Enerji ve Güvenliği Üzerine Notlar

Devlet içinde ve dışındaki bilgi birikimi, uzmanlık, insan kaynağını, bakış açısı, hafızayı bir araya getirecek bir Enerji Güvenlik Konseyi’nin kurulması isabetli olabilir.

Zaman içinde enerji çok muhtemelen geçen yüzyıla göre daha nadir, pahalı, güvensiz ve vazgeçilmez olacaktır. Giderek çevre, enerji ve güvenlik meselelerinin arasında daha ciddi bağlantıların olduğu ortaya çıkmaktadır. Enerji açısından dışa bağımlı ülkelerin bu nedenle ödeyecekleri ekonomik, siyasi ve askeri bedeller yüzyıl ilerledikçe artacaktır. Türkiye’nin de enerji bağımlılığı olan ülkelere yönelik dış politikasında tercihlerinin sınırlanması, pazarlık ve manevra alanının daralması şaşırtıcı olmaz.

Enerji kaynaklarının sınırlı olması, fosil kaynakların büyük bir bölümünün bazı bölgelerde yoğunlaşmış olması ve bu bölgelerin siyasi açıdan istikrarsızlığı ve kırılganlığı, petrol üretimi ile tüketimi ve rafineri kapasitesi ile petrol tüketimi arasındaki farkın çok sınırlı olması enerji konusunda yapısal, dönemsel ve anlık belirsizliklere neden olmaktadır. Üretici ülkelerde yaşanabilecek ani ve radikal siyasi gelişmelerin enerji üretimi ve akışının istikrarına, dolayısıyla fiyat istikrarına yönelik olumsuz etkileri olabilmektedir.

Terör grupları siyasi amaçları doğrultusunda sadece zarar vermek için, yine onlar ve bazı profesyonel suç örgütleri “kira” alabilmek için, koruma şirketleri kendilerine “iş çıksın” diye, bazı istihbarat örgütleri bizzat kendileri veya taşeron örgütler vasıtasıyla jeopolitik amaçlarla, boru hatları ve daha az sıklıkta olsa da barajlar, enerji nakil hatları, nükleer olanlar dahil büyük enerji tesislerinin güvenliğine yönelik eylemler düzenleyebilirler. Önümüzdeki on yıllarda enerjinin güvenlik maliyetinin de artması sürpriz olmaz.

2030 yılında mevcut bilinen fosil rezervlerin yarıdan fazlası tüketilmiş olacaktır. Bu durumun yeni bulunacak rezervler, yeni ve/veya alternatif enerji teknolojileri ile kısmen ertelenmesi mümkündür. Ama bugün okula başlayan çocukların orta yaşa varmalarından önce dünyanın enerji kaynaklı ciddi gerilim ve buhranlar yaşaması çok muhtemeldir. Petrol savaşlarının yaşanması muhtemelen petrolün bitmesinden çok önce başlayacaktır. Bu noktada daha 1975’te ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın ABD’nin S. Arabistan’ı olası bir işgalinin sonuçlarını etüt ettirdiğini hatırlamak gerekir (Miles Ignotus, “Seizing Arab Oil”, Harper’s, Mart 1975, ss. 45-62).

Enerji fiyatlarının yüksekliği ya da geleceğe güvenle bakmayı engelleyen istikrarsızlığı Türkiye gibi dış enerji kaynaklarına bağımlı olan ülkeler için önemli bir sorundur. Bu nedenle Ankara önde gelen petrol ithalatçısı ülkelerin (OPIC – Petrol İthal Eden Ülkeler Örgütü?) tüketici karteli değilse bile belli bir koordinasyon ve dayanışma içinde olması için bir araya gelmelerine öncülük etmelidir.

Türkiye’nin en güçlü iki komşusu Rusya ve İran’a olan enerji bağımlılığının her zaman sorunsuz devam edeceğinden emin olunamaz. Rusya’ya hem gaz hem de nükleerde bağımlı olmanın ilave sakıncaları olduğunu görmek zor değildir. Bu bağımlılıklar karşılıklıdır ama asimetriktir de. Bu asimetri kendini, bu iki ülkenin, bazı zorlukları ve maliyeti olsa ve zaman alsa da, pazar olarak Türkiye dışında alternatifler bulabileceklerini düşünebilmeleri, ama Ankara’nın böyle bir şansı olmamasında gösterebilir. Bu iki ülke teknik, güvenlik ve siyasi neden ve bahanelerle Türkiye’ye enerji akışını durdurma, yavaşlatma ya da düzensizleştirme gibi yollara başvurarak Türkiye’ye kendilerine olan bağımlılığını hatırlatma, onu uyarma ve cezalandırma yoluna gidebilirler. Türkiye, başta bu iki ülke olmak üzere enerji ithal ettiği ülkelere, siyasi ve jeopolitik nedenlerle belirtilen türde yollara başvurmalarını kabul edemeyeceğini, bu gibi şeylerin aradaki güven ilişkisini tamamen yok edeceğini belirtmeli, bundan sonraki anlaşmalara bu tür şantajları tespit ve tazmin edecek maddeler koydurmaya çalışmalıdır.

Transit bir ülke olmak Türkiye’nin enerji kıtlığının yaşandığı veya bunun yaklaştığı dönemlerde nispeten daha az sorun yaşayacağı anlamına gelir mi? Transit ülke olmanın
Türkiye’ye getireceği fayda, maliyet ve riskleri daha iyi hesaplayacak kadro ve analitik araçlara sahip olunmalıdır. Rusya, İran ve Orta Asya cumhuriyetlerinin enerji kaynaklarını yurtdışı pazarlara taşıyan hat ve anlaşmaların giderek batıdan doğuya döndüğü söylenebilir.

Enerji konusunda yeni teknolojileri yaratma, takip etme ve uygulama konusunda üniversite, özel sektör, devlet ve belki yabancı sermayeyi bir araya getirecek bir Yüksek Enerji Enstitüsü’nün varlığı ve kalitesi Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda önemi artacak bu hayati konuya hazırlıksız yakalanmasını önleyebilecektir.

Gelişmiş ülkeler ileri teknoloji sayesinde petrol ve gazdan başka enerji kaynaklarına geçseler dahi bu teknolojileri hızlı, kolayca ve karşılığında bir şey istemeden bizimle paylaşacak değillerdir. Ayrıca bu yeni teknolojilere geçmenin Türkiye için ciddi dönüşüm maliyetleri de olacaktır.

Dünyada enerji konusunda üretilen bilgi ve fikirleri Türkiye ortamına taşıyacak ve yenilerini geliştirecek bir düşünce kuruluşunun kurulması ülke açısından çok isabetli olabilir. Böyle bir kuruluş enerji konusunda çalışan üniversite, bürokrasi, siyaset, özel sektör ve medya dünyasından kişileri bir araya getirerek yeni fikir ve projelerin filizlenmesine katkıda bulunabilir. Türkiye’nin enerjinin çeşitli alt konularında uzmanlık geliştirmiş çok sayıda insana ihtiyacı vardır. Enerji uzmanlığının saygın, etkin ve ekonomik açıdan tatmin eden güvenli bir meslek olması gençlerin kariyer seçerken bu alanı daha da ciddiye almalarını sağlayabilir.

Enerji politikalarımızın süreklilik arz etmesinin önemi açıktır. Bu nedenle hükümetlerin gerek iktidardayken muhalefetle, gerekse iktidarı devrederken yeni hükümeti kuracak partilerle yoğun ve dürüst bir istişare ve işbirliğinde bulunmakta sorumlulukları vardır. Meclis’teki enerji ile ilgili komisyonun da yasamanın yanında hem denetleme, hesap sorma, gündem oluşturma gibi fonksiyonlarını yerine getirirken Meclis dışındaki uzmanlarla daha etkin ve yoğun bir çalışma içine girmesi gerekmektedir.

Enerji konusu, siyasi, jeopolitik, diplomatik, ekonomik, güvenlik, çevre, hukuk, finans, istihbarat boyutları olan çok boyutlu, uzun dönemli, karmaşık, dinamik, kilit ve dolayısıyla stratejik bir meseledir. Bu nedenle Türkiye’de enerji konusunda, devlet içinde ve dışındaki bilgi birikimi, uzmanlık, insan kaynağını, bakış açısı, hafızayı bir araya getirecek bir Enerji Güvenlik Konseyi’nin kurulması isabetli olabilir. Enerji Bakanlığı’nın liderliğinde veya belki Başbakanlık’ta devletin değişik kurumları arasında bilgi, analiz, personel paylaşımı ve koordinasyonun daha düzenli ve disiplinli hale gelmesi ve uzun dönemli stratejik planlama yapılması gibi getirileri olacak bu tür bir kurum için geç kalınmamalıdır.

Ş.Bahadır KOÇ

21.YY Türkiye Enstitüsü

Amerika Araştırmaları Bölüm Başkanı

Bu yazı ilk olarak             yayınlanmıştır.

Sosyal Medyada Paylaş

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Tarih:

Beğenebileceğinizi Düşündük
Yazılar

Yapay Zeka Diplomasisi: AI Diplomasisinin Yükselen Çağı

The Emerging Age of AI Diplomacy To compete with China,...

Kolektif Kimlik Bağlamında Sosyal Bütünleşme: Gezi Parkı Olaylarından Bir Perspektif

Fazilet Bektaş Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Bu çalışma, uluslararası alan...

Teknolojinin İpek Yolu: Otoriterleşme ve Çin’den Dünyaya Uzanan Dijital Otoriteryanizm

Nazlı Derin Yolcu Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Özet Dünyada geçmişten günümüze...

Arap Baharı ve Demokratikleşme: Tunus ve Mısır’da Sivil Toplumun Karşılaştırmalı Rolü

Ayça Özalp  Sivil Toplum Çalışmaları o-Staj Programı Giriş Demokratikleşme ve sivil toplum...