örgütün sosyo-ekonomik anlamda da farklı gerçeklerin izdüşümü olarak ortaya çıkmış olmaları ETA ile PKK’nın tam manasıyla birbirleri ile örtüşmelerini engellemektedir. Bu nedenle, ETA’nın çözülüşü, çözüm süreci ve uygulanan taktikler noktasında bir örnek olarak alınabilecek olsa da, Türkiye’nin gerçeklerinin farklı olduğu unutulmamalıdır.
Göktürk TÜYSÜZOĞLU
Giresun Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Araştırma Görevlisi