Son zamanlarda, Esed Rejimi’nin sona yaklaştığı birkaç ay öncesindekinden daha net görünüyor. Bu sadece Özgür Suriye Ordusu ve diğer savaş grupları öncülüğündeki Suriye Muhalefeti’nin zeminde yapmış olduğu kazanımlar sebebiyle değil, aynı zamanda son kırk yıldır iktidarda olan Esed- Baas rejiminin geleneksel tabanını oluşturan Alevi azınlığın da dâhil olduğu Suriye halkının ve Suriyeli Hıristiyanların eski rejimin günlerinin sayılı olduğunu daha da fark eder hale gelmelerindendir.
Savaş, Şam’da ve yoğunlukla Halep’te güçleniyor; eğer Suriye’nin bu en büyük iki şehri isyancılar tarafından alınırsa rejim düşebilir. Özellikle Haziran ayının başlangıcından beri rejim şehir merkezinde ve kırsal alanlarda kontrolünü kaybediyor. Kısa dönem stratejilerine bakmaksızın, Suriye’nin askeri güç dengesi, diplomatik çabaları ve sosyal dinamiklerinin tümü rejimin aleyhine dönmektedir. Bunların içinde sosyal dinamiklerin rolü oldukça önemlidir. Neden mi? Çünkü bu Suriyeli insanların devrimidir ve Baas rejiminin kederini belirleyecek olan da bundan sonra ne olacağı konusunda nihai kararı verecek olan da onlardır.
Suriye devriminin Sünni Araplar öncülüğünde başlatıldığı ve Suriye Müslüman Kardeşleri ve diğer İslamcı gruplar tarafından sahiplenildiği iddiası rejim tarafından kullanılan güçlü bir propaganda aracıdır. Batılı hükümetler “Siyasal İslam”a duydukları korkudan dolayı derinlemesine düşünmeksizin bu iddiayı desteklemektedirler. Suriye üzerindeki tehditleri çarpıtmak için Suriye’deki sözde El-Kaide tehdidinin hayli abartıldığı görülmektedir. Suriye Ulusal Konseyi’ni (SUK) geçersiz ilan etmek için ise “İslamî Yayılma” söylentisi kullanılmıştır.
Diğer bir masa başı yorumu ise; kurşunların hedefinde Esed rejiminin sosyal tabanını oluşturan Suriyeli Alevilerin ve Hıristiyanların olduğu imasıdır. Esed ailesinin iktidarının Alevi tabanlı olduğu her ne kadar doğru olsa da, bu durum tüm Alevilerin Şam’ın son 18 ayda gerçekleştirdiği acımasız politikaları desteklediği anlamına gelmez. Askeri güçler ve siviller arasında birçok muhalif ve ilticacı Alevinin olduğu da bilinmektedir.
Aynı durum şu sıralarda dış dünyaya muamma olarak gözüken Suriyeli Hıristiyanlar için de geçerlidir. Onlar da olup bitenlere rağmen hâlâ rejimi destekliyorlar mı? Çoğu Hıristiyan, Sünniler, Kürtler ve diğerleri gibi rejimin intikamından korktukları için sessiz kalırken, Suriyeli Hıristiyanların bir bütün olarak rejimin arkasında olduklarını söylemenin doğru bir tespit olmayacağı açıktır. Muhalif kanatta birçok Hıristiyan’ın varlığı bilinmektedir ve bunlardan bazıları Suriye muhalefetinin ülke dışındaki örgüt şemsiyesi olan SUK’un önde gelen isimlerindendir.
Ve son olarak Kürtler’e değinmek gerekiyor. Suriyeli Kürtlerin çoğu “Bekle ve Gör” tavrı ile geçen aylardan sonra, şimdi Esed Rejimi’ne karşı durmaktadır. Rejim, ülkenin kuzeyindeki Kürtleri temsil ettiğini iddia eden Demokratik Birlik Partisi(DBP) ile uzlaşarak Kürtlerin desteğini kazanmaya çalışmaktadır. Ancak DBP’nin sosyal destek ve siyasî temsil iddiası, Kürt arazilerini güvence altına almak için rejim tarafından desteklenen Kürdistan İşçi Partisi (PKK)’ nin kardeş organizasyonu olması gerçeğiyle baltalanmıştır. DBP’nin Kuzey Suriye’deki bütün Kürt arazilerini kontrolü altında bulundurduğu yönündeki son raporlar da hayli abartılmıştır. Aslında, DBP’nin ülke çevresindeki arazilerde, Şam’ın gittikçe azalan kontrolünden dolayı oluşan otorite boşluğunu değerlendirerek bir güvenlik bölgesi oluşturduğu görülmektedir. Suriyeli Kürtlerin büyük bir bölümü DBP’ye ve partinin Esed rejimi ile ittifakına karşı bir tutum içerisindedir.
Baas Rejimi, Suriye Devrimi’ni Aleviler, Hıristiyanlar ve Kürtler gibi Suriyeli azınlıklar ve İslamcı gruplar arasında çıkan bir savaş olarak göstermek için bütün yolları denedi. Bu yöntem bazı kesimlerde etkili olsa da önemsiz bir propaganda gibi yok sayılmalıydı. Bu topluluklar Esed sonrası Suriye hakkında endişelenmek yerine, kendilerini Suriye’nin ayrılmaz bir parçası olarak görmeli ve yeni Suriye’nin baş mimarları olacaklarının da farkında olmalıdırlar.
Toprak bütünlüğü ve siyasi birliği olan demokratik ve çoğulcu bir Suriye, etnik kökenine, dinine, mezhebine bakılmaksızın bütün Suriyelilerin devleti olacaktır. Bunun önündeki tek engel ise Suriye’deki sosyal ve dini gruplar ya da muhalif hareket değil, Esed rejimidir.
Doç. Dr. İbrahim KALIN
Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörü
Çeviren:
Merve Altun
Yalova Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler (İngilizce) Bölümü 2. Sınıf Öğrencisi