Filmin Adı: Elizabeth: Altın Çağ (Elizabeth: The Golden Age)
Çıkış Tarihi: 2007
Yönetmen: Shekhar Kapur
Tür: Dram
IMDb Puanı: 6,8/10
2007 yılında gösterime giren “Elizabeth: Altın Çağ” filmi 1998 yılında gösterime giren ve yönetmenlik koltuğunda yine Shekhar Kapur’un oturduğu “Elizabeth” adlı filmin devamıdır. 1558-1603 yılları arasında İngiltere ve İrlanda’nın kraliçesi ve ayrıca Tudor hanedanlığının son hükümdarı olan I. Elizabeth’in yaşam öyküsüne dayanan bu film bir biyografi tadındadır. Filmin konusunu genel hatlarıyla İngiltere tarihinin unutulmaz hükümdarlarından biri olan I. Elizabeth’in siyasetin entrikaları içerisinde karşı karşıya kaldığı zorlukların işlendiği tarihi-politik bir film olarak açıklamak yerinde olacaktır.
Uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde geniş bir alanı kaplayan “realizm” teorisinin izleri film boyunca hissedilebilmektedir. Özellikle Elizabeth’in “Korku korkuyu doğurur” sözünde realizm kendini alenen belli etmektedir. Elizabeth’in bu sözünü realist perspektifin temsilcilerinin ortaya atmış olduğu “Güvenlik İkilemi (Security Dilemma)” kavramına benzetmekteyim. Gerçekten de kendini güvensizlik içerisinde hisseden bir aktör kendini güvenlik şemsiyesi altına almak istediğinde diğer bir aktörün kendini güvensizlik içinde hissetmesine yol açmaktadır. Buradan hareketle korku duyan bir aktörün diğer aktörlerin de korku duymasına yol açması olasıdır. Bu anlamda Elizabeth’in bu yönü ile realist bir tarafının var olduğunu söylemek hiç de yanlış olmayacaktır.
Realizm bağlamında üzerinde durmak istediği diğer bir şey de Elizabeth’in “Yasalar sıradan insanlar için var prensesler için değil” sözüdür. Elizabeth’in yasalara karşı olan bu bakış açısını Thomas Hobbes’un “Leviathan” adlı eserinde tasvir ettiği otoriteye benzemektedir. Thomas Hobbes, tasvir ettiği doğa durumundan kurtulmak isteyen insanların bir sözleşme ile tüm yetkilerini teslim ettiği Leviathan’ın yani otoritenin yasalara bağlı olmadığını düşünmekteydi. Bu bağlamda yasaların yalnızca sıradan insanlar için var olduğunu ve prensesleri (yöneticileri) bağlamayacağını dile getiren Elizabeth’in ‘hobbesvari’ bir yaklaşıma sahip olduğunu söylemek pek yanlış olmayacaktır. Ayrıca dönemin İngiltere’si ve kraliçe Elizabeth’in hükümdarlığı boyunca yine dönemin İspanya’sına karşı ve diğer yandan kuzeni Marry Stuart’a karşı verdiği güç ve iktidar mücadelesinin de realizmin özelliklerini yansıttığı düşünülebilir.
1558-1603 yılları arasında İngiltere ve İrlanda’nın kraliçesi olan I. Elizabeth dönem olarak otuz yıl süren (1618-1648) din savaşlarına denk gelmiş olmasa da film boyunca Hıristiyanlığın iki ayrı mezhebi olan Protestanlık ve Katoliklik arasındaki anlaşmazlığa hatta her iki mezhep arasında yaşanan çatışmalara da yer verilmiştir.
Film boyunca dikkat çekici diğer bir nokta ise siyasetin çok fazla entrika barındırdığını gözler önüne serme çabasıydı. Şahsen siyaseti kan dökülmemiş bir savaş olarak görmekteyim. Bu anlamda gerçekten siyasetin içerisinde dönen entrikaların böylesine başarılı bir şekilde işlenmiş olmasına şapka çıkarmak gerektiği kanaatindeyim. İktidarını kaybetme gibi bir felaket ile karşı karşıya kalan I. Elizabeth’in siyasetin kirli oyunları içerisinde almış olduğu kararlar film boyunca oldukça etkili ve duygulu bir şekilde yansıtılmıştır.
Ancak bir eleştiride bulunmak gerekirse film boyunca savaş olgusuna yeterli kadar yer verilmediğini düşünüyorum. Savaş olgusunun oldukça basit bir şekilde işlendiği kanaatindeyim. Avrupa’da yaşanan din temelli (Protestan-Katolik) çatışmaların da oldukça basit bir şekilde işlendiğini görmek mümkün. Ayrıca filmde bir duygu kargaşası hakim. Elizabeth bir yandan bir aşk duygusu içindeyken diğer yandan da karşı karşıya kaldığı zorluklar karşısında içsel anlamda bir çöküntü yaşamaktadır. Bunların dışında Yeni Dünya’nın (Amerika Kıtası) keşfi ve sahip olduğu zenginlikler nedeniyle Amerika’ya yapılan kolonizasyon faaliyetlerine de değinilmiş olmasını oldukça çarpıcı buluyorum.
Gerek tarihi olayların yeniden canlandırılması gerekse de o dönemin atmosferinin hissettirilmesi oldukça başarılı. Orta çağ dönemindeki insanların gündelik yaşantıları, giyim ve kuşantıları seyirciye başarılı bir şekilde aktarılmış. Birtakım eksiklikler bulunsa da film boyunca konular oldukça istikrarlı ve etkileyici şekilde işlenirken seyirciyi sıkmadığı söylenebilir.
Nitekim “Elizabeth: Altın Çağ” filminin daha iyi anlaşılması ve I. Elizabeth’in hükümdarlığı döneminde yaşanan tarihi olayların daha kolay sindirilmesi için yine yönetmenliğini Shekhar Kapur’un üstlendiği ve yedi dalda Oscar ödüllerinde adaylık kazanan
serinin ilk filmi olan “Elizabeth” filminin izlenmesinin yararlı ve gerekli olduğu kanaatindeyim. Genel anlamda “Elizabeth: Altın Çağ” filmi bana realizmi çağrıştırdı ve bu anlamda Elizabeth’in sözlerinden yola çıkarak bir değerlendirme yapmaya çalıştım. Ayrıca filmin konusu tarihi-politik olayları içerdiğinden seyretmesi oldukça keyif vericiydi.
Film konusunun geçtiği dönemin atmosferi ise seyirciye oldukça profesyonelce yansıtılmış. Kısaca filmi bir seyirci olarak seyrederken kendinizi adeta o döneme ait biri gibi hissediyorsunuz. Ayrıca filmde kullanılan müziklerin de oldukça etkileyici olduğunu düşünüyorum. Toparlamak gerekirse “Elizabeth: Altın Çağ” filmi gerek içerisinde barındırdığı tarihi-politik olaylar gerekse de oldukça keyif verici bir senaryoya sahip olmasından ötürü seyretmeye değer. Ancak yukarıda da değindiğim üzere bu filmi izlemeden evvel serinin ilk filmi olan “Elizabeth” filminin izlenmesi daha faydalı olacaktır.
ABDULAZİZ SAYAR
Uluslararası İlişkiler Teorileri Staj Programı