Türkçemizde konuya vakıf olamama ve konunun dışında kalma anlamında olan “Fransız kalmak” diye kullanılan, çoğu kişinin bildiği bir deyim vardır. Fransa Parlamentosu’nda Ermeni soykırım iddialarını reddetmenin suç sayıldığı yasanın kabul edilmesi aklıma ilk bu deyimi getirdi. Peki Fransa bu konuya neden Fransız kalmayı tercih etmiyor da, bu meseleden siyasi rant elde etmeye çalışıyor?
Aslına bakılırsa Fransa’nın Ermeni sorununa müdahil olması yeni değil. Fransa 19. Yüzyılın sonlarına doğru Ermeni sorunun oluşmasına neden olan ve Türklerle Ermeniler arasındaki düşmanlığın büyümesinden medet uman baş aktörlerden biri. Tarihi belgelere baktığımızda görebiliriz ki Fransa, Ermeni Taşnak Çeteleri’ni ve Taşnakların Osmanlı Devleti’ne karşı gerçekleştirdiği terör eylemlerini desteklemiş ve Ermenilerin yaşadığı trajediye sebep başlıca ülkelerden biri olmuştur. İngiltere, ABD ve Rusya gibi devletler soruna başından beri müdahil olmuşlarsa da çözüm yerine bilinçli olarak sorunun derinleşmesine sebebiyet vermişlerdir. Türkiye’nin Ermeni sorununu Lozan Antlaşmasıyla çözülmüş olduğunu sanması ve 1976’da başlayan ASALA’nın terör eylemleriyle hatırlaması, tabiri caizse 1976’ya kadar konuya Fransız kalması, Ermeni siyasetinin Türk düşmanlığı üzerinden politika geliştirmesi ve Ermenistan’ın Karabağ işgali ile 1995’te Hocalı’da Azerbaycan Türklerini öldürmesi sorunun daha da içinden çıkılmaz bir hal almasına neden oldu.
Fransa’nın ve Sarkozy’nin bugünkü tutumu Fransa Devleti’nin zihniyetinin değişmediğini, Türkler ve Ermeniler arasındaki sorundan basit çıkar hesapları yapmak istediğini gösterir niteliktedir. Fransa Parlamentosunun yasaklayıcı bu kararı bize Ortaçağ Avrupası’ndaki engizisyon mahkemesinin yasaklayıcı kararlarını anımsatıyor. Bu durumda Fransa Parlamentosu’nun yaptığı ile “Engizisyon Cizvit Papazları” nın yaptıkları arasında herhangi bir fark kalmamış oluyor.1 Fransa’nın aldığı bu karar Sarkozy’nin iç politika hesaplarıyla birlikte Fransa’nın Kafkasya’daki hesaplarını ve Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde Fransa’nın tutumunu sertleştirmek ve Ermeni meselesini Türkiye’ye karşı koz olarak kullanmak istediğini gösteriyor. Türkofobinin ve İslamofobinin Avrupa siyasetinde hala iç malzeme olarak kullanılması da Batı siyasetinin hastalıklı ve düşman yaratma arayışı içerisindeki tutumunu sergiliyor. Fransa Parlamentosunun bu kararı Türkiye-AB ilişkilerine olduğu kadar Türkiye-Ermenistan arasındaki diyalog sürecine de zarar verecektir.
Ermeni meselesi üçüncü tarafların değil; sadece Türkiye ve Ermenistan’ın masaya oturarak çözebileceği bir mesela. Ne Fransa, ne Rusya, ne Diaspora ne de diğer devletler Ermeni meselesinin çözülmesini istemeyeceklerdir. Fransa ve Rusya’nın Birinci Dünya Savaşı’nda Ermenileri kışkırtması ve Ermeniler’in bağımsızlık elde edememesi ile bu iki devletin çıkarları bitince Ermenileri yüzüstü bırakıp çekip gitmeleri de bunu kanıtlar niteliktedir. Hrant Dink’in de belirttiği gibi: “Türkler ve Ermeniler birbirlerine yönelik ilişkilerinde hasta iki toplum gibi. Ermeniler Türklerin doktoru, Türkler de Ermenilerin doktoru Bunun dışında doktor, ilaç, hekim mekim yok.”2
Türkiye, ‘Ermenistan Açılımı’yla insiyatif almak istediğini göstermişse de sürecin doğru yürütülememesi, kamu diplomasinin yeterince dikkate alınmaması, Ermeni kamuoyunun hazır olmaması ve kardeş ülke Azerbaycan’n bu süreçte tatmin edilememesi süreci kilitlenme noktasına getirmişti. Türkiye’nin Ermeni meselesindeki tutumunda değişiklik göstermesi ve üçüncü tarafların bu sürecin dışında bırakılması gerekmektedir. Soykırım iddialarının yüzüncü yılı olan 2015 yaklaşırken Türkiye’nin dış siyasetini değiştirmesi zaruriyettir.
Soykırım iddialarının Fransız Parlamentosu’nda kabul edilmesi Ak Parti’nin de dış politikada testi olacaktır. Filistin meselesinde irade ve insiyatif gösteren, Ortadoğu coğrafyasında etkinliği artan Türkiye’nin, bu etkinliğini Arap Devletleriyle birlikte Fransa’ya karşı ortak bir tepkiye dönüştürme kabiliyetini ve potansiyelini ortaya koyacaktır. Bu da Türk dış politikasındaki son yıllarda atılan önemli adımların ne kadar somutlaşabildiğini gösterecektir. Türk-İslam dünyasının ortak tepki geliştirmeye teşvik edilmesi bölgesel lider olma iddiasındaki Türkiye için büyük önem arz etmektedir. Çünkü Avrupa Birliği’nin iki lokomotif ülkesinden biri olan Fransa’nın bu yasaklayıcı kararı Batı’nın İslamofobi anlayışını bir kez daha ortaya koymaktadır.
Türkiye’nin sayısız kez yaptığı gibi Büyükelçi’sini geri çekmesi, birtakımlar yaptırımlara gideceğini belirtmesi kısa süreli kamuoyunu rahatlatmaktan öteye gitmeyecektir. Türkiye’deki Ermenilerin de Türk-Ermeni ilişkilerinde arabulucu olarak büyük bir öneme sahip olduklarını da unutmamak gerekiyor.
Sonuç
Ermeni meselesi siyasilerin rant meselesi olamayacak kadar ciddi bir meseledir ve iki ulusun geçmişini, geleceğini ve onurunu ifade etmektedir. Ne faşizmin doğduğu yer olan Avrupa’dan ne de Cezayir de nüfusun yüzde 15’ni yok eden Fransa’dan Türkiye’nin alacağı hiçbir insanlık dersi yoktur. Fransa’nın bugünkü tutumunu anlamak için de Ermeni meselesine gitmek yerine Antep ve Maraş’ın nasıl ‘Gazi’ ve ‘Kahraman’ sıfatlarını kazandıklarına bakmak yeterlidir. Türk devleti ve Türk ulusu sevaplarıyla ve günahlarıyla kendini bilen, dünyadan insanlık dersi alma niyetinde değil, dünyaya insanlık dersi verme iddiasında olan bir millettir.
Ümit Nazmi HAZIR
[1] Yeniçeri, Özcan, ‘’Fransa’da Parlamento ‘Dünya Düzdür’ Derse!’’ Yeniçağ Gazetesi, 23.12.2011
[2] Vassaf, Gündüz, ‘’Hrant Dink Harvard’da’’ Radikal Gazetesi, 04.03.2007